|
Edebiyat Defteri Penceresinden Heceye Bakış!
Yıllar önce Türkiye genelinde üç imalatçı firmadan biri olan bir süt firmasının bayiliğini yaparken yaptığım işin hakkını vermek adına o firmanın süt satın aldığı köylülerden başlayarak nakliyecilerine, ham süt depolarından paketleme makinelerine, müdürlerinden bize mal taşıyan plasiyerlerine kadar; yani süt veren ineklerin yediği ottan sütü içenlerin paketi attığı çöpe kadar hemen her bölümünü çok iyi incelemiş, yapılan bir işi anlatabilmek için önce iyi tanımanın çok gerekli olduğunu görmüş ve bu ciddiyetin çok faydalarını tespit etmiştim.
Ticari amaç güdülmeyen uğraşların meslek kapsamında değerlendirilmesi ne derece doğrudur, hobi demek bu işi biraz hafife almak olur mu bilemiyorum ama benim için hece şiiri böyle bir yerdedir galiba. Yaklaşık kırk yıldır bir şekilde içinde olduğum hece şiirini bir akademisyen gözü ile incelemeyi çok arzu ederdim elbette. Ne var ki mesleğim edebiyat değil ve bu anlamda yıllar içinde ayırdığım zamanın çok yeterli olduğunu söyleyemeyeceğim. Çok uzak kalmadığım ve ihmal etmediğim de bir başka gerçek. Belki platonik, belki karşılıksız, belki de karşılıklı… Ama hece tutkuma aşk demek çok yanlış olmamalı! Çocukluğumda rahmetli dedemin mektuplarını yazarken üslûbundaki kafiyeler, teravih namazlarında okumayı alışkanlık edindiği “ Er Rahman “ Sûresindeki ses uyumu beni çok etkilemişti. Sonra K. Kerim’deki âyet sonlarındaki ses benzerlikleri, İstiklâl Marşı ve üstad Necip Fazıl bu etkilenmeyi daha artırdı. Velhâsıl bir heceye sevdalandım kendi çapımca… Edebiyat siteleri ve Edebiyat defterinde geçirdiğim yıllar, incelemelerim, tâkiplerim, istatistiklerim ise günümüz hece şiiri ile ilgilenenler hakkında bilgi sâhibi olmama vesile oldu. Edebiyat siteleri dışındakiler, özellikle radyolar da bu bilgilerimi artırdı. Neticede bu konuda birkaç şey söylemem çok bilmişlik kapsamında değerlendirilmeyip, hoş karşılanacaktır diye düşünmek istiyorum. İçinde bulunduğumuz sitenin; Edebiyat Defteri’nin günümüzdeki durumu özetlemek açısından ölçü alınabilecek bir yer olduğunu düşünürsek eğer, buradaki durumu açıklayarak genel anlamda günümüzdeki hececileri az çok bir yerlere oturtabilmek mümkün olacaktır kanaatimce. Elbette gözümden kaçanlar, listelerken sehven yazamadıklarım vardır ama tâkip listemdeki : 1. lutuf veli 2. Bekir Akbulut 3. mehmet yaş 4. Fatma Alageyik 5. kocakurtsoylum : ( Rahmetle anıyoruz) 6. GARİPYAŞAR 7. mehmetsahan 8. islam kölge 9 idris gümüş 10. Dursun TOMBUL 11. Murad-ı Batin-i 12. Alptekinyazar 13. tuhana 14. İĞDE ÇALISI 15. kulhilmi 16. yasemen akyürek 17. çetin kabak 18. abdulhadi bay 19. aşık ramazan 20. Hikmet Okuyar 21. Zülfikar Yapar Kaleli 22. Mücella Pakdemir 23. KargülüALMILA 24. YAZGI24 25. Serhat ERTAŞ 26. ö.ç.m 27. Emine GÜNER 28. nesimsek 29. agahsafa 30. ayhan çoban 31. seyfi betik 32. Onur BİLGE 33. cemre2 34. azaptar 35. Kederli 36. Nihat YURT 37. Delibal 38. A/RAS 39. muzafferkondel 40. şeker29 41. OMARIM 42. sami biberoğulları 43. Müsadenizle 44. RefikaDoğan/GülceEdebîAkı 45. DERBEDER HAVVA 46. Şâire B. 47. ATLI 48. Necatik 49. Leipeita 50. frezya... 