Divan Şiirinde Kelime Seçimini Etkileyen Faktörler / Yard.Doç. Dr. Süleyman SOLMAZ
DİVAN ŞİİRİNDE KELİME SEÇİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Yard.Doç. Dr. Süleyman SOLMAZ
Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Öğretim Üyesi.
ÖZET
Divan
edebiyatı, yaklaşık yedi yüz yıl kültürel hayatımızı derinden etkilemiş
hatta kültürümüze
damgasını vurmuştur. Nazım ve nesir olarak iki koldan gelişen bu edebî faaliyet,
devletin yüzünü batıya çevirmesiyle kültürel hayattaki etkisini resmen
kaybetmiştir. Bugün
gelenek halinde etkisi devam eden divan şiiri, dil ve ifade bakımından günlük hayattan
uzak bir görüntü arz etmektedir.
Divan şiirinin kelime kadrosunu Arapça, Farsça ve
Türkçe kelimeler oluşturur. Bu husus
zaman zaman divan şiirinin millî
olmamakla suçlanılmasına sebep olmuştur. Oysa divan şairi üç dil arasında ve üç dilin mensup
olduğu kültürler arasında bir fark görmemiştir.
Onun kelime seçimi; tamamen gelenek, ses devamlılığı, meslekî konum, inanç dünyası
gibi içinde yaşadığı realitelere bağlıdır.
İncelik
ve zarafet eski kültürümüzün, özellikle edebiyatımızın en önemli
özelliğidir. Bu incelik, sosyal hayatımızın hemen her kademesinde farklı tezahürlerle kendini gösterir. Eski kültürümüzü tek başına temsil etme kâbiliyetine sahip divan edebiyatının her ürününde de
zarafeti yakalamak mümkündür. Divan edebiyatı, on üç ve on dokuzuncu
yüzyıllar arasında Türk milletinin en yüksek estetik zevkini oluşturan
ve insanlarımızın dimağını süsleyen millî bir edebiyattır.
Divan şiiri gibi, bugün bizden gerek alfabe, gerek dil açısından uzaklaşmış bir şiire
“Ben bunu nasıl olsa
anlamam, Arap-Fars taklidi, saray edebiyatı, halkın derdini dile
getirmiyor” gibi ön yargılı yaklaşımlar; toplumun
millet olma temel özelliklerinden biri olan kültürün gelişimine herhangi
bir katkıda bulunmaz. Çünkü yalnız kendi düşüncelerinin doğru olduğunu
söyleyenler,
hatta bunu başkalarına benimsetmek isteyenler, hem kendilerine hem de
topluma
çok büyük zarar verirler. Yaklaşık yedi yüz yıl boyunca ortaya koyduğu
eserlerle kültür tarihimizin önemli bir bölümünü meydana getirmiş olan
divan
edebiyatı da böyle ön yargılarla mahkum edilmiş bir edebiyattır.
Divan şiiri, başta dili ve kökeni
olmak üzere, birçok yönden hücuma uğramıştır.
1
Öte yandan bu hücumlara cevap
niteliğinde yazılar da yayınlanmıştır.
2
Lehte ve aleyhte yazılan bu
yazıların yanı sıra akademik çevrelerde divan şiirini araştırma
ve inceleme çalışmaları (ki bunlar metin tespiti, metin tahlili ve edebiyat tarihi araştırmalarıdır) hızla devam
etmiş ve bugünkü malzemeye ulaşılmıştır. Bu çalışmalarda görülen aksaklıklar da
tenkit süzgecinden geçmiştir.
3
Bunlardan başka divan şiirindeki türler, şahıs kadrosu, mazmunların
tespit ve izahı, halk şiiri ile
müşterekleri, şiir şerhleri, gelenekten faydalanma vb. konularda çok sayıda araştırma yayımlanmıştır.
4
Bu çalışmalardan bazıları divan
edebiyatının ne olduğunu, nasıl meydana geldiğini, varlığını nasıl sürdürdüğünü izah eden çalışmalardır.
5
Divan şiirinin en çok eleştirilen yönü, dilinin ağır ve anlaşılmaz oluşudur. Bu eleştiri, genele yönelmesinden dolayı biraz aşırıya kaçmıştır. Bir
şairin bütün şiirleri değerlendirilmeden verilmiş bu hüküm; keyfî, indî ve maksatlıdır. Buna paralel olarak halk edebiyatı ürünlerinin dilinin tamamen sade olduğu
iddiası da yaygındır. Bunun böyle olmadığı merhum
Ấmil Çelebioğlu tarafından bütün teferruatı ile ortaya konmuştur.
