|
Eleştirmen / Prof. Dr. Ahmet İnam
Eleştirmen, yapıt yaşayandır. Eleştirmeni
olduğu yapıtı duyar, anlamlandırır, yorumlar. Değerlendirir. Eleştirmen,
yapıta yaşayışı, yaşantılarıyla yaklaşır. Okur da yapıtı yaşayabilir. Nedir,
okurla eleştirmenin farkı? Eleştirmen yaşadığını işler. Yapıta çevirir.
Eleştirdiği yapıtı yaşayarak, bu yaşantılarını işleyerek kendi yapıtına,
eleştiri yapıtına dönüştürür. Herhangi bir okur, genellikle yaşantıyla yetinir,
yaşantıda kalır. Yaşantısını diğer yaşantılara katabilirse de yapıta
dönüştürmeyebilir. İçim yok. Bulsam. Dışıma çıkacağım. İçimdeki ayna bir
uçurum. İçime düştüğüm için çıkamıyorum dışıma. Dışımdaki biçime. İnsanlara.
Yüzlere. Nasıl bakıyorum yüzlere? Doğru ürküye. Korkuya. Kalakalmaya.
Afakanlara. Basmaya. Kendime. Kendimi. Kendimin saklandığı mağarayı basıp,
kendime çıkmaya. Kendimin yüzüne bakmaya. Kendimlerin yüzüne bakmaya. Kendime
merhaba demeye Nasıl yaşanır yapıt? Eleştirmen, fiziksel algılamasından
kalkarak, bu algılamanın yer aldığı, kültürel anlam çerçevesinin içinde,
dilbilimsel, tarihsel, toplumsal, ruhsal boyutlarıyla karşılaştırdığında,
yapıtın, bir geleneğin devamı olduğunu görür. İlişkili olduğu, anlattığı dünyayı
kavrar. Yapıt, dünyayı, insanı, yaşamı bir anlam dağarcığı ile sunar. Her
edebiyat yapıtı bir anlam dünyası içindedir. İşte eleştirmen yapıtı yaşayarak,
anlam dağarcığı ile ilişkiye geçip, onun anlam dünyasının içine girer.
Yetkin, bütüncül bir eleştiri, inceleme,anlamlama ve değerlendirme
bileşenlerinden oluşur. Yine de, bir çok eleştiri bu üç bileşenin tümünü içinde
taşımaz. İnceleme, yapıtı, filolojik, dilbilimsel, bilimler arası disiplinlerle
(sosyal bilim dalları, onların kendi aralarında oluşturdukları yeni dallar
(sosyo-ekonomi gibi), doğa bilim dallarıyla ortak dallar (nöro-linguistik
gibi)),geleneksel edebiyat incelemesi yöntemleriyle de birleşerek gözden
geçirir. Özelliklerini saptar. Değerlendirme, eleştirinin estetik değer biçme
boyutunu oluşturur. Eleştirmenin kendini ortaya koyduğu, estetik yargılar
içeren, edebiyat yapıtının diğer yapıtlar arasındaki yerini, önemini, değerini
belirleyen çalışmalardır. Yapıtın yaşanması, anlamlamanın gerçekleşmesi
demektir. Her edebiyat yapıtı, yaşam karşısında insanın deneyimlerini sunar.
Yaşama verdiği anlamı dillendirir. Yapıt, insan yaşantısının anlamla yoğrulduğu,
deyim yerindeyse anlamlandırıldığı, bir anlam dağarcığı taşır içinde.Eleştirmen,
yapıtı yaşarken bu anlam dağarcığıyla, yapıtın anlam dünyasının içine girer. Bu
yaşantı, dilsel anlamların ardına düşer de, yapıtın anlam dünyasının öte
yüzüne,arka alanına ya da ard alanına geçebilirse, anlam dünyası derinliğine
yaşanmış olur. Dilsel anlamların düzeyinde kalmayıp, yapıtın kültürel, giderek
metafizik anlamını yaşayabilen eleştirmenin yapıtı, bu arka alana geçemeyen bir
diğer eleştirmeninkine göre daha yaratıcıdır. İnceleme boyutunda da yaratıcı
olabilme olanağı vardır. İnceleme, bilgiyle pekiştirilmiş bir yaşantı donanımı
ister. Kalıpların, mekanik düz teknik uygulamalarının, kuru, basmakalıp
çözümlemelerin incelemeyi sıradanlaştıracağı açıktır. Akademik görünümlü
inceleme çalışmalarında,inceleyici yapıtı yaşayamadığı, onun anlam dağarcığına
ulaşıp, anlam dünyasına giremediği için, bir kuruluk, sığlık sezilir.
