|
"Görkemli Denge"(sin)de “Ses İpine Söz Asan” Şair: Arif Eren / Doç. Dr. Asım YAPICI
Şiirin “ne”liği ve “nasıl”lığı dün olduğu
gibi bugün de hep tartışılmaktadır. Anlaşılan yarınlarda da bu konu güncelliğini
devam ettirecektir. Çünkü şiirde insanı çeken, insanı ruhunun en derin, en gizli
taraflarıyla yüzleştiren bireysel / içsel bir taraf olduğu gibi; topluma yol ve
yön veren, bunu da duyguları ve düşünceleri okşayıcı bir şekilde gerçekleştiren
sosyal bir taraf vardır. Belki bu yaklaşım şiirin bireysel yönüyle toplumsal
işlevini, yani klasik bir tartışma olan “sanat, sanat için midir?” yoksa “toplum
için midir?” görüşünü harmanlayan “biraz o, biraz bu” şeklinde algılanabilir.
Bana göre şiirin toplumsal işlevi ikinci plandadır ya da böyle olmalıdır. Zira
ben “şiir” deyince kelimelerle kendi ruhumun resmini ya da heykelini yapmayı
anlarım. Okuyucunun dolayısıyla toplumun benim şiirimden ne anladığı ise söz
konusu resmi ya da heykeli nasıl yorumladığıyla ilişkilidir.
Arif Eren ise şiirin bireysel tarafı
ve toplumsal işlevi konusunda tercihini açık bir şekilde toplum ve mesaj verme
üzerine kurmaktadır. Üslubu da bundan dolayı oldukça yalındır. Belki de bu
sebeple şiirlerinin büyük bir bölümü didaktik bir tarzda kaleme alınmıştır.
Ancak hangi şiirine bakarsanız bakın didaktik taraf ağır bassa da bakir
benzetmeler, çarpıcı mecazlar, orijinal söyleyişler nihayet otantik bir üslup,
yani şahsına münhasır Arif Eren üslubunu bulabilirsiniz.
Arif Eren’in kitabına da isim olarak
verdiği “Görkemli Denge” (Dolunay Yayınları, Kahramanmaraş, 1996) adlı şiir;
aslında şairin dünya görüşünü, hayat anlayışını, inancını ve her işte bir hikmet
aramasını çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu şiiri ilk okuduğum zaman
Kur’an-ı Kerim’de de geçen “gündüzün ve gecenin birbirini takip ettiği” ve “her
şeyin kendi yörüngesinde akıp gittiğini” ifade eden ayetleri hatırladım. Sonra
bu ayetler sadece bir olguyu betimlemekle kalmıyor, aynı zamanda bunlar,
Allah’ın varlığının ve birliğinin de işaretleri olarak sunuluyor. Aslında sadece
Kur’an-ı Kerim’de değil, diğer kutsal kitaplarda da var aynı tema. Tevrat’ta da
benzer temalar mevcuttur. “Ve Tanrı Işık olsun dedi: ‘Işık’ oldu… Ve Tanrı
karanlık olsun dedi ve ‘karanlık” oldu. Neticede ışık karanlığı, karanlık da
ışığı takip etti. Arif Eren de bir yandan gündüz ve gecenin birbirlerini
görmeden takip ettiklerini şiir diliyle söylerken, bir yandan da şu sorunun
cevabı hakkında düşündürüyor: “Bu görkemli denge nasıl oluyor da var
oluyor?”.
Ve isimlendirme… İşte şairin yaratıcılığıyla şiirin gücü burada
ortaya çıkar. Şair isimlendiren yani adlandırandır. Bu yeteneği Allah genetik
yapısına kodlamıştır insanın. “Ve Ademe tüm isimleri öğretti” ayeti de buna
işaret eder. Arif Eren de yeni bir ad bulur bu olguya: “Görkemli Denge”.
“Şiirin ilk çıkışı tamamen metafizik kökenli ve tanrısaldır” denir ya…
Ben bu görüşe büyük oranda katılırım. Şair şuur altının derinlikleriyle temas
kurdukça otantik söyleyişleri yakalar. İşte “Görkemli Denge”de şairin kelime
oyunundan öte bilinç altının en bakir yerlerinde keşfedilmeyi bekleyen ifade
zenginliklerini ortaya çıkarttığı görülür. Ama o bunu öyle kıvrak ve ustalıkla
yapar ki, dışardan bakıldığı zaman dizelerin şuur altından değil de şuurdan
neşet ettiği bile düşünülebilir.