51. ( Durdu Şahin’in sayısını ancak kendi bildiği diğer üyelikleri ) 52. Ali Ekber Hırlak 53. Entellektüel-41 54. AYSEL TARCAN-SEVDA ŞAİRİ 55. guleseryorulmaz 56. Bandırmalı 57. Taskin Uzel 58. Arap kurt 59. Ahmet Moran 60. SOFUOĞLU 61. Halil Manuş 62. gsolmaz 63. şahinyılmaz 64. ramazan.efe 65. fatma kahraman yıldız 66. Şiirlerin Ziyası 67. mzorla 68. Edebiyat Öğretmeni 69. Sentezi 70. Çetin KILINÇARSLAN 71. M.Sadık 72. Taki Örs 73. Nâz Revâ Nur 74. Turaç 75. dumanlıgönül 76. Sivaslı Remzi 77. Dertlidar 78. Fatma Biber 79. Mürsel Emre DOĞAN 80. HATAYLI 81. erolbasci 82. AZADDD 83. Nesrin Göçmen İNANKUL 84. Yalcin Temiz 85. murat erciyas 86. elif_elif. 87. sır 88. Güneri Yıldız 89. AbsürdX 90. Salih Keteci 91. bahattintonbul 92. Binboğalı 93. basra 94. SerdarAkkoc 95. Aşık Doğani / Doğan YILDI 96. İrfan Yılmaz 97. Kul-Çerçi 98. HakanKurtaran 99. emine erdem 100. Talibi 101. tugrul50 102. derdiyar 103. turanoğlu 104. Mehmet Nalbant 105. Gülserçesi 106. mnihatmalkoc 107. Selahattin Koşar 108. Tuncay Akdeniz 109. babidim 110. Dursuncan 111. kürşad59 112. suat_cakir 113. cevatakgun 114. BüyükDoğu 115. İbrahim Bayraktar 116. melankoli_7 117. mehmet karlı 118. Fikret Yılmaz Çavdar 119. şahamettin 120. EMİRDAĞLI ŞAİR 121. İSMAİL SÜKLÜM 122. Mecit Aktürk 123. gülkurusu 124. Kadir YILDIZ 125. nezahat kaya 126. vega4 127. kalemi kırık 128. Yıldız Toksöz 129. Serkan Uçar 130. ZEKİ CENNET 131. MustafaCeylan 132. İbrâhîmî Feyzullah Yalçın 133. murseladiguzel 134. attila 135. yavuzoğlu 136. AbdullahKabatas 137. _simurg_ 138. yusufyildiz 139. Ahmet Demir. 140. ismailkoray 141. Serapta Bir Damla(züleyha 142. Niyazi Tuncer 143. hüzn-ü aşk 144. siyahtakibeyaz 145. Makman 146. cetiner07 147. Sandalli 148. AHMET TURANOĞLU 149. ZeMahşer 150. Çaylak 151. zemini 152. Ahmet Sargın 153. Tayyar YILDIRIM 154. itahtacioglu 155. mimarefe 156. su_misali(Gülhun Ertilav) 157. Seçkin Erdoğan 158. gelmeyenvuslat 159. mehmet özdemir 160. İsmail GÜL (Vars@yalım) 161. bahçıvan 162. zaralıeren 163. emine çerçi 164. nefs 165. zekibekar 166. Sigirtmaci 167. havva keskin 168. FikretCENGİZ 169. buruk veda 170. FİKRET SAĞ 171. OZANMERDAN 172. gelin çiçeği 173. Hakan İlhan Kurt 174. Aciz 175. aşık obalı 176. Mustafa Göktekin 177. bekirce 178. tevhit 179. mustafa doğan 2 180. Buse Vuslat Akar 181. haşim kalender 182. Halkın Şâiri 183. Bayram Ali Bülbül 184. kardelen26 185. ummueytem 186. İBRAHİM KARAÇAY 187. dağ gülü 188. AŞKIN COĞRAFYASI 189. ahmet idrisoğlu 190. Şehri Karakaya 191. Ali ALTINLI 192. vuslat05 193. Emine UYSAL (EMİNE45) 194. Zübeyde Gökbulut 195. Sabiha KÜÇÜKTÜFEKÇİ 196. Hüdai 197. şahin cahit yanık 198. pir i faniyim 199. ozankoman 200. AKYÜZüm 201. Âsûde-68 202. Necdet EREM 203. BOZOK KIZI 204. HüseyinGazi 205. ahvam-ı beşer 206. VeliBOSTANCI 207. UĞUR KALFA 208. ceyhuni 209. erdemoğlu 210. hacı ali 211. Nermin Aydın 212. ümit zeki soyuduru 213. M. FATİH KAHRAMAN 214. Mehmet ASLAN 215. sahra&su 216. ozan kadim 217. Mehmet_Nacar 218. ŞAHELA 219. Gözükaram 220. zaralıcan 221. Seyit Kılıç 222. halilşakir 223. İhsan TURHAN 224. lebiderya 225. HATİCESARITAŞ 226. Erdoğan BEKTAŞ 227. zakir 228. Saadet Ün 229. RABATLI 230. samanyolu1234 231. Makberî -Ahmet Akkoyun 