Uyumadım / Asiye Alev AKBOĞA


UYAMADIM

Odamda dönen plak ayrılık şarkımızı
Bilmem kaç defa çaldı parmakla sayamadım.
Kader döndürüverdi tersine çarkımızı
Mimlenmiş gecelerden sabaha ayamadım.

Olanlar bir düş gelir yaralanmış ruhuma
Kimileyin batsam da bencileyin o hama’
Ben senden geçemedim sen benden geçtin ama
Bir türlü bu sevdâdan caymadım, cayamadım.

Benden kopup gidişin bilmem hangi nedenle
Ne işim olur artık bana vedâ edenle
Dünya ibâret değil desem de yalnız senle
Kalbimdeki yerine kimseyi koyamadım.

Düşünceler içine beni çekip alınca
Gözlerim bir noktaya öylesine dalınca
Telefonum üst üste iki kere çalınca
’Papatyam’ dediğini bir türlü duyamadım.

Kadere isyan edip ağlayıp darıldım da
Gözyaşları içinde silaha sarıldım da
Çoğu kez bir kurşunu sıkmaya kuruldum da
Yine de kör şeytana kahretsin uyamadım...


Asiye Alev AKBOĞA
 
( 11/12/2010 Tarihinde Edebiyat Defteri sayfalarına düşen bir şiir.)
 
 
Şüphesiz, her insanın zevk alış tarzı ve zevk alma çeşitliliği farklı farklıdır. Bu farklılıklardan doğan bakış açıları da bir diğerininkiyle uyuşmuyor diye yargılama ve yargılanma noktasına gelmemelidir.
 
En kaliteli mutfak, en becerikli aşçı, en lüks lokanta çok çok iyi pişirdiğini düşündüğü ve gerçekten de öyle olan bir yemeği servis yaparken masaya koyduğu peçete rengi, çatal kaşık düzeni, baharat çeşitliliği, tuz, garnitür gibi muhtelif seçeneklerle tercih hakkı sunmakta, “ ben böyle pişirdiysem, böyle servis ettiysem böyle yenilecek! “ türü bir zorlamaya asla gitmemektedir. Özellikle işkembecilerin “ sen nasıl benim pişirdiğim tuzlamaya sirke ve kırmızı biber atarsın! “ dediğini hiç duymadım. Demek ki arz etmek talebin beklentileri ile bir şekilde örtüşmelidir.
Elbette, ömrünce suşi yememiş ve ne olduğunu bilmeyen benim gibi bir Karadenizlinin hamsi ya da balık tadını bulamadığı, damak zevkine uymadı diye o işin ustası bir Japon aşçıya eleştiri yapması çok anlam ifade etmez. Ama, bunların yaşanması da kimseyi çok şaşırtmamalı.
 
Bence şiir de; malzeme, mutfak, aşçı, servis, müşteri, lezzet, damak zevki gibi özellikleri ile yemek gibidir. Art niyetsiz, önyargısız lezzet tattırmayı ve lezzet almayı amaç edinen her insanın bu bağlamda bir sözü mutlaka vardır ve olmalıdır.
 
Bu mutfak, benim âşina olduğum bir mutfak: Karadeniz mutfağı.( hece çalışması)
Tabaktaki de: Hamsi ( hece şiiri)
Elbette Antep mutfağının ürünü olan lahmacun ( serbest şiir ) hakkında söyleyeceklerimden daha çok şey söylemem çok yadırganmayacak. Bundan da lahmacun tadını bilmediğim, beğenmediğim ya da yemediğim çıkarılmamalı…
 
“Abab,cccb, dddb..” ayaklı kafiye örgüsü, 7+7 hece ölçüsü ile kaleme alınmış beş kıtadan oluşan çalışmaya baktığımızda:
 
Şiir dilini gayet güzel kullanıldığını, akışın iyi sağladığını, mûsıkî ve ses ayarının yerinde olduğunu, kopmaların yaşanmadığını, duyguların beceri ile yansıtıldığını görüyoruz.
 
