Aynalar / Afet KIRAT
AYNALAR
Hayalim mi aynadan çalım atan yaşama?
Saçlarımdan çekerek kopartıyor periler.
Çocukça düş kurarım ilerleyen yaş ama
Umutsuz bir masalda ayaklarım geriler.
Köşesinde bir çiçek sevgiyle kurutuldu
İlkbaharda umutla sağanağa tutuldu
Hurdalar arasında tozlandı, unutuldu
____Bitmeyen ömür gibi çile çeken aynalar
____ Boyun büküp bakarım söyle, neden aynalar?
Aynalar, hey aynalar!
Çivilenen yüzümle pasaklanan aynalar
Arkasında sırrıyla dert saklanan aynalar.
*********************
Sustum sese susadım artık haykırmalıyım
Çığlığım duyulmalı işte şimdi tam anı.
Çatlayan hayalimi aynayla kırmalıyım
Çıldırmadan bitmeli geldi veda zamanı.
Yerlere savurmalı ardındaki gizleri
Kalmamalı yaşamın acı veren izleri
Son düğüne saklanan bembeyaz çeyizleri
_____Görücüye çıkarıp “Serin” derken aynalar
_____Demeyin sakın dönüp “Daha erken” aynalar.
Aynalar, hey aynalar!
Yılların yargıcıyla yasaklanan aynalar
Ya ben çekilmeliyim, ya saklanan aynalar.
Afet KIRAT
Aslında bu
şiir; hece şiirinde sadece hece kurallarına uymanın (hece ve kafiye yönüyle),
hatta kafiyeleri gayet güzel dizayn ettiğimizde bile mısra tekniğinde (bazı
mısralar için) başarısız olunduğunda bunu şiire nasıl olumsuz yansıdığını
görmek ve yine bu kafiyelere uyum adına anlamsal derinliği feda etmenin hece
şiirine getirdiği olumsuzluklar yönü ile üzerinde konuşulması gereken bir model
olarak güzel bir örnek bana göre..
Afet
hanımın yapılan eleştirilere alınganlık yapıp: “ - bir süre şiir
yayımlamayacağım “ demeyeceğini, dememesi de gerektiğine inanarak ;
Şiirler
yazılırken ve okunurken edebi bakış duygusallığı asla kabul etmez. Önyargıyı
da!
Şiirin
içine girmeyecek, giremeyecek olanlar ise eleştirilerine çok dikkat etmelidir.
Birebir şiirin şairi / şairesi ile aynı duyguları yaşamaları elbette mümkün
değildir ama en azından yaklaşmayı denemelidirler.
Ne, “ bu
şiiri mutlaka eleştirmeli ve hatalar bulmalıyım “ mantığı, ne de “ bu şairin /
şairenin şirinde hata olmaz mutlaka güzeldir “ yaklaşımı gerçekçi bir yaklaşım
olur. Her insanın çok iyi yazdıkları olabileceği gibi, iyi, vasat hatta kötü
çalışmaları da olmuştur ve olacaktır. Toprak he zaman aynı mahsulü vermez.
İnsaf terazisi ile kantara vurduğumuzda iyi, eksik ve güzel yönleriyle bir
çalışmayı değerlendirmek en güzeli olacaktır.
Birkaç
gündür tâkip edemediğim şiir, yorum ve tepkilere bugün biraz baktım. Doğrusu
bazıları beni oldukça şaşırttı. İsim vererek konuyu kişiselleştirmek yerine
genel hatları bunlara burada değinmenin yanlış olmadığını düşünüyorum.
Genele;
Film
yapmanın, albüm çıkarmanın, yazmanın, yazılanları yayımlamanın, kitap çıkarmanın,
ekranlarda, gazetelerde, radyolarda, dergilerde görünmenin her gün daha da
kolaylaştığı günümüzde görsel, duyumsal ve yazımsal türü çalışmalarda sanatın
ne olduğu tartışıladururken, rüzgârı dindikten sonra arda kalanlara
baktığımızda; çalışmalardaki sanat anlayışının ikinci hatta üçüncü plana
itilmesi ve işin merkezine başka şeylerin oturduğunu görmek sanırım ancak işi
ciddiye alanlarca bir üzüntü kaynağı olurken, diğerlerince çok da önemsenmemeye
devam etmektedir.
Görsel ve
duyumsal çalışmalardaki tartışmaları o işin ehillerine bırakıp içinde bulunmaya
devam ettiğimiz edebiyat başlığındaki çalışmalardan şiire geldiğimizde ise ne
yazık ki bozulmanın ve sapmanın diğerlerinden daha ileride olduğunu
görmekteyiz.
Çünkü,
daha az masraflı ve daha kolay!
Yazmak bir
deşarj olma biçimidir elbette. Kişi; yazarak kendisine rahatlatabilir. İçinde
birikenleri, sosyal ve psikolojik sorunlarını kağıda dökerek bir nebze
doluluğunu hafifletebilir. Bâzan bir mesaj verme ihtiyacı olarak da yazabilir.
