Sehl-i Mümteni / Prof. Dr. Mine MENGİ
Sehl-i Mümteni
Zannetme ki şöyle böyle bir söz
Gel sen dahi söyle böyle bir söz”
Şeyh Gâlip
Anlatımındaki kısalık ve yoğunlukla şiir, diğer
edebî türlerden ayrılır. Şiirde, dilin kullanımı söz konusu edildiğinde de
öteden beri kısa ve özlü anlatım, şiiri güçlü ve kalıcı kılan unsurlar arasında
sayılagelmiştir. Elbette, anlam ve ses özellikleri başta olmak üzere şiiri şiir
yapan başka unsurlar da vardır. Şiir, dili, anlamı, sesi, biçimiyle bir
sentezdir; bir bütündür. Ancak, diğer unsurları kullanmanın yanı sıra, elden
geldiğince az sözle özlü ve sade dil kullanımı, şairin başarısında önemli yer
tutar. Biz bu yazımızda, kısa, sade, yoğun ve özlü şiir denildiğinde aklımıza
geliveren bir edebiyat teriminden, “sehl-i mümteni”den söz açacağız.
Sehl-i mümteni hakkında neler yazıldığını öğrenebilmek için başvurduğumuz
kaynak eserlerde, genellikle biri ötekinden aktarma olduğu anlaşılan bilgilere
yer verildiğini görüyoruz. Kaynakların görüş birliği içinde verdikleri sehl-i
mümteniyi tanıtıcı ortak bilgilerden bazıları şunlardır: “Hem kolay, hem güç
anlamındaki bir tabir. Kolay göründüğü halde taklidine kalkışınca güçlüğü
anlaşılan eserlere vasf olunur."1" “Söylenmesi
kolay göründüğü halde, pek güç olan sözdür. Sehl-i mümteninin en büyük özelliği
külfetsizliktir.”2“Kolay ve
sade görüldüğü halde, bulunup söylenmesi, benzeri yapılması güç olan."3" “Çok sade
olduğu için kolay görünen, fakat benzerinin yapımı çok güç olan yazı, ya da
eser.” 4 “Kolayca
söylenmiş ya da yazılmış gibi görünen, ama benzeri yaratılmaya kalkıldığında
güçlüğü anlaşılan söz, deyiş ya da yapıt. Söyleyişin yalın ve süssüz, özün ise
yoğun olması sehl-i mümteninin başlıca özelliğidir.”5" Süleyman
Çelebi ’nin Mevlîd ’ini sehl-i mümteni örneği olarak veren Ziya Paşa ise
Harâbât’ında bir yandan Mevlîd’i överken, öte yandan da sehl-i mümteninin
yukarıda söylenenlere benzer özelliklerine işaret eder.
.............
Sûretde egerçi sâde, düzdür
‘Aşk
u sühan anda müctemi’dir
Başdan başa sehl-i mümteni’dir
Dört
yüz seneden beri efâzıl
Bir
söz demedi ana mümâsil
Tanzîrine çok çalışdı yârân
Kaldı yine bikr, misl-i Kur’an"6"
Söz konusu ettiğimiz kaynakların sehl-i mümteni hakkında bilgi verirken
birleştikleri ana noktaları şöyle sıralayabiliriz: Sehl-i mümteni kolayla zorun
bir sentezidir. O, sade ve düz anlatıma dayanması nedeniyle ortaya çıkarılması
kolay gibi görünür. Ancak, kolay sanıldığı için taklit edilmeye kalkıldığında
yoğun ve özgün anlatımdan, dilin usta kullanımından dolayı taklit edilemez.,
benzeri söylenemez.
