Dikkat Çeken Bir Şair / Erol Konur
Oflu / Mehmet Emin Türkyılmaz 20 / 05 / 2011
Elbette kavram
kargaşasına neden olmak değil amacımız. Kafa karıştırmak, şüphe doğurtmak,
öğrendiklerimizi öğretenlerin işin ehli olup / olmadıklarını sorgulamak /
sorgulatmak da. Ama, edebiyatın ve edebî kabul edilen her şeyin daha çok
irdelenmesi / irdeletilmesi, sorgulanması ve sorgulatılması bugün daha çok
gerekmektedir.
Kendi kendilerine her
türlü pâyeyi bonkörce vermekten çekinmeyen sanalın cesur şövalyeleri (!) ve cam
edebiyatçıları (!) o kadar işi azıttılar ki; kendi dediklerinden başka doğru,
kendi yazdıklarından başka ürün, kendi öğrencilerinden (!) başka kişi tanımaz
oldular. ..Ve verdikleri fetvalar ile bazen Halk Edebiyatı / Halk Şiirini bazen
ise Divan Edebiyatı / Divan Şiirini yok saymaya, hızlarını alamadıklarında da
Hece Şiirine dil uzatmaya cüret eder oldular. Dinlemekten çok konuşmanın,
okumaktan çok okunmanın revaçta olduğu ve pirim yaptığı günümüzde genelde
edebiyat özelde ise şiir / hece şiiri konusunda gördüklerimizi, bildiklerimizi
kapasitesi ve fikrince karınca misali yazmaya çalışacağız.
Edebiyatta edebî bakış,
eleştiri ve edeştiri arasındaki ince çizgi, inceleme aslında başlı başına bir
alandır. Övgüyü yorum ile, yorumu eleştiri ile, eleştiriyi
edeştiri ile, bakmayı görme ile, görmeyi
inceleme ile karıştırmadan “ ne olmadığını ve haddini bilerek yapılan her
samimi çalışma ve verilen emek bir anlam teşkil eder “ prensibi ile hareketle;
özellikle hece şiiri üzerinde ürünler veren kalemleri mercek altına alacağımız
bir köşe burası.
Gayret bizden, takdir
Allah'dan ( cc)
Yüzlerce, binlerce kez yapılan ve bundan sonra da yapılmaya
devam edilecek olan şiir târifleri arasında şahsen en uygun bulduklarımın
başında “ şiir, söze hükmetme sanatıdır” târifi gelir. Herkes bir şekilde
konuşur ama etkili konuşma ne birikimsiz olur ne de her birikimlinin
yapabileceği bir iştir. Yazma da öyle! Çok şey bilirsiniz ama bunları aynı
beceri ile yazıya dökemezsiniz. Çok
güzel makale, düzyazı yazabilirsiniz ama aynı beceri ile bunları
şiirleştiremezsiniz. Özellikle hece yazıyorsanız bu zorluğa bir de belli
ölçülere riayet etme zorunluluğu varsa ( ki var ) o zaman işiniz bir kat daha
zordur. Bu yüzdendir ki söze hükmedenlere şair, yazıklarına şiir diyoruz.
Edebiyat Defterine Ağustos 2010 tarihinde kayıt olan ve şu ana kadar ikisi
pasif, otuz dokuzu aktif olmak üzere kırk bir şiir yayımlayan Erol Konur bu târiflere uyduğuna inandığım bir şair. Hayatı
hakkında çok bilgi sahibi olmasam da genç olduğunu, Adana doğumlu ve eğitimci
olduğunu / alacağını duydum. ( Bir yerde “ Niğde’de tahsil hayatına devam
ediyor “ diye bir kayıt hatırlıyorum ) Elbette genç olması çok çok önemli ama
diğer teferruatlar bizim çok irdeleyeceğimiz bir konu değil.
Edebiyat Defteri’ndeki yayımlanmış şiirlerini resme bakar
gibi değil de şiir okur gibi okuduğumuzda çok etkisinde kaldığı bir şairi
anımsatmadığını, özgün olma, kendi ekolünü oluşturma gayretini görüyoruz.
Elbette bu görüntü çok önemsenecek bir görüntüdür. Adının yazılmadığı bir
şiirini önüme koysalar ve tahmin et deseler belki kendinden sonra aklıma gelecek bir isim Yavuz
Doğan olabilir.
Şahsen, beni daha
çok etkileyen yönlerinin başında vurguyu ve yüksek sesi sevmesi;
özgün denemeleri
sevmesi;
gelirken, bizim
gibi Ankara dışında yaşayıp da Ankara’yı sevmeyenlere bile âdeta sevdirecek iki
şiiri
belki Ankara için
yazılmış ve benim hatırlayabildiğim en güzel Ankara şiirleri olarak hâfızamda
hep kalacaktır.
