Fıtrat- ı Aşk Deminde / Şükran AY


FITRAT-I AŞK DEMİNDE
 
Apaktı ay, süzüldü; ölümcül sabahlara
Veballer kanardı hep, o masum günahlara
Kıblegâh yâr gönlünde dönülür semâhlara
Füsunkâr bakışlardan vururken kar ışığı
Âmâ eder yüreği dertli aşk karışığı

Akkor yağmuru yağar kül rengi mah yüzlere
Müzmin sancı doğurur hasret taşar geceye
Lâhzada can sağılır, feryat sızar közlere
Ömür elem eğirir düşler düşer günceye
Gamsız yârin boynuna vebal yükleyemezsin
Lûtfuna yok mihneti asla ekleyemezsin
Gurbet olmuş kalbinde onu bekleyemezsin
Lâl kesiği o dille çığlıklar arşa değer
Goncada yaş demlenir baharın dönmez olur
Özlem kavurur aşkla korları sinmez olur

Sarmış ışık hep cevri şavkında var zift tadı
Sessiz nefes rengiyle eser ağudan sabâ
Düğümlenir kalırsın, ezgindir aşkın yâdı
Figanında tuz yakar yetmez gururdan aba
Çığlık hicran koynunda tüm nehirler tutuşur
Sırtını döner güneş kendisiyle çatışır
Bilinmez bu felâket hangi vakit yatışır
Sıyrılır çıkılır ya adaba kalp baş eğer
Ziynet dönüşür pula yüzde nûr yanmaz olur
Ve onur sarsılınca o/nur uyanmaz olur

Arzı yakmak istersin ateşe cürüm sığmaz
Buzdan mihrap dikilir inler meylin zûlmette
Yekten doğmak istersin güneşten zerre yağmaz
Ölümsel gam ekilir, kan kusan metanette
Vâcip kılınan sonla bahtına gülemezsin
Dert zulası gönlünde deva ne bilemezsin
Şeydâ mağduru kalple maziyi silemezsin
Aslına sûret değer, tün’e esirdir seher
Yâr gözünde yıkanmış yıldızlar sönmez olur
Karanlığında kalmış melûn dert dinmez olur

Yalnızlığı giyinir şiirinden geçersin
İliklediğin yitik, iklimsiz mevsimindir
Bâkir sevdan yolunda sefilliği biçersin
Sırtındaki yük yalnız, definsiz evrimindir
Esneyen sabahlarda uyku felci sarıştır
Yeşim göz buğusunda özlem hep yakarıştır
Ayrılık bâkîdir ya ömür fâni kalıştır
Fıtrat-ı aşk deminden olursun bin kez heder
Umut aşk mihênginden cenneti sunmaz olur
Gelecek kollarından mâtemler inmez olur

Son sözüdür bu Ay’ın el versen Azrail’e
Müptelâ olmuş artık bülbül kırmızı güle
Ödül sayar kendine karşılar güle güle
Vuslat bilir ki gönül bekler artık mahşerde
Soluk almaksa hayat kapanır şer’den perde


Şükran AY
 
(28/08/2009 Tarihinde Edebiyat Defteri sayfalarına düşen bir şiir.)
 
 
 
Çok alışık olunmayan şiirleri okuduğumuzda onları daha iyi anlayabilmek, daha gerçekçi bir bakış ile inceleyebilmek için her zamankinden biraz daha fazla zaman harcamak ve daha dikkatli bakmak gerekir diye düşünürüm.

Buradaki şiir böyle bir şiir.

Bazı arkadaşlar
" efendim bu da bir hece, neresi değişik? " Diyebilirler elbette.
Ama, gerek mısra sayısı gerek kafiye örgüsü ile alışılmış bir hece şiiri olmadığını, bu tarz şiirlerin geleneksel heceden daha farklı bir ahengi sergilediğini düşünüyorum.

Evvela, yorumlar ve onlara verilen cevaplara baktığımızda kafiye anlayışımızda hâlâ yerine oturmayan ve tam anlaşılmayan konular olduğunu, kökler, ekler ve redif konusunda kafa karışıklığının sürdüğünü, yarım, tam, zengin ve tunç (bazıları tunç kafiyeyi zengin kafiye kapsamında değerlendirse de bana göre ayrı bir kafiye türüdür) kafiyelerin tam anlaşılamadığını görmekten üzülmedim desem doğru söylememiş olurum. Bu bilgilerin bir çoğu tek tıklama ile ulaşabileceğimiz bilgilerdir. Ancak, kafiye ve redif konusu karşılıklı konuşma, yazışmalarla daha iyi anlaşılabilir. Çünkü edebiyatçıların bile henüz ittifak edemedikleri bir konudur
" nereden yapılmalıdır " konusu.