Tanzimat’tan önce, dilde sadeleşmenin gereği olarak halk
edebiyatına değer vermenin ve ona yönelmenin önemine değinen 19.yüzyıl Osmanlı
aydınlarından Es’ad Efendi ise, Mustatraf Tercümesi ’nde dolaylı olarak sehl-i
mümteniyle ilgili şu görüşlere yer vermektedir. “.....sözümüze birçok yardımı
olan Arabî ve Farsî’yi aradan çıkarıp, lisânımız olup lâkin çoğunun Türkçe’si
metrûk olmağla bulamadığımız elfâzı getirerek, lafzı az ve manası çok
lakırdıları güzelce meydana koymak ve belâgat ve fesâhati bu yola sokmak ve bu
kalıba yerleştirmek, doğrusu bir büyük iş ve bütün halkın beğendikleri ve
anladıkları kolaylığa gidiştir ki, sehl-i mümteni’ denmekle senâ olunsa
sezâdır."7" Bu
satırlardan anlaşıldığı gibi Es’ad Ef .de dilde sadeleşmeyi savunurken, Arapça
ve Farsça kelimelerden arındırılmış, daha doğru bir ifadeyle Arapça, Farsça
kelimelerin yerini arkaik Türkçe kelimelerin aldığı, yoğun ve özlü anlatıma yer
veren, dolayısıyla halka inebilen eserlere sehl-i mümteni denilmesinin uygun
olacağını söylüyor. Böylece, buraya kadar konuyla ilgili söylenenlere ek olarak
yukarıdaki satırların yazarı da bir eserin sehl-i mümteni niteliğini
kazanabilmesi için dilin anlaşılır olmasını istiyor ve bu özelliğiyle de o
eserin herkes tarafından okunup anlaşılabileceği görüşüne yer veriyor. Bu
bilgiyle birlikte, sehl-i mümteni tanımı içerisine buraya kadar söylenenlerin
yanı sıra, çoğunluğun anlayabildiği için okuyabildiği ve böylece herkesin
beğenisini kazanan eser olma özelliği de girmiş bulunuyor. Şüphesiz burada da
sehl-i mümteni için hareket noktası, öteki kaynaklarda dendiği gibi, dilin sade,
açık seçik, yani anlaşılır olması özelliğidir. Ayrıca, burada işaret edilmesi
gereken önemli bir husus da – özellikle Es’ad Ef . nin sözlerinden yola çıkarak
– sehl-i mümteninin dildeki sadeleşme ve edebiyattaki mahallileşme akımının bir
uzantısı olarak düşünülebileceğidir. Nitekim biraz aşağıda verilecek örnekler
dolayısıyla sözü geçecek olan Bahrü’l-Ma’ârif yazarı Sürûrî ’nin, Türkî-i
Basit akımının önde gelen temsilcisi Tatavlalı Mahremî ’nin beytini sehl-i
mümteniye örnek verişi de bu görüşümüzü desteklemektedir.
Kaynaklarda verilen örneklere gelince: Bilindiği gibi öteden beri
Yunus Emre ’nin şiirlerinin bir kısmı -özellikle onun Türkçeyi kullanışından,
anlatım tekniğinden söz edildiğinde- sehl-i mümteni örneği olarak gösterilir.
Yunus ’un, Mevlânâ ’nın Mesnevi ’sini gördükten sonra onu uzun bularak söylediği
rivayet edilen,
Ete kemiğe büründüm; Yunus diye göründüm
sözü bunların en yaygın bilinenidir.
Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı
Söz ola ağulı aşı bal ile yağ ide bir söz
. ..............
Karlu tagların başında salkum salkum olan bulut
Saçun çözüp benüm için yaşın yaşın ağlarmısın
beyitleri, ya da
Bu dünyada bir nesneye yanar içüm göynür özüm
Yigit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi
beyti de Yunus ’un sehl-i mümteni örneği olan beyitlerindendir.