6
Burada bazı okumuşların önyargılı yaklaşımlarını da, yani; “Divan edebiyatını Türkçe’den uzak,
İran-Arap kırması, Osmanlıca denilen yapay bir dille eserler vermiş, kişiliksiz, hayattan kopuk bir edebiyat” olarak
tanıdıklarını da dile getirmeliyiz.
7
Bilindiği gibi her şair kendi
çağının insanıdır ve onu günümüze göre değerlendirmek ona yapılmış bir saygısızlık olmanın dışında
objektiflikten de uzaktır. Divan şiirini değerlendirirken yaşadığı toplumu ve toplumun
kabullerini (töre, gelenek, beğeniler), şairin
mesleğini ve sosyal konumunu, toplumdaki ilişkilerini göz önüne alarak hükümler vermek her araştırmacının boyun borcudur.
Kelime seçimine geçmeden önce şiir
dili ile ilgili bazı tespitleri belirtelim:
“Şiir dili günlük dilden çok farklı bir yapıya sahiptir. Çünkü “şiir,
dilin bireysel, özel ve estetik bir biçimlendirilmesidir. Bu biçimlenme
aynı şairin değişik eserlerinde de değişebilir”. …
Sanat dili, bilim dili ve günlük dil arasındaki farkı bilmeyen yoktur.
Bunlar içerisinde “ sanat dili, özellikle şiirde, dil elemanlarını
düzenler, azaltır, yoğunlaştırır, çift anlamlara, kapalı söyleyişlere
başvurur, dikkati
çekmek için mısra, vezin, kafiye, ses tekrarları gibi pek çok teknik
özellikten
yararlanıp, bir ruh hali, tavrı yansıtır ve okuyanı etkilemeye uğraşır.
Anlam ve ses ilişkisinin çok iyi örüldüğü şiirlerde, anlam değişmese
bile, şiiri değiştirip yok etmeksizin, bir kelime hatta bir kelimenin
yeri bile değiştirilemez…
Her sanat eseri gibi bir bütün olan
şiir, yazıldığı dilin ses sisteminden alınma sesler üzerine kurulur ve onlar yardımıyla iletilir.
…Bir
dilin sesleri çeşitli anlam birimlerinde –örnek olarak kelimeyi alalım-
bir anlamı taşımak için kullanırlar, ama anlam bakımından bu
seslere bir şeyler siner, hatta bazı anlam
birimlerinde, taşıyıcı olan seslerin perde, vurgu, uzunluk kısalık gibi özellikleri anlamı belirleyici hale
gelebilir. …Bir şairin söz dağarcığının
oluşmasında tarihî, kültürel, sosyolojik, psikolojik, biyolojik bir takım özelliklerin rolü vardır. Maddî ve manevî
şartlar, düşünceler, güzellik ve moda anlayışları, diğer kültürlerle ilişkiler
(Arap, Fars, Yunan, Çin, Hind vb.), şiirin
sunulduğu kişilerin ve çevrelerin zevkleri divan şairinin söz dağarcığını etkileyen faktörlerdir. Bunlardan başka “şairin
elinde bulunan malzeme, araçlar ve bilgi birikimi, hangi dil söz konusu ise o
dilin geçmişinden gelen çeşitli özelliklerle yüklüdür.”8
Bizim,
bu yazıda üzerinde duracağımız asıl mesele, şiirde mevcut Arapça ve
Farsça kelimelerin niçin ve nasıl girmiş olabileceği hususu ve bunların
şiire katkısının ne olduğudur.
İslamiyet’in kabulü ile birlikte, Arapça’dan birçok kelime ve tabir kendiliğinden
geldi girdi dilimize. Fakat ne hikmetse
abdest ve namaz gibi bazı temel dinî terimler de Farsça’dan alınmış, bunun yanı
sıra ilahî, mevlid gibi dinî türlerin dili Türkçe kalmıştır. O zamanki kabule göre, Arapça bilim dilidir. Bütün dinî ilimlerde
(tefsir, hadis, kelam, fıkıh vb.) Araplar te’lif eserler vermişlerdir. Sultan II.
Murad döneminde bizzat sultanın isteği ve emriyle bu eserler tercüme
edilmiştir. Bu dönemde tercüme eserlerin sayısı te’lif olanlardan fazladır.