232. Sükûti 233. S / ÂYE 234. yarsever 235. SitemkarAşık 236. Mori Kız 237. mustafa sade 238. Hakiki Kabakçı 239. NİLMAVİSİ(Nilüfer Sarp) 240. hocaoğlu 241. ekremsama 242. Rifat KAYA 243. TIKIROĞLU1071 244. aysegulguncan 245. oktayzerrin 246. kenya64 247. ZEKİ TOMBUL 248. Gökan Öztürk 249. Halil Gülşen 250. dostyeli 251. MEZARKABUL55 252. yusuf akyüz 253. YUSUF BİLGE 254. Mustafa Yaralı 255 Şükran AY 256. Rabia BARIŞ 257. Afet İnce Kırat 258. Müjgan Akyüz 259. Yavuz Dogan 260. muratcanbolat 261. gri gölge 262. Hilmi YAZGI 263. talip 264. MetinEser 265. omerekincimicingirt 266. BestamiYazgan. 267. ASIKLUZUMSUZ 268. Hâlek. 269. Manzuman 270. H.İbrahim SAKARYA 271. cosari 272. erolkonur 273. maskosu 274. Gülizar53 275. Necla SARIKAVAK 276. turhansahin 277. kemalakgül 278. NAZCA 279. Ali ÖZKANLI 280. Muhsin İlyas Subaşı 281. bahakar 282. ahmet sivri 283. Nehir Orbay 284. Dünyevî 285. sükut-ve-çığlık 286. SEHERYELİ. 287. aşıkcemal 288. Şefik Tiryaki 289. Şaban Aktaş 290. Murat Aydın Doma 291. Halistin Kukul 292. Sulalesi 293. sagir 294. ozanerbabi 295. Sessiz Peri 296. hanifi kara 297. KARACAGÖZLÜM 298. GÜLDAMLASI** 299. ALİ KILIÇ 300. UMIT38 301. YAS.KAN 302. Halit Yıldırım 303. Ahmet Emin Atasoy 304. cevresam_71 305. fatma.naz 306. KANGALLIMUSTAFA-2 307. Ayser ÖZBAKIR 308. hyazici58 309. mestane 310. Durdu Şahin 311. bbetül 312. ahmet öztürk m. 313. HakkınSesi 314. Agahi - Dursun Bayrak 315. zafer yılmaz 316. Seher Emrullahoğlu 317. BİLAL TEKİN 318. gül peri 319. cemil 320. A.yıldız 321. dursun tiftik 322. Kâzım ÖZGÜR 323. Coşkun Mutlu (Hüznünşairi 324. mihri_mah 325. İhsan POLAT 326. Yakuti 327. Halil GÜLEL 328. EHVENCE 329. Erdal Yılmaz 330. meftunn 331. Mehtap ALTAN 332. Garip Ağa 333. Ahmet ÖRNEK 334. ( Durdu Şahin’in sayısını ancak kendi bildiği diğer üyelikleri ) 335. sakaogluhasankucuk 336. Hicran Aydın Akçakaya 337. Harzerroller 338. obadi 339. Ali PEKŞEN 340. sadibal 341. Ahretlik 342. kayaturan58 343. sabihaserin 344. fıratınkızı 345. İbrahim KALKAN 346. Leyla Usta 347. Ben bir hiçim 348. harikaufuk 349. NADİDEM ZEHRA 350. M.T.G 351. Şefika TÜRK 352. balıbey 353. ALTUNEL 354. .birisi. 355. Avşar Babam Benim 356. erdal_dursun 357. karapece 358. eroluraz 359. Berit 360. telkök 361. Mahir Başpınar 362. * Harfsizdi * 363. Ozan KADÂNİ 364. Sevim Karadeniz 365. yok,sul 366. serdaratabay 367. asik_kevseri 368. PUSAT CCC 369. bereket 370. Aynur Baş 371. adalet morkoç 372. BOZKIR’İ 373. Bayram MECİT 374. ilhami arslantas .. 375. Erzurumlu Selim 376. Yakamozmavisi 377. Erol ÇELİK 378. Tayib Atmaca 379. congeri 380. Neşe CÖMERT 381. aladag 382. Kadir haktan TÜRKELI 383. Ar@s 384. aşık haydari 385. durani12 386. Erol URAZ. 387. Şeb-i Efzûn 388. Gökhan KAVCI 389. erdinç tip 390. zuhal sevdası 391. Münevver DÜVER 392. Aşık Alemi 393. İzzet KOCADAĞ 394. muhacir bozkurt 395. ben çiçek 396. Gulsen Tunckal 397. Gürsel SÜKÛTİ 398. Ayhan Çoban. 399. Bamsı Beyrek 400. YİĞİDO 58 401. Sevim Aslanalp 402. Ahmet Ayaz 403. Necati Simsek 404. Asım kısbet 405. mirim 406 ozanilo 407. cemal.goren 408. hülvani 409. Ilgazlı Yusuf 410. poet19 411. Sevi-esin 412. HÜSNÜ ÖNDER 413. Afşaroğlu 414. KEVE 415. Ali Yazgan 416. ilhan kurt 417. Nuh Comba 418. ozanali 419. GİZEMLİ ŞAİİR