S.K.Karaalioğlu , Edebiyat Terimleri Sözlüğü ’nde bir halk şairinden,
Sümmani ’den sehl-i mümteni örneği verir."8"
Kınamayın bizi hakkı sevenler
Yağmur yağmayınca sel uyanır mı
Gönül boş değildir aşka düşeli
Rüzgar esmeyince dal uyanır mı
F. Köprülü de, Milli Edebiyat Cereyanının İlk Mübeş- şirleri’nde daha
erken döneme ait bir eserden, Sürûrî ’nin Bahrü’l-Ma’arif ’inden alınmış bir
sehl-i mümteni örneğine yer verir. Köprülü ’de geçen ve Sürûrî’nin verdiğini
söylediği sehl-i mümteni örneği, “Türkî-i Basit” akımının temsilcisi Tatavlalı
Mahremî ’nin,
Gördüm segirdir ol ala gözlü geyik gibi
Düştüm saçı tuzağına bön üveyik gibi
beytidir."9"
Sehl-i mümteni için dilin sade ve anlaşılır kullanımına önem veren
yukarıdaki ifadelerden sonra, verdiğimiz bu örneklerin hemen hepsinin ortak
özelliklerinden birisinin dillerindeki açık seçiklik, kolay anlaşılırlık
olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla, verilen bu beyitler kolay söylenmiş
izlenimini veren beyitlerdir. Ancak, bazı kaynaklarda verilmiş sehl-i mümteni
örneklerine baktığımızda verilen örneklerden dilin sadeliğinin, yani Arapça,
Farsça kelime ve tamlamalardan arındırılmış olmasının, bir sözün, bir beytin ya
da bir eserin sehl-i mümteni sayılmasında pek de önemli olmadığı izlenimini
ediniyoruz. Örneğin Muallim Naci ’nin Istılahat-ı Edebiyye ’de kullandığı şu
ifadeye ve ifadenin ardından verdiği örneklere bakalım:"10" Osmanlı
şairleri arasında sehl-i mümteniyi söyleyebilecek kabiliyyette bulunanlardan
biri, meşhur Nâbî ’dir. Şu beyitleri buna örnek sayılmaktadır:
..........
Şöhreti mâl iledir ma’bed-i İslâmın da
Câmi’-i köhne-i bî-vakfa cema’ât gelmez
.........
Yûsuf gibi envâ’-ı mihen çekmeğe mevkûf
Âsân değil ihvâna veliyyü’n-ni’âm olmak
.........
Evliyâ-yı ni’âmın âdet-i dîrînesidir
Kendi evzâ’ını etbâ’ına isnâd etmek
Muallim Naci , bu bilgilere ek olarak sehl-i mümteninin, şiirin yanı sıra
nesir için de geçerli olduğu konusunda ise şunları söylemektedir: “Sehl-i
mümteni’, yalnız nazımda aranmamalıdır. Nesirde daha iyileri bulunur. Acem’de
Şeyh Sadi ’nin eserlerinin çoğu, sehl-i mümteni’ olarak düşünülür. Hakîkat! Bir
Osmanlı bile kuvvetlice Farsça tahsil edince, “Bir Gülistan da yazsam mı gibi
vehimlere düşebilir. Halbuki o Gülistan , şimdiye kadar İran şairleri tarafından
da tanzir edilmemiştir.”
Muallim Naci ’den sonra, onun etkisinde kaldığı, hatta daha
doğrusu Naci’den alıntı yaptığı anlaşılan Hüseyin Kâzım Kadri de Büyük Türk
Lugatı ’nda sehl-i mümteniyi açıklarken gene Nâbî ’den örnekler vererek Naci’nin
yolunu izler. H. Kâzım ’ın da Nâbî’nin şiirlerinden örnek verdiği sehl-i mümteni
beyitler şunlardır:"11"
Oldu sermâye-i hayret bana bîm ü ümmîd
Bilemem eyliyecek girye midir hande midir
............
