En Güzel Gece / Rabia BARIŞ
EN GÜZEL GECE
Yıldızlardan inci dizdim yoluna
En güzel gecenin ilk seherinde
Sevgi ördüm peteğine balına
En güzel gecenin ilk seherinde.
Tan yeri ağardı şafak söküyor
Cem oldu bulutlar hasret çekiyor
Gönlüm gurbet elde boyun büküyor
En güzel gecenin ilk seherinde.
Aya hâle düştü hilale hâtem
Al güle çiy düştü yüreğe mâtem
Gönder nazarını sevgime katam
En güzel gecenin ilk seherinde.
Deniz dalga dalga gün kızıl kızıl
Esti acı poyraz taş kesti buzul
Efsunlu dünyanın mührüne kazıl
En güzel gecenin ilk seherinde.
Mehtabı dolaştım hüzünde bugün
Aşkın gizemi var sözünde bugün
Vuslat yas tutuyor özünde bugün
En güzel gecenin ilk seherinde.
Gündüze ramak var gece dolandı
Gönül pare pare gök parçalandı
Gözyaşı sır oldu hep yoncalandı
En güzel gecenin ilk seherinde.
Rabia BARIŞ
Eğer bu
şiiri “ günün şiiri “ seçkisinden önce okumuş olsaydım şiirsel anlamdaki
eleştirilerimi sıralar, eksik ve yanlış gördüklerimi yazardım. Ama, şu anda
buraya yorum yapmak, lehte ve aleyhte beyanlarda bulunmak çok mantıklı ve şiir
adına faydalı olmayacaktır bana göre.
Olumsuzlukları
tek yönden incelemek, onlara tek pencereden bakmak çok haklı bir davranış
değildir.Belki, site politikasından başlayıp seçici kurulla devam edilmesi
gereken eleştirilerin yanında, kendine yorum yapanlarla yapmayanlara karşı
çifte standartlı yorumlara kadar, şiiri okumaya değer bulmayanlardan müthiş
bulanlara kadar bu işi irdelemek ve üzerinde ciddi ciddi düşünmemizi ve
konuşmamızı gerektiren; aslında zaman zaman seslendirilip gürültüler arasında
kaybolan rahatsızlıklara dokunmak gerekir.
Bunun da
ezberleri bozup bozmayacağı konusunda şüpheler taşıyorum.
Öyle ya;
hangimiz daha çok biliyoruz?
Kafiye
konusunda ise henüz yerine oturmayan ve hâlâ tartışılan çok şey olmakla
birlikte; Halk şiiri ile Divan şiiri arasındaki bazı anlayış farkları hâliyle
bizleri de etkilemektedir. Halk şiirinde söz, Divan şiirinde ise yazının etkili
olduğu gerçeği; “ mektepli / alaylı “ ayrımını ve bu ayrımının geleneksel
anlayışını sürdürerek tarzlarda ve kafiye/redif anlayışında bazı farklılıkları
da önümüze koymaktadır.
Bu konuda
akademik bir çalışma yapan ve konuyu derinlemesine inceleyip çözüm önerilerini
sıralayan Doç. Dr. Selahaddin Bekki’nin mevcut sorunlara ilave olarak;
“ a) “a,
e, ı, i, u, ü” kısa ünlüleriyle oluşturulan ses benzerlikleri kafiye sayılır
mı?
b) “â, î,
û” ünlüleri ile tam kafiye oluşturulduğunda, bu ünlülerden önce ve sonra gelen
ünsüzlerle ses benzerliği olan yerlerde kafiye çeşidi tam kafiye mi yoksa
zengin kafiye mi kabul edilecek?
c) Çıkış
yerleri ve çıkış biçimlerine göre birbirine yakın ünsüzleri kafiyeli kabul
edecek miyiz?
d) Çift
ünsüzle biten kelimelerdeki sesler tam kafiye sayılacak mı?
e) Kafiye
yalnızca dize sonlarında mı aranacak?
f)Kafiyenin
olmadığı yerlerde redif tanımına uyan ek, kelime ve kelime grupları redif
olarak kabul edilecek mi? “
diyerek,
bu maddeleri sıralaması benim kafamı oldukça karıştırmış, bu konuda bir
ittifaka gidilmesinin çok zor hatta imkansız olduğu fikrine beni alıştırmıştır.
Ama, şunu
da söylemeliyim ki; elimizin kalem tutarken, yazı konusunda da bir sıkıntımızın
olmayıp, dil kullanımında her kaynağa sahip olma şansımız varken kolaycılığa
kaçarak işi aceleye getirmek ve hiç mektep görme şansı olmayanların
yazdıklarını referans kabul ederek eserler ortaya koymak şiir adına faydalı ve
gerçekçi bir davranış değildir.
Kişi,
yapabileceklerinin en iyisini yapmak, kendini geliştirmeye açık olmak ve
çıtasını hep daha yükseğe ayarlamak zorundadır..
Şiirin
bunu hak ettiğine inanıyorum..
Oflu / Mehmet Emin TÜRKYILMAZ
Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok
|