Bunların hiçbirine kimse itiraz edemez. Ama yazdıklarımızın başkalarınca
okunmasını düşünürsek ve yazdıklarımızın altında görüş alma bölümü açarsak,
hele bu amaç şiir formatında bir arz olacaksa bazı şeylere dikkat etmemiz
gerekir.
İnsan
dilediği gibi düşünebilir. Dilediği duygularla iç âlemini şekillendirebilir,
kendi başına dilediği gibi konuşabilir ve yazabilir. Bu onun özgürlük alanıdır.
Ama içteki düşünceler ve duygular dışarı çıkıp bir başkasının göz ve kulağına
dokunduğu anda ikinci kişinin bakış, algılayış ve beğeni özgürlüğü başlar. Bu
bakış da görecelidir ve tepkilerdeki farklılık işin doğasında vardır. Konuyu
şiire getirdiğimizde ise; yazan ve okuyan penceresindeki bakış açılarındaki bu
farklılığın son zamanlarda çığırından çıktığını, ortada ne yiyecek üzüm ne
dövecek bağcı bıraktığını görmekteyiz.
Hiç
birimiz marangoz olmak zorunda değiliz. Bu, evimizde iki tahtayı çiviyle duvara
tutturamayacağımız anlamına gelmiyor elbette. Ama, eğer “ ben marangozum “
diyerek böyle anılmayı amaçlıyorsak, takımı taklavattı en iyi şekilde
kullanmayı, ürettiklerimizi hatasız ve en iyi şekilde yapmayı, beğendirmeyi
hesap etmek zorundayız. “ Ben yaptım, ister beğenin ister beğenmeyin “
diyemeyeceğimiz gibi teşhir ettiklerimize gelecek itirazlara da duyarlı olmak
zorundayız. Duvara astığımız diploma, ustalık belgesi ya da adımızın ….usta
olması eserlerimizin beğenilmesi demek değildir ve ölçü ancak
ürettiklerimizdeki kalitesi ile doğru orantılıdır.
Derrida'nın
" Şiir Nedir? " isimli kitabını dilimize çeviren Ahmet Sarı “ Şiir otoyola
çıkar çıkmaz (dile gelir gelmez) ölen (ölümle yüzleşmek zorunda kalan) bir
şeydir “ diyor.
Eğer
duygularımızı ölümle yüzleştirmek istemiyorsak onları iç âlemimizden dışarı
çıkarmamalı, düşünce olarak muhafaza etmeliyiz. Eğer çıkarırsak olacak olanlara
da tahammül göstermeyi öğrenmeliyiz. “ Şiirlerim benim evlatlarım gibidir. Özel
duygularımı kimseye eleştirtmem “ diyeceksek eğer; lütfen evlatlarımızı
evimizde saklayıp, sokağa salmayalım! Çünkü sokakta çocuğumuzun başına her şey
gelebilir. “ Şu kadar yıldır bu işin içindeyim, bu işin eğitimini aldım, bilmem
kaç tane şiir kitabım var,kaç üniversite bitirdim, dergilerde yazıyorum…” vb.
gibi sözler günümüzde kesinlikle işin ehli olma noktasında referans
olmamaktadır. Kişinin kendini târif etmesi değil ancak eserin kişiyi tarif
etmesi muteberdir.
Yazdıklarımızı
düzyazı formatında yazmak daha kolayken eğer şiir adı altında değerlendirmek
istiyorsak en azından şiirin evrensel târifine uymak zorundayız. Sitelerdeki
ahbap ilişkileri, yorum almaya (özellikle beğeni) ve popülerliğe yönelik
çalışma ve faaliyetler kişinin kendini kandırmasından öteye geçmemektedir.
Burada kandırma çift yönlü olmaktadır.
Kötüye iyi
diyenlerin kötünün sahibini kandırması ve kandırılanın, kendilerini
kandırması..
Her türlü
kandırma bir şekilde mümkündür ama hiçbir kandırmanın şiiri kandıramayacağı
gerçeği de esastır! ( Her gün onlarca klişeleşmiş yorum yapan ve onlarca yorum
bekleyenlere duyurulur!)
Bir şiir
eğer yayımlanma aşamasına gelmişse o şiirin şairi yapabileceklerinin en iyisini
yapıp eserine arz etmiştir anlaşılır. “ – Bu şiiri henüz düzeltmedim,
eksiklerine sonra bakacağım, kitap aşamasında elden geçecek…” demek ise kuru
bir mâzeretten, duygusal alınganlıktan öteye geçmez. Düzelt de öyle as
kardeşim! Mecbur musun eksik şiir asmaya? Acelen niye? Bugün bu hâliyle ben bu
şiiri değerlendiriyorum.Yarınki hâliyle görürsem eğer ona göre fikrimi beyan
ederim.