Yok bî-garaz mu’âmele ehl-i zamânede
Kimse ‘ibâdet etmez idi cennet olmasa"12"
Gerek sehl-i mümteni örnekleri olarak Nâbî ’den verdiği
beyitlerden, gerekse nazmın yanı sıra nesirde de sehl-i mümteninin varlığına
değinişi sırasında söylediklerinden, Muallim Naci ’nin anılan edebiyat
ustalığında, veciz söyleyişin, anlamın özlü verilişinin, düşündürücü, ders
verici olmasının esas alınması gerektiği görüşünde olduğunu anlıyoruz. Aynı
şekilde H. Kâzım da –nispeten daha sade beyitleri seçmiş olmakla birlikte-
ister üzerinde hiç düşünmeksizin M. Naci’den konuyla ilgili bilgiyle örneklerden
birini olduğu gibi aktarmış; ya da isterse, Naci yolunda yürümeyi kendi anlayış
ve zevkine uygun görmüş olsun, o da sehl-i mümteni konusunda dilin öneminden
çok, anlamın önemine yer verdiği izlenimini yaratmaktadır. Öte yandan Naci, daha
önce de belirtildiği gibi sehl-i mümteninin en büyük özelliğinin külfetsizlik
olduğunu söyler. Ancak, verdiği örneklere bakılırsa ona göre külfetsizliğin,
dilde Türkçe kelime kullanımı ve söz sanatlarına fazla yer vermemekle pek ilgisi
olmamalıdır. Edebiyatın, özellikle şiirin, kelimelerle kurulan bir sanat olduğu
dikkate alınırsa, her halde Naci ’ye göre külfetsizlik, eskilerin haşv dedikleri
fazla ve gereksiz kelime kullanımından sakınma, kelimelerin seçimi, yerli
yerince düzenlenmesidir! Böylece külfetsizlikle Naci, kelimelerin hangi dilden
olduklarına bakılmaksızın nasıl ve nerede kullanıldıklarını, yani kelime
istifini kastediyor olmalıdır!... Ancak dilin sade olmaksızın doğal ve
sürükleyici olması tartışma götürür bir konudur.
Edebiyatımızın, özellikle eski edebiyatımızın, teorik yanını
ilgilendiren birçok terim gibi sehl-i mümteniden de eskilerin tam olarak ne
anladıklarını kestirmek güç. Araya giren zaman, hızla değişen kültür değerleri
ve bu arada dil, eskilerin dünyasından bizleri her geçen gün biraz daha
uzaklaştırmakta, o dünyaya yabancı kılmakta. Eskilerin, edebiyat sanatını
tanıtıcı eserler, daha doğrusu başlı başına teoriyi ve bu arada terminolojiyi
tanıtan müstakil eserler veremedikleri ya da bu eserlerin bize ulaşamadığı bir
gerçek. Tanzimat’tan günümüze gelinceye kadar edebiyat teorisi, özellikle
edebiyat terminolojisi konusunda yapılmış çalışmalar ise sayıca çok sınırlı.
Ayrıca, sözlük, ansiklopedi vb. kaynak eserlerden, yukarıdaki örneklerde de
görüldüğü gibi çoğu zaman biri ötekinden aktarma, göreceli, hatta bazen de
birbiriyle çelişen ve sınırlı bilgilere yer verdikleri için, yeterince
yararlanamıyoruz. Bütün bu olumsuzluklar, çoğu zaman eskiyi yeterince ve
gerektiği gibi tanıyamayışımızın dolayısıyla da tanıtamayışımızın önemli
nedenleri olarak çıkıyor karşımıza... Sözün kısası, başta üniversite çevreleri
olmak üzere, biz konunun ilgililerine çok iş düşüyor...