yaklaşık dört yüz yirmi kişinin ( listedeki bazı arkadaşlar serbestçi olup hece denemeleri de yapmaktadırlar. ) her yazdığı şiiri okumaya çalışıyor, bir önceki, bir yıl önceki şiirlerini de hatırlıyorum genellikle. Yeni katılan arkadaşları ekliyor, ayrılanları da az çok biliyorum. ( Seçki kurulundaki arkadaşların Hece Şiiri adına bu listeyi dikkate alıp kontrol ve tâkip etmelerinde fayda görüyorum ) Bir veri olması adına bu listedeki arkadaşların çalışmalarına baktığımda ise; % 30 ‘unun her şiirinin hatalı, ( hece ve kafiye ) % 20’sinin bazı şiirlerinin hatalı ( Hece ve kafiye ) Olduğunu görüyoruz.
( Kafiye hatalarının çoğunda kafiye bilmemek, bir kısmında dikkat etmemek varken hece hatalarının çoğunda önemsememek, dikkat etmemek, yazılanları kontrol etmemek ve sayamamak gibi nedenler görülmekte) Geriye kalan % 50’lik kısmın, yani yaklaşık iki yüz kişinin % 40’ ında muhtelif arızalar nedeniyle şiirleri bazen ilk kıt’ada bazen ikinci kıt’ada ya da diğer kıt’alarda okumaktan vazgeçiyoruz. Geriye kaldı yaklaşık yüz kişi! Yani her dört çalışmadan üç tanesi şiir adına zaman harcanacak, dikkate ve ciddiye alınacak ürünler değil... ( Aslında bu kesimle de ilgilenilir ve içlerinden bir kısmını yazdıkları okunacak hâle getirmek mümkün olur ama sağ olsun arkadaşlarımız öyle yorumlar, öyle övgüler yapıyorlar ki hataları söyleyemiyoruz. Düşünün! Sayfasında kırk - elli yorum gören, “ üstadım – üstadem – hocam “ payelerini alan, yere göğe sığdırılamayan bir insana nasıl ve hangi cesaretle eksiği olduğunu söylersiniz?
Zaman zaman özel mesajlar ile yapmaya çalıştığımız uyarılarda çok memnun olanları, düzeltmek için gayret gösterenleri, ciddiye alanları gördüğümüz gibi, bu mesajlarımızı önemsemeyen, aklınca gırgıra almaya ve makara yapmaya çalışanlarla da karşılaşmadık değil Düşünün! Sayfasında kırk - elli yorum gören, “ üstadım – üstadem – hocam “ payelerini alan, yere göğe sığdırılamayan bir insana nasıl ve hangi cesaretle eksiği olduğunu söylersiniz? Zaman zaman özel mesajlar ile yapmaya çalıştığımız uyarılarda çok memnun olanları, düzeltmek için gayret gösterenleri, ciddiye alanları gördüğümüz gibi, bu mesajlarımızı önemsemeyen, aklınca gırgıra almaya ve makara yapmaya çalışanlarla da karşılaşmadık değil ) Yaklaşık bu yüz kişinin çalışmalarına baktığımızda; gerçekten son derece memnun edici çalışmalar, gelişmeler arayışlar içinde olup ortaya okunası, alkışlanası ve hece adına gurur verici eserler koyanlar olduğu gibi, kendini tekrara devam edenler, kendinden başka şair, yazdıklarından başka şiir tanımayanlar, Halk Şiirinden özellikle Âşık Edebiyatından başkasına şiir demeyenler, bin yıllık kafiyeleri ve tâbirleri birebir kullanıp hiç kendini zorlama gereği duymayanlar, Halk Şiirini yok sayanlar gibi muhtelif saplantılar içinde olanları da müşahede ediyoruz. ( Aslında bizim en büyük eksikliğimiz “ şiir konuşamamak! – Şiir tartışamamak! ” Konuşacak ve tartışacak şiire gönül vermiş, şiiri bilen insanların azlığı yanında bunu sevmiyoruz da. Çünkü, konuşabilmek için bilmek, bilmek için de okumak, incelemek ve araştırmak gerekir. Bunu hiç sevmiyoruz!
