DADALOĞLU Üzerine Bir Kaç Söz / Prof. Dr. Erman ARTUN
DADALOĞLU
ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ
Prof. Dr. Erman Artun
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi.
Dadaloğlu, Çukurova’da göçer-konar Türkmen toplulukları arasında yetişmiş
çağına damgasını vurmuş bir aşıktır.
Aşık tarzı Türk halk edebiyatında Dadaloğlu’nun yerini ve önemini belirleyebilmek
için Anadolu’da oluşan Halk edebiyatına kısaca değinmek yararlı olacaktır.
Öncelikle ozan, aşık kavramlarını açarak Dadaloğlu’nun aşık mı ozan mı
olduğunu belirlemek gerekir. Osmanlı İmparatorluğu 15.yüzyılda büyük bir kültür
birikimine ulaşmıştır. İslamiyetin kabulünden sonra Anadolu’da yaşayan Osmanlı,
yeni kültürleriyle birlikte sanat alanında da yeni zevklere yönelmiştir. Orta
Asya’dan Anadolu’ya getirdiğimiz ozan,yeni kültür ve sanat anlayışına cevap
veremez olunca kırsal çevrelere çekilmiştir. Göçebelikten yerleşik hayata
geçerek yeni bir toplum düzeninin kurulması, şehir ve kasabaların oluşumu,
toplum içi çatışmaların çoğalması, destan anlatıcısı ozanın yerine aşık tipinin
geçmesini hazırlamıştır. Epik şiir göçebe düzenin ürünü, aşık şiiri ise
yerleşik düzenin ürünüdür.
15.yüzyıldan sonra epik şiir kaybolurken aşık şiiri belirmiştir. Aşık
tipi, sosyo-ekonomik koşullar gereği ozanın yerini alır. Aşık yerleşik düzenin
koşulları içinde ortaya çıkar. Göçebe toplumdan çeşitli nedenlerle yerleşik
düzene geçen aşıklar bireyselleşirler. Epik karakterli şiir yerini lirik,
satirik, didaktik karakterli şiire bırakır.
Yeni kültür ve sanat zevkiyle 15.yüzyılda, ozan tipi değişen değerlerle
aşağılayıcı bir anlam kazanmaya başlar.
Tekke şairleri 13.yüzyıldan itibaren kendilerini diğer şairlerden ayırmak
ve ilham kaynaklarının kutsallığını göstermek için aşık adını kullanmaya
başladılar. Dünya nimetlerini dile getirenlere verilen şair adını kabul
etmiyorlardı. Hatta tekke şairlerinin kendi şiirlerine ilahi, nefes, deyiş
adını vermelerinin bir nedeni de budur. Aşık adı benimsenince büyük şehirlerde
yetişen saz şairleri köy ve aşiret çevrelerinde yetişen eski şairlerin
kullandıkları ozan adı yerine aşık kelimesini kullanmaya başladılar. Bunun
üzerine Tekke şairleri Hak aşığı kelimesini kullandılar. Adlarına, pir, sultan,
abdal, dede, derviş gibi kelimeler ekleyerek diğer şairlerden kendilerini
ayırdılar. Ozanların milli olmasına karşın, aşıklar islami öze bağlıdırlar.
19,yüzyılda Çukurova’da yetişen Dadaloğlu’nu aşık olarak niteliyoruz.
Dadaloğlu’nda aşık tipinin yanısıra, epik karakterli kavga şiirlerinde
aşiretin ortak duygusunu yansıtan eski ozan tipinin izlerini görüyoruz.
Dadaloğlu, Aşık tarzı Türk halk edebiyatı aşıklarındandır. Yetiştiği
çevreye göre de göçebe aşıklar grubuna girer. Göçebe aşıkları diğer aşıklardan
ayıran bütün özellikleri Dadaloğlu’nda görebiliriz.