Bu şiire başka açılardan bakacak
olursak daha farklı yorumlara da ulaşabiliriz. Mesela alemde her şey zıttıyla
kaimdir. Gündüz ve gece gibi kadın ve erkek, sabah ve akşam, yaş ve kuru,
fanilik ve beka, iyilik ve kötülük vs. Listeyi daha da uzatmak mümkün. Ama
burada önemli olan bir şeyin var olabilmesi için alternatif bir zıttının
olmasıdır. Adeta iki eksi bir artıyı oluşturur alemde ve nişanesi budur
Yaratıcının. Şair de “O’ndan başka her şeyin zıttı var” der gibidir adeta. İşte
burada sadece dinî değil felsefî bir duruş da söz konusudur. Mesela nasıl gece
gündüzden habersiz ise, nasıl her ikisi ahenkle bir güzelliği ve varoluşu temsil
ediyorlarsa; kadın ve erkek de aynı şekilde biri birini takip etmektedir. Kadın
sadece kadınlığıyla erkek sadece erkekliğiyle ortaya çıkarsa ahenk bozulur,
tıpkı “gündüzün geceyi görmeden dolunay yüzlü eceyi kendince çirkin zannetmesi”
gibi gece de yıldızlara bakarak “benim mülkümdür gökyüzü” derse ve her ikisi de
sadece kendi arzularıyla hareket ederlerse, yani biri olmadan diğerinin bir
anlamı ve değeri olamayacağını fark edemezlerse “çoktan bozulmuş olacaktı,
gökyüzünün o görkemli dengesi”.
Bence kitaptaki en güzel şiirlerden
birisi de bu. Burada da öğreticilik ön planda olmakla birlikte söyleyişlerin
otantikliği, bakirliği ve şiir dili hemen kendisini belli ediyor. Bu şiir
serbest bir tarzda, üçlü dize gruplarıyla yazılmış ve her üçlünün birinci ve
üçüncü dizesi kafiyeli. Bana göre bu şiir şekil itibariyle eski ile yeniyi
buluşturma çabasının güzel bir örneğidir. Şairin şiirleri genelde serbest
tarzda, mısraları fazla kırmadan, çoğunlukla düz bir anlatımla yazmayı sever
görüntüsü hemen dikkati çekiyor. Bu arada “Karacaoğlan” adlı şiirinde olduğu
gibi 6+5=11’li hece ölçüsünü de isterse ustalıkla kullanabileceğini gösteriyor.
“Görkem” ve “denge” kelimeleri şairin hem kelime dağarcığında hem de ruh
dünyasında önemli bir yer tutuyor. Zira “Göz Üşümesi” isimli şiirinde de
“bu görkemli kış özelliklerine” … “her adım atışında bozuluyor
dengesi”
derken farklı bağlamlarda aynı kelimeleri kullanıyor. Bu ise
onun “ihtişam” ile “denge” arasında hassas bir yerde durmaya çalıştığı anlamına
gelebilir.
Arif Eren’in şiirlerinde en çok kullandığı kelimeler ise
“gibi” ve “örneği”dir. Yanlış saymadıysam her iki kelime tüm kitapta 25 kadar
tekrarlanmaktadır. Bu da şiirlerinde didaktik unsurlara ne kadar çok önem
verdiğinin bir başka ifadesidir.
Arif Eren bazı şiirlerine öyle dizeler
ekliyor ki, o şiir birden didaktik havadan çıkıyor ve adeta lirik bir karakter
kazanabiliyor. Şairin üslubunu da burada aramak gerekir kanaatindeyim.
“Görkemli Denge” isimli kitabındaki tüm şiirleri analiz etmek mümkün değil,
ben sadece şairin dilini, üslubunu, otantik benzetmelerini ve mecazlarını ön
plana çıkararak bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum
Aşağıdaki dizeler
şairin şiir dilini anlamak için oldukça önemli.