Özellikle şiir etkinliklerinde şiir konuşmaya ve tartışmaya ayrılan zamana hiç denk geleniniz var mı? “ Sahnede kaç dakika kalacağım, kıyafetim beğenilecek mi, ya resimlerim iyi çıkmazsa, acaba arkamdan hangi dedikodu yapılacak ” türü kaygıların şiirin önüne geçmediğini hangimiz söyleyebiliriz? Elbette bunlar insani kaygılardır ve normaldir ama şiire bir şey kattığını söyleyebilir miyiz?
Defter’deki sayfalara düşen yorumlar bir başka can sıkıcı durum! Bazı arkadaşlarımıza ne hikmetse gönül kırma ile doğruları söylemek arasındaki farkı bir türlü anlatamadık! Söylem bazında Mevlânâ ve Yunus olmanın gerçekle ne kadar ilişkili ve orantılı olduğunu tarihimizde ancak birer tane çıkmasıyla anlamak mümkünken, hemen her sıkışanın bu isimleri ve felsefelerini dillerine pelesenk etmesini de doğrusu çok anladığım söylenemez. Burası Mevlânâ ya da Yunus dergâhı mı? Kaldı ki, o dergâhlarda olup da derse girmeyenler, okumayanlar ve namaz kılmayıp oruç tutmayanlara nasıl davranıldığı konusunda bilgisi olan var mı?
Sayfaya şiir kayıt ediliyor. ( şiir diyorum ya her neyse adı ). Yazılma süresi yarım saat - bir saat, kontrol edilme gereği duyulmamış, imlâlarına bakılmamış, bir defa olsun sesli okunmamış, kimseden görüş alınmamış. Ama görsel efektlerle donatılıp seslendirilmesi ihmal edilmemiş. “ Buyrun “ diyorlar! Tıpkı tuzu, biberi, tadı olmayan, pişmemiş ya da yanmış oldukça lezzetsiz hatta berbat bir yemeğin pahallı porselenler içinde mükemmel bir sunumla masaya konması gibi. Şimdi yemeği hazırlayan kişi; eşimiz, annemiz, kardeşimiz ya da konuğu olduğumuz biri ve değerli diye hiç mi ses çıkarmayacağız? Ne olacak tansiyonumuz ne olacak midemiz? Bizim sağlığımızın hiç mi önemi yok. “- Efendimi kibarca tok olduğunuzu söyler, yemezsiniz “ diyenleri de çok duyduk elbette ama bırakmıyor ki! İlla yiyeceksin diye ısrar ediyor. O masadakilerden saygı bekleyenin o masadakilere saygı göstermesi de gerekmez mi? Bence gerekir. En azından elinden geleni yaptığını bilmemiz gerekir.
Her insan elbette saygıyı hak ediyordur. Ne var ki saygı göstermesini bilmeyenlere gösterilen saygı hak ettiklerinden değil, gösterenin nezaketinden ve kibarlığındandır. İşte bunu hak kabul edip meydanda çıplak gezmeyi normal kabul edenlere çıplak denmesi biraz canlarını yakıyor şüphesiz!
Onca hatasını gördüğü halde bir sayfadaki çalışmayı hangi nedenle övmüş olursa olsun öven kişi riyakârdır, samimi değildir ve asla o sayfanın sâhibine dostluk yapmıyordur bana göre. Bu illa eleştirecek demek değildir elbette. Sessiz kalmak da bir seçenektir. Ama bir şey yazacaksa doğru yazmalıdır. Çünkü doğrular söylenmeye söylenmeye, ikazlar yapılmaya yapılmaya, gerçekler dillendirilmeye dillendirilmeye insanlar artık kendi yanlışlarını meşru görmeye başlıyor ve lâf dinlemez, uyarı kabul etmez hâle geliyorlar. “ İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız ! “ Ve hece, bırakın ilerlemeyi yerinde bile sayamıyor. Sonra da çıkıyor bazı akl-ı evveller: - Hece şiiri devrini tamamlamış, geleceğin şiiri artık serbesttir “ diye görüş bildirmekten öte ahkâm kesiyorlar. Bu görüş olsa bir şekilde tartışma konusu olarak anlaşılabilir ama ahkâm kısmı sadece cehaletin zirve noktası olan ukalalıktır! Bu insanlara bilerek ve bilmeyerek fırsat verenleri hece affetmeyecektir elbette… Konuşacak ve tartışacak şiire gönül vermiş, şiiri bilen insanların azlığı yanında bunu sevmiyoruz da. Çünkü, konuşabilmek için bilmek, bilmek için de okumak, incelemek ve araştırmak gerekir. Bunu hiç sevmiyoruz! Özellikle şiir etkinliklerinde şiir konuşmaya ve tartışmaya ayrılan zamana hiç denk geleniniz var mı? “ Sahnede