Bâki / Hayatı
1526'da İstanbul'da dünyaya geldi.. 1600 yılında İstanbul'da öldü.
Osmanlı Divan Edebiyatı'nda şiire biçim ve içerik açısından birçok yenilik
getiren ve yaşarken "Sultanü'ş Şuârâ" (şairler sultanı) unvanını alan
şairin asıl adı Mahmud Abdülbaki. Fatih Camii müezzinlerinden Mehmed Efendi'nin
oğlu. Çocukluğunda bir süre esnaf yanında çıraklık yaptı. Güçlü okuma isteği
sonucu medreseye girdi. Zamanının ünlü müderrislerinden Karamanlı Ahmed ve
Mehmed efendilerden ders aldı. Birçok ünlü edebiyatçı ile tanıştı. Hocası
Mehmed Efendi için yazdığı "Sümbül Kasidesi" ününü artırdı. Dönemin ünlü
şairlerinden Zâtî'nin dikkatini çekti. 18-19 yaşlarında ünlü bir şair oldu.
Süleymaniye Medresesi'nde Ahmed Şemseddin Efendi'nin derslerine devam
etti. 1955'te Nahçıvan seferinden dönen Kanuni Sultan Süleyman'a sunduğu kasideyle
saray çevrelerine girmeyi başardı. Kadılık göreviyle Halep'e gönderilen hocası
Ahmed Şemseddin Efendi ile Halep'e gitti. 1560'ta İstanbul'a dönüşünde
Şeyhülislam Ebussuud Efendi ile tanıştı. Kanuni Sultan Süleyman'ın ölümü
üzerine düyduğu üzüntüyü "Kanuni Mersiyesi" ile dile getirdi.
2. Selim döneminde Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın korumasına girdi.
Saray toplantılarına çağrılmaya başlandı. 3'üncü Murad döneminde de yerini
korudu. Süleymaniye Müderrisi oldu. Düşmanlarının bir oyunu ile bir süre gözden
düştü. Edirne'ye sürüldü. Medine ve Mekke kadılıkları yaptı. 1581'de İstanbul'a
döndü. 1584'te İstanbul Kadısı oldu. 1591'de Rumeli Kazaskerliği görevine
getirildi. Şeyhülislam olmak istiyordu ama bu görevi elde edemeden yaşamını
yitirdi.
Zevke ve eğlenceye düşkün, neşeli, hoş sohbet ve hırslı bir kişiliği
vardı. Nükteci ve dedikoducu yapısı yüzünden zaman zaman döneminin önde
gelenlerini darıltıp zor durumlara da düştü.
Hicviyeleri ile ünlüdür. Özel yaşamındaki özgürlüğüne ve sınırsızlığına
rağmen kadılık görevlerinde adalete düşkünlüğü ile dikkat çekti. Mesnevi
yazmadı. Başarılı kasideleri de olmasına rağmen gazel şairi olarak tanınır.
Dünyanın geçiciliğinden yakınan, okurları aşk ve şarabın tadını çıkarmaya
çağıran gazelleriyle ünlendi.
Şiirlerinde tasavvufi değil, dünyevi aşka önem
verdi. Mersiye, methiye ve fahriyelerinde içten ve abartısız bir anlatım
kullandı. Edebiyatta geleneklere bağlı kaldı ama şiir diline yeni bir düzen ve
akıcılık getirdi. Nazım tekniğini geliştirdi, birçok büyük şairin
"kaçınılmaz" olarak gördüğü nazım kusurlarından kurtulmayı bildi.
Çağdaşı şairlere göre daha sade ve anlaşılır bir dil seçti. Biçim açısından
kusursuz şiirleri, duygu ve anlam bakımından Fuzûlî'ninkiler kadar derin, Nefi'ninkiler
kadar içten bulunmaz. Eserleri, 16'ncı Yüzyıl Osmanlı toplumunun beğenisine
uygun, sanat incelikleri ve hayal güzellikleri ile doludur. Duru ve temiz bir
İstanbul lehçesinin yanı sıra şiirlerinde halk deyimleri ve söyleyişleri de
kullandı. Divanı Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlandı. Ama bu divan
bütün şiirlerini kapsamaz. Başında manacaat ve na't bulunmayan divanında 27
kaside, 2 terkib-i bend, 1 terci-i bend, 7 tahmis, 619 gazel, 24 kıta, bir
tarih ve 38 müfred yer alır. Çevirileri ve dinsel konularda eserleri de var.
Şiirin
Ustaları ve Halk Ozanları sayfaları için kaynaklar: Turkedebiyat.net - Antoloji.com - Turkceciler.com - wikipedia.org - ansiklopedikbilgi.com
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|