9
Bir
dilde yeni bir kavramı karşılamanın yollarından biri de, o kavramı
yabancı dillerdeki karşılığı ile kullanmaktır. Bu, en basit ve en kolay yoldur (Diğerleri; tarama ve derleme yapmak, mevcut ek ve köklerden yeni
kelimeler türetmek, kelime grupları oluşturmak şeklinde özetlenebilir.)
10
Yukarıda
zikrettiğimiz tercüme döneminde bu yol fazlasıyla denenmiştir. Bu
dönem, Arapça ve Farsça kelimelerin dilimize âdeta akın ettiği dönem
olmuştur.
Divan şiirinde kelime seçiminde rol oynayan etkenlerin başında vezin ve kafiyenin geldiğini herkes kabul etmektedir. Divan şiirinde hakim ölçü, aruzdur.
11
Divan şiirinde aruz bir ritim
aracıdır. Uzun ve kısa ya da kapalı-açık hecelerin belli bir düzen içinde sıralanmasından meydana gelen aruz
yüzyıllar boyunca Türk şiirine güç vermiş, ahenk katmıştır. Şiirde vezin, kelime
seçimini kolaylaştırdığı gibi kelime savurganlığını önleyerek dilin musikîsini ön
plana çıkarır. Bir başka deyişle şiirde seslerin yerini ve rolünü belirler.
Aruzun kelime seçimini etkilemesini bir iki örnekle gösterelim:
Önce dilimizde karşılığı olduğu halde, Türkçemize giren bazı kelimeler üzerinde duralım:
od= âteş, nâr
Od
tek heceli bir kelimedir. Karşılığında alınan Farsça kelime âteş iki
kapalı heceden meydana gelmiştir. Bu da aruzda iki kapalı hece
ihtiyacını karşılar. Ayrıca terkip yapmaya uygundur. Âteş-i hasret gibi.
Hatuŋ belürse vü fâş olsa aşkumuz ne aceb
Hevâ-yı müşk ile aşk âteşi nihan ola mı
12
Beytin vezni “Mefâ’ilün Fe’ilâtün Mefâ’ilün Fe’ilün”dür. Şaire ikinci mısrada od kelimesi yerine âteş kelimesini tercih ettiren ilk sebep,
aruzdur. Çünkü kelimenin kullanıldığı yerde şairin kapalı ve açık heceye ihtiyacı
vardır, bunu da bu kelime karşılamaktadır. Burada ikinci bir sebep de ses
devamlılığıdır ki buna daha sonra madde başlığı olarak yer verilecektir.
Fuzûlî’nin şu beytinde terkibe girmiş âteş kelimesinin durumuna bakalım:
Öyle mu’tâd olubam âteş-i hicrânuna kim
Görmesem yandurur elbette meni
hicrânı
13
Aruzun “Fe’ilâtün Fe’ilâtün Fe’ilâtün Fe’ilün” kalıbıyla yazılmış bu gazelde vezin gereği od kelimesinin kullanılma imkânı yoktur. Bunu da
erbabı iyi bilir.
Yüregümi sîneden yarup çıkarsunlar benüm
Kim gam-ı tîrünle ol bir kanlu peykândur bana
Beytin vezni “Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün
Fâ’ilâtün Fâ’ilün”dür. “yüregümi” derken tef’ilenin biri tamamlanmıştır. Ayrıca beyitte yer alan “yarmak”
fiili ‘y’ ile başlamakta ‘r’ ile devam etmektedir. Yine “çıkarsınlar” ibaresi de
benzer seslerden meydana gelmiştir. Bu gerekçelerle ‘kalp’ yerine ‘yürek’in
tercih edildiğini düşünüyoruz. Bunlara ilaveten “yüreğini yarıp çıkarmak”ın
deyim olması da göz önünde tutulmalıdır.
Bu beyitte “gam-ı tîr” terkibini görmekteyiz. Şair burada “gam oku” tamlamasını kullanabilirdi. Nitekim,
şair, aynı gazelin başka bir beytinde ok kelimesini kullanıyor. Ancak vezin zarureti ve ses devamlılığının şiire
katacağı estetik mükemmeliyeti yakalama kaygısı
şairi öyle bir tercihe götürmüştür. Ayrıca beyitteki “tîr-peykân” münasebeti düşünüldüğü zaman divan şiirindeki sanat gösterme telakkisi de şairin
kullandığı kelime kadrosunu etkileyen sebeplerden birisidir.
