Divan Şiirinde Ön Kafiye ve Ön Redif / Prof. Dr. Yaşar AYDEMİR - Dr. Halil ÇELTİK
Divan Şiirinde Ön Kafiye ve Ön Redif
Prof. Dr. Yaşar AYDEMİR
Dr. Halil ÇELTİK
Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı
Özet: Kafiye ve redif, genellikle mısra
sonlarında aranır. Mısra başlarındaki ses tekrarlarına "mısra başı
kafiyesi" denir. Mısra başındaki kelime tekrarları ise "redif" değil,
"tekrir" kabul edilir. Biz bu çalışmamızda, mısra başlarındaki kelime tekrarlarının da redif
kabul edilebileceğiüzerinde durarak teklifimizi destekleyen örneklere
yer verdik.
Giriş
Kafiye, bilinen en eski Türk şiirlerinde mısra
başında yer alırken zamanlamısra sonuna doğru kaymış ve artık mısra sonlarında
aranır olmuştur (Örnek için bkz. Arat 1991: 2-252). Daha sonraki dönemlerde
mısra başı kafiyesi(ön kafiye) tamamen terk edilmemiş, ana kafiyeyle
birlikte kullanılmıştır.Klasik kafiye anlayışına göre, redifin yalnızca
mısra sonlarında bulunabileceği kabul edilmekte ve mısra başlarındaki tekrarlar,
daha çok tekrir sanatı içerisinde ele alınmaktadır (Muallim Naci: 43-69; Ertem
1982: 5/97; Ayrıca bkzredif 1990: 7/301-302; Saraç 2000: 166-173; Dilçin
1992: 452-53). Âhenk sağlamak amacıyla şiirde yer alan düzenli
tekrarlardan mısra sonundakilere redif; mısra başındakilere tekrir denilmesi,
kanaatimizce hem tekriri, hem de redifi sınırlayıcı olmaktadır. Tekrir söz
sanatlarındandır, redif ise bir kafiye çeşidi olup temel işlev bakımından kafiyeden farklı
değildir. Mısra başı kafiyesinin varlığı kabul edildiğine göre, mısra
başlarındaki düzenli tekrarların da redif kapsamına alınmasının yanlış olmayacağını
düşünüyoruz.
Mısra Başı Kafiyesi: Ön Kafiye
Eski Türk şiirinde kafiye, mısra başında yer alır.
Şiirin her bendinde, ilk mısra aynı ses veya kelime ile başlar. Bazen bu ses veya
kelime bentten bende değişmeyip şiir boyunca devam eder. İslam
öncesi Türk şiirinde yaygın olarak kullanılan mısra başı kafiyesine, örnekleri az
da olsa, daha sonraki dönemlerde de rastlanır.
Âşık Paşa'nın aşağıdaki şiirinde l sesi kafiye madı eki rediftir.Şiirin her mısraı r harfiyle başlamaktadır. Söz konusu
örnek, hem müzdeviç murabba hem de musammat gazel biçimine uyar. Buradaki r
sesi, müzdeviç murabbaın mısra başı kafiyesi (ön kafiye); musammat gazelin
ise hem mısra başı hem de iç kafiyesi durumundadır:
Müstef'ilün müstef'ilün / müstef'ilün müstef'ilün
Rif'at bulan kimseneler / rağbet bu mülke kalmadı Râgıb olan hod dünyaya / râstdur ki vefâ bulmadı
Râzdan haber bilen kişi / rezm ile duydu bu işi
Rasuldür anun yoldaşı / râhatlara ol kalmadı
Rehber değil dünya bilin / reh-zen durur perhiz
kılın
Rızkınıza râzı olun / râzı olanlar ölmedi
Rezzâk'ı bilen canların / resm-i cihân koyanların
Rahmet hûnun yiyenlerin / rengi tegayyür olmadı
Ra'nâdır ol önden sona / revnak Çalab vermiş ana
Rûh-ı lâtîfdir görsen e / renci etmek hiç olmadı
Rence düşenler ne için / rüsvây olur dünya için
Renc alma ol sevdâ için / Rüstemlere baş salmadı
Revâdır ey Âşık eren / râz içre bir hâlin yoran
Riyâ ile yola giren / reddoldu rahmet bulmadı
(Ergun 1936a: 141)
Sadettin Nüzhet Ergun'un Âşık Paşa'ya; Mustafa
Tatcı'nın ise Yunus Emre'ye ait gösterdiği (Ergun 1936a: 142; Tatcı 1997: 40)
aşağıdaki şiir de benzer kafiye ve şekil özelliklerini taşır. Burada şiirin
normal kafiyesi l, redifi -madılar /-mediler ekidir; mısra başı kafiyesi ise m sesiyle
oluşturulmuştur:
Müstef'ilün müstef'ilün / müstef'ilün müstef'ilün Merdân-ı Hak bu dünyada / maksûdlara kalmadılar
Mülk-i bekâ bulmış iken / meyl-i fenâ kılmadılar
Ma'lûmdur ahî yol eri / Mevlâ'yıçün n'itdükleri
Mihnet içinde her biri / miskîn olup gülmediler
Müştâklarun oldur işi / müdâm akar gözi yaşı
Mutlak Hak'ı seven kişi / mâla câna kalmadılar
Meşhûr olup geldi yola / Mansûr olan derdi bile
Mecnûn misâl oldı dile / ma'şûkdan ayrılmadılar
Mahkûmısan sen bu işe / münkir gibi dime n'işe
Müşkili yok başdan başa / mü'min olan ölmediler
Mahlûk bilüsinden geçen / Mi'râc dapa oldur uçan
Ma'nî şarâbını içen / mestlikden ayılmadılar
Menzil ışk durur Âşık'a / minnet şükür yüz bin Hak'a
Menzil bulan buldı mülke / medhile ırılmadılar
Sadettin Nüzhet Ergun, "Garib-nâmedeki
gazellerden" başlığı altında toplam altı şiir yayınlamıştır. Bu gazellerin tamamı ön
kafiye diyebileceğimiz tarzdadır. Bazı Garib-nâme nüshalarının sonunda yer aldığı
belirtilen bu şiirler
(Ergun 1936a: 141-142), Garib-nâme neşrinde
bulunmamaktadır (Bkz. Âşık Paşa 2000). Ergun, bunlardan başka, Âşık Paşa'nın ön
kafiyeli dört şiirini daha gazel başlığıyla; fakat, müzdeviç murabba
biçiminde dörtlüklerle neşretmiştir. Bu şiirler, bâbü'l-elif,
bâbü'd-dal, bâbü's-sin ve bâbü's-sad başlığını taşırlar (Ergun 1936a: 141-143).
