|
İyi Şiir - Kalıcı Şiir
Nerede ise konuşma dili ile başladığı söylenilen ve yazının
icadı ile örnekleri sergilenen şiire, günümüze gelinceye kadar yapılan ve
bizden sonra da yapılmaya devam edilecek olan tariflerin hemen hepsinde, şiir
adına bir doğru mutlaka vardır. Hangisinin daha doğru olduğu ya da şiirin kesin
bir tarifinin yapılıp yapılamayacağı ise bize gelinceye kadar tartışıldığı gibi
bizden sonra da tartışılacaktır. Aslında bizim üzerimize düşen görev bu
tariflere takılı kalmak, birini diğerine tercih etmek ya da yeni tariflerin
peşine düşmek yerine sanırım üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, şiir
tarzında hangi değişiklikler olursa olsun hala okunabilen, hafızalarda en az
birkaç mısrası kalan, birebir sözcükleri hatırlamasak bile aklımıza gelmeyi
başarabilen şiirleri ortaya çıkarmak ve şiirleri bu seviyeye getirmek
olmalıdır.Yani, okuyucuya kalıcı olmayı başarabilen şiirler sunmaktır.Bugün
binlerce şiir, yüzlerce şiir kitabı içinden dikkatimizi çeken ve birkaç defa
daha okumayı arzu ettiğimiz şiirlerin çok fazla olduğunu söyleyebilir
miyiz?Edebiyat akımlarının, siyasi gelişmelerin ya da toplumsal değişmelerin
farklılıklar göstermesi ve değişime uğramasına rağmen tarzı ne olursa olsun
“iyi şiir” dediğimiz şiirlerin hep fark edildiği, fanatik uçlardakiler hariç
şairi beğenilsin beğenilmesin hakkı teslim edildiğini biliyoruz. Kalıcı
şiirlerin müşterek özellikleri vardır ve olmalıdır. Bu özelliklere geçmeden
önce şairi ve şiiri etkileyen, etkilenmesini sağlayan sosyolojik özellikleri
irdelemek gerekir.
Her toplumun kendine has sosyolojik özelliklerinin, tarihsel
süreçlerin güne etkilerinin, dini ve siyasi görüşlerinin, toplumsal sıkıntıları
ya da sevinçlerinin o toplumdaki kültür, sanat ve edebiyat alanındaki icraları
etkilemeleri ne kadar doğalsa, kendi toplumlarının bir bireyi olan şairlerin
etkilenmeleri ve etkilemeleri de o kadar doğaldır. Türk edebiyatındaki
devrelere baktığımızda; İslamiyetten önceki Türk Edebiyatı, İslamiyetin
etkisindeki Türk Edebiyatı ve Batı Edebiyatı etkisindeki Türk Edebiyatı ana
başlıklarında bu sosyolojik etkilerin örneklerini çok belirgin olarak
görmekteyiz.
İslamiyetten önceki Türk Edebiyatında (gerek sözlü gerek
yazılı olsun) Şamanizm, Maniheizm, Budizm gibi dini etkilerle birlikte,
Türklerin gelenekçi kahramanlıklarının ( destan), ataya saygı ve atasözlerinin
( sav), ölmekle bile unutmadıkları devlet adamı ve yakınlarının ( sagu) ,
günlük hayatın bir parçası olan aşk,avlanma ve törenlerin (koşma) açık
örneklerini görüyoruz.
İslamiyetin etkisindeki Türk Edebiyatında ise Acem
Edebiyatının ve İslam dininin etkilerinin; 13.yüzyıla kadar oluşumu,19.yüzyıla
kadarsa etkileri devam eden Divan Edebiyatını oluşturduğunu biliyoruz.