kaç dakika kalacağım, kıyafetim beğenilecek mi, ya resimlerim iyi çıkmazsa, acaba arkamdan hangi dedikodu yapılacak ” türü kaygıların şiirin önüne geçmediğini hangimiz söyleyebiliriz? Elbette bunlar insani kaygılardır ve normaldir ama şiire bir şey kattığını söyleyebilir miyiz? Defter’deki sayfalara düşen yorumlar bir başka can sıkıcı durum! Bazı arkadaşlarımıza ne hikmetse gönül kırma ile doğruları söylemek arasındaki farkı bir türlü anlatamadık! Söylem bazında Mevlânâ ve Yunus olmanın gerçekle ne kadar ilişkili ve orantılı olduğunu tarihimizde ancak birer tane çıkmasıyla anlamak mümkünken, hemen her sıkışanın bu isimleri ve felsefelerini dillerine pelesenk etmesini de doğrusu çok anladığım söylenemez. Burası Mevlânâ ya da Yunus dergâhı mı? Kaldı ki, o dergâhlarda olup da derse girmeyenler, okumayanlar ve namaz kılmayıp oruç tutmayanlara nasıl davranıldığı konusunda bilgisi olan var mı? Sayfaya şiir kayıt ediliyor. ( şiir diyorum ya her neyse adı ). Yazılma süresi yarım saat - bir saat, kontrol edilme gereği duyulmamış, imlâlarına bakılmamış, bir defa olsun sesli okunmamış, kimseden görüş alınmamış. Ama görsel efektlerle donatılıp seslendirilmesi ihmal edilmemiş. “ Buyrun “ diyorlar! Tıpkı tuzu, biberi, tadı olmayan, pişmemiş ya da yanmış oldukça lezzetsiz hatta berbat bir yemeğin pahallı porselenler içinde mükemmel bir sunumla masaya konması gibi. Şimdi yemeği hazırlayan kişi; eşimiz, annemiz, kardeşimiz ya da konuğu olduğumuz biri ve değerli diye hiç mi ses çıkarmayacağız? Ne olacak tansiyonumuz ne olacak midemiz? Bizim sağlığımızın hiç mi önemi yok. “- Efendimi kibarca tok olduğunuzu söyler, yemezsiniz “ diyenleri de çok duyduk elbette ama bırakmıyor ki! İlla yiyeceksin diye ısrar ediyor. O masadakilerden saygı bekleyenin o masadakilere saygı göstermesi de gerekmez mi? Bence gerekir. En azından elinden geleni yaptığını bilmemiz gerekir. Her insan elbette saygıyı hak ediyordur. Ne var ki saygı göstermesini bilmeyenlere gösterilen saygı hak ettiklerinden değil, gösterenin nezaketinden ve kibarlığındandır. İşte bunu hak kabul edip meydanda çıplak gezmeyi normal kabul edenlere çıplak denmesi biraz canlarını yakıyor şüphesiz! Onca hatasını gördüğü halde bir sayfadaki çalışmayı hangi nedenle övmüş olursa olsun öven kişi riyakârdır, samimi değildir ve asla o sayfanın sâhibine dostluk yapmıyordur bana göre. Bu illa eleştirecek demek değildir elbette. Sessiz kalmak da bir seçenektir. Ama bir şey yazacaksa doğru yazmalıdır. Çünkü doğrular söylenmeye söylenmeye, ikazlar yapılmaya yapılmaya, gerçekler dillendirilmeye dillendirilmeye insanlar artık kendi yanlışlarını meşru görmeye başlıyor ve lâf dinlemez, uyarı kabul etmez hâle geliyorlar. “ İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız ! “ Ve hece, bırakın ilerlemeyi yerinde bile sayamıyor. Sonra da çıkıyor bazı akl-ı evveller: - Hece şiiri devrini tamamlamış, geleceğin şiiri artık serbesttir “ diye görüş bildirmekten öte ahkâm kesiyorlar. Bu görüş olsa bir şekilde tartışma konusu olarak anlaşılabilir ama ahkâm kısmı sadece cehaletin zirve noktası olan ukalalıktır! Bu insanlara bilerek ve bilmeyerek fırsat verenleri hece affetmeyecektir elbette… ) Buradan da bir elemeye gittiğimizde okunabilecek şair sayısı bonkör bir anlayışla elli, titiz bir anlayışla yirmi beş, ikisinin ortalamasını alırsak eğer otuz beş gibi bir rakama oturuyor. Dört yüz küsur kişi yazan ama okunabilecek sayı otuz beş. Bu sayı çok düşük! ( Bir şey almak istemeyene, almaya hazır olmayana hiçbir şey vermenin mümkün olmadığı gerçeği elbette aklımızdadır. İçimizde böyle bir vazifesi ve sorumluluğu olan var mı ? Bence yok! Şiir gönül işidir. Ona ayrılan zaman, verilen emek, siteler, site yönetimleri, kurullar, organizeler, toplantılar, çalışmalar, araştırmalar... Velhâsıl bütün bunlar ancak sevilerek, istenerek yapılabilir. Bir mecburiyet ve vazife edasıyla değil. Ama şunu biliyorum ki, merak eden, öğrenmek isteyen her arkadaşa gönül rahatlığı ile cevap verecek ve yardımcı olacak birileri mutlaka vardır içimizde. Kendini geliştirmek isteyenler var mı? Evet var. Ama çok fazla değil. Daha çok, olduğu gibi kabul edilmek istenen, her yazdığı beğenilen, oldukça çok yorum almak isteyen, takdir ve iltifat bekleyenlerimiz daha çok. Bu ancak içimizdeki arzuları tatmin etmek adına kandırmaca olduğunu bile bile tatmin olmaktan öteye geçmiyor. Kendimizi kandırıyoruz. Şiir adına, edebiyat adına hiçbir anlam ifade etmiyor Şiir gönül işidir. Ona ayrılan zaman, verilen emek, siteler, site yönetimleri, kurullar, organizeler, toplantılar, çalışmalar, araştırmalar... Velhâsıl bütün bunlar ancak sevilerek, istenerek yapılabilir. Bir mecburiyet ve vazife edasıyla değil. Ama şunu biliyorum ki, merak eden, öğrenmek isteyen her arkadaşa gönül rahatlığı ile cevap verecek ve yardımcı olacak birileri mutlaka vardır içimizde. Kendini geliştirmek isteyenler var mı? Evet var. Ama çok fazla değil. Daha çok, olduğu gibi kabul edilmek istenen, her yazdığı beğenilen, oldukça çok yorum almak isteyen, takdir ve iltifat bekleyenlerimiz daha çok. Bu ancak içimizdeki arzuları tatmin etmek adına kandırmaca olduğunu bile bile tatmin olmaktan öteye geçmiyor. Kendimizi kandırıyoruz. Şiir adına, edebiyat adına hiçbir anlam ifade etmiyor ) Şiir, edebiyatın bir dalıdır. Genellikle edebiyat ve sanat belirli yetenekleri ister. Bu yetenekler doğuştan olan ama çalışmayla geliştirilecek ve artırılacak yeteneklerdir. Bir insan ne her alanda yetenekli olabilir, ne de böyle bir zorunluluğu vardır. Çok iyi pilot olabilirsiniz. Ama çok iyi pilotsunuz diye çok iyi bisiklet kullanamayabilirsiniz.
Cumhuriyet döneminin en önemli Diyanet İşleri Başkanı ve fıkıh âlimlerinden Ömer Nasuhi Bilmen ciltlerce kitap yazdığı hâlde Cuma hutbesi okuyamazdı. O kadar hitabeti zayıftı.
Süleymaniye müderrislerinden ve son devrin en büyük âlimlerinden Güvelioğlu Hacı Dursun Efendi “ - Allah (cc) bana iki şeyi vermedi; biri hitabet diğeri ses “ demiştir. Üstad Necip Fazıl Kısakürek ve birçok değerli usta şairimiz bardak ve masa resmi çizebiliyor muydu acaba? Abdurrahim Karakoç’un aklında tuttuğu bir tek şiiri yoktu ve yorum konusunda çok zorlanırdı. Zaten, eğer bütün özellikler ve yetenekler bir insanda ya da bir hayvanda toplanmış olsaydı dünyadaki en tehlikeli silah o olmaz mıydı? Mesela, eğer bir aslan hem fil iriliğinde olup hem de yılan zehrine sâhip olsa ve uçma özelliği de ona verilse ormanda diğer hayvanların barınma ve yaşama şansı ne olurdu? Bu bir dengedir! Ve dengeyi zorlamak tehlikelidir. Hiç kimsenin şair olmak ve mutlaka şiir yazmak gibi bir zorunluluğu da yoktur! Üstad Mustafa Ceylan’ın bir başka edebiyat sitesi üyelerini inceleyerek isim isim ele aldığı ve yayımladığı iki incelemesi hem sabrın son noktası hem de gerçek yüzümüzün ortaya çıkması adına çok anlamlıdır. Şiirimizde Yeni ve Yenilik-1 “ Marangoz ve Dondurmacılara " Şiirimizde Yeni ve Yenilik-2 " Aşık ve Bulaşık "
Bu iki makale isimleri geçen birçok arkadaşımızı üzmüştür şüphesiz. Ne var ki, kartvizitlerine kendi kendilerine pâyeler eklemenin, bir saz fotoğrafı ile ozan ve âşık, iki şiirle “ şair, yazar, araştırmacı…” namını almanın da bir sorumluluğu ve gereği vardır. Bazıları sessiz güler bazıları da canına tak eder ve ortaya döker.