Mısra başı kafiyeli şiirlere, rubâilerde de
rastlanır. Mesela, Eşrefoğlu Rûmî'nin aşağıdaki rubâisi, b ön kafiyesi ile
yazılmıştır:
Bu fettâna gönül gözüyle bakma
Benim diye buna gönül bırakma
Bunun sihri tuzağına tutulup
Bunu yapıp varacak yeri yıkma
(Güneş 2000: 469/27)
Şeyhülislâm Es'ad, divanındaki bazı gazellerinin ana
kafiyesini, o şiirin mısra başlarında da ön kafiye olarak kullanır. Onun bu
kafiye düzenini, harfü'l-elif, harfü'z-ze gibi kafiye harflerinin değiştiği
bölümlerin ilk gazellerinde uyguladığı görülür. Şair, meselâ harfü'l-be bölümünün ilk
gazelinde, hep sözcüğünü şiirin redifi yapar. Buna ilâve olarak, şiirin
her mısraını b harfiyle başlatıp yine "b" harfiyle bitirir. Şu gazelde, ilk
mısraların sonundaki kılıp, çekip, tâlib,sebeb kelimeleri, eski imlâya göre son harfleri aynı
olduğundan hep redifi ile göz kafiyesi oluşturur:
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
Beni âşüfte kılan zülf-i perîşândır hep
Bağrımı hûn iden ol gamze-i fettândır hep
Bir değil derd-i derûn kim ana bir çâre kılıp
Pest idem lîk hayâlât ile mâlândır hep
Bilmez ol kaşı kemânım bu kadar çille çekip
Bî-tüvân olduğum âlâmına idmândır hep
Bî-nevâlar güher-i aşka değildir tâlib
Bihterîn kadri anın sînede pinhândır hep
Böyle Es'ad gazel-i sâdeye bâdî vü sebeb
Bilir erbâb-ı sühan vechi nümâyândır hep
(Doğan 1997: 170/10) bilig, Yaz / 2008, sayı 46
Es'ad'ın şu gazeli de aynı kafiye düzenindedir. Şair
burada, ş harfiyle başladığı mısraları, ş harfiyle bitirir. Gazelin etmiş
şeklindeki redifiyle birinci mısraların sonları göz kafiyesi oluşturur. Bir
önceki şiirde alfabe değişiminden kaynaklanan b/p ikiliği, bu şiirde görülmez. Es'ad,
aynı kafiye özelliğini değişik şiirlerinde t 174/17, c 177/22, h 179/25, h
181/28, d 183/31, r 192/44, z
212/74, s 229/98 sesleriyle devam ettirmiştir:
Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün
Şarâba bilmezem la'l-i nemek-rîzi ne hâl etmiş
Şunu işrâb ider kim hürmetin güyâ halâl etmiş
Şehâ gülşende sünbül zülfüne reşk eylemiş durmuş
Şemîm-i hattın almışken benefşe kîl ü kâl etmiş
Şebihdir tîre-i hicrân u tâb-ı vasla bu gerdiş
Şeb ü rûzu felek ol vaz' için gûyâ misâl etmiş
Şineh-kâr-ı yem-i firkat olur sâhil-res-i hâhiş
Şitâbândır gör emvâcı kenâra rûy-mâl etmiş
Şekîb ü sabra sad ihlâs ile kıl Es'adâ verziş
Şikâyet eyleyen ta'cîl ile kesb-i melâl etmiş
(Doğan 1997: 231/101)
Şu gazelde de normal kafiye ile mısra başı kafiyesi
birbiriyle uyumludur. Bu şiirde önceki örneklerden farklı olarak redif
yoktur. Hepsi â sesiyle biten buradaki her mısra elif harfiyle
başladığından, şiirde mısra başı kafiyesi ortaya çıkar.