Batı Edebiyatı etkisindeki Türk Edebiyatının temelinde
“Batılılaşmak” akımı ile birlikte aslında çok eskiye dayanan Yunan Edebiyatının
izlerini, edebiyatta ve şiirde Divan Edebiyatının ve şiirinin zamanının
dolduğunu ve şiire yeni bir bakış, farklı bir açılım getirmek gerektiğini
düşünenlerin çabaları vardır. Bunların ne kadar etkili oldukları ve ortaya
koymaya çalıştıkları yeni türün ne kadar başarılı olduğu bir tartışma konusu
ise de, etkileri inkar edilemez bir gerçektir. Bu etkilenmelere aynı toplumda
aynı milletten olmasına rağmen siyasi ve inanç olarak farklılıklar gösteren bir
başka bölünmenin de etkilerini, hatta bu bölünmenin bazen fanatizm derecesine
varan kutuplaşmalara kadar gittiğini de düşünürsek, tarzı , metodu hatta
şiirselliği göreceli olarak değerlendirilip, iki farklı eleştirmen ya da
okuyucu tarafından çok farklı değerlendirilmeye tabi tutulan şiirin ve şairinin
hakkı tam olarak teslim edildiğini söylemek ne kadar doğru olur ? (Necip Fazıl
Kısakürek ve Nazım Hikmet Ran örneğinde olduğu gibi..) Teslim etmemekse ne
kadar adildir ?
Eğer şiiri, şiir olarak eleştirmek ve hakkını teslim etmek
istiyorsak sanırım iki tuzaktan kurtulmamız gerekiyor. Bunları önyargı ve
fanatizm olarak düşünebiliriz. Her konuda olduğu gibi şiirde de önyargıdan
kurtulamayanların sığındığı “Önyargıyı parçalamak Atomu parçalamaktan daha
zordur”( *1) sözünün arkasına sığınmak sanırım çok kolaya kaçmaktır. Şiiri hak
ettiği yerde görmek isteyenlerin gerek siyasi gerek tarz olarak kendi
tercihleri saplantısından kurtulmadan, hangi şiiri yazmış olurlarsa olsunlar
şiire katkı sağladıklarını iddia etmeleri bence çok gerçekçi değildir. Bir
diğer hastalık ise fanatizmdir ki, adeta futbol takımı tutar gibi bir tarzı
desteklemek (hececi-serbestçi) ve diğerini yok saymak yine şiire yapılan en
büyük haksızlıktır. Her tarzın kendine has özel ve güzel yönlerinin olduğunu
görmezden gelemeyiz. Amaç güzel ve kalıcı şiirse bizim üzerinde düşünmemiz ve
çalışmamız gereken en önemli husus, şiirlerdeki karakteristik yapının evrensel
şiir normlarıyla ne kadar uyum içinde olduğu, Milli, yöresel ve kültürel alanda
farklı mesajlar vermiş olsa bile şiir kavramı ile ne kadar uyup uymadığı, nasıl
uyum sağlaması gerektiği olmalıdır..
Şiiri incelemeden önce sanırım iyi şiir yazmayı hedefleyen
şairlerin dikkat alması gereken iki önemli hususa değinmemiz gerekiyor. Bunlar;
1- Yaşadığı toplumu ve toplumsal değerleri dikkate almalıdır.
“Evrensel olmanın yolu önce milli olmaktan geçtiğine”(*2)
göre bir şiir önce kendi toplumuna ve o toplumun bireylerine hitap
edebilmelidir. Karnı aç olan bir insanın ekmeğe olan özlemini pastayı tasvir
eden bir şiirle , tek yakacağı ya da geçim kaynağı odun olan bir insana ağaç ve
doğa sevgisini anlatmaya çalışan bir şiirle ne kadar hitap edebilirsiniz?
“Müslüman mahallesinde salyangoz satan” bir satıcı ne kadar itibar görecekse,
vaftiz töreninde zemzem öneren de aynı itibarı görecektir. İyi ve kalıcı şiiri
hedefleyen şair, kendini toplumdan ayrı düşünüp, toplumun inadına ve topluma
rağmen kendi doğrularını tek doğru kabul ettiğinde ve inatlaştığında sanırım
bir büyük hata yapmış olur ve amacına ulaşamaz.