Göçebe hayatı, güneyde yaşayan Türkmen aşıklarında kuvvetli izler
bırakır. Bu izler aşıkların şehirle ilişkileri az olduğu için kaybolmaz.
19.yüzyıldan sonra Fırka-i İslahiye adlı birliğin bu göçebe zümreleri yerleşik
hayata mecbur etmesiyle aşıkların şiirlerinde epik karakter görülür.
Göçebe aşık olarak nitelediğimiz Dadaloğlu’nun 19.yüzyıl Türk halk
şiirinde yerini belirleyebilmek için 19.yüzyıl Türk Halk şiirine kısaca bir göz
atmamız yararlı olacaktır.
16.yüzyıldan beri gelişimini sürdüren aşık edebiyatı 19.yüzyılda daha
büyük bir önem kazanmıştır. Bir yandan klasik edebiyat içinde mahallileşme
akımı artarken, diğer yandan da halk şiiri klasik edebiyatın etkisine daha fazla
girerek halktan ve halk zevkinden uzaklaşma eğilimi göstermeye başlamıştır.
Aşıklar, Gevheri ve Aşık Ömer’in etkisinde kalarak aruz ölçüsünü klasik şiirin
nazım şekillerini kullanmışlar, heceyle yazdıkları şiirlerde de Arapça, Farsça
kelime ve tamlamalara çok yer vermişlerdir. Bütün bu olumsuz etkilere rağmen
bunlardan etkilenmeyen arı duru dili ve geleneksel halk şiirine uygun
şiirleriyle Dadaloğlu kendine bu çağda çok özel bir yer açmıştır.
Bu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun her tarafında aşıkların sayıları
artmış, aşık zümreleri oluşmuştur. İmparatorluğun parçalanması, politik ve
sosyal değişiklikler şiirin konularını etkilemiştir. Bu etki Dadaloğlu’nun
şiirlerine zorunlu iskana tepki olarak yansımıştır.
Bu yüzyılda Dadaloğlu gibi, halk şiirinin klasik vezinleri, şekilleri,
türlerini yaşatanlar olduğu gibi, divan tarzı söyleyişe yaklaşanlar da
olmuştur.
Dadaloğlu’nun kavga karakterli şiirlerinde epik karakter ve göçebe
Türkmen yörüklerinin günlük yaşantılarının izleri görülür. Tabiat dekoru göçebe
şairlerde çok kuvvetlidir. Göçebe aşıkların şiirleri, dilleri, anlatımları,
mecazları, günlük hayata ait olayları, gerçekçi tabiat anlatımları yönüyle
aşıklardan ayrılır. Dil anlatım ve benzetmeler günlük olaylara dayanır. Tabiat
güzelliklerine çok yer verilir. Bu şiirler doğallıkları ve anlatımları yönünden
folklor ürünlerine en yakın eserlerdir. Göçebe aşıkların şiirlerinin bir çoğu
gibi Dadaloğlu’nun şiirleri de bu özelliklerinden dolayı türküye dönüşmüştür.
Dadaloğlu, 19,yüzyıl aşıkları içinde konar-göçer Türkmen aşiretlerinin
geleneksel dünyasını, törelerini yansıtan şiirleriyle etkinleşir. Dadaloğlu “yiğitlik,
soyluluk, dayanışma” gibi göçebe toplumun değer sistemlerinin değişmeye yüz
tuttuğu bir çağda bu değerleri savunan bir aşiret şairi olarak öne çıkar.
Dadaloğlu’nun şiirlerinde zorunlu iskanı kabullenmeme ve toprağa bağlı yaşama
uyum göstermeme iki önemli olgudur.
1865 yılında Osmanlı Devleti bölgede güvenliği, idari otoriteyi sağlamak
için Türkmenleri zorunlu iskana tabi tutmak üzere Derviş ve Cevdet Paşaların
komutasında Fırka-i İslahiye adıyla bilinen bir askeri güç gönderdi.