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
Evvelâ dîvân-ı hüsn-i yâre kilk-i hoş-edâ
Eyledi nev-matla-ı ebrûsı ile ibtidâ
Ân-ı çâr-ebrûda olmışken rubâî gûyiyâ
Ana makta' oldı satr-ı hüsn-i hatt-ı dilrübâ
Anda müfreddir o hâl-i anberîn ü müşksâ
Oldı mazmûnı anın baht-ı siyâh-ı mübtelâ
İki cânibden o gîsûlar olunca rû-nümâ
Ol müseddesle dahi dîvânı etdi pür-bahâ
Eyleyen âzâde iken servi gülşende dü-tâ
Evvel ü âhir elif-kaddidir anın Es'adâ
(Doğan 1997: 165/1)
Aynî'nin mısraları gel, gözüm, gönül, kebâb,
gözüm, kitâb, gören şeklinde g/kef harfiyle başlayan şu gazeli, mısra başı
kafiyelidir. Gazelde gel kelimesi,ikinci mısraların başında redif gibi aynı anlamda
tekrarlanmıştır. Şiir, bu kafiye düzeniyle mısra başı kafiyesinden mısra başı
redifine geçişin bir ara örneği durumundadır:
Mefâîlün mefâîlün feûlün
Gel iy derd-i dilün dermânı mahbûb
Gel iy bu hasta cismün cânı mahbûb
Gözüm yol gözleyi dermânde oldı
Gel iy vaslı anun dermânı mahbûb
Gönül kurbünde kurbânun durur çün
Gel imdi eyle ol kurbânı mahbûb
Kebâb oldı ciğer dil suffesinde
Gel imdi ol anun mihmânı mahbûb
Gözüm giryân durur hicrân elinden
Gel iy gül yüzlüler handânı mahbûb
Kitâb oldı hikâyet ışkun ile
Gel imdi dinle bu destânı mahbûb
Gören görsin seni gün gibi Aynî
Gel iy aynindeki nûrânî mahbûb
(Mermer 1997: 344/59)
Yukarıdaki örneklerden anlaşılacağı üzere, en eski
Türk şiirinde görülen mısra başı kafiyesi, bazen sadece mısra başlarında,
bazen de mısra sonlarındaki kafiye veya redifle uyum içerisinde kullanılmaya
devam eder. Bu uygulama, şiirde asonans ve aliterasyonlarla belirli bir sesin
hâkim olmasını sağlar. Ana kafiyeye ilâve olarak şiire ayrı bir çeşni ve âhenk
katar.
Mısra Başı Redifi: Ön Redif
Mısra başlarında yer alan ve mısra başı kafiyesi /
ön kafiye denilen ses tekrarlarının bir benzerini de, aynı anlamda ve görevde
tekrarlanan kelimelerde görüyoruz. Bu düzenli kelime tekrarları tekrir,
nida ve istifham (Dilçin 1992: 452-457, Saraç 2000: 166-173) gibi söz sanatları içinde,
bazen de paralelizm (Macit 1996: 63) olarak değerlendirilmiştir. Ancak, edebî
sanat açısından yapılan bu değerlendirmeler doğru olmakla birlikte, kafiye
kapsamı dışındadır. Biz bu düzenli kelime tekrarlarının aynı zamanda bir kafiye
meselesi olarak da ele alınmasının gereğine inanıyoruz. Her ne kadar klasik
kafiye anlayışında redifin yeri mısra sonu ise de, kafiyenin mısra başındaki
varlığı kabul edildiğine göre, redif tanımının genişletilerek bu tip tekrarlara
mısra başı redif / ön redif denilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Üstelik redif
her zaman kafiyeden sonra gelmemekte, kafiyesiz; ama, redifli şiirler de
yazılmaktadır
Her mısraı hansı: hangi sorusuyla başladığı için
tekrir ve istifham sanatları içerisinde değerlendirilen Fuzûlî'nin şu
gazelinde, -ân kafiye, -ınca var da rediftir. Hansı kelimesi, her mısraın başında redife
benzer şekilde aynı anlam ve görevde tekrarlanmıştır. Şiirin mısraları
yukarıdaki örneklerdeki gibi sadece h sesiyle başlasa, buna mısra başı kafiyesi
denilecekti. Burada tekrarlanan sadece ses değil, aynı anlam ve görevde kelime
olduğuna göre, böyle örneklere mısra başı redif demek herhalde yanlış
olmayacaktır. Mısra başında tekrarlanan bu kelime, şiiri yek-âhenk hâle
getirmiş; sevgilinin her alandaki üstünlüğünü daha vurgulu bir ifadeyle ortaya
koymuştur. Gazelde hansı redifiyle birlikte h, n aliterasyonlarına ağırlık
verilmiştir:
Fâilâtûn fâilâtûn fâilâtûn fâilün
Hansı gül-şen gül-bünü serv-i hırâmânınca var
Hansı gül-bün üzre gonca la'l-i handânınca var
Hansı gül-zâr içre bir gül açılır hüsnün kimi
Hansı gül bergi leb-i la'l-i dür-efşânınca var
Hansı bâğın var bir nahli kadin tek bâr-ver
Hansı nahlin hâsılı sîb-i zenâhdânınca var
Hansı hûnî sen kimi cellâda olmuşdur esîr
Hansı şem'in şu'lesi ruhsâr-ı tâbânınca var
Hansı yerde tapınır nisbet sana bir genc-i hüsn
Hansı gencin ejderi zülf-i perîşânınca var
Hansı gül-şen bülbülün derler Fuzûlî sen kimi
Hansı bülbül nâlesi feryâd ü efgânınca var
(Fuzûlî Divanı 1990: 166/73)
Âşık Ömer'in şu şiiri de Fuzûlî'nin gazeli gibi her
mısraı aynı kelimeyle başlayan mısra başı redifiyle yazılmış bir müzdeviç
murabbadır. Müzdeviç murabbalar, redife karşılık gelen mütekerrir mısraları
bulunmadığından mütekerrir murabbalara göre daha az konu bütünlüğüne sahiptir.