Şiir dilinin
gayet güzel olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Türkçe kelimeleri tercih etmesi,
duru bir dil kullanması , sadece özenti ve çokbilmişlik adına Türkçe dışındaki
kelimeleri tercih etmemesi son derece güzel. Zaman zaman şiirlerinde kullandığı
ama daha çok kullanmasını arzu ettiğim vurgusal anlama sâhip özel mısraları da
kayda değer bir özelliği.
“ Ah
Sahra, yüreğinde alev taşıyan kadın
Çöl kumları mı düştü, yangın dudaklarına?”
……………………………………………
“ Çırılçıplak kalıyor sana bakan kadınlar “
…………………………………………….
“ Kıskançlık değildir bu, çaresizliğin hüznü “
“ Ah Sahra, bir susuşun bin yalnızlığa denktir “
“ Dev bir gülle vardı ki, içinde vatan saklı “
“ Ah Sahra, gözyaşları gülü kurutmuş kadın “
“ Utangaç
yanaklarım bir buseyi ararken
Gözyaşıyla
demlenir bu şanlı yenilgide “
……………………………………………
“ Kuytu bir
yalnızlıkta hasret tuttu ensemi “
“ İhanet
gülüşlerin yüzünde kasılmasın “
“ Ukala
düşlerimi, düze çeviren eğim “
…………………………………………….
“ Zamanı dörde
böldüm, üçü sen biri de biz “
“ Ankara,
öldürürken kendi de ölen şehir…”
…………………………………………
“ Toprağına
harmanla son öpüşünde beni.”
…………………………………………..
“ Gece hülyama
düştün, göğünü deniz sandım. “
“ Ani bir kurşun
ile gökler yere serilir,
Bir asker bir kez
ölür, binlerce kez dirilir? ”
“ Sana ben gibi
bakan gözlere bedduam var “
……………………………………………..
“ Bilesin
yangınıma meyil eder zebani “
2010 yılında
kayıt ettiği şiirlerle 2011 yılında kayıt ettiği şiirler arasında gözle görülen
bir farkın olduğunu hissediyorum. Dört /
beş yıl öncesinde dergilerde yayımlanan şiirlerini bilsek de son şiirlerinden özellikle bazıları bir adım daha önde görünüyor:
Bu da ya şiire
ayırdığı zamanının arttığını ya da görücüye çıkardığı şiirlere daha çok dikkat
ettiğini gösteriyor.
Türk Şiiri,
mâziden gelen köklü mirasına sâhip çıkarak ama yüzünü ileriye doğru çeviren
şairlerin gayretleri ile mesafe alacak, en azından geri düşmeyecek diye
düşünürüm hep. Erol Konur bu misyona sâhip çıkacağına inandığım bir kalem ve
yetenekte bir arkadaşımız / kardeşimizdir.
Diliyor ve umut
ediyorum ki hayatın önümüze serdiği ve zorlanmamıza, tercihlerimizi zarûri
olarak değiştirmemize neden olan engeller onun karşısına en az çıkanlardan olsun.
Hiç mi çıkmasın?
Bu dünya için pek
mümkün değil ki!
GÜNLERDEN
PAZARTESİ
Günlerden
pazartesi, sen yoksun güneş soluk,
İçimde
zelzeleler, içimde yıldırımlar.
Bir nehir
boşalıyor, bir nehir oluk oluk,
Gözyaşlarıma
şahit uzanan kaldırımlar.
Hasretinin
koynunda kırılgan açar güller,
Ne gülüyor
menekşe ne zambak çiçeklenir.
Feryadımın sesine
ses veriyor bülbüller,
Güneşin soluk
rengi gözlerime eklenir.
Haftanın ilk
gününde yığın yığın insanlar,
Gözlerde uyku
hali koşar telaş içinde.
Benliğime
dolarken yaşanılan bu anlar,
Gözlerim seni
arar, gözlerim yaş içinde.
Günlerden
pazartesi, okşuyor ılık ılık,
Saçlarından bu yana
hafifçe esen rüzgâr.
Türküsünü
söylerken başucumda ayrılık,
Gönlüme aşkla
dolar ruhumu kesen rüzgâr.
Sokaklara
yayılır, loş havası denizin,
Dalgaların vuruşu
gönlümü bir hoş eder.
Yakamozdan
gözlerin, kumsaldan ayak izin;
Silinince sahilin
varlığı olur keder.
Günlerden
pazartesi, hâl kalmamış rıhtımda,
Denizin üzerinde
kırılgan gemiler var.
Ayrılık
süzgecinden geçirilen bahtımda,
Hasretinin yüzü
var, özü İstanbul kadar.
Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok
|