|
Ufkumun Zemzemi / Mehtap Altan
Ufkumun Zemzemi Kıraç yalnızlığımın,
toprağında inlerken Avlumun taşındaki,
kırlangıçlarım ölür. Müzmin yakarışlarım,
vicdanını dinlerken Yanılgımın kağnısı,
atlasıma gömülür. Yazgımın asasını,
düşlerim dölleyince Yelesini savurur,
umudum ince ince Kuytularıma konan,
sonsuzluğum yorulur Yüreğimi öperken, ayın
serseri teni. Şehrimin saçlarında,
göğün özü yoğrulur Sırça gülüşlerimde,
güneş öperken beni. Aklımın yağmuruna,
gazelimi yaslarım Ezberlenmiş sızıma,
efsunlu düş taslarım Alaca sabahımın, kanadı
değdi suya Ruhumun kabuğunda,
vuslat demidir bugün. Ufkumun zemzemini,
akıttım kör kuyuya Kurşuni cümlelerin,
şerbet demidir bugün. Yağmayacağım artık,
külünün kubbesine Sereceğim sabrımı,
zikrimin cübbesine !... Mehtap Altan 14.11.2011 Yıllar önce,
katılamadığım bir şiir toplantısına katılan bir hanım arkadaşa merak ettiğim
bir hanım arkadaşı: “ – nasıl biri “ diye sorduğumda, bana: “ – çilli, uzun
boylu, bacakları eğri biri işte.. “ diye târif etmişti. Oysa benim aklıma hiç
fiziki durumunu sormak gelmemişti! Büyük bir süpermarketin
önündeki bir çocuğa: “ – ne var bu markette? “ diye sorduğunuzda alacağımız ilk
cevap sanırım “ – Çikolata! “ Olur. Oysa o marketteki en küçük reyonu işgal
eder çikolata reyonu. Bir insana bakan farklı
meslekteki insanlardan; berber olan tıraşına, terzi olan elbisesine, ayakkabıcı
olan ayakkabılarına, kuyumcu olan parmaklarına, gözlükçü olan gözlüklerine,
dişçi olan ağzına neden bakarlar acaba? Ve nasıl târif ederler? Bakış açısı bazen bir
bakılanı öyle renklendirir, öyle târif eder öyle tanıtır ki, bir diğer bakışı
kör ya da bakmıyor zannederiz. Bunlar çok anormal ve yanlış şeyler değildir
elbette ama hepsi de en doğrusu değildir. Şiir bir deryadır! En
önemli şey bu deryadan ne kadar istifade ettiğimiz / edeceğimiz ve bu deryaya
ne ya da neler kattığımız / katabildiğimiz / katabileceğimizdir. Defter’e indirgersek
bazı tesbitleri eğer, özellikle samimi dostlukları olanlar arasındaki
samimiyetsiz söz ve övgülerden, zıtlıklar yaşayanlar arasındaki hata bulma yarışından
rahatsız olduğumuzdan daha fazla, yüze söylenip de arkadan burun kıvırmalar ve
tam zıddı söylenenlerden rahatsız olmalıyız belki de! Eğer kendimize olan,
olması gereken saygıyı kaybetmekten korkuyorsak… Mehtap Hanım, Bu yazdıklarımın
sizinle ya da sizin şiirinize yorum yapanlarla bir bağlantısı ve alakası
olmadığını söyleyerek başlamak istiyorum. “ Başlamak “ dedim, çünkü; yukarıda
yazdıklarımı kendime bir iç döküş olarak düşünmenizi isterim. Hece şiiri, bazılarının
dediği gibi “ heceyi - kafiyeyi tuttur, yaz gitsin “ le târif edilen bir alan
değildir. Bazılarının küçümsemeye çalıştığı ama küçümserken aslında kendilerini
küçümsediği Halk Şiiri ve Ozan Geleneğindeki söz ustalığı, duygu yoğunluğu ve
aktarımı, lâf cambazlığından hepimize bir şeyler bulaşabilse keşke. Ve onların
birçoğu okuma yazma bilmeyen, eğitim alma şansları olmayan ve doğaçlama
söyleyen kişilerdi. Önümüzde şiir adına çok büyük bir miras varken elbette
kendimizi geliştirmememiz, hâlâ bin yıllık sözleri, tâbirleri ve kafiyeleri
kullanmamız, yazmak için yazmış olmamız, yorumlara göre şekillenip
havalanmamız, kendimizi “ oldum “ kabul etmemiz ancak ve ancak bir büyük
cehalet olur ki, boyumuzun ölçüsünü almamız da çok geç olmaz. Gelenekleri ve
gelenekçileri inkâr etmemek ama yönümüzü ileriye, çok daha ileriye çevirmek
hepimizin amacı olmalı. Bundandır Nurullah Genç’i çok önemserim. Elbette şiir
anlayışımıza yenilikler getirmek, yeni tarzlar ve yeni yorumlarla
zenginleştirmek, değişik şekillerle arayışlar, denemeler içinde olmamız da
gerekir. Şahsen,sizin de aralarında bulunduğunuz serbest yazan arkadaşların
hece çalışmalarını heyecanla tâkip ediyorum. Çünkü onlardan bazıları bugün imge
diye târif edilen benim şiir anlayışıma göre “ tasavvur “ ya da “ şekillendirme
– canlandırma “ dizaynlarının ( abartmadıkları takdirde ) hece şiirine farklı
bir mısra tekniği getireceğini düşünüyorum. İşte bu tekniğin, Halk, Divan ve
Cumhuriyet Devri Edebiyatının Şehirli Heceye yansımasında farklı bir boyut
getirmesi çok zor olmasa gerek. Belki tek risk, serbest
alışkanlıklarında heceyi bozabilecek aksesuarlardır ki; bunlar da bir şekilde
kontrol edilmelidir galiba. Öyle ya, babanıza
ördüğünüz hırkanın ceplerini dantelle süslemeniz sizce mâsum bir davranış gibi
görünse de babanızı zora ve güç durumlara düşürmesi kaçınılmaz olabilir. Bu üçüncü hece
çalışmanız yanlış hatırlamıyorsam. Hececi arkadaşların hangi bakış açısıyla
baktıklarını ya da bakacaklarını elbette bilemem ama bana göre bu sitede hece
yazan üyelerin % 60’ından daha başarısız bir çalışma değil. Şiiriniz kısa kabul
ettiğimiz ( kıt’a ve beyit aralarını açmış olsanız da ) bir boyutta. Zaten
böyle olması yeni hece denemeleri yapanlar için çok uygun. ( ilk başlardaki
uzun çalışmalarda bütünlük ve devamlılık sağlamak çok kolay değil ) Elbette
sizin şiir dünyasının içinde geçirdiğiniz uzun zaman çok zorlanmadığınızı ve
zorlanmayacağınızı gösteriyor. Fakat, on sekiz mısraın hepsinde serbest
çalışmalarınızdaki havanın görülmesi beni çok memnun etmedi. ( hem serbestçi
hem hanım üyelerde çokça görülen) En azından yarısının hece ateşinde pişmesini
isterdim. Serpiştirebilirdiniz yani. Bir de, serbest
şiirlerdeki alanı ve dize çokluğunu bulamazsınız hecede. Bu yüzden mesajı
vereceğiniz mısralarda daha net, daha vurgulu cümleler kurmak gerekir. ( Şiir
bittiğinde okuyucunun aklına kalan / kalacak olanların belirginleşmesi adına) Heceyi daha sık
denemelisiniz ve ben bunu sizden bekliyorum. Okumak güzeldi. Eyvallah!
Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok
|
|