Eleştirmenin ya da inceleyicinin yapıtın anlam dağarcığına ulaşmadan, anlam
dünyasına girmeden incelemeye kalkışması doğru değildir. Anlam dağarcığı,
bizi dil ötesi anlam dünyasına götürecek, yapıtın dünyaya anlam vermelerinin
anlam vermesini, yorumlanmasını sağlayacak malzemedir. Dilsel, ruhbilimsel,
dilbilimsel, toplum bilimsel, tarihsel, kültürel, ekonomik…kaynaklardan
beslenir. Yapıt bize insan yaşantılardan bir kesit ya da kesitler sunar. Bu
yaşantıları dillendirir, diliyle, anlatımıyla, bu yaşantıları anlamlandıracak
bir malzeme hazırlar.Dilin anlam çözümlemeleri bu yaşantı birikimi üzerine
kurulur. Eleştirmene yapıtın anlam dünyasına girmesi için bir köprü bir merdiven
oluşturur. İşte bu geçişi sağlayan donanıma anlam dağarcığı diyorum. Örneğin bir
divân şiirini yaşayan eleştirmen için anlam dağarcığı, şiirin sözcüklerinin tek
tek anlamlarının toplamından oluşmaz. Sözcük anlamları, şiirin kültür atmosferi
içinde, şairin yaşam atanındaki özel anlamlarla birleştiğinde anlam dağarcığını
oluştururlar. Eleştirmen bu dağarcıkla anlam dünyasına girer. Başarabilirse, bu
anlam dünyasının ardına, metafizik anlam alanına geçer. Çağımız insanı bir
anlam aşınması yaşamaktadır. Yaşamın, yaşamdaki yerinin anlamı konusunda,
gerekli anlam yenilenmeleri, anlamlamalar, gerçekleştiremediği için, anlam
sağlığı bozulmuştur. Bu noeziyatrik sorunu, tıpsal ve psikolojik sorunlarının
içinde kaybolması yüzünden görememektedir. (Noêsis, anlam verme, iatreia sağlığa
kavuşturma anlamında. Eski Yunanca’dan devrişme iki sözcük. Bir araya
getirilince Noeziyatri gibi bir sözcük çıkıyor, Türkçe okunuşuyla. Anlam sağlığı
olarak kullanıyorum. Bu sözcüğü!) Anlam yılgınlığı, bıkkınlığı çeken çağımız
insanı deyim yerindeyse hiponoezi’den, anlam yoksulluğundan çekmektedir.
Eleştirmenin gücü, yapıt yaşantısında bu yoksulluğu kırmak olmalıdır. Sanat,
anlam yoksulu çağımızda, anlam zenginliğine ulaşmak için önemli bir
olanaktır. Eleştirmen yapıtın içeriğiyle gördüğünü, anlamlandırdığını,
yorumladığını, görerek, anlamlandırıp yorumlayarak, yapıtı, kültürün yaşam
alanına katacaktır. Yine, eleştirmen içerikten kopuk olmayan, yapıtın biçimiyle
görülen, anlamlandırılan,yorumlananın, görülüp, anlamlandırılıp yorumlanmasını
gerçekleştirecektir. Görme, ilk basamaktaki anlam eşiğine atılan adımla oluşur.