Kozanoğulları ve Avşarlar başta olmak üzere Türkmenler, zorla toprağa
yerleşmeyi kabul etmeyerek ayaklandılar. Ayaklanma kısa sürede bastırıldı.
Aşiretlerin bir kısmı ovaya, Bir kısmı da İç Anadolu’ya yerleştirildi. Bundan
amaç arazilerin işlenmesi ve eşkıya gruplarına karşı set görevi görmelerini
sağlamaktı. Doğa koşulları nedeniyle merkezi otoritenin beylere karşı yaptırım
gücü yoktu. Aşiretler Horasan’dan kalma törelerle yönetiliyordu. Zorunlu iskana
karşı koymanın altında ovalardaki dizanteri, sıtma ve diğer hastalıkların
yaşamı olumsuz etkilemesi ve beyliklerin yüzyıllar boyu sürdürdükleri feodal
idare yapısının yıkılmasını kabullenmeme düşüncesi yatıyordu. Zorunlu iskan ve Kozanoğlu
başkaldırısı Dadaloğlu’nun şiirinin temel eksenini oluşturur.
Dadaloğlu aşiretler arası kavgaları doğaya bağlı göçebe bir insanın
duyarlılığıyla dile getirmiştir. Osmanlıya karşı feodal beylik düzenini ve
soylu aşiret beylerini öven şiirleriyle, aşiret beylerinin şairi olur.
Kozanoğlu ayaklanmasını anlatırken soyluluk ve geleneksel aşiret değerlerini
yüceltir, konar göçerlerin zorunlu iskan sonucu mutsuzluklarını da duyarlı ve
içten bir dille anlatır. Zorunlu iskan sonrası yurtlarından sürülen aşiretlerin
eski yurtlarına duyduğu özlem sık sık konu edilir. Kavga şiirlerindeki epik
söyleyiş, iskan sonrası şiirlerde yerini lirizm ve bazen de duygusal bir
içlenmeye bırakır. Aşık “Yaylalarda dem sürmenin vakti geldi, çağı şimdi.”
Dizeleriyle özlemini dile getirir.
Dadaloğlu’nun şiirlerini konularına göre üç ana başlıkta toplayabiliriz.
1-Kavga şiirleri
2-Sevda şiirleri
3-Yurt güzellemeleri
Dadaloğlu’nun şiirlerinde işlediği konulardan bir kaçını örneklerle
verelim.
Dadal’ım sıladan haber ver
Gözümde dağların tüter
Koç Dağı’nda kekik biter
Burcu burcu koktu m’ola?
Bu dörtlükte ova yaşamına alışamamış bir Türkmen aşığının özlemini
buluyoruz. Yaşamını doğa ile iç içe sürdüren göçebe şairlerinin şiirlerinde
ağaç önemli bir yer tutar.
Ağaçlar burçunu açtı
Kuşlar kılavuzunu seçti
Yolumuz gurbete düştü
Garip düştüm dünden geri
Yiğidin en yakın arkadaşı attır. Kavgasında, sevdasında at yiğidin hep
yanında olmuştur. Atlar içinde de kır atın yeri ayrıdır.
Şu yalan dünyaya geldim geleli
Severim kır atı bir de güzeli
Değdim on beşinde kendim bileli
Severim kır atı bir de güzeli
Dadaloğlu sevdiği Türkmen güzeliyle kır atı bir tutar. Hatta atla
birlikte güzelin özelliklerini tek tek anlatır.
Atın beli kısa, boynu uzun
Kuru suratlısı elma gözlüsü
Değdim on beşime kendim bileli
Severim kır atı bir de güzeli
Evrensel bir duygu olan aşk, aşığımızın da temel konusudur. Aşıkların
dilinde aşk, sevgilinin elinden içilen, aşığı kendinden geçiren bir doludur.
