|
Görmüşüm / Göksel Ateşali
Görmüşüm... Sana baş gözü ile bakarsam başım kopsun Aklımı,yüreğimi özüne sarmışım ben Seni aşksız anarsam dilimi ateş öpsün Susuzluğunu sevdim…Közüne yârmışım ben Mantığı sefil eden zorlu bir fikirdeyim Cahillere gam olan sırlı bir zikirdeyim Harflerin anlamını yitirdiği yerdeyim Aşk yanında alemi bir dekor görmüşüm ben İçtikçe aşk elinden rahmet dolu hüzünü Okudum gözlerinde aşkın her bir cüzünü Allah’ın nakşettiği o mübarek yüzünü Çilehane bilmişim halvete girmişim ben Varlığımı yük bilip gönül verince hiçe Ayaklarım yol aldı sanki kutlu bir göçe Gönlünün sıratında ‘kendimden’ geçe geçe Titreyip huşu ile namaza durmuşum ben Benlik denilen şeyi aşk ateşi yakınca Ne sen kaldın ne de ben kalp gözüyle bakınca Sana yürüdüğüm yol Yaradan’a çıkınca Hıçkırıklar içinde secdeye varmışım ben Göksel Ateşali. Zaman zaman, medh ü senâ etmenin eden için elbette ama daha
çok edilen için bazı riskler taşıdığı, nefsin ve şeytanın bu gibi durumlar için
fırsat kolladığı ve hemen mesaiye başladığı aklımızın ve gerçek aklın bir
köşesinde durduğunu ve asla unutmamamız gerektiğini bilsek de, ironi anlamında
kesin, felsefî anlamda tartışma konusu olan “ aşırı tevazuun kibirden bir cüz
sayılması “ meselesi de pek unutulmamalı galiba… İbni Kesir Tefsirinin “Nasr “ sûresi bahsinde geçen bir
haber şahsen dikkatimi çeken ve dikkat edilmesi gerektiğine inandığım “ vehbî “
tanımının anlaşılması ve önemi anlamında bize malûmat vermektedir. “ Buhârî der ki: Bize Mûsâ İbn İsmâîl... Abdullah İbn Abbâs'ın şöyle dediğini
bildirdi: Hz. Ömer, Bedir savaşına katılmış olan yaşlılarla beraber
beni de toplantıya soktu. Onlardan bazısı içlerinden kızıp; - bu niye bizimle
beraber giriyor, bizim onun kadar çocuklarımız var? diye düşünmüşlerdi. Ömer dedi ki: - O, sizin bildiklerinizdendir. Bir gün Hz. Ömer, Bedir harbine katılmış yaşlıları davet
etti ve İbn Abbâs'ı da onlarla beraber toplantıya girdirdi. O zaman ben Ömer'in
beni onlara göstermek için çağırdığının farkında değildim. Hz. Ömer dedi ki: «-
Allah'ın nusreti ve fethi geldiğinde»( Nasr Sûresi ) kavli hakkında ne
dersiniz? Bazıları dediler ki: - Bize fetih ve yardım verdiğinde Allah'a
hamdedip mağfiret dilememiz emrediliyor. Diğer bir kısmı ise, herhangi bir şey demeyip
sustular. Ömer bana dedi ki: - Ey Abbâs'ın oğlu, sen de böyle mi
diyorsun? Ben dedim ki: - Hayır. O zaman sen ne diyorsun? deyince, dedim ki: - Bu, Allah'ın
Rasûlünün ecelini peygamberine bildirmesidir. Çünkü «Allah'ın nusreti ve fethi
geldiğinde» kavli; senin eceline işarettir, anlamındadır. «Hemen Rabbını hamd
ile tesbîh et ve O'ndan mağfiret dile. Şüphesiz ki, Tevvâb olandır.» diye devam
etmiştir. Ömer İbn Hattâb; - ben, bu âyetle ilgili senin dediğinden
başkasını bilmiyorum, dedi. “ ……………………………………. Mustafa Ceylan Ustadan ilk kez duyduğum “ şiir akrabam “
şiir akrabalığı “ tâbirini çok önemsiyorum. Edebî anlamda; aynı bakış açısı,
aynı değerleri önemseme, edebî gen ve doku uyumu, aynı köklere sâhip olma gibi
yakınlıkları içinde barındıran bu tâbire uyan çok fazla şiir sevdalısı yoktur
zannediyorum. Olanların kadrini bilmek ve bir o kadar önemsemek de hiç ihmal
edilmemeli kanaatimce. Aşk! Ne çok dillendirildi geçmişte ve günümüzde. Ne de çok
dillendirilecek bizden sonra; ta kıyamet sabahına kadar! Özellikle yıllık, mevsimlik, aylık, haftalık ve günlük
evrimlerine alışamadan öğünlük değişimleri ve bayağılaşmış seslendirilmeleri ;
“ aşkımmm, aşkidom, canısı,canım, cicim ….( vb..) “ sunumları ile mide
bulandırıldığı günümüzde biraz düşündürür bu şiir diye düşündürüyorum. Biraz! “ Seni aşksız anarsam dilimi ateş öpsün Susuzluğunu sevdim…Közüne yarmışım ben Harflerin anlamını yitirdiği yerdeyim Aşk yanında alemi bir dekor görmüşüm ben Allah’ın nakşettiği o mübarek yüzünü Çilehane bilmişim halvete girmişim ben Gönlünün sıratında ‘kendimden’ geçe geçe Titreyip huşu ile namaza durmuşum ben Sana yürüdüğüm yol Yaradan’a çıkınca Hıçkırıklar içinde secdeye varmışım ben “ Mısralarını okuyup; " Varlığımı yük bilip gönül verince hiçe Ayaklarım yol aldı sanki kutlu bir göçe " mısralarının yanıbaşına bağdaş kurup oturmak ve dalmak
gerekmez mi " hiç " liğin derinliklerine? İlâhi midir, beşerî midir diye düşündürmesi bile sadece aşk
adının ağırlığına delil değil mi? Varsın beşerî olsun; “ Yaradan’a çıkan ve secdeye vardıran “
dan kime ne zarar gelir ki? Bizim gibi miadını doldurmuş olanlara pek uğramasa ya da
yakışmasa da ( )) ) böyle bir aşkı yaşatan bulunduğunda da baş tâcı edilmezse
o aşk da adamı çarpar herhâlde! İlk kıt’adaki kafiyeleri değişik görmeyi arzu ederdim. “
Öz/köz “ ve o minvaldekiler artık kulağı tırmalıyor. Özellikle, sürekli ayak
kafiyeleri ile ( Koşma tarzı )tasarlanmayan şiirlerde alternatiflerimiz daha
çok. Mevcut çıtanın yönü hep yukarıya, daha yukarıya, en yukarıya olunca “ kadı
kızına “ yakışsa bile bazılarına pek yakışmıyor. Eyvallah Göksel Kardeşim, Eyvallah!
Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok
|
|