Tekrar esas konumuza, sehl-i mümteninin ne olduğu konusuna dönelim
ve edebiyat terimi olarak sehl-i mümteni içinde, gene kolay anlamına gelen sehl
kelimesiyle, zor olduğu için mümkün olmayan anlamını kazanan mümteni
kelimesinden yola çıkalım. Böylece anlam bakımından biri ötekine zıt düşen iki
kelimeden meydana gelen sehl-i mümteninin, edebî söyleyiş içerisinde kolay
olanla zor olanı bünyesinde bulunduran anlamına geldiğini görürüz. Ancak gerek
şiirde gerekse nesirde kolay olan nedir? Bir edebî eserin kolay olması, okuyucu
tarafından rahat okunup anlaşılması demektir. Bu da o eserin anlatım tekniğinin,
yani üslûbunun sade, dolaylı anlatımdan olabildiğince uzak, doğal ve dilinin
anlaşılır olmasıyla ilgilidir. Nitekim, kaynaklar da sehl-i mümteninin tanımını
yaparken ilk önce bu niteliklerden söz ediyorlar. Ancak, M. Naci , bir edebî
ifadenin ya da eserin kolay olmasından dilin sade kullanımını değil de
doğallığını, doğallık derken de üslûbun girift ve yapmacıksız olmasını hatta her
kelimesi yerli yerinde kullanılmış anlatımı, kelimeler arası uyumu, düzeni
anlıyor! Kim bilir belki de başka nitelikleri!...
Sehl-i mümteninin zorluğuna gelince... Zorluk besbelli kolay
sanılıp taklit etme güçlüğüyle ilgilidir. Yani bir eserin kolay sanılarak
beğenilmesi ve ona benzer olan bir başkasının yaratılması söz konusu olduğunda
sehl-i mümteni ifadenin ve eserin benzerini ortaya koymak mümkün olmuyor.
Kaynakların sehl-i mümteni tanımı içerisinde görüş birliği ettikleri güçlük de
işte budur. Ancak kaynaklar, kolaylığından dolayı taklidi zor olan eserden, söz
ya da ifadeden ne anlaşılacağı hususunda hiçbir açıklama yapmıyorlar.
Örneklerden çıkarabildiğimiz ipuçları ile edebiyat sanatının, özellikle eski
şiirimizin bazı değer ölçülerini de dikkate alarak taklidi güç eserden ne
anlaşılabileceğini kendimizce belirtmeye çalışalım.
Sehl-i mümteniye göre taklidi güç eserin temelinde elden
geldiğince sade dil, kısa ve açık seçik anlatım bulunmalıdır. Bu nitelikler,
özellikle şiir söz konusu olduğunda okuyucunun eserle çabuk ve kolay iletişim
kurmasını sağlarlar. Dildeki kısa anlatım ise, yerli yerince ve az sayıda kelime
kullanımıyla gerçekleşir. Fazla ve gereksiz kelime kullanımından kaçınmak ise
hemen her dönemde ve coğrafyada şiirin başarısını etkileyen nitelikler arasında
sayıldığı gibi eski şiirimizin de aranan özelliklerindendi... Divan şairlerimiz
buna münakkahiyyet diyorlardı. Eskilere göre münakkahiyyet, dilde kelime
tasarrufuyla birlikte veciz anlatımı da gerektirmekteydi. Yani yoğun ve dolgun,
özlü anlatım, münakkah şiirin vazgeçilmez özellikleriydi. Daha açıkçası, eskiler
az sözle çok anlam ifade etme peşindeydiler. Buna da îcâz hatta tam karşılığı,
aranan, beklenen üslûp ustalığı olarak “îcâz-ı makbûl” demişlerdi. İcâz-ı
makbûl, yani yoğun söyleyiş, az kelimeyle okuyanı ya da duyanı şaşırtan,
değişik, güzel,dolayısıyla etkileyici anlamı ya da anlamları verebilmektir.
Yukarıdan beri sehl-i mümteniyle ilgili söylenenlere bakıldığında da sehl-i
mümteni olan sözün, şiirin ya da eserin muhtasar ve mucez yani kısa, özlü ve bu
özelliklerinden dolayı da münakkah olması aranır, istenir. Yalnızca bu
özellikleri bile bizce, sehl-i mümteni eserin taklidini güçleştirmekte yeterli
olmalıdır!