Görmenin ardından, anlamlandırma edimi, işlenerek yorumlanacaktır. Yorum,
anlamlandırmalar üstüne bir anlam işçiliğidir. Demek ki eleştirmek, gözü
kapalı, soyut kavramlarla, işe yapıtla olan yaşantımızı katmadan
girişebileceğimiz, kuru bir çaba değildir. Bir eleştirmen olarak yapıt bizden
anlam bekler. Okur da bekler. Belki, yazar da. Edebiyat bizden anlam bekler. Bu
noetik talep karşısında, eleştirmen,yapıtın anlam dünyasının kapısını aralamak,
eşiğini aşındırmak durumundadır. Bu dünyaya yaptığı gezilerde gördüklerini
saptar, notlarını tutar; bu anlamlandırma notlarını işleyerek, bütünleyerek,
yeniden anlamlandırarak yorumlarını oluşturur. Okursuz, eleştirmensiz bir yapıt
deyim yerindeyse anoezi içindedir, anlam yitimi yaşamaktadır. Okur ya da
eleştirmen, yapıtı yaşamıyorsa anoezi anlam yitimi sürüp gitmektedir. Öyleyse,
eleştirmen ve eleştirmence yaşayan okur, yapıtın anlam dünyası yolcuları, anlam
dünyası kâşifleri, yapıta anlam sunanlardır; noetik açıdan yapıtın
canlandırıcıları, yaşatıcılarıdır. Eleştirmen, yapıttaki anlam dünyasına
girebilip, yaşayarak, bu anlamı işleyen, dokuyan, bunun sonucunda kendi yapıtını
oluşturan, bir yaratıcı anlam kâşifi, bir olmazsa olmaz kültür
insanıdır. ANLAMLAŞMA Eleştirmen, her yapıtın eleştirmeni değildir. Her
eleştirmen her yapıtın anlam dünyasını yaşayamaz. Her yapıt her eleştirmene
yakışmaz. Memur zihniyetli olmayan bir eleştirmen, yaşayamadığı bir yapıtın
anlam kapısından içeri girmeye çalışmaz. Eleştirmen içselliği, içtenliği,
namusu, bence, bunu gerektirir. Yapıt eleştirmene, eleştirmen yapıta
yakışmalıdır. Sanki, yapıtla eleştirmen arasında bir yaşam anlaşması, karşılıklı
anlam alıp vermelerden oluşan bir anlamlaşma olmalıdır. Eleştirmen yapıttan
anlam devşirmeli, yapıta kendi eleştiri bahçesinden anlam sunmalıdır. Yapıtın
eleştirmence yaşanıp, işlenmesi anlamsal bir etkileşimdir. Ancak
anlamlaşabildiğimiz yapıtların eleştirmeni olabiliriz. Bu savım, eleştiriyi
akademik bir etkinlik olarak gören arkadaşlarımı kızdırabilir. Onlara da
inceleme ve dünyaya girmeden yorum olanağı hep kalacaktır. YAPIT - ELEŞTİRMEN
- İLİŞKİLERİ Bu ilişkileri üç ana öbeğe ayırabiliriz; 1- Eleştirmeni
olamadığımız yapıtlarla, 2- Eleştirmeni olabildiğimiz yapıtlarla 3-
Eleştirmeni olduğumuz yapıtlarla ilişkiler.Bunları sırasıyla gözden
geçirelim. 1-Anlamlaşmayı sağlayamadığımız, yaşayamadığımız yapıtlarla
ilişkide, yapıtlara nasıl yaklaşacağız? a) Onlardan tad almayı amaçlayan
yaklaşımda, yapıtın anlam dünyasına girmeden, yüzeysel dokunmalarla, yapıttaki
kimi sözcükleri, imgeleri, anlatımları sevmekten öteye bir amacımız yoktur. Bu
yaklaşımda, ‘tad’ alma yeteneği kullanarak yapıtı severiz. Elbette ‘tad’ alma
yetimiz bizi yapıttan soğutabilir de. Onu tatsız da bulabiliriz. Bu tür yapıt
okumada duygularımızın payı çok olabilir. b) Yapıtı gözden geçiririz. Bir
dergide, ayın şiirlerini yazan biriysek örneğin, şiirleri gözden geçirip, bir
yargıya varırız. Öğretim amacıyla da bu tür “soğuk” gözden geçirmeler yapılıyor.
Eleştirmen, bu gözden geçirmelerde, anlam dünyası yolculuğu gibi tehlikeli
yolculuklara girişmez. c) Yapıt, “akademik” ciddiyetle incelendikten sonra
yargılanır. Bu yaklaşım, gözden geçirmeye göre daha donanımlı olmayı gerektirir.
Bilgi ve düşüncelerimiz yardımıyla takdir yetimizi kullanarak yapıtı
değerlendiririz. Bu tür bir takdir yaklaşımı, yaşanmamışlığı taşıdığı için
mesafelidir. Kimi zaman,akademik bakış,buna “nesnellik” der. d)
Yaşanmamışlığın en olumsuz biçimi yapıta önyargılarla yaklaşmaktadır. Üyesi
olduğu, çıkarı bulunduğu bir yayın kurumu adına eleştiri yapanlarda bu tür
önyargılamaları görürüz. Önyargıyla bakan kişi kendini eleştirmen olarak görür.
Yapıtı yaşayamadığı için o yapıtın eleştirmeni değilse de, deyim yerindeyse Deli
Dumrul’udur! Ticâri satış elemanıdır. Seçtiği ve seçmediği yapıtlarla
gerçekleştirdiği budur. 2- Eleştirmeni olabildiğimiz yapıtlara beğeniyle
yaklaşırız. Beğenimiz, bilgimiz, eleştiri duyarlılığımız, eleştiri namusumuz bu
yaklaşımda önemli bir yer tutar. Beğenimizle yapıtı yorumlar değerlendiririz.