Aslında,
bu tür tartışmalara neden olan da o şiirin altındaki eksiklere rağmen yapılan
mübalağalı ve ciddi olmayan eleştirilerdir. Onca övgü dolu yorum arasında
birinin yaptığı gerçekçi eleştiri cidden sırıtıyor ve şair/şaireyi “ bana kastı
mı var acaba “ noktasına getiriyor..
Konuyu
şiirden biraz daha özelleştirip hece şiirine getirdiğimizde ise, hece şiirinin
olmazsa olmazlarından ilki hece ve kafiye konusudur. Ne olursa olsun hece ve
kafiyeye başka bir şeyi tercih edemezsiniz! İç duraklar ses ve okunmadaki
kolaylığı, edebî ahengi belirlerler ve anlamsal bütünlük ve sağlamlık adına
onlardan zaman zaman vazgeçmek bir çok şairin yaptığı bir iştir.( Örn.
Abdurrahim Karakoç / Mihriban). Hece ve kafiyeyi tamamlamakla iş bitmiyor
elbette. Anlamsal derinlik, mısra tekniği ve bu tekniği edebî sanatlarla
kuvvetlendirmek de hecenin temel unsurladır. Verilen mesajın netliği, şiirdeki
bütünlük ve akıcılık, seçilen kelimelerin şiirin dokusu ile uyuşması, dile
hâkimiyet, anlamını ve nerede, nasıl konuşulduğunu bilmediğimiz kelimeleri
sözlüklerden bakıp, test etmeden şiire ilave etmenin getirdiği olumsuzluklar da
şiir için dikkat edilmesi gerekenlerdir.
Özele;
Hemen
burada Afet hanımın şiirine değinmek isterim.
7+7 hece,
4 + 5 + 2.5 mısra sayıları ile oluşturulan ve yıldızlarla bölünüp ikinci
kısımda da aynı minval devam eden bir görüntü ile kaleme alınmış bu hece
şiirinde; bana göre en belirgin özellik kafiyelerin sağlamlığı kadar bu
kafiyelere anlamın nasıl feda edildiğidir. 2,5 luk bölümlerdeki kafiyelerde
bile ikinci bölümde uyulmuş ama aynı özen mısra tekniğinde ve bu tekniğin
anlamsal sağlamlığa katkı yapmasında gösterilmemiş.
İki
mısrada;
“
Köşesinde bir çiçek sevgiyle kurutuldu
İlkbaharda
umutla sağanağa tutuldu “
diyeceksiniz..
“ Çiçek, sevgi, ilkbahar, umut, sağanak ” diyeceksiniz ve hemen ardından;
“ Hurdalar
“ la başlayan bir mısra ilave edeceksiniz.. Yakıştı mı?
“
Saçlarımdan çekerek kopartıyor periler.”; Perilerin ( cinin dişisi) saç çekip
kopartması ?
“ Çocukça
düş kurarım ilerleyen yaş ama ”; “ ilerliyor “ ya da başka bir tercih olması
gerekirken “ ilerleyen “ denmesi?
“ Umutsuz
bir masalda ayaklarım geriler. “ ; “ periler ”e kafiye için kullanılan “
geriler “ in kafiye özelliği dışında bu mısranın niye kullanıldığı ve ne
anlatmak istediği?
“
Çivilenen yüzümle pasaklanan aynalar “ Bu nedir ? Ne anlatılmak istenmiştir?
Böyle bir cümle neden ve nasıl kurulur?
Bana göre,
birkaç mısra hâriç şiirin bütününde bir anlam kargaşası, yanlış kelime
tercihleri, yazımsal ve sunuştaki farklılık adına tercihlerdeki hatalar bu
şiirdeki edebî seviyeyi aşağıya çekmiş ve bir önceki yorumumda da söylediğim
gibi heceyi eleştirmek isteyen ve fırsat kollayanlara bir kez daha fırsat
vermiştir.
Şimdi,
çıkıp bazı arkadaşlar diyecekler ki ( bir önceki eleştirimde böyle davrandılar
çünkü)
“- biz
anladık ne anlatılmak istendiğini, anlamak istemeyene bir şey anlatamazsınız,
dost yüze düşman ayağa bakar “….vb/vs.. Onlara bazı şeyleri hatırlatmamam
verilecek cevaplarımın olmadığından değildir!
Tarz olarak
da bu tarzı daha önce görmedim. İlkse eğer beğenmedim ve yakışmadığını
düşünüyorum.
Hece
şiirine katkı sağlamak için açılımları tâkip etmek mutlaka güzeldir ama açılım
ve yenilik peşinden koşarken de özü kaybetmemek ve horozdan kuş yapmaya
çalışmamak gerekir galiba..
Fon
müziğinin uyumu, seslendirme ve yorumun gayet başarılı olduğunu da söyleyerek;
Okuduğum
şiirlerinden biliyorum ki Afet Kırat hanım daha iyilerini yapabilecek
seviyededir.
Onlarda
buluşmak üzere..
Eyvallah!
Oflu / Mehmet Emin TÜRKYILMAZ
Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok
|