Ayna Gibi / Salih YILDIZ
Ayna Gibi
Ayna gibi saf temiz, olmalı her birimiz
Kendimizi ilk önce, düzeltmeliyiz elbet.
Ölü gibi dosdoğru, bulunmalı dirimiz
Haklı kimse ilk onu, gözetmeliyiz elbet.
Ve en başta ehlimiz mesuliyet sahamız
Ona harcamak elzem, şayet varsa pahamız
Daha sonra başkaya yol vermeli asamız
İnsaf ile düşünüp, söz etmeliyiz elbet.
Hüsnü-zan imandandır, suizan yakışıksız
İyi niyet çok mühim; yol gidilmez ışıksız
Komşusuz, dostsuz olmaz, yemek yenmez kaşıksız
Çevremizi hoş tutup, haz etmeliyiz elbet.
Nefsaniyeti atıp, mülayim olmalıyız
Danışarak fikr-edip, doğruyu bulmalıyız
Öğüt vermek çok kolay, biz zorda kalmalıyız
Örnek ahvalimizi, arz etmeliyiz elbet.
Tekâmül ve arınma her an devam etmeli
Edep, hayâ libası üstümüzü örtmeli
Cömert olma şuuru daim bizi dürtmeli
Sevgiyi kendimize, farz etmeliyiz elbet.
Şeffaf, berrak ve duru, tıpkı bir ayna gibi
Boya, foya görmemiş, aslı üz-re tabi-i
Sözü, sohbeti güzel, asla değil asabi
Yaşantımızla nâsa, va’z etmeliyiz elbet…
Salih YILDIZ
“ Maskosu ” mahlası ve “ Salih Yıldız “ adı sitenin
ana sayfasında görüldüğünde, zannediyorum benim gibi onu tanıyan herkes “
mutlaka mesaj içerikli bir şiir daha sayfalara düştü “ diye düşünüyorlardır.
İlk tanıdığım günden beri bu değişmeyen çizgisi, Şuara sûresindeki İslâmî
bakışın şiir ve şair üzerindeki beklentilerine cevap verme isteği ve gayreti,
çok üretme azmi hep önde olmuştur. Oldukça hoşgörülü ve agresif olmayan yapısı,
hayat tecrübesi, olgunluğu ise ben dahil birçok insanın örnek alabileceği üstün
meziyetlerdir. Kısaca sitemizin en aklı-ı selim üyelerindendir.
Zaman zaman mesaj yoluyla yaptığımız yazışmalarda
şiir yazma tutkusunun çok, ama şiiri düzeltme, demleme ve bekletme süresinin
azlığını görmüşümdür. Bunu da kendisine ifade etmişimdir hep. Sadece Edebiyat
defterinde, üye olduğu 24 Ocak 2008 tarihinden beri kayıt ettiği aktif şiir
sayısı otuz dokuz sayfada dokuz yüz elli üç tanedir. Elbette eski şiirlerinden
kayıt ettikleri vardır ama yaklaşık olarak bin elli günde bu şiir sayısına
ulaşması aşağı yukarı her gün ya da her iki günde bir şiir yazdığını
gösteriyor. Bu ilhamı ve gayreti takdir etmemek gerçekten haksızlık olur.
Ne var ki, bu kadar üretmenin getirdiği bazı dezavantajlar
da kendini gösteriyor.
Şiirlerin yazılması aşamasında: “Kelime tekrarları,
kafiye tekrarları, kurulan cümlelerin ve mesajların tekrarı, benzer teşbihler,
benzer isimlerin kullanılması “ sanki bir şiirin diğerinin benzeri ya da aynısı
görüntüsünü vermektedir.
Düzenleme aşamasındaki zamansızlık ise: bazen hece
ve kafiye hatalarını beraberinde getirse de özellikle kelimelerin yanlış
yazılması ve imlâ konusunda hataların olmasını kaçınılmaz yapmaktadır.
Şahsen, en az yazım aşamasında harcanan zaman kadar
düzenleme aşamasında da şiirle ilgilenmenin gerekli olduğunu, hatta sesli
olarak birkaç kez okuyup sesteki takılmaların da ortaya çıkarılmasını zaruri
olduğunu düşünürüm.
Bu şiirde de bu zaafların olduğunu görüyoruz.
“ söz-etmeliyiz, haz-etmeliyiz, arz-etmeliyiz,
farz-etmeliyiz “ şekliyle ayaklarda kullanılan kafiyelerin kısa çizgi (-) ile
ayrılarak yazılan örnekleri ile hiç karşılaşmadım. Bu konuda elbette dilbilgisi
konusunda uzman bir arkadaşın bilgi vermesi daha gerçekçi bir yaklaşım olur ama
bu kelimelerin ayrı ya da bitişik yazılan örnekleri ( yüklenilen anlam
itibarıyla) olmakla birlikte bu şeklinin doğru olmadığını düşünüyorum. Elbette
son ayaktaki “ vaaz “ kafiyesinin bu şekilde yazılması hece ölçüsünü de bozmuş.