Bu konuda Hilmi beyin söylediklerinin dikkate alınmasını ancak tavsiye edebilirim!

Şiirde mısra kafiyelerle değil de daha çok genel yapı ve buna paralel olarak kafiye, ses, derinlik mısra tekniği, akıcılık ve devamlılık gibi daha teknik konular hakkındaki görüşlerimi ifade etmek isterim.

Bu tür çalışmalara (Geleneksel hecenin dışında ve çok mısralı bendler ) yaklaşık beş yılını ayıran bir şiirsever olarak şu rahatsızlığımı dile getirmem sanıyorum yanlış olmayacak. Son iki yılda çok artan mısra sayıları farklı, beyitlerden oluşan ama ayrılmayarak böyle görüntü verilmeye çalışılan, şekilsel dolu ama içi boş, taklit hatta kopya birçok denemelerle karşılaştık. Şiirin gelişmesi adına bütün olumsuzluklara rağmen bunları memnuniyetle karşılamış olmamıza rağmen gerek bu tür denemelere bakış, gerekse bu tür çalışmaları yapanların dışarıya bakışlarındaki farklılık ve farklı olma olgusu işi amacının dışına çıkarmaya doğru gitmektedir sanki. Bunu doğru bulmadığım gibi tehlikeli de buluyorum.

Şiirinize gelince;

Genel şablona baktığımızda başlangıç ve final bendleri beşli, ( bunlara bend diyerek şiirden saymalı mıyız, yoksa şairenin de ifade ettiği gibi hoş geldin ve güle güle bahsinde mi değerlendirmeliyiz bilemiyorum ama) şiirin genel yapısını oluşturan dört bendin de onar mısradan oluştuğunu, beşli bendlerin; aaabb, onlu bendlerin; ababcccdee kafiye örgüsü ile sıralandığı görüyoruz.

a) Belki, ilk göze çarpan beşli bendlerin kafiye yapısından başlamak gerekir.(aaabb)

Geleneksel hecenin verdiği en önemli alışkanlık bendleri oluşturan mısra sayılarıdır. En çok kullanılan; İkili ve dörtlü, beşli ( 3+2, 4+1), altılı ( 4+2) şekliyle zihnimizde yer etmişlerdir. Ama, bir şiirin başlangıcındaki kafiye örgüsü oldukça önemlidir. Bana göre çapraz başlamayan ( dörtlü mısra sayılı bendlerde), aaab, aabb
.../vs şeklindeki kafiyeler başlangıç için en azından ses ve giriş ahengi için doğru tercih değildir. Kaldı ki; siz farklı bir çalışma yaptınız. Bu çalışmada belki finalde kullanabileceğiniz bu kafiye örgüsü ile başlamanız bana göre doğru tercih değildi. Üçlü kafiye ikiden daha güçlü ses verdiği için aabbb şekliyle tercih etmeniz belki de bundan daha doğru olabilirdi.Benim tercihim ise giriş bölümü için daha alçak sesli ve düşündürücü bir kafiye örgüsüdür. Ababb, ababa, abbab, abaab.. gibi..

Ve, onlu bendlerdeki sekizinci mısraı çıkarırsak eğer son beş mısraın kafiye yapısının bu beşlilerde olması nakış itibarıyla güzellik vermiş olsa da; ya ikili beyit veya dörtlü bir kıta ile giriş yapılmasını ya da kafiye örgüsünün değişik olmasını tercih ederdim.

Ama, bu beşlilerde öyle bir özellik vardı ki nerede ise bütün olumsuz bakışımı ortadan kaldır;
Harika cinaslar!
İşte bu itinanın en büyük kanıtının işaretidir.

b) Onlu bendlerin kafiye yapısı..( ababcccdee)
Bu şiirdeki tasarımın en iyi tercihlerinden biri bu kafiye yapısı gibi görünüyor. Meramı en iyi ve vurgulu şekliyle anlatıp (abab) sesi yükselten (ccc) ve dinlendirip düşündüren ( d ) bu kafiye örgüsüne son iki mısra acaba ilave edilmese daha mı iyi olurdu diye düşünmeden edemedim.Bir yönden
" d " kafiyeli mısraa genişlik vermesi ve izah etmesi bakımından faydalı olduğu düşünürken diğer taraftan;
1- Ayaklı bir görüntü vermesi bakımından sanki şiirin genel havasına ve ciddiyetine uymadığı,
2- Sekizinci mısraların şiirin bütününde kafiye olmasını unutturduğu
izlenimi uyandırdı.