Meyl et gözüm yaşına eyâ serv-i hoş hırâm
Dirler ki eyle iylügi âb-ı revâna at
Bu beyitte inceleyeceğimiz husus, ikinci mısrada yer alan atasözünün uğradığı değişikliktir. Bilindiği gibi divan şiirinde atasözleri irsâl-i mesel veya irâd-ı mesel adı altında edebî sanatlar kategorisinde
değerlendirilmiştir. Bu sözler şiire sokulurken kelime
bazında bazı değişiklikler olmuş ancak anlama asla zarar gelmemiştir.
14
Bu beyitte “İyiliği yap denize
(suya) at, balık bilmezse Hâlık bilir” atasözü deniz zikredilmeden kullanılmış. Bunun yerine “âb-ı
revân” tercih edilmiştir. Bu tercihin altında yatan ilk sebep vezindir. Vezinden
başka ikinci bir husus yine ses devamlılığıdır: Aliterasyon ve asonans.
Gözyaşının âdeta bir akarsu gibi olduğunu mübalağalı bir şekilde ifade edebilmenin “âb-ı revân”la mümkün olabileceğini düşünüyoruz.
Aruz ölçüsünün Türk şiirinde geçirdiği serüven, divan şairlerinin tercih
ve temayüllerini göstermek bakımından önemlidir. Bu konuda Mustafa İsen’in
adı geçen çalışması aydınlatıcı ve doyurucudur.
14
Divan şiirinde kelime seçimini etkileyen faktörlerden bir diğeri
kafiyedir. Kafiye, divan şiirinde ses tekrarından ibarettir denebilir. Daha doğrusu
seslerin mısra sonlarında simetrik olarak kullanılmasıdır. Her klasik, geleneğiyle birlikte vardır. Divan şiirinde de
gelenek birçok estetik kuralda olduğu gibi kafiyeyi belirlemede de en etken faktördür. Bu şiirde,
genelde kelimenin son sesi önemlidir, dolayısıyla kafiye daha çok göze
hitap eder. Burada ilave edeceğimiz ikinci bir husus da divan tertibi
geleneğidir. Müretteb bir
divanda alfabede bulunan her harften en az bir gazelin bulunması, bu geleneğin gereğidir. Bu yüzden divanlarda el-gıyas, mebahis gibi Türkçe’ye ses ve
yapı bakımından hiç uymayan, telaffuzu zor kelimeler de karşımıza çıkar.
Klasik şiirimizde kafiyeyi dolayısıyla kelime seçimini etkileyen bir
başka husus da nazım şeklidir. Gazel
gibi matla beytinin kafiyesi merkez olan nazım şekillerinde ikinci beyitten itibaren şiirin bütünü tek kafiye etrafında
sürer gider. Bentlerden meydana gelen nazım şekillerinde ise kafiye değişkendir.
15
Kafiyenin
yanına redifi de eklememiz gerekiyor. Divan şiirinde kullanılan
redifler genellikle Türkçe kelime veya kelime gruplarından meydana
gelmektedir. İsimler, isim soylu
kelimeler, fiiller ve çekimli halleri rediflerin çoğunluğunu oluşturmaktadır.
16
Redif seçiminde de kafiyede olduğu
gibi, nazım türünün rolü vardır. Şiirde
işlenen konu redifi belirleyebilmektedir. Buradan hareketle söyleyeceğimiz şey, bunun kelime seçimini de etkilediğidir.
Bu
konu doğrultusunda aklımıza gelen en çarpıcı örnek mesnevî nazım
şekliyle gazel veya kaside nazım şekillerinin kelime kadrolarıdır.
Bilindiği gibi divan şairi mesnevî nazım şeklinde oldukça sade bir dil kullanmaya özen gösterir. Ancak bu konuda gösterilen ihtimamın tam tersini de gazel veya
kaside yazarken göstermek durumundadır. Çünkü
şair, mesnevîde iletmek istediği mesajın peşinde, gazelde ise kendi halet-i ruhiyesini değişik tedailerle
okuyana ve dinleyene geniş bir anlam tabanına yayarak vermek kaygısındadır.
Nazım türlerinde ise anlatılan konu gereğince kelime kadrosu kendiliğinden şekillenir. Örneğin
bir tevhidde Allah’ın birliğini anlatmak için ister istemez elsine-i selâsedeki birliği anlatan bütün kelimeler şairin vazgeçemeyeceği malzemeler olur.