D.Mehmet Doğan’ın sözlüğünde “ va’z “ şekliyle yazılışını gördüm. ( Arapça “
ayn” harfini birebir Türkçede ifade edemediğimizden üst virgülün bu şekilde
kullanılmasının doğru olduğunu düşünüyor) En azından bu şekliyle yazılırsa hece
hatası meselesi ortadan kalkar diye düşünüyorum.
Anlamsal sıkıntılara gelince:
“ Ve en başta ehlimiz mesuliyet sahamız” dedikten
sonra gelen mısrada: “Ona harcamak elzem, şayet varsa pahamız” dan ne
anlatılmak istendiği çok belli olmuyor. Okuyucu şairin içindekileri, ne
anlatmak istediğini ancak mısradaki anlamla değerlendirebilir.
“ Ona harcamak gerekli şayet bilgimiz ve birikimimiz
varsa “ düşünülmüşse “paha“ kelimesi kanaatimce doğru seçim değil. “paha”
genellikle maddi değerler için kullanılan bir kelimedir.
Yok, maddi harcama düşünülmüşse, yani: “ eğer
imkânımız varsa önce ehlimize, yakınımıza harcamamız gerekir “ amaçlanmışsa
yine “paha” oraya o anlamda uymuyor. Sanki kafiye tutturmak için konulmuş
görüntüsü veriyor.
Elbette kafiye hece şiirinin olmazsa olmazıdır. Ama
kafiye tutturmak adına anlamı ikinci hatta üçüncü plana ittiğimizde de şiirden
şiir tadı almak biraz zorlaşıyor.
Devamında gelen: “Daha sonra başkaya yol vermeli
asamız” ise bu karışıklığı biraz da gizemli hâle sokuyor ki bir sonraki mısra
tamamen ayrı bir seyre götürüyor insanı.
“İnsaf ile düşünüp, söz-etmeliyiz elbet.” Mısrası
tek başına bir mesaj olup ilk üç mısra ile tamamen bağımız bir görüntüde..
Bu anlamda: “Ölü gibi dosdoğru, bulunmalı dirimiz”
mısrasında “ bulunmalı “ kelimesinin, “Boya, foya görmemiş, aslı üz-re tabi-i “
mısrasında “ foya “ nın yerlerini yadırgadığını, “Hüsnü-zan imandandır, suizan
yakışıksız “ daki imandan olmanın zıddının “yakışıksız” , “ Nefsaniyeti atıp,
mülayim olmalıyız” daki “ mülayim ” in zıddının “ nefsaniyetli”
olmaması, ve: “Öğüt vermek çok kolay, biz zorda
kalmalıyız” mısrasındaki ilk duraktaki “Öğüt vermek çok kolay “ ile ikinci
duraktaki “biz zorda kalmalıyız “ ın yan yana gelmemesi gerektiğini
düşünüyorum.
Şiirin tarzı hakkında da birkaç şey söylemek gerekirse
eğer:
Ayaklı şiirlerin 14’lü hece ölçüsü için çok uygun
olduğunu söylemek zor. İlla ayaklı düşünülecekse o zaman gazel formatında
beyitlerle yazılması sanki daha doğru gibi. Özellikle Halk Şiirinin “ koşma “
larında gördüğümüz bu tarza en yakışan ölçünün 11’li hece olduğunu düşünüyorum.
14’lü ve daha fazla hece ölçüsü ile yazılan şiirlerde daha çok anlamsal ağırlık
ve derinlik ön plana çıkar. Bu şiir eğer 7+7 hece ve çapraz kafiye ile
yazılsaydı daha iyi otururdu gibi. Çünkü, anlamı ve verilen mesajdaki derinliği
daha belirgin yapmanın bir yolu da kafiye kıskacını oldukça gevşetebilmektir.
Eğer bu şiir bu şekilde tasarlansa idi yarı yarıya kafiye sıkıntısı ortadan
kalkmış olurdu.
14’lü hece de vurguyu artırmanın yolu sadece ayak
kafiyeleri değildir bence. 3+2 kıt’a ile “aaabb “, ( “ Zindandan Mehmede
Mektup’ta olduğu gibi ) 4+1 şekliyle denenebilecek “ ababb” şekilleri de
vardır. Aslında “vurgunun görsel mi anlamsal mı olmalı “ meselesi de üzerinde
durulması gereken bir başka konu.
Elbette bu denemeler şairin kendi tasarrufudur.
Bizler ancak kendi bakış açımızı yansıtabiliriz. Değerli şairin önceki
şiirlerinde hemen her tarzı denediğini de biliyoruz. Belki, hangi tarzın hangi
içeriğe daha çok yakıştığını biraz daha iyi analiz etmeliyiz.
Başarıya giden yolun kolektif akıldan ve benlik
tuzağından kurtulmaktan geçtiğini düşünüyor, başarılar diliyorum.
Eyvallah!
Oflu / Mehmet Emin TÜRKYILMAZ
Yorumlar
18.4.2013 09:07:23
Kıymetli Kardeşim;
Allah' (CC) ın selamı ve koruması üzerinize olsun.
Ayna gibi şiirinizi çok beğendim.
Muhabbet ve dua ile.
Amasyalı Abdullah KAYA
|