Âşık Ömer, şiirin her mısraını Niçe bir: daha ne zamana kadar? sorusu
etrafında kurar. Böylece, bir taraftan anlama vurgu yapıp konu birliği sağlarken,
diğer taraftan da şiire zengin bir ses ve âhenk katar. Ayrıca onun bir
zaman… ön redifli üç murabbaı daha vardır (Ergun 1936: 183/338, 189/347,
193/353):
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
Niçe bir çeksem gerek derd ü firâk u ıstırâb
Niçe bir aksın gözümden dâimâ bu kanlı âb
Niçe bir bu çerh-i keç-rev aksine devr eylesin
Niçe bir yansın ciğer olsun kara bağrım kebâb
Niçe bir ben zehr-i aşkı dem-be-dem nûş eyleyem
Niçe bir derd ü belâyı başıma dûş eyleyem
Niçe bir nâ-hak yere ahdim ferâmuş eyleyem
Niçe bir gurbet diyârında yanam mest ü harâb
Niçe bir gülşende feryâd u figân etsem gerek
Niçe bir dil murgını bülbül-zebân etsem gerek
Niçe bir mihnet çekip hâlim yamân etsem gerek
Niçe bir baht-ı siyâhım durmaz eyler inkılâb
Niçe bir gurbet diyârında olam hâr u hakîr
Niçe bir şûh-ı sitemkârım beni eyler esîr
Niçe bir ömrüm telef olsun bu yollarda kesîr
Niçe bir olmaz Ömer bu gizli sırlar feth-i bâb
(Ergun 1936: 159/303)
Her mısraı es-selâm ile başladığı için tekrir ve
nida sanatları içerisinde değerlendirilen Necatî Bey'in şu gazelinde
-ân kafiye, es-selâm da rediftir. Ancak bu kelime, her mısraın başında yine aynı anlam ve
görevde tekrarlanmıştır.Dolayısıyla es-selâm şiirin hem normal
redifi, hem de mısra başı redifi olmaktadır:
Fâilâtün fâilâtün fâilün
Es-selâm ey Şâh-ı merdân es-selâm
Es-selâm ey sırr-ı pinhân es-selâm
Es-selâm ey kâşif-i ilm-i ledün
Es-selâm ey cümle bürhân es-selâm
Es-selâm ey dürr-i deryâ-yı İlâh
Es-selâm ey gevher-i kân es-selâm
Es-selâm ey zât-ı pâk-i Mustafâ
Es-selâm ey nûr-ı îmân es-selâm
Es-selâm ey sâkî-i Kevser imâm
Es-selâm ey kıble-i cân es-selâm
Es-selâm ey Haydar-ı Düldül-süvâr
Es-selâm ey halk-ı Rahmân es-selâm
Es-selâm ey zâhir ü bâtın ayân
Es-selâm ey sırr-ı pinhân es-selâm
(Tarlan 1997: 357/349)
Nâbî, "es-selâm" sözünü, şu gazelinin
sadece ilk mısralarında ön redif olarak,sondaki redifle uyumlu kullanır.
"Es-selâm" redifli her iki şiir, beyitlerin aynı kelimeyle başlayıp bitmesinden dolayı reddü'l-acûz
ale's-sadr söz sanatına da uyar. Şiirin son beytinde bu kafiye düzenine uyulmamıştır:
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
Es-selâm ey server-i evlâd-ı âdem es-selâm
Es-selâm ey bâdî-i îcâd-ı âlem es-selâm
Es-selâm ey gevher-i yektâ-yı zât-ı akdesün
Zîver-i bâlâ-yı tâk-ı arş-ı a'zam es-selâm
Es-selâm ey kufl-i genc-i rahmet-i Hak tâ ezel
Dest-i isti'dâdına olmuş müsellem es-selâm
Es-selâm ey intisâb-ı zât-ı pâkünle senün
Oldı böyle nev-i insânî mükerrem es-selâm
Es-selâm ey ceddün olmağla Halîl'e itdi Hak
Âteş-i Nemrûd'ı bir gülzâr-ı hurrem es-selâm
Es-selâm ey kurb-i ahdün feyzinün te'sîridir
K'eyledi ihyâ-yı emvât İbni Meryem es-selâm
İşte geldi Nâbi-i dil-haste hâk-i pâyüne
Eyle zahm-ı cürmine lutfunla merhem es-selâm
(Bilkan 1997: 865/537)
Murabba, muhammes gibi musammat şekillerin, bazen
her bendi kendi içinde ön redifli olabilmektedir. Aşağıya alınan
müseddesin her bendi, kendi içinde rediflidir. Buna ek olarak her bendin redifi,
aynı zamanda yukarıdaki örnekler gibi, o bendin mısra başı redifi
durumundadır. Ayrıca her bent, reddü'l-acûz ale's-sadr sanatına uygun
şekilde kalmadı redifiyle başlayıp bitmektedir:
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
