Aynalar / Afet KIRAT


AYNALAR
 
Hayalim mi aynadan çalım atan yaşama?
Saçlarımdan çekerek kopartıyor periler.
Çocukça düş kurarım ilerleyen yaş ama
Umutsuz bir masalda ayaklarım geriler.
 
Köşesinde bir çiçek sevgiyle kurutuldu
İlkbaharda umutla sağanağa tutuldu
Hurdalar arasında tozlandı, unutuldu
____Bitmeyen ömür gibi çile çeken aynalar
____ Boyun büküp bakarım söyle, neden aynalar?
 
Aynalar, hey aynalar!
Çivilenen yüzümle pasaklanan aynalar
Arkasında sırrıyla dert saklanan aynalar.
 
*********************
 
Sustum sese susadım artık haykırmalıyım
Çığlığım duyulmalı işte şimdi tam anı.
Çatlayan hayalimi aynayla kırmalıyım
Çıldırmadan bitmeli geldi veda zamanı.
 
Yerlere savurmalı ardındaki gizleri
Kalmamalı yaşamın acı veren izleri
Son düğüne saklanan bembeyaz çeyizleri
_____Görücüye çıkarıp “Serin” derken aynalar
_____Demeyin sakın dönüp “Daha erken” aynalar.
 
Aynalar, hey aynalar!
Yılların yargıcıyla yasaklanan aynalar
Ya ben çekilmeliyim, ya saklanan aynalar.
 
Afet KIRAT
 
 
( 06/08/2009 Tarihinde Edebiyat Defteri sayfalarına düşen bir şiir.)
 
 
 
Aslında bu şiir; hece şiirinde sadece hece kurallarına uymanın (hece ve kafiye yönüyle), hatta kafiyeleri gayet güzel dizayn ettiğimizde bile mısra tekniğinde (bazı mısralar için) başarısız olunduğunda bunu şiire nasıl olumsuz yansıdığını görmek ve yine bu kafiyelere uyum adına anlamsal derinliği feda etmenin hece şiirine getirdiği olumsuzluklar yönü ile üzerinde konuşulması gereken bir model olarak güzel bir örnek bana göre..
 
Afet hanımın yapılan eleştirilere alınganlık yapıp: “ - bir süre şiir yayımlamayacağım “ demeyeceğini, dememesi de gerektiğine inanarak ;
 
Şiirler yazılırken ve okunurken edebi bakış duygusallığı asla kabul etmez. Önyargıyı da!
Şiirin içine girmeyecek, giremeyecek olanlar ise eleştirilerine çok dikkat etmelidir. Birebir şiirin şairi / şairesi ile aynı duyguları yaşamaları elbette mümkün değildir ama en azından yaklaşmayı denemelidirler.
Ne, “ bu şiiri mutlaka eleştirmeli ve hatalar bulmalıyım “ mantığı, ne de “ bu şairin / şairenin şirinde hata olmaz mutlaka güzeldir “ yaklaşımı gerçekçi bir yaklaşım olur. Her insanın çok iyi yazdıkları olabileceği gibi, iyi, vasat hatta kötü çalışmaları da olmuştur ve olacaktır. Toprak he zaman aynı mahsulü vermez. İnsaf terazisi ile kantara vurduğumuzda iyi, eksik ve güzel yönleriyle bir çalışmayı değerlendirmek en güzeli olacaktır.
 
Birkaç gündür tâkip edemediğim şiir, yorum ve tepkilere bugün biraz baktım. Doğrusu bazıları beni oldukça şaşırttı. İsim vererek konuyu kişiselleştirmek yerine genel hatları bunlara burada değinmenin yanlış olmadığını düşünüyorum.
 
Genele;
 
Film yapmanın, albüm çıkarmanın, yazmanın, yazılanları yayımlamanın, kitap çıkarmanın, ekranlarda, gazetelerde, radyolarda, dergilerde görünmenin her gün daha da kolaylaştığı günümüzde görsel, duyumsal ve yazımsal türü çalışmalarda sanatın ne olduğu tartışıladururken, rüzgârı dindikten sonra arda kalanlara baktığımızda; çalışmalardaki sanat anlayışının ikinci hatta üçüncü plana itilmesi ve işin merkezine başka şeylerin oturduğunu görmek sanırım ancak işi ciddiye alanlarca bir üzüntü kaynağı olurken, diğerlerince çok da önemsenmemeye devam etmektedir.
 
Görsel ve duyumsal çalışmalardaki tartışmaları o işin ehillerine bırakıp içinde bulunmaya devam ettiğimiz edebiyat başlığındaki çalışmalardan şiire geldiğimizde ise ne yazık ki bozulmanın ve sapmanın diğerlerinden daha ileride olduğunu görmekteyiz.
Çünkü, daha az masraflı ve daha kolay!
 