Yine de yapıtın anlam dünyasına girdiğimiz söylenemez. Belki, bu yazıdaki
kavramlar açısından söylersek, anlam dağarcığına ulaşıp da, anlam dünyasına
girmeyiz.Bunu “tarafsızlık”, “nesnellik” adına ya da yapıtın anlam dünyasını
girilmeye değer bulmadığımız için yaparız. İsteyip de anlam dünyasına girememek
de, bizi beğeni düzeyinde bir yaklaşımda bırakmış olabilir. 3- Eleştirmeni
olduğumuz yapıta ise, anlamlaşmanın verdiği bir zevk ile yaklaşırız. Zevk,
yapıtın anlam dünyasında dolaştıkça dönüşümler geçirir, açık uçludur. Yapıtı
denemekte, yaşamaktayızdır, bu yaşam zevkimizin sağladığı enerjiyle gerçekleşir.
Anlam dünyasının ötelerine götüren güçtür zevkimiz; bu dünyadan öğrenip,
yorumumuzu anlam işliğinde, işleriz. Her anlam dünyası yolculuğundan öğrenerek
döneriz. Eleştirmen yapıtın anlam dünyasından etkilenir, dönüşür; bu dünya
da, eleştirmenden etkilenir, farklı yüzlerini belirgin kılar, örtülü anlamlarını
görünür kılar, görünür sandıklarımızı örter. Eleştirmeni olduğumuz yapıta
yaklaşma yollarından biri de tarzımızla yaklaşmaktır. Tarzımız, bize özgü olan,
yapıtla ancak bizim gerçekleştirebileceğimiz yaklaşımı olanaklı kılar Kendimize
özgü yaklaşım, başarılı olabildiğinde, okurların da diğer eleştirmenlerin de
bundan öğrenecekleri olabilir. Yapıtla eleştirmen arasındaki yakışma doruğuna
varmış olur. “Ancak bu eleştirmen, bu yapıtı böyle yorumlayıp
değerlendirebilirdi” deriz, tarzı olan başarılı bir eleştiriyi
okuduğumuzda. TÜRKİYEDEKİ TÜRKÇEDEN ELEŞTİRİ Eleştirmek, eleştirmeni
ister. Eleştirmen için bir göze almadır eleştiri. Biz de yeterince
geliştirilmemiş bir alandır. Eleştirinin, Türkçe’deki eleştiri sözcüğüyle
oynayarak, Türkiye’deki durumu için birkaç ipucu verebiliriz. (Bunu bir düşünce
oyunu olarak kabul edebiliriz!) Eleştiri sözcüğünü “ele-eştiri” diye okursak,
ele eştiri yapmak diye bir sonuca varabiliriz. “El”in anlamlarından biri “irade,
otorite, iktidar”dır. “Bu adamların elinde ne yapabiliriz?” tümcesinde olduğu
gibi. Eştirmek sözcüğü ise, eşme işini yaptırmanın yanında, “bir işi bir an önce
yapmaya koyulmak, bir hizmetin yerine getirebilmesine çalışmak” anlamını da
taşır. Bu yorumla “ele-eştiri”, otoriteye, koşturmak hizmet etmek anlamına gelir
ki, çıkarları, patronları için eleştiri yapanların etkinliklerini
anlatır. Oysa, başka türlü okumayla ele karşı eştiri, otoriteye karşı çıkmak
sonucuna da varılabilir. Kime eştiri yapıyorsun? Ele, Ele koymaya, müdahaleye,
müdahale eden otoriteye. Eleştirinin yaptığı çağrışımlardan biri de
elleştirmedir. Elleştirmenin zengin anlamları içinde, “tokalaştırmak”,
“yardımlaştırmak” dikkat çekicidir. Yapıtla eleştirmen, yapıtla okur arasında
bir tokalaşma, yardımlaşma çabasıdır. Elbette, Batı dillerindeki
karşılıklarına benzer temel bir anlamı var eleştirinin. Elemekle ilgili!
İncesini kabasından ayırmak, en iyilerini seçmek. Elemek, elimizdedir.
Elleşmeye, yardımlaşmaya, bilimlerle, felsefeyle, yaşamla bağlar kurarak,
gereksinimimiz var. Bu güçle, bu güce el vererek, bu elle, eştireceğiz, eleştiri
atını hızla süreceğiz. Türkçenin olanaklarıyla, Türkiye yaratıcı
eleştirmenlerine gebe olabilir. El (sıra) birilerindedir belki,
eştirecektir!
Prof. Dr.
Ahmet İnam
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|
|