Ey dilâ bu âlemin sahnında sohbet kalmadı
Kalmadı halkın arasında muhabbet kalmadı
Kalmadı işlenmedik dünyâda bid'at kalmadı
Kalmadı seyr eyle hiç bir eski âdet kalmadı
Kalmadı bir meyvenin dadında lezzet kalmadı
Kalmadı nâ-ehle düştü ehl-i san'at kalmadı
Kalmadı âlemde bir habbe bulunmaz sîmsiz
Sîmsiz her ne murâd etsen alınmaz sîmsiz
Sîmsiz her yerde dür kadrin bilinmez sîmsiz
Sîmsiz yanınca bir servi salınmaz sîmsiz
Sîmsiz mansıb alınmaz dilde minnet kalmadı
Kalmadı bil mekteb-i irfâna hizmet kalmadı
Kalmadı gitti elimde ihtiyarım bilmedim
Bilmedim terk eyledim nâmûs u ârım bilmedim
Bilmedim yağmâya verdim elde varım bilmedim
Bilmedim sehvile geçti rûzigârım bilmedim
Bilmedim sevdâ-yı aşktan özge hâlet kalmadı
Kalmadı aslâ tenimde istirâhat kalmadı
Kalmadı âlem kibârı ki kabâda bilmiş ol
Bilmiş ol ki gittiler anlar pîyâde bilmiş ol
Bilmiş ol câhilleri sadr-ı gınâda bilmiş ol
Bilmiş ol kâmilleri renc ü anâda bilmiş ol
Bilmiş ol çektim Ömer âlemde mihnet kalmadı
Kalmadı başımda kopmadık kıyâmet kalmadı
(Ergun 1936: 399/623)
Mısra başı redifine daha çok mürâcaa: dedim-dedi
tarzındaki şiirlerde rastlanır. Burada, aynı zamanda bir söz sanatı olan
mürâcaa tarzındaki örnekler üzerinde durulmamıştır (Geniş bilgi için bkz. Alıcı
2002). Yukarıdaki şiirlerde olduğu gibi, başka ön
rediflerle yazılmış şiirler de vardır(Gazel için bkz.: Aşkdandır, Mîr Hamza Nigârî 2003:
6/4; Bendedir, Özemre 2003: 95; Bir dem, Tatcı 1997: 101/49; Gel, Güneş
2000: 263/68; Hû diyen(ler), Kurnaz-Tatcı 2000: 98; Nedür, Gülhan 1996:
591/495; Perdedir,Özemre 2003: 88; musammat kıta: Sizler, Mîr Hamza
Nigârî 2003: 222/730;murabba: dilerse, Kurnaz-Tatcı 1998: 105/41).
Şeyhî'nin musammat gazele benzeyen şu şiirini, vezin
ve kafiyesi bakımından dörtlüklerle yazmak mümkün değildir. Dedim gazelin
mısra başı redifi; dedi ise iç redifidir:
Mefâilün feilâtün mefâilün feilün
Dedim visâline ermek / dedi hayâl-i muhâl
Dedim cemâlini görmek / dedi mübârek fâl
Dedim yüzümü yüzüne / dedi ki sürme yürü
Dedim tozunu gözüme / dedi ki sürmedir al
Dedim ki kâmetin âfet / dedi ne doğru haber
Dedim ki kaşların uğru / dedi ne eğri hayâl
Dedim yeterdi kemâlin / dedi aya naksî
Dedim ererdi cemâlin / dedi güneşe zevâl
Dedim ki Şeyhî'yi aşkın / dedi ki öldüriser
Dedim harâmî gözüne / dedi ki kanı helâl
(Şeyhî Divanı 1990: 200/104) bilig, Yaz / 2008, sayı
46
Mısra başı redifi Neşâtî'nin şu şiirinde sadece ilk
mısralarda yer alır. Burada şiirin redifi ile ön redifi aynı değildir. Mecnûn ki
ön redifi, beyitleri tek bir konu etrafında birleştirerek gazeli yek-âhenk hâle
getirmiştir:
Mefûlü fâilâtü mefâîlü fâilün
Mecnûn ki tahtgâh-ı muhabbetde şâh idi
Bâl-i tuyûr farkına perr-i külâh idi
Mecnûn ki kasdı kûçe-i Leylâ'yı gezmede
Nüzhetgeh-i hakîkate bir gizli râh idi
Mecnûn ki rûşenâlığına zulmet-i gamun
Leylâ dedikçe şu'le-i âhı güvâh idi
Mecnûn ki nîm-sîr idi seyr-i cemâlden
Hep mâni'-i nezâre olan dûd-ı âh idi
Mecnûn ki vahş u tayr ile etmişdi üns-i tâm
Sahrâ o nâ-murâda sitemden penâh idi
(Kaplan 1996: 162/134)
Neşâtî'nin şiirindeki gibi beyitlerin ilk
mısralarında ön redif bulunan başka şiirler de vardır (bkz: Yâd bâd ân ki, Aksoyak 1999:
162. gazel, Biziz ol, 423.gazel; Çemen, Gülhan 1996: 216/120; Gâh olur, Deniz
2000: 280/26; Ben ol, Saraç 2002: 127/197; O meydür mey ki, Kazan
2003: 352/123; Ey, Mîr Hamza Nigârî 2003: 5/3, 6/6, 6/7, Âbâd,
56/174).