“uyku suyunu içmez göz
bebeklerim” … “telli duvaklı pamuklar” … “kuru topraklar gibi
dilim dilim dilimlendi yüreğimde duygular” (s. 8-9)
“kardan bir
kefen giyindi köy toprak damlar göz yaşı gibi akar” … “köyü bir
mayın gibi kuşattı kar” (s. 10-11)
“sokakla barışır küskün pencereler”
(s. 12)
“gözlerim üşüyor bakınca gözlerine” (s. 13)
Ağzında
mayalanmış söz hamuru” … “yalnızlığın saltanat sürdüğü bu yerde
raylarla dost olmak varmış kaderde” (s. 16-17)
“ladesli gözlerimi
imkansız uyutmak” (s. 20)
“göz bahçesinin söz salıncağında hep senin
sallanmanı isterler sallanırken eser bir deli rüzgar hüzün yankılanır
çığlıklarında” (s. 34)
“ürperir ırgalanır sessizlik” (s. 40)
“ses ipine asılır sözler” (s. 55)
Bu tür orijinal, otantik ve
bakir dizeler şairin şiirsel yaratıcılığının en önemli göstergeleri. Ancak o,
sadece şiir yazmak değil, aynı zamanda belki de öğretmen olmasının da etkisiyle
mesaj verme kaygısıyla insanlara ışık tutucu yönlendirmelere sık sık kayar.
Burada adeta şiir ikinci plana düşer, dolayısıyla mesaj ve anlam ön plana çıkar.
Tıpkı Mehmet Akif Ersoy, Ziya Gökalp ve Mehmet Emin Yurdakul’un yaptığı gibi.
“biliniz ki insanı insan değil insanı vicdanı sorgular” (s.
9)
“memleketimin fedakar can insanları” (s. 12)
“şöyle nükteli
bir sohbet etmeyi” (s. 16)
“hep böyle düşündürdü bana güz bilemem
sizler nasıl düşünürsünüz” (s. 21)
“yine bilgiler öğreteceksin
öğretmenim bir elinde tebeşir, bir elinde silgi” (s. 26)
“bu şiir
küpe olsun kulaklarına” (s. 34)
“Allah’ın bu güzel lütfuna layık bir
kul olmanın anlayışı içinde yaşamalısın” (s. 41).
Bu hususta da
örnekleri çoğaltabiliriz. Bu tür dizeler mesaj kaygısının ön plana çıkarak şiir
dilinden zaman zaman kopuşların yaşandığı ifadeler olarak karşımıza çıkıyor.
Bununla birlikte “bu şiir küpe olsun kulaklarına” derken, yani “şiiri kulağa
küpe yaparken” bile mecazlı bir söyleyişi tercih etmesi oldukça
anlamlıdır.
Şairin aynı şiirde hem otantik, bakir, şiir sesi kuvvetli hem
de rutin, olağan ve şiir sesi zayıf ifadeleri yan yana kullanması kitabının
tamamında gözlenebilecek bir özellik. Bu da onun adeta “ben misyon adamıyım”
gibi bir duruş ile şiir yazmasından kaynaklanıyor olabilir. Başka bir deyişle
“şiirin iyisini de yazarım” diyen ve bunun örneklerini veren şair “her şey iyi
şiirden ibaret değil ki, millet bu haldeyken, toplum böyleyken, insanımız
yüzlerce sorunla boğuşurken bunlara duyarsız kalamam” diyerek şiir dilinden yer
yer fedakarlık yapıyor.
Toplumsal sorunlar hem modern dünyanın getirdiği
bunalım çerçevesinde hem de yerel ve kültürel çerçevede sık sık ele alınıyor.
“Köyü Bir Mayın Gibi Kuşattı Kar” isimli şiirde yerel bir sorun ele alınırken,
“Kimi İnsanlar”da apartman hayatından “Düşünce Yorgunluğu”nda ise toplu
taşıtlardan hareketle modernizme eleştiriler getiriliyor. Aslına 1980’lerden
sonra Türk şiirinde ön plana çıkarılan temalardan birisidir, post modern bir
yaklaşımla modernizmin beraberinde getirdiği mekanikleşmiş hayatı ve safiyetini
kaybetmiş duyguları eleştirmek. Bu hem kişilik hem de bir kimlik arayışıdır. Bu
anlamda Arif Eren’de de gerek bireysel gerekse sosyal anlamda kimlik, kişilik ve
karakter vurguları açıkça görülmektedir. Modernizmin acımasız kıskacında can
vermemek için kültürel ve sosyal bir duruş hissedilir şiirlerinde.
