KAYBETTİN / Elif Yiğit Karlı

KAYBETTİN
 
Öyle farklı yerin vardı ki bende;
Hece hece güven, harf harf servettin…
Şimdi istesen de istemesen de,
Tüm yaptıklarına: “ - hata “ desen de,
Nasuhî tövbeyle "-kat’a" desen de;
Ruhum huzur bulmaz senli desende!
Düşün! Neyi yıktın, ne harap ettin?
Güneşi, mehtabı, tanı kaybettin...
 
Nisansız ömrüme yağmur huzuru
Kahrın kuruttuğu çöle rahmettin
Seninle tatmıştı kalbim onuru
Söyle de bileyim gözümün nuru
Var mıydı gönlümün aşkta kusuru?
Tereddütsüz yıkıp en muhkem suru
Döktüğüm yaşlara karışıp yittin
Bende filizlenen canı kaybettin...
 
Hani “-ne var sanki“ bakışın var ya
Ne kadar rahattın, nasıl cürettin…?
Ciddiye almaya değmezmiş güya
Bir anda üstüme çöktü ya dünya
Sanki tüm hışmını döktü ya dünya
Ne de çabuk bitti gördüğüm rüya
İki söz arası bile hasrettin
Pusulan bozuldu yönü kaybettin...
 
Aşkla bir kefede tarttın yalanı
Bilmedin kime rûh kimde sûrettin
İsterdim, yandığın ateşi tanı
Sen dik duruşumun kavisli yanı
Sonsuz âfâkımın en sisli yanı
Kuldan gizlesen de Rabb’e âyânı
Meşrû sıfatınla eşsiz haslettin
Geceye aldanıp günü kaybettin...
 
Gönlüme taktığım tek mücevherde
Değerin anlamı, asıl sirettin
Dert etme, üzülme! Kalma kederde
Demek ki sadâkat armış kaderde(!)
Demek ki yaşamak varmış kaderde
İster "-oyundu" de, ister kader de
Bir heves uğruna bizi tükettin
Sahte alkışlarla ünü kaybettin...
 
Sen vatandın bana, sen helâl ekmek
Su gibi azizdin, kutsal nimettin
Öldüm mü , nedendi “ -o yok ki “demek?
Senin gözünde ben bitmişim demek
Koskoca bir hiçse verdiğim emek
Neye yarar artık hayır dilemek
Sanma vazgeçemem bende ebettin
Bugünü, yarını, dünü kaybettin...
 
Haydi git, git artık! Bakma ardına
Anladım can değil yalnız şöhrettin
Bensizlik çareymiş mâdem derdine
Bensizlik yareymiş mâdem derdine
Beni bana bırak, deme “ -derdi ne? “
Düşürme yolunu eski yurduna
İlk önce kendine çok ayıp ettin,
Sonra yavaş yavaş beni kaybettin…
 
Elif Yiğit Karlı
 
 
 
Uzun zamandır gözlerimin aradığı farklı tasarlanmış bir hece şiiriydi sayfaya düşen…
 
Farklıydı, çünkü; kafiye örgüsü ve kıt’a / bend mısra sayısı alışılagelmişin dışındaydı.
Farklıydı, çünkü; koşmalardan en belirgin özelliği olan lirizm; ( lirizm tam olarak düşüncelerimi karşılığı mıdır bilemiyorum ama ..) akıcılık, yüksek ses, duygu yoğunluğu ve yansıması kafiye örgüsü koşma tarzı olmayan bir şiirde bu denli belirgindi.
Farklıydı, çünkü; Halk Şiiri alışkanlığına gerek şekilsel anlamda gerek içerikte kullanılan kelimeler anlamında gerekse mısra tekniği ve vurgu anlamında yeni bir soluk ve açılım getirirken şehirli hecenin ayak seslerini hissettirdi.
 
Yedi tane sekizli bend, “ Abaaaabb “ kafiye örgüsü ( ve, şiirin bütünündeki “ b “ uyumlu ) ile tasarlanmış bu şiirdeki; üst üste dört tekrar ile sergilenen “ a “ lardaki kafiye vurgusunun ( özellikle tunç ve cinas ) şiirin dokusal ve anlamsal özellikleri ile son derece uyumlu olması ve bütünlüğün sağlanması çok kolay başarılabilecek bir ustalık değildir elbette. Belki bazı kelime tercihlerinde alternatifler düşünülebilir, “ sen “, “ ben “ tekrarları eğelenebilirdi ama bunun için şairenin duygusal iklimi bilmek gerekir.
 
Velhâsıl, farklı düşüncelere, farklı açılımlara yönünü dönen, tembellik ve “ boş ver gitsin “ zihniyetine kapıyı kapatan her çalışmanın şiir adına; şiirin yüzünün ileriye dönmesi, çıtanın daha yükseğe çıkması adına çok önemsenmesi gerektiğini hep düşünmüşümdür.
 
“ Şiir ciddi bir iştir ve ancak kendini ciddiye alanları ciddiye alır “ sözünü bir kere daha hatırlatmak ve şaireye teşekkür etmek isterim.
 
Eyvallah!







Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok




Yorum Yapın

Ad Soyad: Yorumunuz:
E-posta:
Tarih:
29.3.2024 18:19:22
 


 
 

 
 

 
 
 
 
 
 




Bu site Kişisel Yazar Web Tasarım projesi ile oluşturulmuştur.