On altıncı yüzyıl şairlerinden
Hayretî’nin meşhur şiirini vezin, kafiye
ve redif açısından incelemeye çalışalım:
Ne Süleymân’a esîrüz ne Selîm’ün kulıyuz
Kimse bilmez bizi bir şâh-ı kerîmün kulıyuz
Kul olan aşka cihan beglerine eğmedi baş
Başka sultân-ı cihânuz gör e kimün kulıyuz
Gam yirüz kan yudaruz kûşe-i mihnetde müdâm
Sanma kim Kevser-i Cennât-ı Naîm’ün kulıyuz
Hüsn-i hâdis kulıyuz sanma bizi sultânum
Vech-i pâkünde olan ân-ı kadîmün kulıyuz
Terk idüp Hayretîyâ tâc ü kabâdan geçdük
Anca bu dünyede bir köhne kilimün kulıyuz
Hayretî, mutasavvıf bir
şairdir. İşlediği konu itibariyle
kafiye ve redifini belirlemiş. Kafiye ‘-îm’ sesleriyle biten kelimelerden mürekkep, redif
ise ‘-ün kulıyuz’dan meydana geliyor. Kafiyenin geldiği kelimelere baktığımızda
kul- sultan ilintisi ne dayalı olarak tasavvufî öğreti işleniyor.
Türkçe’de uzun ünlü olmadığı, kabul edilen bir gerçektir.
Şaire burada vezin gereği olarak kapalı hece lazımdır, bu yüzden
içinde uzun ünlü bulunan Arapça kelimeler
seçilmiş ve Türkçe iki kelime de bunlar gibi uzun ünlülü okunmaya
zorlanmıştır. Bu zorlamada kulağı tırmalayan bir yan yoktur ve bir ahenk
unsuru olarak
şiirdeki yerini almıştır.
Şiirin yazıldığı zaman on altıncı yüzyıl ve devletin başında Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman var.
Şair de şiire bu padişahların
ismini anarak başlıyor. Tabii olarak da onlara kul olmadığını söylüyor. Birinci
mısrada “esîr” kelimesini kullanmış. Bu kelimenin Türkçe karşılığını (tutsak)
niçin tercih etmediğini düşündüğümüzde karşımıza vezin zarureti çıkıyor ilk
planda.
İkinci mısradaki “Şâh-ı Kerîm”in kullanılma sebebi ise kanaatimizce kafiye gereği olmanın yanı sıra bizim madde başı yapacağımız din ve tasavvuf (inanç) ile de ilgilidir.
On yedinci yüzyıl divan şiirinde
diğer yüzyıllara oranla ağdalı bir dilin yanında çarşı-pazar kelimeleri de görülmektedir. Dilin ağırlaşmasında
sebk-i Divan Şiirinde Kelime Seçimini Etkileyen Faktörler 47
hindî akımının rolü büyüktür. Çünkü bu akımda anlam derinleşmiş,
hayaller genişlemiştir. Bu derinlik ve genişliği anlatabilmek için üçlü,
dörtlü
terkipler oluşturulmuştur. O zamana kadar kullanılmayan ya da az
kullanılan
kelimeler seçilmiştir. Bunlara ilave olarak halkın günlük dilde
kullandığı çarşı-pazar kelimeleri de kullanılmış ve metinlerin
anlaşılmasını güçleştirmiştir.
17
Ayrıca divan şiirinde bir gelenek olan nazireyi de bu noktada hatırlamak yararlı olacaktır. Çünkü bir
şairin yazdığı bir şiire yazılan
diğer nazirelerde kelime kadrosu pek farklılık arz etmemektedir.
Kelime
seçiminde dikkatimizi çeken bir husus da inançtır. “İnsanda, insan
olmak haysiyeti ile en müessir ve en tabii ihtiyaç dindir. İslâmiyet Arap âleminden zuhur etmiş,
İran’da İran’ın millî ve tarihî
dehasına uygun bir şekil almış ve oradan Türk
dünyasına geçmiştir. Çok eski bir medeniyete sahip
olan İran’ın dahi dili ve ruhu üzerinde derin izler bırakmıştır. Yeni
bir din,
kendine mahsus tefekkür sisteminin kelimeleriyle gelir ve yeni bir âlem
yaratır.
İnsanı en derin hayat ihtiyacından kavrayan din, zarûrî olarak kendi
tefekkürünün ifadesini kendi dilinde taşır. Ve bu suretle o medeniyet
dairesine giren
cemiyetin dili üzerinde müessir olur.”