Mürâcaalarda da genellikle dedim-dedi sözleri
aynı beyit/bentte veya birer beyit/bent arayla kullanılır. Ön redifle ilgisini
göstermek amacıyla, müracaa tarzdaki şiirlere bir örnek vermekle
yetiniyoruz (bkz. Alıcı 2002). Aynî, biri soru diğeri cevap tarzında iki ayrı şiirden oluşan
bir mürâcaa yazmıştır. Anlam bakımından birbirini tamamlayan bu
şiirlerden aşağıya örnek olarak aldığımız şu şiirde dedim (Mermer 1997: 679/503),
ikincide ise dedi (Mermer 1997: 680/504) ilk mısralarda, mısra başı redif
olarak yer alır:
Müstef'ilün müstef'ilün
Dedim aceb fîrûz olup
Gözler göre mi yüzüni
Âlem bana nev-rûz olup
Gözler göre mi yüzüni
Dedim eyâ nûr-ı felek
Âlemde hüsniyle melek
Makbûl ola mı bu dilek
Gözler göre mi yüzüni
Dedim gamun dil dağladı
Fürkatde bî-hadd ağladı
Su oldı yaşı çağladı
Gözler göre mi yüzüni
Dedim benem Ya'kûb olan
Dâyim seni düşde gören
İy Yûsuf-ı gül-pîrehen
Gözler göre mi yüzüni
Dedim dilün çok rencesi
İy âftâbun pençesi
Her gül-izârun goncesi
Gözler göre mi yüzüni
Dedim gözüm gönlüm i yâr
Biri nizâr u biri zâr
Gözler yolun bu intizâr
Gözler göre mi yüzüni
Dedim firâk u vâ firâk
Aynî belâdur iftirâk
Düşdüm şehâ senden ırak
Gözler göre mi yüzüni
Mirzazâde Sâlim, her bendi yedi beyitle yazılmış
gazel şeklinde kafiyeli, altı bentlik bir terkib-bendinde (İnce 1994: 194-198)
mısra başı redife yer verir .Her bendin ilk mısraları sırasıyla dirig
ey, figân ey, figân kim, şikâyet kim, benem ol âşık-ı, eyâ ön redifleriyle başlar. Şiirin
ilk ve son bentleri şöyledir:
Mefâîlün mefâîlün feûlün
Dirîg ey tâli'-i bed-kâr u bî-dâd
Dil-i zârum ki bir kez etmedin şâd
Dirîg ey çarh-ı bed-evzâ' u kec-rev
Ser-â-ser etmedin bu zâra imdâd
Dirîg ey ahter-i pes-pâye vü şûm
Ki sana i'timâdım etdin ifsâd
Dirîg ey şu'le-i âh-ı sehergâh
Ki etdin hânmân-ı sabrı ber-bâd
Dirîg ey ârzû-yı tab'-ı pür-gam
Beni sû-yı ferahdan eyledin yâd
Dirîg ey nâle-i tab'-ı hazînim
Zebânım hîç etmez misin âzâd
Dirîg ey feyz-i da'vât-ı sehergâh
Beni etmez misin 'âlemde dil-şâd
Kalır mı yohsa böyle bu dil-i zâr
Esîr-i kayd-bend-i dest-i efkâr
Eyâ müjgânı câna dâl hançer
Nigâhı âşıkâna dâl hançer
Eyâ mağlûb-ı istiğnâ-yı gamze
Be-her nâzı cihâna dâl hançer
Eyâ pür-çîn-i ebrû-yı garîbân
Heme vaz'ı dilâna dâl hançer
Eyâ engüşt-hilâl-i dest-i pâki
Hemîşe bendegâna dâl hançer
Eyâ zülf-i hamı bî-kayd u pervâ
Hemîn üftâdegâna dâl hançer
Eyâ cellâd-ı çeşm-i hûn-feşânî
Dilâna râyegâna dâl hançer
Eyâ her üstühân-ı Sâlimâ'ya
Garîm ü bî-bahâne dâl hançer
Meded müjgânını ser-tîz eyle
İşin râst et helâkim tîz eyle
Eşrefoğlu Rûmî, 18 beyitlik bir mesnevisinin ilk
dokuz beytinde çok yiyen, diğerlerinde ise az yiyen mısra başı redifini
kullanarak farklı bir uygulama yapar (Bkz: Güneş 2000: 452/7).
Mirzazâde Sâlim'in şiirindeki ön redif her bentte
değişiyordu. Ön redifin aynı şiirin beyitlerinde çift olarak kullanıldığı
örnekler de bulunmaktadır. Biz bu konuyu daha önce bir yazımızda genişçe
değerlendirmiştik (Aydemir-Çeltik 2005: 167-188). Burada sadece Cevrî'nin şu gazelini
örnek vermekle yetiniyoruz:
Bir sencileyin mest-i mey-i nâz ele girmez
Bir bencileyin âşık-ı ser-bâz ele girmez
Bir sencileyin fitne-i mestûr bulunmaz
Bir bencileyin âyine-i râz ele girmez
Bir sencileyin hüsn ile yektâ güzel olmaz
Bir bencileyin aşk ile mümtâz ele girmez
Bir sencileyin gonca-lebin vasfına kâdir
Bir bencileyin nâdire-perdâz ele girmez
Bir sencileyin yok dil-i Cevrî ile hem-dem
Bir bencileyin mahrem ü demsâz ele girmez
(Ayan 1981: 218/99)
Yukarıdaki örneklerde mısra başı redifi, bazen her
mısra başında bazen de ilk veya son mısrada yer almaktaydı. Aşağıdaki şiirde
ise, daha farklı bir uygulama karşımıza çıkar. Nev'î, şiirin tek beyitlerinde
bir, çift beyitlerinde ise iki defa "yine" mısra başı redifini kullanır:
Yine beğlik ü hünkârlık var
Güzellik şûhluk dildârlık var
Yine ser-mest ü nâz ancak o gözler
Yine mahmûrluk efkârlık var
Yine bin şîve vü nâz u kirişme