Son söz olarak sehl-i mümteni, amacı güzeli yakalamak olan eski
sanatçının, güzeli arayışta, kısa, sade, doğal yoldan giderek, olgun olana,
yoğun ve özlü olana ulaşma becerisidir. Tıpkı mısra-ı bercesteleri, şah ya da
tac beyitleri, beytü’l-gazelleri ve beytü’l-kasidleri yaratırken eski
şairlerimizin gösterdikleri güzeli yakalama çabaları gibi, sehl-i mümteni söz ya
da eserde sanatçı, dili kullanışta ve anlamı verişte güzelin peşindedir. Öte
yandan, yukarıdan beri sözünü ettiğimiz edebî ustalığın unutulmaması gereken
önemli başka bir özelliği de taklit ve tanzir edilemez oluşudur. Kısacası, eski
sanatçılarımız sehl-i mümteni ile güzel olanla birlikte, tek olanı, yani
orijinal olanı, kendinden önce söylenmiş ve kendinden sonra söylenecek örneği
bulunmayanı yaratma isteği ve arayışı içindedirler. Sözü, sehl-i mümteni örneği
olabileceğini sandığımız, kolay söyleyişte anlatım ve anlam inceliğini yakalamış
birkaç beyit vererek bitirelim.
Hoş geldi bana mey-gedenin âb u hevâsı
Va’llâhi güzel yerde yapılmış yıkılası "13"
. .........
Dil verdiğimiz yâre nigâh-ı gazabından
Tasrihe mecâl olmadı îmâyile geçdik "14"
. .........
Gül mevsiminde tevbe-i meyden benim gibi
Zannım budur ki sen de peşimânsın ey gönül "15"
. .........
Afveyleyelim ki belki bilmez
Bir sürçen atın başı kesilmez
. .........
Firkat gibi mevt ömre sürmez
Allah ne verir de kul götürmez "16"
Atatürk Üniv.Sosyal Bilimler Ens. Dergisi, 1993
Tâhir-ül
Mevlevî , Edebiyat Lügatı , neşre haz. K. Edib Kürkçüoğlu, İst.1973,
s.133
Muallim
Naci , Istılahat-ı Edebiyye , haz.Alemdar Yalçın -Abdülkadir Hayber , Ank.,
s.118
Mustafa
N.Özön , Osmanlıca-Türkçe Sözlük , İst.1987, s.742
L.Sami
Akalın , Edebiyat Terimleri Sözlüğü, İst.1984. s.237
Atilla
Özkırımlı , Türk Edebiyatı Ansiklopedisi , IV, İst.1982, s.1021
Tâhir-ül
Mevlevî , age., s.133
M.Fuad
Köprülü , “Milli Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri ”, Edebiyat Araştırmaları
1, İst.1989, s.298
S. K.
Karaalioğlu , Edebiyat Terimleri Sözlüğü, İst.1970, s.330
M.F.
Köprülü , age., s.282
Muallim
Naci , age., s.118 vd.
Hüseyin
Kâzım Kadri , Büyük Türk Lugatı , III, İst.1943, s.160
age.,
s.160
Bâkî Dîvânı , haz.
Sabahattin Küçük, Ank.1994, s.416
Nâ’ilî
Dîvânı, haz.Halûk İpekten, Ank.1990, s.242
Nedîm
Dîvânı , haz.A.Gölpınarlı , İst. 1972, s.293
Şeyh Gâlîb
Dîvânı’ından Seçmeler , haz. A.Gölpınarlı , İst. 1971, s.114
Kaynak: Divan Şiiri Yazıları, 1.Baskı, Akçağ Yay., Ankara 2000,
s.62-71
Prof. Dr. Mine MENGİ
Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü Eski Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Başkanı
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|