Halk Şiirinin “ koşma ” tarzından alışık olduğumuz ayaklı kafiyelerin 7+7 deki uygulamalarını sık görmesek ve yadırgasak da bu çalışmada olumsuz anlamda çok göze batmadığını ve çok fark edilmediğini düşünüyorum. (Elbette bunda ses ayarının etkisi var.)
 
Şiirlerin müzikle buluşması ( beste – güfte ) konusunda söz söyleyecek durumda değilim ama kulaktaki tını o yöne sür’at ediyor sanki.
 
Kafiyeleri çok bâkir kafiyeler olmamakla birlikte mısra tekniğindeki yerleştirme becerisi ile şiiri sıradanlaştıracak zaafiyete düşürmemişler.
 
Mısralar arasındaki (özellikle üçüncü ve dördüncü) geçişler ( Odamda dönen plak ayrılık şarkımızı /Bilmem kaç defa çaldı parmakla sayamadım, Ben senden geçemedim sen benden geçtin ama /Bir türlü bu sevdâdan caymadım, cayamadım, Dünya ibâret değil desem de yalnız senle / Kalbimdeki yerine kimseyi koyamadım, Telefonum üst üste iki kere çalınca /
Papatyam dediğini bir türlü duyamadım, Çoğu kez bir kurşunu sıkmaya kuruldum da / Yine de kör şeytana kahretsin uyamadım), tekrarla (Bir türlü bu sevdâdan caymadım, cayamadım.) ve doğru kelimeyle (Yine de kör şeytana kahretsin uyamadım) yapılan vurgular şiire kalite katmış.
 
Bu çalışmada “keşke olmasaydı” dediklerim de var elbette.
 
İlk kıt’a, son mısrada kafiye yapılan “ ayamadım “ kelimesi gerek kullanılış gerekse anlam olarak yanlış olmasa da çok âşina olunan bir kelime değil. Burada başka bir kafiye görmek isterdim.
 
İkinci kıt’a, ikinci mısradaki (Kimileyin batsam da bencileyin o hama) “ kimileyin “ ve “ bencileyin “ kelimelerinin yerlerini çok sevmediğini düşünüyorum. Hem ses hem anlam olarak düşünüldüğünde “keşke başka kelimelerle yer değiştirseydiler” demekten kendimi alamadım.
 
İkinci kıt’a, üçüncü mısradaki (Ben senden geçemedim sen benden geçtin ama) “ben, benden “ ler konulmalıydı elbette. Ama üçüncü ve dördüncü kıt’adakiler başka bir şekilde ifade edilip “ kelime tekrarı “ yapılmasaydı keşke.
 
Üçüncü kıt’a, üçüncü mısraın (Dünya ibâret değil desem de yalnız senle) anlamsal olarak daha sağlam olmasını arzu ederdim. Bu mısraın anlamsal açılımında bir sıkıntı göze çarpıyor sanki. “ Dünya yalnız senle ibaret değil “ denen bu cümle bana göre : “ dünya yalnız senden ibaret değil “ olmalıydı. “ Senle / sende “ tercihi anlama etki yapan bir tercihtir bana göre.
 
Belki, dördüncü kıt’a, dördüncü mısrada kullanılan “papatyam “ tırnak içine alınsaydı daha şık dururdu. ( söz şaireye ait olmadığı için)
 
 
Velhâsıl, hece adına beğenerek okuduğum bir şiirdi.
Elbette daha iyilerini okuyacağımızdan da şüphe duymuyorum.
 
Eyvallah!
 
Oflu / Mehmet Emin TÜRKYILMAZ







Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok




Yorum Yapın

Ad Soyad: Yorumunuz:
E-posta:
Tarih:
23.11.2024 09:37:41
 


 
 

 
 

 
 
 
 
 
 




Bu site Kişisel Yazar Web Tasarım projesi ile oluşturulmuştur.