2- Dünyaya açık olmalıdır. Şairin dünyadaki sosyal ve kültürel gelişmeleri çok yakın
takip etmeli, dar kalıplardan ve akım saplantısından kendini kurtarmayı
başarabilmelidir. Dünyadaki ve ülkesindeki edebi akımları, tarzları ve farklı
kültürlerin mahsullerindeki lezzeti tadabilmeli ve kıyaslayabilmelidir.
Şiire gelince; İyi ve kalıcı şirden önce şiir normlarını sıralayacak
olursak eğer “şiirin ne olmadığı” konusunda ittifak edilen bazı temel noktaları
sıralamak gerekecektir. Bunlar; 1- Nesir ve düzyazı ile ayırt edilemeyecek şekilde olmayacak 2- Konuşma metni gibi olmayacak 3- Anlaşılmaz bir dille yazılı olmayacak 4- Dil ve imla hataları ile dolu olmayacak Şiir bunlardan kurtulduğu zaman şiir olarak kendini okutur
ve kabul görür. Ama iyi ve kalıcı şiir olma yolunda titizlikle dikkat edilmesi
gerekenler bu kadarla sınırlı değil. Muhtelif tartışma ve araştırmalarda ortaya
çıkan özelliklerin bir kısmına tamamen bir kısmına ise kısmen katılmış olsam da
bana göre iyi ve kalıcı şiirde olması gerekenleri şöyle sıralanmalıdır. a) Dil iyi kullanılmalıdır. Tarzı ne olursa olsun, şiirde; dilbilgisi kurallarına,
imlaya dikkat edilmeli, dildeki edebi sanatlar çok iyi bilinmeli ve
kullanılmalıdır. Ne kadar sağlam kurgusu olursa olsun zayıf ve hatalı bir
ifadeyle yazılan şiir eksik bir şiirdir. b) Şiire mutlaka duygu katılmalıdır. Bence şiirin olmazsa olmazlarından biri duygudur. Okuyucu
şiiri okuduğu zaman etkilenmeli, bir tarafına değmeli ve iz bırakmalıdır.
Mükemmel bir robot yapabiliriniz ama o robota ağlamayı, gülmeyi ve
hissettirmeyi öğretemezsiniz. Bir şiir kesinlikle arabesk olmamalı ama mutlaka
duygulu olmalıdır. c) Sıradanlıktan uzak olmalıdır. Şiir; sözcük seçimlerinde, örnekleme, tasvir, tasavvur,
güncel tabiriyle imge olarak zenginleştirilmeli, farklı ve yeni tabirlerle
süslenmeli hatta “sözlerin ve sözcüklerin kanatlanmaları” (*3) sağlanmalıdır.
