Bir Ötenazi Layihası / Ayşegül GÜNCAN


bir ötenazi layihası
 

"ölümün son iyiliği bir daha ölümün olmamasıdır."

Nietzsche

Tükenmişken belleğimde sevdanın hatırları
Yalnızlığın busesini alnıma kondurdular.
Ki tanrıya yazıyorum bu meşum satırları
Yaşıyorken yüreğimde kanımı dondurdular.
Şimdi doğan bir güneşim acının afakında
Parıldayan yıldızların bağrını deliyorum.
Şimdi boynumu bükerek giyotin şafağında
İçimde ölen çocuğu kefene beliyorum.

Düşler birer uçurtmaydı maviye uçurduğum
İlkten kuyruğunu kesip çıtasını kırdılar.
Mutluluk uzak ülkeydi hep gözden kaçırdığım
Ona uzanan geminin rotasını vurdular.
Şimdi ömür bir sınav bin çoktan seçmeli soru
Tüm yanlış seçenekleri sırayla eliyorum.
Şimdi bir yanlış götürdü elde kalmadı doğru
İkmale kalmış kulların yurdundan geliyorum.

Tanrının kulağımıza her gece okuduğu
Hayat denen realite içi boş bir masaldı.
Yürek bir irin pıhtısı elemin dokuduğu
Bu yolda gülmek illegal gözyaşları yasaldı.
Şimdi çemberler daraldı infaz anı çok yakın
Gümüş kabzalı bıçağı elimle biliyorum.
Şimdi gözümü bağlayın açık kalmasın sakın
İsmail’in yazgısını tarihten siliyorum.

Duyduğumda anlasaydım o ilahi ikazı
Kara olan her yazıyı bilmeden aklamazdım.
Elimle yıktığım handan arta kalan enkazı
Kutsal hazinem bilerek mabede saklamazdım.
Şimdi tezenesiz sazın oynattığı çengiyim
Tomar tomar günahları bahşişe alıyorum.
Şimdi bitimsiz ayazın kor ateşe dengiyim
Nedamet cehennemine hüzünle dalıyorum.

Ya ben yanlış koşucuydum ya da yanlıştı parkur
Malum bitiş çizgisine yarasız varamadım.
Tanrım ölüm saatimi daha er bir vakte kur
Bak kanıyor tüm benliğim yaramı saramadım.
Şimdi batan bir şilebin yenilmiş kaptanıyım
Tayfalarımı kaybedip bir başa kalıyorum.
Şimdi kirlenmiş her hissin yegâne vatanıyım
Temiz aşklar lügatinden sözcükler çalıyorum.

Ben ki dili kelepçeli dili zeval dili lal
Aşk lisanı mühürlenmiş müebbet mahkûmuyum.
Sevdaya haram kılındım intiharlara helal
Tüm mezarlara serpilen diyar-ı gam kumuyum.
Şimdi azad eyliyorum açık kalsın pencere
İçimdeki güvercini semaya salıyorum.
Şimdi sürgün de etseniz uğraşmayın boş yere
Bahrın haylaz çocuğuyum sahili yalıyorum.

Ahir zaman öncesinden attığınız kancayı
Çekseniz hayallerimden başka bir şey istemem.
Alnıma kendim dayarım o soğuk tabancayı
Sem içerim zemzem diye başka bir mey istemem.
Şimdi acıyla çarptığım bütün sevdalarımı
Sevinçlerden eksilterek yıllara bölüyorum.
Şimdi gözümü yumduğum bütün ferdalarımı
Alınız terkinize ben dünümle ölüyorum.

Şimdi her devrik cümlenin meçhul yüklemi benim
Kanımla not düşüyorum yitip giden maziye.
Şimdi her savruk bedenin kırık eklemi benim
Hararetle susuyorum mutlak ötenaziye.
Şimdi ürkek bedeviyim elemin yollarında
Ve yazgımın karasını Kahhardan biliyorum.
Şimdi hamuşan eviyim ölümün kollarında
Soyunuyorken hiçliğe mağfiret diliyorum...
 
 Ayşegül Güncan
 
(19/10/2009 Tarihinde Edebiyat Defteri sayfalarına düşen bir şiir.)
 
 
 
Bir yokuşu otomobille çıkarken iki şeyi yapmalısınız ki; yokuşun ortasında bazı aksilikler yaşamayasınız. Bunlar;
Ya, gerekli hızı ayarlayacaksınız
Ya düşük vitesi tercih edeceksiniz.

Bu şiirdeki ifade biçimi, ses ve akıcılıktaki uyuşmazlığı iki şekilde telafi edilebilirdi kanaatimce;
Ya, mısra tekniği ve kelime seçimindeki uyuşmazlığı ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılmalıydı, ( bu, ustalık ister )
Ya, hece ölçüsü 7+7’ ye indirilmeli ya da 8+8’ e çıkarılmalıydı..

Seçilen hece ölçüsü, hece şiirleri içinde belki de en zor olanıdır. Zorluğu sadece hece sayısını tutturmaktan gelmiyor muhakkak. Anlam, akıcılık, dilin takılmaması, sesin duvara vurur gibi vurmaması, sürükleyicilik, devamlılık ve bütünlüğün sağlanması, kopuklukların yaşanmaması, etkileyicilik, vurgu vs..vs..

Şairenin neden bu ölçüyü tercih ettiğini sorgulamak okuyucunun görevi değildir elbette ama okuyucunun şiirden şiir tadı almasını düşünmek, bunu sağlamak görevidir.

Ayrıca, çapraz kafiyeli iki dörtlüğün (kıtanın) peş peşe sıralanması ile oluşturulan sekizli bendlerin birbirleri ile bağlantıları sağlanamamıştır. Dört mısrayı aşan mısra sayısının oluşturduğu bölümler bir şekilde (an zından kafiyesel olarak) bütünlük arz etmelidir. Bölündüklerinde ise bir yerde eksiklik meydana gelmelidir.Yani harç ve sıva vazifesi gören özellikler olmalıdır. Şaire, böyle bir şeyi tercih etmemiş ,”  şimdi” kelimesine sıva vazifesi yüklemeye çalışmıştır ama, bunun bu vazifeyi görmekten çok te’kid (sağlamlık ve vurgu) bile olmayı başaramamış, bana göre sadece “ tekrar “ olmakta kalmıştır.
Sekiz bendin oluşturduğu bu çalışmayı dörtlükler halinde ayırdığınız zaman on altı dörtlük çıkıyor ve hiç sırıtmıyorsa sekizli mısra sayısının oluşturduğu bölümler(bendler) hâlinde sunmak neden?

Kelime seçimlerinde ise estetik ve ahengi oluşturacak dokusal uyum hiç hesap edilmemiş, mısra tekniğini bozacak seçimler yapılmıştır. Anlamsal mesaj çok yerde kafa karışıklığına ve durağanlığa dönmüş, sürükleyicilik, etkileyicilik ve vurgu göz ardı edilmiştir.

Şiir okunup bittiğinde akılda kalan nedir diye düşündüğümde ( okuma oranım da az olmadığı hâlde) şu diyemiyorum.

Kısaca, cesareti ve azmi başarılı buldum ama ürün için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.
Daha iyi şiirlerde buluşmak üzere..
 

Oflu / Mehmet Emin TÜRKYILMAZ








Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok




Yorum Yapın

Ad Soyad: Yorumunuz:
E-posta:
Tarih:
26.4.2024 13:10:42
 


 
 

 
 

 
 
 
 
 
 




Bu site Kişisel Yazar Web Tasarım projesi ile oluşturulmuştur.