Ama, bu bendlerin sekizli olarak kalması ve son iki mısraların olmaması gerek şekilse gerek anlamsal olarak daha şık durabilirdi..

Bu konu görecelidir.

c) Şiir dili, mısra tekniği;

Önceki çalışmalarından da tâkip ettiğim ve dilini beğendiğim değerli şairenin bu şiirdeki şiir dili de oldukça güzel. Muhakkak ki dilin en güzel şekline ulaşmak, en düzgün ve anlamlı kelimelerle o dili şekillendirmek ve süslemek zamanın, çalışmanın ve tecrübenin getirileridir. Lakin, şunu söylemeliyim ki bu şiirde farklı olan ve daha çekici gelen zannediyorum bu şiirin üzerinde çok çalışılması, çok daha fazla özen gösterilmesidir. Mısralar arasında dolaştığımda duyguları ifade ederken sanki en doğru kelimelerin tercih edildiğini, bu şeklin oluşması için değişik denemelerden sonra karar kılındığı izlenimini aldım.

Duygular, hele hüzün yüklüyse; onları ifade etmek ve arabeske düşmeden okuyucuya yaşatmak çok kolay değildir. Bu konuda hanımlar erkeklerden daha avantajlı olsa da bu ifade biçimindeki başarıyı sadece avantaj kapsamında değerlendirmek haksızlık olur. Şaire bunu da hem narin hem etkili olmak üzere güzel şekilde başarmıştır bu şiirde..

d) ses, akıcılık, devamlılık ;

Şiiri sesli ve yüksek sesli okuduğumda şuna hayıflanmadım desem doğru olmaz;
- Ne olurdu mısra içindeki ahenk zaman zaman kafiyelerde bazı sessel takılmalara neden olmasaydı
" diye..
-
Bu tarz, bu kafiye sistemi ile yazılan şiirlerde her şeyi mükemmel yapmak öyle çok kolay değildir. Tuğlaları döşüyorsunuz ve aradan birini çektiğinizde iskeletteki sarsıntı küçümsenecek bir sarsıntı olmaktan çıkıyor. Mısra içinde son derece başarılı devam eden sessel ahengin bazı kafiyelerde takılması zannediyorum kafiye seçimlerinde hedeflenen vurgudan ileri gelmektedir. Kafiye demişken; bu tür şiirlerin kesinlikle yarım kafiyeyi kabul etmeyeceğini, yarım kafiyelerin bu şiirler için bir zafiyet olduğunu söylemeden de geçmek istemedim. Ayrıca, sesin akışındaki estetiğin bozulmaması ve sürekli olması için de kafiyelerin rediflerle süslenmesinin (ama redif ve eklerin zengin kafiye sanılmamasının) çok olumlu olacağını söylemeliyim.

Mısralar arası, bendler arası kopukluğun olmadığını, anlamsal düşmelerin yaşanmadığını şiirin bir bütünlük içinde başlayıp bittiğini, son benddeki mahlasın halk şirindeki mahlas alışkanlığından farklı, aynı zamanda da cinas olabilecek görüntüde ve anlamda olduğunu söylemeliyim.

Bir çok denemeye çalışanın bu tür çalışmalarda mısralar arasında kaybolup finale çıkacak yolu bulamadığını bilen ve gören biri olarak bu çalışmayı çok ciddiye aldığımı, şaireyi son derece başarılı bulduğumu ve bundan sonraki çalışmalarında bu çıtayı yükselterek ve geliştirerek daha yukarıya taşıyacağına inandığımı söylemek istiyorum.

Ciddiyetinize, emeğinize, özeninize, eser bırakma yolundaki azimli gayretinize hem Oflu olarak hem şiir sever biri olarak teşekkür ediyorum Şükran hanım.

Yolunuz hep açık olsun..

Eyvallah!
 
Oflu / Mehmet Emin TÜRKYILMAZ








Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok




Yorum Yapın

Ad Soyad: Yorumunuz:
E-posta:
Tarih:
20.4.2024 05:32:13
 


 
 

 
 

 
 
 
 
 
 




Bu site Kişisel Yazar Web Tasarım projesi ile oluşturulmuştur.