Okuyucu, şiirin içinde çok iyi bildiği bir konuyu bile okurken sanki yeni
duyuyormuş gibi hissetmelidir. İfade edilen ve verilmek istenen mesaj düz
mantıkla değil, bazen tersten verilerek düşündürmeli, bazen görülmeyenler
gözler önüne serilmeli, bazen çok iyi bilinenler bile sanki yeni duyuluyormuş
gibi bir his uyandırmalı. d) Şiirde ses ve ahenk olmalıdır. Şiirde akıcılık ve ses bütünlüğü sağlanmalıdır. Çok güzel
giden bir mecrada ilerlerken duvara çarpar gibi durmamalı ve sekteye
uğramamalıdır. Şiir yüksek sesle okunduğunda, anlam olarak beyinde, ses olarak
kulakta rahatsızlık oluşturmamalıdır. e) Şiirde bütünlük sağlanmalıdır. İlk mısradan(dize) son mısraya kadar şiir bir bütünlük arz
etmeli, mesaj ve içerik olarak kopukluklar ve sapmalar olmamalı. Hele ölçülü şiirlerde; hece ve kafiyeye bağlı kalmak adına
anlamı sekteye uğratacak ve şiiri basitleştirecek sözcüklerden kaçınılmalı, çok
bilinen kafiyeler mümkün mertebe kullanılmamalı, tekrarlardan kaçınılmalı,“ben,
sen, biz, o, bir…” gibi hece tamamlayıcı sözcüklerden uzak durulmalı ya da çok
az kullanılmalıdır. f) Şiir okunduktan sonra unutulmamalıdır. Şiir okunduktan sonra hemen unutulmamalı ve akılda bir
şekilde kalmalı en azından iz bırakmalıdır. Konusu itibarıyla kıyaslama
yapılırken akla gelecek özelliklerde olmalı. Bu tespitler artırılabilir muhakkak. Bu tespitlere uyan her
şiir mutlaka çok iyi ve kalıcı bir şiir olmayabilir ama, her iyi ve kalıcı şiir
mutlaka bu özellikleri olan şiirdir. Ve, benim aklımda kalan her şiirde bu özelliklerin olduğunu
görüyorum… Halk icinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet ve cihanda bir nefes sihhat gibi” ( Kanuni
Sultan Süleyman ) Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden ( Yahya Kemal
Beyatlı ) Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? 'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. ( Mehmet Akif
Ersoy ) Kaf dağını assalar, belki çeker de bir kıl! Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl! ( Necip Fazıl
Kısakürek ) Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider! ( Necip Fazıl
Kısakürek ) 'Yâr' deyince, kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor Lâmbamda titreyen alev üşüyor Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban. ( Abdurrahim Karakoç ) ……………………………………. Kalıcı ve unutulmayacak şiir bırakmak isteyen şairlere ve
şair adaylarına şu çağrıyı yapmak istiyorum. Kendinize şair dedirtebilir, şiir
kitabı ve kitapları çıkarabilirsiniz. Çok övgülerde alabilirsiniz, ancak;
akrebin kıskacında kaderi yoğurmadıktan, lambada titreyen alevi üşütmedikten
sonra kalıcı olmak adına işiniz gerçekten zor…… *1 : Einstein *2 : Abdurrahim Karakoç *3 : Homeros
Oflu / Mehmet Emin Türkyılmaz
Yorumlar
11.10.2012 04:29:00
Bilgide, görgüde, yolda ne kadar dolu, ne kadar birikimli ve paylaşımcı olduğunuzu ve bu anlamda en azından gölgenize erişebilme istenç ve irademi ifade etmekle birlikte;
Bazen söylemek istediğim ne çok şeyi -söylemişim gibi- dile getirebilme derinliğinize, ataklığınıza ve algınıza hayranlıkla şaşırıyorum yüce Yaratan' ın insana lütfettiği yeteneklere!
Hemen her makalenizi olanaklar ölçüsünde okumaya, özümsemeye çalıştım.
Her yazınızda -bütün olarak- özüyle, yaşamla barışık, derin, iyi bir gözlemci, analiz edici ve sentezleyici özelliğinin yanında fevkalâde bir güzel insan, bir dost ve bir edip görerek gururlandım! En çok da kendi keskin ve vazgeçilmez çizgileriniz çerçevesinde farklılıklara olan tahammülünüz, yaklaşımınız, gelişmeye ve kaynaşmaya yönelik katkılarınız hayranlık uyandırmıştır bende.
İç sesimle çok zaman düşünmüşümdür; sizler gibi gelişmiş benliklerin insanlık için, ülkem için ve dar alanda şiir için ne kadar gerekli olduğu ve çoğalmasına yönelik dileklerimi!
Çok güzel, çok bilgilendirici ve son derece anlaşılır bir yazıydı kaleme aldığınız bu değerli paylaşımınız...
Değerli kaleminize saygı ve dostlukla...
Refika Doğan
|
|