Yazmak bir deşarj olma biçimidir elbette. Kişi; yazarak kendisine rahatlatabilir. İçinde birikenleri, sosyal ve psikolojik sorunlarını kağıda dökerek bir nebze doluluğunu hafifletebilir. Bâzan bir mesaj verme ihtiyacı olarak da yazabilir. Bunların hiçbirine kimse itiraz edemez. Ama yazdıklarımızın başkalarınca okunmasını düşünürsek ve yazdıklarımızın altında görüş alma bölümü açarsak, hele bu amaç şiir formatında bir arz olacaksa bazı şeylere dikkat etmemiz gerekir.
 
İnsan dilediği gibi düşünebilir. Dilediği duygularla iç âlemini şekillendirebilir, kendi başına dilediği gibi konuşabilir ve yazabilir. Bu onun özgürlük alanıdır. Ama içteki düşünceler ve duygular dışarı çıkıp bir başkasının göz ve kulağına dokunduğu anda ikinci kişinin bakış, algılayış ve beğeni özgürlüğü başlar. Bu bakış da görecelidir ve tepkilerdeki farklılık işin doğasında vardır. Konuyu şiire getirdiğimizde ise; yazan ve okuyan penceresindeki bakış açılarındaki bu farklılığın son zamanlarda çığırından çıktığını, ortada ne yiyecek üzüm ne dövecek bağcı bıraktığını görmekteyiz.
 
Hiç birimiz marangoz olmak zorunda değiliz. Bu, evimizde iki tahtayı çiviyle duvara tutturamayacağımız anlamına gelmiyor elbette. Ama, eğer “ ben marangozum “ diyerek böyle anılmayı amaçlıyorsak, takımı taklavattı en iyi şekilde kullanmayı, ürettiklerimizi hatasız ve en iyi şekilde yapmayı, beğendirmeyi hesap etmek zorundayız. “ Ben yaptım, ister beğenin ister beğenmeyin “ diyemeyeceğimiz gibi teşhir ettiklerimize gelecek itirazlara da duyarlı olmak zorundayız. Duvara astığımız diploma, ustalık belgesi ya da adımızın ….usta olması eserlerimizin beğenilmesi demek değildir ve ölçü ancak ürettiklerimizdeki kalitesi ile doğru orantılıdır.
 
Derrida'nın " Şiir Nedir? " isimli kitabını dilimize çeviren Ahmet Sarı “ Şiir otoyola çıkar çıkmaz (dile gelir gelmez) ölen (ölümle yüzleşmek zorunda kalan) bir şeydir “ diyor.
Eğer duygularımızı ölümle yüzleştirmek istemiyorsak onları iç âlemimizden dışarı çıkarmamalı, düşünce olarak muhafaza etmeliyiz. Eğer çıkarırsak olacak olanlara da tahammül göstermeyi öğrenmeliyiz. “ Şiirlerim benim evlatlarım gibidir. Özel duygularımı kimseye eleştirtmem “ diyeceksek eğer; lütfen evlatlarımızı evimizde saklayıp, sokağa salmayalım! Çünkü sokakta çocuğumuzun başına her şey gelebilir. “ Şu kadar yıldır bu işin içindeyim, bu işin eğitimini aldım, bilmem kaç tane şiir kitabım var,kaç üniversite bitirdim, dergilerde yazıyorum…” vb. gibi sözler günümüzde kesinlikle işin ehli olma noktasında referans olmamaktadır. Kişinin kendini târif etmesi değil ancak eserin kişiyi tarif etmesi muteberdir.
 
Yazdıklarımızı düzyazı formatında yazmak daha kolayken eğer şiir adı altında değerlendirmek istiyorsak en azından şiirin evrensel târifine uymak zorundayız. Sitelerdeki ahbap ilişkileri, yorum almaya (özellikle beğeni) ve popülerliğe yönelik çalışma ve faaliyetler kişinin kendini kandırmasından öteye geçmemektedir. Burada kandırma çift yönlü olmaktadır.
Kötüye iyi diyenlerin kötünün sahibini kandırması ve kandırılanın, kendilerini kandırması..
Her türlü kandırma bir şekilde mümkündür ama hiçbir kandırmanın şiiri kandıramayacağı gerçeği de esastır! ( Her gün onlarca klişeleşmiş yorum yapan ve onlarca yorum bekleyenlere duyurulur!)
 
Bir şiir eğer yayımlanma aşamasına gelmişse o şiirin şairi yapabileceklerinin en iyisini yapıp eserine arz etmiştir anlaşılır. “ – Bu şiiri henüz düzeltmedim, eksiklerine sonra bakacağım, kitap aşamasında elden geçecek…” demek ise kuru bir mâzeretten, duygusal alınganlıktan öteye geçmez. Düzelt de öyle as kardeşim! Mecbur musun eksik şiir asmaya? Acelen niye? Bugün bu hâliyle ben bu şiiri değerlendiriyorum.Yarınki hâliyle görürsem eğer ona göre fikrimi beyan ederim.
Aslında, bu tür tartışmalara neden olan da o şiirin altındaki eksiklere rağmen yapılan mübalağalı ve ciddi olmayan eleştirilerdir. Onca övgü dolu yorum arasında birinin yaptığı gerçekçi eleştiri cidden sırıtıyor ve şair/şaireyi “ bana kastı mı var acaba “ noktasına getiriyor..
 