18
İnancın kelime seçimini etkilemesine en bariz delil Alevî-Bektâşî
şairlerin şiirleridir. Bu şiirlerdeki kelime
kadrosu ile başka tekkelere mensup
şairlerin şiirleri arasında oldukça fark vardır. Sözgelimi Alevî-Bektaşî kültürüne
mensup şairlerin şiirlerinde görülen on
iki imam (Tâkî, Nâkî, Askerî v.s.)ın adları ve bunlara bağlı menkabeleri anlatan kelimeler asla bir Nakşî şairin
şiirlerinde görülmez. Bunların yerine kendi silsilelerinde yer
alan yol büyüklerinin isimlerine rastlanır. Meselâ: on dokuzuncu yüzyıl
tekke şairlerinden
Salih Baba şöyle demektedir:
Hâlidî kolundan açılmış bizim
meydanımız
Sıbgatullahdan alınmış rengimiz elvanımız
Pîr-i Tâgî himmetidir cezbe-i Rahmânımız
Keşf olur sırr-ı hakikat ilm-i irfan bizdedir
Sâlihâ bir özge candır Pîr-i Sâmî Hazreti
Server-i kutb-ı cihandır Pîr-i Sâmî Hazreti
19
Gözi yaşlu gider dâ’im Necâtî kûy-ı cânâna
Tarîk-ı Ka’be müşkildür kamu yirlerde âb olmaz
“Necâti, sevgilinin mahallesine daima gözü yaşlı olarak gider, çünkü
Kabe yolları çetindir, her yerde su bulunmaz.”
Bu
beyitte geleneğe uygun olarak sevgilinin yüzü en kutsal mekana
benzetilmiş. Yine gelenek bağlamında âşık devamlı ağlıyor. Ama bu
ağlama, hüsn-i ta’lil ile takdim ediliyor.
İnanç formunda meseleye bakıldığında ise, eski hac yolculuklarının çetinliği dile getiriliyor. Su yerine âb tercihi ise
kafiyeden kaynaklanıyor (İnanç, coğrafî şartlar, kafiye).
Aynı şiirin başka bir beytinde de inanç fonksiyonu yine ön plandadır:
Didüm yolunda ey dilber ne çok âşıklarun ölmüş
Didi kim Ka’be yolunda ölenlere hesâb olmaz
Bu
beyitte, mâşuk kendi mekanını Kabe’ye benzetiyor. Hesab olmaz ifadesi
iki mânâya gelecek şekilde kullanılmış. Birincisi o yolda
ölenlerin haddi hesabı yok, yani çok kişi ölür fakat bunun hesabı
tutulmaz, ikincisi ise
onlara sorgu sual yoktur.
Bu
beyitte dilber yerine Türkçe karşılığı sevgili kullanılsaydı vezin
problemi çıkardı. Bir ikinci husus olarak da ses devamlılığı
kaybolurdu.
Divan şiirinde bir şiirin sunulduğu kişinin sosyal statüsü de şiiri
oluşturan kelimeleri seçme hususunda önemli bir etkendir. Yani bir şairin her hangi bir beye sunduğu şiirle bir padişaha
ithaf ettiği şiir arasında kelime
kadrosu bakımından oldukça çok farklılıklar vardır. Bunun en çarpıcı örneğini
Bâkî’nin Kanunî Mersiyesi teşkil eder:
Ey pây-bend-i dâmgeh-i kayd-ı nâm u neng
Tâ key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng
Görüldüğü
gibi Bâkî, mersiyesinin ilk beytinde hiç Türkçe kelime kullanmamış,
tamamen Farsça ile tıpkı Kanunî’nin “muhteşem” sıfatına
uygun ihtişamlı ve mersiyenin ruhuna uygun ağır bir giriş yapmıştır.
Bâkî,
böyle büyük Divan Şiirinde Kelime Seçimini Etkileyen Faktörler 49 bir insanın ölümünden duyduğu üzüntüyü bu
şekilde bir başlangıçla ifade etmeyi uygun bulmuştur. Bu örnek bize
şiirin sunulduğu kişinin sosyal statüsünün de kelime seçimine
yaptığı etkiyi açıkça göstermektedir. Öte
yandan mersiyenin devamında dilin giderek sadeleştiğini unutmamak
gerekir. Bunun sebebi Kanunî’nin yaptıklarını tahkiye etme ve sultanın
kaybından duyulan kederi en lirik tarzda dile getirmenin gayretidir.
Yine bu söylediklerimizle şairin
sahip
olduğu sosyal statü ve meslekî konumu da göz önünde bulundurulmalıdır.