Edebiyat Defterindeki hemen her hece yazan arkadaş hakkında az çok bilgi sâhibiyim ama üstad Mustafa Ceylan gibi yapmayı değil genel anlamda dokunmayı seçtim şimdilik. Bir gün buna gerek görürsem de yapmaktan çekinmem. Şu acaba bir savunma olur mu? “- Efendim, ben sizden böyle bir şey istemedim. Benim duygularım ve düşüncelerimi eleştiremezsiniz !“ Hiç kimsenin kağıda dökülmemiş, siteye, dergiye eklenmemiş duygularıyla ilgilenmiyoruz elbette. Ama ortaya bir ürün konup arz ediliyorsa ve olumlu anlamda yorumlar mutlu ediyorsa şiir adına bazılarına elbette bazı şeyler söylemek düşecektir. Vakti zamanında “ neşter “ adıyla böyle bir girişim başlamıştı ama ömrü çok uzun sürmedi. Neden sürmediğini hepimiz gayet iyi biliyoruz ama dillendiremiyoruz. Hele hele mahlaslarında ya da isimlerinin başında “ şair, ozan “ yazanların böyle bir savunması hiç olmamalı bence. Meydanı boş, şiiri sâhipsiz zannetmek olsa olsa ancak bir gaflet olur. Bu konuda çok rahatsız olan ve donanımlı olan birçok arkadaşımızın belki küskünlük belki azınlık kalmaları ve sözlerin itibar görmemesi, aksine hedef olmaları nedeni ve bilginin çok ucuz olmadığını kafala kazımak adına sessizliğe bürünmelerini bir yandan anlayabiliyor diğer yandan da çok tasvip etmiyorum. Susmak çözüm mü? Öylesine ilginç ve can sıkıcı olaylara şâhit oluyoruz ki değerli Doç Dr. Asım Yapıcı’nın “ Şair ve Şizofren “ yazısının onlarca tefsirini âlemimizde yapmaktan geri duramıyoruz. Yaptığı bir yorumun karşılığı olan yorumu yapmamanın kul hakkı kapsamında değerlendirileceği ve hakkını helal etmeyeceğini dillendirenden, Defter üzerinden attığı ve mesaj bölümünde kayıtlı olan bir mesaja verdiğimiz cevabı “ efendim benim şiirimi ve mesajımı değiştirdiniz “ diyene, canı sıkılmasın diye yorum bölümüne değil de özel mesajla şiiri hakkında görüşlerimizi ya da eleştirilerimizi getirdiğimizde bunu “ özel ilgiye “ çekebilecek kadar ” bu da olur mu “ deyip şaşkınlığımızın zirvelere tırmandığı onlarca olayı yaşıyoruz burada. Evet, şiiri işiyle uğraşanların çok normal insanlar olmadığını kendimizden biliyoruz elbette ama bu kadar mı yani? Velhâsıl, dertliyiz! Derdimizin kaynağı şahsi hesaplarımız, günlük kazançlarımız, menfaat ve çıkarlarımız değil şiirdir. Bu derdi ve sorumluluğu taşıyanların ellerini taşın altına sokmaları ve işin bir ucundan tutmalarının çok gerekli olduğunu düşünüyorum. Hamdolsun, sitemizde bu duyarlıkta arkadaşlarımızın olduğunu biliyor ve bundan son derece de memnunum. İnanıyorum ki herşey aslına rücû edecek! Ama bugün ama yarın…
Oflu / Mehmet Emin Türkyılmaz
Yorumlar
27.10.2019 21:29:33
Amoxicillin Clavulanic Acid Pregnancy Pain Meds Online Overnight generic cialis overnight delivery Il SĞ ĞЂвЂњРІВ»r D'Acheter En Ligne Priligy Cialis Fermo Posta Amoxicillin For H Pylori
28.3.2015 10:16:11
söylenecek çok şey var şiir ve şair hakkında da söylemiyorum ,demiyorum kısmetse bir gün bir sohbette karşılıklı konuşmak isterim bir edebiyatçı ,edebiyat öğretmeni olarak saygılar efendim.
|
|