Konuyu şiirden biraz daha özelleştirip hece şiirine getirdiğimizde ise, hece şiirinin olmazsa olmazlarından ilki hece ve kafiye konusudur. Ne olursa olsun hece ve kafiyeye başka bir şeyi tercih edemezsiniz! İç duraklar ses ve okunmadaki kolaylığı, edebî ahengi belirlerler ve anlamsal bütünlük ve sağlamlık adına onlardan zaman zaman vazgeçmek bir çok şairin yaptığı bir iştir.( Örn. Abdurrahim Karakoç / Mihriban). Hece ve kafiyeyi tamamlamakla iş bitmiyor elbette. Anlamsal derinlik, mısra tekniği ve bu tekniği edebî sanatlarla kuvvetlendirmek de hecenin temel unsurladır. Verilen mesajın netliği, şiirdeki bütünlük ve akıcılık, seçilen kelimelerin şiirin dokusu ile uyuşması, dile hâkimiyet, anlamını ve nerede, nasıl konuşulduğunu bilmediğimiz kelimeleri sözlüklerden bakıp, test etmeden şiire ilave etmenin getirdiği olumsuzluklar da şiir için dikkat edilmesi gerekenlerdir.
 
Özele;
 
Hemen burada Afet hanımın şiirine değinmek isterim.
7+7 hece, 4 + 5 + 2.5 mısra sayıları ile oluşturulan ve yıldızlarla bölünüp ikinci kısımda da aynı minval devam eden bir görüntü ile kaleme alınmış bu hece şiirinde; bana göre en belirgin özellik kafiyelerin sağlamlığı kadar bu kafiyelere anlamın nasıl feda edildiğidir. 2,5 luk bölümlerdeki kafiyelerde bile ikinci bölümde uyulmuş ama aynı özen mısra tekniğinde ve bu tekniğin anlamsal sağlamlığa katkı yapmasında gösterilmemiş.
 
İki mısrada;
“ Köşesinde bir çiçek sevgiyle kurutuldu
İlkbaharda umutla sağanağa tutuldu “
diyeceksiniz.. “ Çiçek, sevgi, ilkbahar, umut, sağanak ” diyeceksiniz ve hemen ardından;
 
“ Hurdalar “ la başlayan bir mısra ilave edeceksiniz.. Yakıştı mı?
 
“ Saçlarımdan çekerek kopartıyor periler.”; Perilerin ( cinin dişisi) saç çekip kopartması ?
 
“ Çocukça düş kurarım ilerleyen yaş ama ”; “ ilerliyor “ ya da başka bir tercih olması gerekirken “ ilerleyen “ denmesi?
 
“ Umutsuz bir masalda ayaklarım geriler. “ ; “ periler ”e kafiye için kullanılan “ geriler “ in kafiye özelliği dışında bu mısranın niye kullanıldığı ve ne anlatmak istediği?
 
“ Çivilenen yüzümle pasaklanan aynalar “ Bu nedir ? Ne anlatılmak istenmiştir? Böyle bir cümle neden ve nasıl kurulur?
 
Bana göre, birkaç mısra hâriç şiirin bütününde bir anlam kargaşası, yanlış kelime tercihleri, yazımsal ve sunuştaki farklılık adına tercihlerdeki hatalar bu şiirdeki edebî seviyeyi aşağıya çekmiş ve bir önceki yorumumda da söylediğim gibi heceyi eleştirmek isteyen ve fırsat kollayanlara bir kez daha fırsat vermiştir.
 
Şimdi, çıkıp bazı arkadaşlar diyecekler ki ( bir önceki eleştirimde böyle davrandılar çünkü)
“- biz anladık ne anlatılmak istendiğini, anlamak istemeyene bir şey anlatamazsınız, dost yüze düşman ayağa bakar “….vb/vs.. Onlara bazı şeyleri hatırlatmamam verilecek cevaplarımın olmadığından değildir!
 
Tarz olarak da bu tarzı daha önce görmedim. İlkse eğer beğenmedim ve yakışmadığını düşünüyorum.
 
Hece şiirine katkı sağlamak için açılımları tâkip etmek mutlaka güzeldir ama açılım ve yenilik peşinden koşarken de özü kaybetmemek ve horozdan kuş yapmaya çalışmamak gerekir galiba..
 
Fon müziğinin uyumu, seslendirme ve yorumun gayet başarılı olduğunu da söyleyerek;
 
Okuduğum şiirlerinden biliyorum ki Afet Kırat hanım daha iyilerini yapabilecek seviyededir.
 
Onlarda buluşmak üzere..
 
Eyvallah!

Oflu / Mehmet Emin TÜRKYILMAZ







Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok




Yorum Yapın

Ad Soyad: Yorumunuz:
E-posta:
Tarih:
26.4.2024 14:58:18
 


 
 

 
 

 
 
 
 
 
 




Bu site Kişisel Yazar Web Tasarım projesi ile oluşturulmuştur.