Bazen
“Dört Mevsimden Hatıralar”da olduğu gibi milliyetçi temalar, yine bu bağlamda
“Bir Destan Böyle Başlar”da Maraş’ın kurtuluşu destanlaştırılıyor. “Hep Sana
Olur Yönelmeler” de ise öğretmen motifi ön planda. Mustafa Kemal Atatürk’ün
“Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” sözünü hatırlatırcasına
bireysel ve toplumsal gelişmede öğretmenlerin rolü vurgulanıyor. “Aile Huzuru”
ve “Dünya Mutluluğu” isimli şiirlerde ise aile ve çocuk eğitimi bağlamında
geleneksel değerler gözler önüne konmakta. “Havuz”da insanın asaleti, soyu,
kültürü ve değeriyle birlikte aile, toplum ve mesleğin öneminin hoş bir dille
sergilendiği görülüyor. “Hep Aynı Oyun”da ise adeta tarihin tekerrürden ibaret
olduğu anlatılır. Çünkü aynı oyun farklı figüranlarla oynanmaktadır sürekli. Bu
temalarda da kültürel ve yerel motifler ile modernizmin ve onun yeni ve farklı
bir versiyonu olan küreselleşmenin beraberinde getirdiği kırılmalara karşı çok
güçlü bir direnme duygusu, yani kimliği koruma arzusu filizlendirilmek
istenmektedir.
Arif Eren’in şiirlerinde dinî temalar da çok önemli bir
yer tutmaktadır. “Dua” isimli şiirinde şair, bazen bir çocuğun saflığıyla farklı
tabiat olaylarına dikkat çeker ve Allah’a dua eder. “İnançla Çarpmalı Kalbin” de
ise kişinin iç dünyası itibariyle inançlı ve kadere teslim olması gerektiği
vurgulanır, adeta “Görkemli Denge”de ki gibi. “Benlik Çıkmazı”nda nefisle
mücadele yaşanır, sûfiyâne bir tarzda. “Selimiye” şiirine gelince burada dinî,
tarihî, kültürel ve millî vurgular Türk-İslam sanat ve estetiğini yansıtılarak
yorumlanır, yine lirik ve didaktik tarzda, hatta yer yer epik söyleyişlere de
yer vererek. Kimliğin oluşumunda kültürel unsurlarla birlikte dinî unsurlar da
çok önemli bir yer tuttuğu, hatta Türk toplumunda dinî olan şeyler kültürel,
kültürel olan şeyler de dinî bir formla ortaya çıktığı, yani her ikisinin sarmaş
dolaş olduğu düşünülecek olursa, şairin duruşu ve iletmek istediği mesaj
kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
“Dumansız Ateş Gibi” de görüleceği
üzere bazen kaval sesinde Anadolu, bazen Anadolu’da bir çobanın aşkı yankılanır
lirik-didaktik arası söyleyişlerle. Bazen sevdanın acıklı-trajik sonunu işler,
kah Leyla-Mecnun, kah Romeo-Julyet’in diliyle. ”Sevda Yangını” der buna şair.
“Hep Aynısın” da tema yine aşktır. Yine bir hayalî sevda vardır, içe kapanık,
biraz da korkak bir aşık tiplemesi gelir gözler önüne”. Burada ise Arif Eren’in
duygusal tarafı akılcı tarafının önüne geçer. Ancak tema bütünlüğü açısından
düşünülecek olursa; aşkıyla, acısıyla, yani her şeyiyle Anadolu motifi onun
vurgulamak istediği dinî temelli kültür, kişilik ve kimlik üçgeninin tam
ortasında yer almaktadır. Modernizme eleştirileri aslında burada da bulmak
mümkündür. Artık hayat ve aşk öylesine ucuzlamıştır ki, ne Doğulu Leyla-Mecnun
ne de Batılı Romeo-Juliet vardır. Küreselleşme duyguları alınıp satılan metalar
haline getirmiştir. Şair kitabının hemen hemen pek çok yerinde bazen açık bazen
gizli bir şekilde bu duruma isyan eder.
Özetle söyleyecek olursak, tema
seçimleri şairin kişiliğini ve dünya görüşünü ele verir mahiyettedir.
Görkemli Denge isimli kitapta şair fikir örgüsünü topluma ulaştırma
gayreti içindedir. Günlük konuşma dilinin rahatlığını kullanır dizelerinde. Bu
sebeple bazen nesir izlenimi bile edinilebilir. Ancak aynı dizenin bir iki satır
altında çok nefis söyleyişler çıkar karşınıza, mecazlarla, teşbihlerle,
telmihlerle…
Kısaca kendine has bir söyleyiş ve kendine has bir şiir
tarzı ile ses ipine sözü asan bir şairdir Arif Eren.
..
Doç. Dr. Asım YAPICI
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|
|