|
7.15 Vapuru / Erol KONUR
7.15 VAPURU
Ah bu düşüşler yok mu, bu serseri düşüşler
Her gidişin ardından ölümü sarar düşler
I
İstanbul’da serin bir sonbahar akşamında,
Denizde sallanıyor yedi on beş vapuru
Gözlerimin hüzünle nemlenen yaşamında,
Titreyen dudağıma dolanıyor bir soru;
Nerdesin, vaz mı geçtin bu apansız gidişten?
Yoksa geri mi döndün, bu zamansız gidişten?
Belki, yolculuk için hazırlık yapmaktasın
Belki, med cezir halde savrulan yapraktasın
Belki, komşularından helallik alıyorsun.
Belki de düşünerek boşluğa dalıyorsun.
II
İnsanlar kaçışırken, küçülüyor bakışlar
Bak yağmurlar başladı dökülür damla damla
Bulutlara karışır gözümden akan yaşlar
Boğazı izliyorken yüreğimde bir gamla;
Geldin, yanağın solgun, gözlerinde elemle,
Yüreğimi savuran yumuşak bir meltemle
Geldin, kayboluyorken sevgideki manalar
Ayrılık sahnesini, oynuyorken turnalar
Mendil sallamak için vapur kalktığı anda,
Geldin, bırakmak için yüreğimi zindanda.
III
Ben gitme diyecekken sus dedin gözlerinle,
Sarıldın son bir defa eski günler hatrına.
Ayrılığa bürünmüş kararlı sözlerinle,
Savurdun yüreğime tarifsiz bir fırtına.
Gittin, gözlerimden yaş şiir şiir döküldü.
Gittin, kalbim yerinden ilmek ilmek söküldü.
Yüreğimden bir sızı savruldu dört bir yana
Hayatımı bıraktım, yaşanılan zamana
Gittin, kırıldım sana, gözlerine kırıldım,
Vedayı ödül sayan sözlerine kırıldım.
Ayrılık şarkıları inliyorken derinden,
Gittin, sallanan vapur uzaklaştı yerinden.
Erol KONUR
Hece şiirini serbest şiirden ayıran önemli
özelliklerden biri de tasarım aşamasıdır.
Şiiri hangi vezin ölçüsü, nasıl bir kafiye örgüsü, hangi mısra sayısıyla kaç
kıt’a / bend yazılacağının başlangıçta düşünülüp karar verilmesi gerekmektedir.
Belki, kıt’a / bend sayısının değişmesi söz konusu olabilir ama diğer
hususlarda yapılacak değişiklikler o şiiri yeniden yazmaktan daha zordur.
Esasen, günümüzde hece şiiriyle uğraşanların bu konuda çok şanslı olduğunu
düşünüyorum. Bir yanda Halk Şiiri diğer yanda Divan Şiiri gibi iki büyük ve
değerli mirasa sâhipler. Hangi tarzı düşünürlerse düşünsünler yazılmış bir
örneğini bulmaları hiç de zor değildir. Fakat bu zenginliğin olası bir
tembelliğe sürüklemesi de söz konusudur.( çokça gördüğümüz gibi) Hâla aynı
kafiyelerle, aynı söylem ve sözlerle hatta aynı nakaratlarla şiiri oluşturmak
gibi. İşte bundan sıyrılmayı başaran, kendini geliştiren, en azından
geliştirmeye çabalayanların bir adım önde olduğunu ve daha kalıcı eserlere imza
atabileceğini söylemek sanırım kâhinlik olmaz.
Hece şiirinin en az mısra sayısıyla oluşturulan şekli daha çok Divan Şiirinde
gördüğümüz ( hatta Divan Şiirinin özü diyebileceğimiz) beyittir.( iki mısra).
Divan Şairlerinin, daha çok; mektepli, iyi eğitim almış ve söze hükmetme becerisine
sâhip kişiler olduğunu düşünürsek meramlarını anlatabilmek için çoğunlukla iki
mısraın yeterli olabileceğini, Halk Şiiri şairlerinin çoğunun ise bu imkâna
sâhip olmadığı gibi birçoğunun da okuma yazma bilmediğini düşünürsek verilen
eserlerin hayatın ve sosyal durumun gerçekleri ile doğru orantılı olduğunu
görürüz.
Günümüzde mâzeret noktasında sığınacağımız çok bahane yok aslında. Miras var,
model var, altyapı var, eğitim var, imkân var, bilgiye ulaşmak kolay, arayan
için bulmak kolay, yön gösterecek ve aydınlatacak her türlü araştırma,
araştırmacı ve kaynak var. Hangi mâzeret bizim tembellik yapmamıza kılıf
olabilir?
Okumaktan çok yazmayı, dinlemekten çok konuşmayı sevmek ve yapmak bize ne
kazandırabilir ve katabilir?
Bu hesabı iyi yapmamız elbette şiire saygının bir gereğidir ama galiba
kendimize de saygı göstermenin vazgeçilmezleri arasındadır.
“ 7.15 Vapuru ”nun ardından bakarken dalıp gitmiştim. Aslında, dalıp gidenleri
kendine getirmesi gereken iki düdük sesi
“ Ah bu düşüşler yok mu, bu serseri düşüşler
Her gidişin ardından ölümü sarar düşler “
..neden beni kendime getirmedi de pervanenin köpürttüğü suların ayağıma
değmesini bekledim diye de düşünmeden edemedim.
Mûsıkîdeki makam mi farklıydı?
Evet!
Hece şiirleri için giriş ve final bölümlerinin çok önemli olduğunu düşünürüm.