Çünkü bu husus da kelime seçimini etkileyen faktörlerin başında
gelmektedir. Buna en çarpıcı örnek Fuzûlî
ve Nedim’in şiirleridir. Türk
edebiyatının en lirik şairi olarak
tanınan Fuzûlî’nin şiirlerinin bu derece duygulu olmasının sebebi hayat macerasının ekonomik olarak çok sıkıntılı şartlar
altında gerçekleşmiş olmasıdır. Diğer taraftan Türk edebiyatının en şuh ve neşeli
karakterlerinden olan Nedim’in bu derece neşeli olmasının sebebi de hiç şüphesiz
onun yaşadığı rahat hayattır. On altıncı yüzyılın gemici şairlerinden olan
Âgehî’nin şu dizeleri bize meslekî
konumun şiire etkisi hususunda yeterli bilgiyi verecek mahiyettedir:
Çekdürüp firkatanı bizden ırağ oldun sen
Bahr-ı firkatte nice furtunalar çekdüm ben
Bâd-ı ışkun alavand eyledi sabrum gemisin
İlevend oldı gönül tıflı senün derdünden
Barbariçen siyeh atlasdan olaldan cânâ
Gemici neftîlerin âşık-ı zâr itdün sen
Seyr iden yüzüni deryâda irişür Hızra
Kadre uğrar seni bir kerre kadırgada gören
Yine bu doğrultuda verebileceğimiz bir diğer örnek ise hayatını canbazlık yaparak kazanan Süvârî’den olacaktır:
Halka-i zülfünde cân u dil muallaklar döner
Birbirine karşı oynar san iki can-bâzdur
“Bu
beyitte işlenen mazmun âşıkların sevgilinin saçına asılması mazmunudur.
Ama bunu karşılıklı olarak oynayan iki canbaza teşbih etmekle
beyitte geçen halka, muallak, dönmek, oynamak ve bizzat canbaz kelimesi,
meslek etkisinin dışında ne ile açıklanabilir?”
20
Divan
şiirinde kelime seçimini etkileyen, yönlendiren hususlardan biri de
mesajın ifadesine ağırlık verilmesidir. Günlük dilde görülen acelecilik,
duygu ve samimiyet; şiir dilinde de kendini açıkça belli eder.
Acelecilik ve
duygusallık konuşma dilindekine benzer bir
şekilde yüklem (predikat)lerin hemen söylenmesi (“ben geldim”
yerine “geldim ben”) şiirimizde sık görülen bir
ifade tarzıdır. Samimiyet ya da içtenlik de böyledir. Devrik cümlelerle
gerek duygusallık ve acelecilik gerekse içtenlik ifadesini daha kolay
bulmaktadır.
Devrik cümlenin oluşmasında veznin rolünü de unutmamak gerekir.
Dimez nice sürünürsün kapumda sen de garib
Kimesne bencileyin olmasun vatanda garib
Yüklem hemen mısra’ın başında yer almış. Vurgulanmak istenen şey belli: Sevgilinin ilgisizliği…
Gelün figân idelüm rûzgârı ağladalum
Bu derd ile felek-i bî-karârı ağladalum
Necâtî
Bey de bu beyte fiille başlamış. Yârâna, dostlarına yardımlarını
isteyen bir davet… Çünkü kararsız feleğin ancak toplu bir şekilde vuran,
çarpan gönüllerle yıkılabileceğini biliyor. Konuşma dilinin şiire yansıması… Aynı şiirin (Şehzade Abdullah Mersiyesi) son mısra’ı da benzerlik arz ediyor:
Firâk odını kime yanalum nedür tedbîr
Varalum eyleyelüm hâk-i pâyına takrîr
Şair
bu mısralarda vurgulamak istediği hususu hemen yüklemin yanı başına
yerleştirmiştir: Takrîr eylemek. Bunun yerine Türkçe karşılığı
olan ‘yazmak’ fiilini kullansaydı beyit vezin, aliterasyon veya ses
devamlılığı açısından dumûra uğrardı.
Divan şairi Arapça ve Farsça’dan
isim türünde kelimeler almış, fiil bazında ise ancak isimle kullanılan birleşik fiilleri tercih
etmiştir.
20
Mustafa İsen, Divan Şairlerinin
Meslekî Konumları, Ötelerden Bir Ses, Ank, 1997, s. 221 Divan Şiirinde Kelime
Seçimini Etkileyen Faktörler:
Belirleyebildiğimiz kadarıyla divan
şiirinde kelime seçimini etkileyen faktörleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Vezin
2. Kafiye ve redif
3. Nazım şekli ve nazım türü
4. Nazirecilik geleneği
5. Şiirin sunulduğu kişinin sosyal
statüsü
6. Şairin meslekî konumu ve sosyal
statüsü
7. Şairin mensup olduğu inanç
sistemi
8. Şiirde ses devamlılığı ve iç
ahenk
9. Mesajın iletilme meselesi
Divan edebiyatı, uzun hayat mâcerâsı süresince her anı Türk sanatkârları tarafından itinalı bir şekilde
örülen
bir koza gibidir. Hiçbir ilmeği tesadüfî olmayan bu edebiyatın
mensupları çağlar boyunca çok farklı fikirler
ortaya koymayı başarmışlardır. Kendi duygu ve düşünce dünyalarında
ortaya çıkan nüveleri akıl, his ve sanat üçgeninde yoğurarak Türk
milletinin sanat
zevkini ortaya koymuştur.