Dadaloğlu kavuşulmayan güzelin verdiği acıyı şöyle anlatır:
Dostun bahçesinden yad el geçmesin
Kurutur ha nazlı dilber kurutur
Senin sevdan yüreğimde yağ komaz
Eritir ha nazlı dilber eritir
Övülen,üstüne güzellemeler söylenen yalnızca sevgili değildir. Binboğa
Dağı’nın güzellikleri aşığı şöyle etkilemiştir:
Bereket var toprağında taşında
Kırık kırık eser yelin Binboğa
Seyfilerin döner yanı başında
Faraz avcı ister yerin Binboğa
Dadaloğlum der ki, sen seni tanı
Adam arap ata vermez mi yemi?
Sana derim sana dağlar sultanı
Sana eş olur mu, Belit, Binboğa
Dadaloğlu yaşadığı yaylayı, gülleri, güzelleriyle şöyle anlatır:
Bizim yaylamız meşeli
Dibinde güller döşeli
Altı top top menekşeli
Kızlar gelir yaylamıza
Yüzyıllarca görkemiyle, gizemiyle insanları büyüleyen dağlar, bazen
arkasını yasladığı güvence bazen yurttan, sevgiliden ayıran engeldir. Türkmen’in
Osmanlı’ya başkaldırısında dağlar Dadaloğlu’na sığınak, mesken olmuştur.
Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir.
Bu şiirde Dadaloğlu, Anadolu’da başkaldırı geleneğinin sözcülüğünü
üstlenir. Cevdet Paşa’nın “kendilerini Osmanlı addetmeyen eskiden kalma Türkler”
olarak nitelediği Türkmenlerin ve beylerin yanında yer alır.
Bazen Dadaloğlu gurbeti değişik algılar. Halk arasında iki değişik
söyleyiş gurbeti şöyle niteler:
1-Bir yiğit gurbete gitse
Gör başına neler gelir
2-Ayrılığı ölüm ile tartarlar
Elli dirhem fazla gelir ayrılık.
Ölümden zor olan ayrılık yazgıda varsa çekilecektir. Gurbetsiz bir aşk
düşünmek zordur. Gurbet garipliktir. Gurbetten sılaya yol, çoğu kez hüznü
çağrıştırır. Dadaloğlu’nda gurbet gönülden gönüledir.
Gönülden gönüle yol gider derler
Onu sürmeye bir hoşça can gerek
Göç ekonomik ve toplumsal nedenlerle kişilerin yer değiştirmesidir. İskan
ise yurdu veya toprağı olmayan kişileri yurtlandırma, toprağa bağlı yaşam için
yer vermedir. Göçer yaşam, göçer aşığın yaşam biçimidir. Zorunlu iskan yeni bir
yaşam biçimine geçiştir. Uyumsuzlukları, yakınmaları ve özlemleri beraberinde
getirir.
Aşağıdan iskan evi geliyor
Bezirganlar koç yiğide gülüyor
Kitabın dediği günler oluyor
Yoksa devir döndü ahır zaman mı?
Aşağıda akça çığın ötünce
Katar başı mayaların sökünce
Şahtan ferman Türkmen ili göçünce
Daha da hey Osmanlıya aman mı?
Yiğitlik Dadaloğlu’nun şiirlerinde önemli yer tutar. Kavgadan kaçan yiğit
eleştirilir.
Dadaloğlu dağda her kuş ötmez
Yiğitler de derdi baştan atmaz
Yurdunu yitiren yerde yatmaz
Kavgaya girende başka hal olur
Kısaca söylemek gerekirse Dadaloğlu, içinde yaşadığı toplumun sözcüsü
olmuş, bu toplumun duygu ve düşüncelerini ustalıkla yansıtmış, büyük bir halk
şairidir. Ayrıca o, yalın, yabancı kelimelere yer vermeyen sanatlı söyleyiş
kaygısından uzak diliyle, göçebe yaşamın doğal söyleyiş biçimiyle, lirizmi
yakalayan bir aşıktır.
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|