Hangi tarz yazılırsa yazılsın giriş bölümündeki mısralar dikkati yoğunlaştırıp
şiirdeki genel havayı yansıtırken final bölümündeki mısralar da o şiirin akılda
kalmasını, iz bırakmasını, tekrar tekrar okunup yeniden değerlendirilmesini
sağlar bence. Finaldeki de başarılıydı ama giriş beyiti bu yönüyle oldukça
başarılıydı.
Giriş ve final bölümüne eklenmiş birer beyit, on mısradan oluşan üç bend ile
okuyucuya sunulmuş olan bu şiire baktığımızda; 7+7 hece ölçüsü, “ababccddee…”
kafiye örgüsüyle tasarlandığını görüyoruz. Dörtlü ve beşli mısralarla oluşan
kıt’aları aşan mısra sayısı ile bir tasarım düşündüğümüzde en çok dikkat
edilmesi gerekenin kafiye örgüsü olduğunu düşünürüm. Çünkü bu örgü hem bend
içinde şekilsel ve anlamsal kopukluk meydana getirmemeli hem şiirdeki
akıcılığı, devamlılığı, sürükleyiciliği sağlarken sese de duvara çarpar gibi
sert iniş ve çıkışlar yaşatmamalı.
Burada çapraz kafiye ile başlanması bana göre iki yönüyle olumlu.
a) Hâfızayı şiir okumaya hazırlayan en iyi başlangıçların ( ses ve ahenk
itibarıyla) çapraz kafiye olduğunu,
b) Özellikle altı mısraı aşan ve çift mısra kafiyesinin daha çok olduğu
bendlerde iç bağlantının eleştiri konusu olmasını ( “ beyit beyit yazılabilir
miydi acaba?” gibi ) önlemenin en kestirme yolu olduğunu düşünürüm.
Elbette birçok örneğini okuduğumuz ve denediğimiz farklı örgülerin de
denenmesi, düşünülmesi önemlidir. Hangisinin duyguları daha iyi ifade
edebileceği konusunda zihni biraz yormak gerekiyor. Eğer şiire katkı sağlamayı,
ayakları geçmişte yönü geleceğe dönük olmak istiyorsak bu tarz ve daha başka
tarzları deneyerek yeni açılımlara hep açık olmalıyız galiba. Yoksa geçmişin
mirasını tüketmek kaçınılmaz olacaktır.
“ Nerdesin, vaz mı geçtin bu apansız gidişten?
Yoksa geri mi döndün, bu zamansız gidişten? “
Dedikten sonra, peş peşe gelen mısralarda “ belki “ ile başlamak gerek vurgu
gerek sorulan sorulara cevap noktasında olumluydu.
Acaba dört mısra yerine iki mısrada:
( çapraz olarak )
Belki,…….
…………..
Belki,……
………….
Şekliyle düşünülse nasıl bir görüntü olurdu?
Sanki daha çok yakışırdı gibi geliyor bana.
İkinci benddeki :
“Geldin, kayboluyorken sevgideki manalar
Ayrılık sahnesini, oynuyorken turnalar
Mendil sallamak için vapur kalktığı anda,
Geldin, bırakmak için yüreğimi zindanda.”
“ Geldin “ ler de bu bağlamda şöyle düşünülebilir miydi acaba?
Geldin,…
…………
Geldin,….
………….
Ya da:
………….
Geldin,….
………….
Geldin,….
Şekliyle…
Şüphesiz buradaki amacım şairi yönlendirmekten çok her şekli düşünüp hangisinin
daha çok yakıştığını, duyguları ifade ederken, vurguyu artırmak ve dikkati
şiire yoğunlaştırmak için en doğru şekil olduğunu düşünmesi içindir. Bu değişik
düşünceleri şahsen çok önemsiyorum.
Şiirlerdeki ses oldukça önemlidir. “ Şiir sesi” ancak kullanılan dilin iyi bir
“ şiir dili “ olmasıyla doğru orantılıdır. Anlamsal ağırlığını sesten daha çok
önemsediğim ama sesi de ihmal edemeyeceğimiz şiir dilini iyi yapan etkenler
arasında kelime seçimindeki doğruluk kadar seçilen kelimelerin mısraa doğru
yerleştirilmesi de önem arz eder.
Mesela bir mısrada bunu şöyle düşünebiliriz.
“Yüreğime savurdun tarifsiz bir fırtına.”
Bu mısraı yüksek sesle okuduğumuzda birbirlerine çarpan kelimelerin( harflerin)
yan yana geldiğini, geçişlerde zorluk olduğunu hissederiz. ( özellikle “ savurdun
“ ile tarifsiz “ de)
Halbuki bir küçük yer değişimi ile bu durum ortadan kalkabilir. “savurdun
yüreğime tarifsiz..” diyerek iki sert mizaçlı kelimenin arasına yumuşak mizaçlı
bir kelime tercih edilmesi dil sürtmesini ve takılmasını ortadan kaldırabilir.
Bir bütün olarak düşünüp ele aldığımızda hece şiirinin ciddi bir uğraş
olduğunu, her özelliğinin birbiri ile uyum içinde olması gerektiğini, tasarım
ve yazılma aşaması kadar kontrol edilme ve bekleme süresinin de olması
gerektiğini, tekrar kelimelerin aynı anlamda başka kelimelerle yer değiştirmesi
için kelime haznemizi genişletmenin önemli olduğunu düşünüyor, bazı ufak
hataların ancak sesli okunduğu zaman ( birkaç defa) kendini gösterdiğine
inanıyorum.
Beğeni ile tâkip ettiğim Erol beye başarı dileklerimle
Eyvallah!
Oflu / Mehmet Emin TÜRKYILMAZ
Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok
|
|