1
Agah Sırrı Levend,
Divan Edebiyatı İst., 1943 /
Abdülbaki Gölpınarlı, Divan Edebiyatı
Beyanındadır, İst., 1945.
2
Orhan Şaik Gökyay, Bu da Divan
Edebiyatı Beyanındadır, Yücel, 1946 vb.
3
Orhan Şaik Gökyay, Destursuz
Bağa Girenler, İst., 1982.
4
Ali Nihad Tarlan, Edebiyat Meseleleri, İst., 1981 /
Fuzuli Divanı Şerhi, Ank., 1985
/ Mehmet Çavuşoğlu, Kaside, Türk Dili S.415- 417 / Cem Dilçin, Gazel, Türk Dili S. 415- 417 / Haluk İpekten, Mustafa İsen vd.
Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ank., 1988 / A. Sırrı Levend, a.g.e., /
Ahmet Talat Onay, Eski Türk
Edebiyatında Mazmunlar ( Haz. Cemal Kurnaz) Ank., 1980/ İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ank., 1989 … ve gazel yeniden
İst 2001 / Necmettin Halil Onan,
İzahlı Divan Şiiri Antolojisi, İst., 1940 / Halil Erdoğan Cengiz, Divan Şiiri
Antolojisi, İst., 1972 / Muhsin Macit , Gelenekten Geleceğe, Ank. 1996 vb. Divan Şiirinde Kelime Seçimini
Etkileyen Faktörler 41
5
Tunca Kortantamer, Eski Türk
Edebiyatı Makaleler, Ank. 1993 / Mine Mengi,
Divan Şiiri
ve Bikr-i Mana, Dergah nur.19, 1991.
6
Ấmil Çelebioğlu, Karacaoğlan’da
Divan Şiiri Hususiyetleri, Türk Folklor Araştırmaları 1984 s.17-30.
7
Kortantamer, age, s. 287.
Süleyman SOLMAZ 42
8
Kortantamer, age, s. 274-280.
9
Hasibe Mazıoğlu, Eski Türk
Edebiyatı, Türk Ans. C. XXXII Fasikül 257, MEB Yay. Ank.1982.
10
Muharrem Ergin, Üniversiteler
İçin Türk Dili, İst. 1986, s. 221. Divan Şiirinde Kelime Seçimini Etkileyen
Faktörler 43
11
Mustafa İsen, Aruzun Anadolu’daki Gelişme
Çizgisi, Türk Dili Araştırmaları
Yıllığı- Belleten, 1991. (Ankara 1994) s. 119-125.
12
Ahmed Paşa Divanı (Yay.Ali Nihad
Tarlan), İst. 1966.
13
Ali Nihad Tarlan, Fuzuli Divanı
Şerhi, C. III, Ankara 1985. Süleyman SOLMAZ
44 Necâti Bey’in bu beytinde yürek kelimesi var. Şair isteseydi
bunun yerine kalp kelimesini rahatlıkla kullanabilirdi. Fakat
kanaatimizce iki şey
burada kalpkelimesinin kullanılmasına müsaade etmemiştir: vezin ve ses
devamlılığı.
15
Muhsin Macit, Divân Şiirinde
Âhenk Unsurları, Ankara 1996 s. 84 ve devamı.
Cem Dilçin,Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara, 1984.
16
Muhsin Macit, age, s. 97.
Süleyman SOLMAZ 46
17
Haluk İpekten, Nâilî, Hayatı,
Sanatı, Eserleri, Ank, 1995.
18
Ali Nihad Tarlan, Edebiyat
Meseleleri, İst. 1981.
19
Salih Baba Divanı, (Haz. Fehmi
Kuyumcu), Ank, 1979, s. 118. Süleyman SOLMAZ
48 İnanca bağlı coğrafî şartlar da
kelime seçiminde önemli bir rol oynar. Aşağıdaki beyitte inanç ve coğrafî şartlar karşımıza çıkıyor.
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|