Güzellik kahbelik gaddârlık var
Yine gülzâr-ı hüsnün tâzelenmiş
Yine bülbülleründe zârlık var
Yine mûy-ı miyânun yokluğundan
Dil-i Nev'î'de teng ü târlık var
(Tulum-Tanyeri 1977: 328/164)
Emrî aşağıdaki şiirinde ön redifi düzensiz bir
biçimde bazen ilk mısrada bazen de ikinci mısrada kullanır:
Mefâilün feilâtün mefâilün feilün
Kabâ-yı sebz ile kaddün ki serv-i bâlâdur
Ruhun o serv üzerinde meh-i dil-ârâdur
Kabâ-yı sebz ile kadd-i bülendün ey servüm
Binâ-yı hüsnüne yeşil sütûn-ı bâlâdur
Yeşil varakda çekilmiş elifdür ol kad-i serv
Kabâ-yı sebz geyinmiş nihâl-i zîbâdur
Kabâ-yı sebz geyindükçe kaddün üzre ruhun
Nihâl-i sebzde gûyâ ki verd-i ra'nâdur
Yanağı lâledür Emrî nigârun ana bahâr
Kabâ-yı sebz ile ol kâmet-i muallâdur
(Saraç 2002: 120/181)
İkinci mısradaki ön redif, Nev'î'nin şiirinde
aritmetik düzende, Emrî'de ise karışık yer almıştı. Ümmî Sinan, Görün aşkı nice…
mısra başı redifini tamamı yirmi beyit olan (Kurnaz-Tatcı 1998: 74/14)
şu şiirin ikinci mısralarında düzenli bir biçimde kullanır:
bilig, Yaz / 2008, sayı 46
Görün aşkı nice hayrân eyledi
Görün aşkı nice uryân eyledi
Muhabbet âteşi yanar yürekde
Görün aşkı nice büryân eyledi
Atar münkir olan taşı cânıma
Görün aşkı nice nişân eyledi
…
Bilmez Ümmî Sinân ağ u karayı
Görün aşkı nice fettân eyledi
Vahib
Ümmî'nin ikinci mısraları ön redifli çok
sayıda şiiri vardır (Bkz: Torun 1987: 153/58, 167/79, 168/81, 199/122,
210/139, 210/139,
252/191,262/201, 351/287, 357/294, 491/440). Eşrefoğlu da ikinci
mısraları "İlâhî…"ön redifli yedi beyitlik bir gazel yazmıştır (Güneş
2000: 373/112). Benzer kullanımdaki bir örnek de İzzet Ali Paşa
divanında yer almaktadır. "Hoşâ o" ön redifi ilk beytin her iki
mısraında, ondan
sonraki beyitlerin de ilk mısralarında düzenli olarak tekrarlanmıştır:
Mefâilün feilâtün mefâilün feilün
Hoşâ o dîde ki hûnâberîz-i hasret ola
Hoşâ o sîne ki pür-dâğ u pür-cerâhat ola
Hoşâ o va'de-i incâz-ı düşmen-i vasla
Ki yâr der-akab âlûde-i nedâmet ola
Hoşâ o teng-ma'âşî- i merd-i âcize kim
Bu mihmângedede kârı istikâmet ola
Hoşâ o yâver-i baht u sermedî-i ömr
Ki ehl-i bismil-i şemşîr-i tîz-i firkat ola
Hoşâ o leb-be-güşâ-yı temennî-i vasla
Ki künc-i firkatiyânda enîs-i hasret ola
Hoşâ o derd ü sitem ülfet-i zamâneye kim
Yanında züll dahi hem-itibâr-ı İzzet ola
(Kutlar 1988: 128. gazel)
Nigârî şu kıtasının ikinci mısralarında adını ön
redif olarak kullanır.
Mef'ûlü mefâilün feûlün
Kıl tâc gubâr-ı şâhvârın
Ey Mîr Nigârî v'ey ser-efrâz
Yâr eylese nâz cân nisâr it
Ey Mîr Nigârî v'ey revân-bâz
Bir tâze sefîne eyle peydâ
Ey Mîr Nigârî v'ey kalem-bâz
Meyhâne-i mihre vir nizâmı
Ey Mîr Nigârî v'ey kadeh-bâz
Mey-hârelere kadeh kadeh sun
Ey Mîr Nigârî v'ey mey-endâz
Çal perdeyi vir be şehnâzı
Ey Mîr Nigârî v'ey hoş-âvâz
Kıl nîm-nigehle sayd bî-had
Ey Mîr Nigârî v'ey çep-endâz
Vir nâz nigârına revânın
Ey Mîr Nigârî v'ey niyâz-bâz
Eş'ârın reşk-i şehd-i kand-âb
Ey Mîr Nigârî v'ey şeker-sâz
(Mîr Hamza Nigârî 2003: 331/722)
Bâbür, şu gazelinin ikinci
mısralarındaki biri ön redifini, mısra başlarında kullanmakla kalmaz, ayrıca ikişer defa da mısra
içlerinde tekrarlar:
Mefâilün feilâtün mefâilün feilün
Hanıng bile yüzüng ü kâkülüng sining iy cân
Biri benefşe biri yâsemen biri reyhân
Tekellüm iyleride tili vü tişi vü lebi
Biri akîk ü biri inçü vü biri mercân
Köngülni zâr u mini hâr u tenni târ itken
Biri cefâ vü biri gurbet ü biri hicrân
Ten ü köngül bile köz vasl u nâz u hüsni üçün
Biri harâb u biri vâlih ü biri hayrân
Tamâm ömride Bâbürga üç söz itüptür
Biri sökünç ü biri katık u biri yalgan
(Yüce 1995: 177/200) bilig, Yaz / 2008, sayı 46
Âlî de şu gazelinde ön redifi Babür gibi sadece
ikinci mısralarda ve aynı zamanda iç redif olarak kullanır. Bâbür'ün mısralarda
üç defa tekrarladığı redifi, Âlî dört defa tekrarlar. Burada redif, vezin
gereği geh/gehî şeklinde değişir:
Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün
Ne sihr eyler müjen katlümde kim bir demde arz eyler
Gehî tîr ü gehî nîze gehî tîğ u gehî hancer
Arak-rîz olsa haddün zîr-i zülfünden olur zâhir
Gehî subh u gehî şâm u gehî mihr ü gehî ahter
Lebün âb-ı hayâtın yirde gökde cüst ü cû eyler
Gehî İdrîs geh Îsâ gehî Hızr u geh İskender
Figân u girye vü âh eylesem zülfün ider peydâ
Gehî ra'd u gehî berk u gehî bârân u geh ejder
Ne hâletdür ki düşnâm itdüğünce seyr ider Âlî
Gehî la'l u gehî mercân gehî yâkût u geh gevher
(Aksoyak 1999: 421. şiir)
Âlî'nin divanında musammat gazel olarak geçen
şu şiir, müzdeviç murabba şeklinde de yazılabilir. Nedür ol… sorusu,
musammat gazelin hem mısra başı, hem de iç redifidir. Şiir müzdeviç murabba
gibi yazılırsa, her mısraı ön redifli hâle gelir ve iç redif ortadan kalkar:
Mütefâilün feûlün mütefâilün feûlün
Nedür ol hırâm u reftâr nedür ol nihâl-i bâlâ
Nedür ol nizâm-ı güftâr nedür ol leâl-i lâlâ
Nedür ol ruh-ı münevver nedür ol cebîn-i enver
Nedür ol hat-ı muanber nedür ol hilâl-i garrâ
Nedür ol kirişme ol hû nedür ol kemend-i gîsû
Nedür ol hâl-i hoş-bû nedür ol gazâl-i hoş-râ
Nedür ol miyân-ı mübhem nedür ol dehân-ı müdgâm
Nedür ol leb-i Hızır-dem nedür ol cemâl-i zîbâ
Nedür ol çeh-i zenahdân nedür ol zekan o gerdân
Nedür Âliyâ o pîşân nedür ol reviş ser-â-pâ
(Aksoyak 1999: 16. şiir)
Kabûlî, o mısra başı redifini, her mısrada vezinle
uyumlu olarak üç kez de iç redif yapar. Ayrıca ilk üç beytin uzun
tef'ilelerindeki bütün kelimeler birbiriyle kafiyelidir. Diğer beyitlerde ise her mısra kendi
içinde bir iç kafiyeye sahiptir. Şair, yukarıdaki örneklerde de görülmekle birlikte,
özellikle bu şiirde, birbirine paralel sıraladığı kelimelerle şiirde yapı
bakımından bir paralelizm oluşturur (Macit 1996: 63). "O" redifiyle ortaya
çıkan kısa söyleyişler ile k, m, t iç kafiyeleri, asonans ve aliterasyonlarla birlikte
şiire zengin bir ritim ve âhenk katar.Kelimelerin vurgusu, son hecelerin o redifine
ulanmasına engel olur. Böylece " nezâket / o letâfet / o safâ" şeklindeki kısa
söz grupları, sanki şiir "4+4+4+3" duraklı hece vezniyle yazılmış gibi, heceleri
bölmeden tef'ilelerle örtüşür:
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
O nezâket / o tarâvet / o letâfet / o safâ
O zarâfet / o fesâhat / o belâgat / o edâ
O riyâset / o senâbet / o saâdet / o vücûd
O adâlet / o inâbet / o sehâdet / o atâ
O meveddet / o mürüvvet / o muhabbet / o cisim
O riâyet / o himâyet / o sekâet / o vefâ
O murassa' / o mülemma' / o musanna' / o lafız
O tebessüm / o tekellüm / o terennüm / o nevâ
Nedür ol yâre Kabûlî bu kadar izzetler
O teşevvuk / o taaşşuk / o taalluk / o hevâ
(Kabûlî Divanı, vr. 39b)
Muvakkitzâde Pertev'in şiirinde de ne mısra başı
redifi, bütün beyitlerin ikinci mısralarında üç kez tekrarlanır. Kabulî'nin ilk üç
beyitte uzun tef'ilelerin bütün kelimelerinde denediği kafiye biçimini Pertev,
beyitlerin tamamının ikinci mısralarında uygular. Ne redifleriyle birlikte âb
kafiyesi ve bağlantıları sağlayan u sesleri şiirde okuyucunun kısa kısa
nefeslenmesini sağlar.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
Şûhlar âşık-ı mahmûr u harâb isterler
Ne şarâb u ne kebâb u ne rebâb isterler
Ne günâh u ne sevâb eyleyen erbâb-ı cünûn
Ne itâb u ne ikâb u ne azâb isterler
Sîne vü dilde olan dâğa bakar âşıklar
Ne hisâb u ne kitâb u ne nisâb isterler
Zülfün ağyâr tutanlar meh-i ruhsârunda
Ne hicâb u ne nikâb u ne sehâb isterler
Pertev uryân-ten ü üftâde-i pâyi o şehün
Ne şebâb u ne devâb u ne rikâb isterler
(Bektaş 2005: G. LXX)
Örneklerde görülen tekrarlar, mısra sonunda yer alan
rediflerde olduğu gibi,metne âhenk, anlama vurgu katar ve şiiri kendi
mihveri etrafında sürükler.Aynı anlamda tekrarlanan bu kelimelerin rediften
farkı yoktur. Örnekleri çoğaltılabilecek bu tekrarların mısra başında veya
içinde yer alması, onlara redif denilmesine engel olmamalıdır. bilig, Yaz /
2008, sayı 46
Sonuç
İlk dönem Türk şiirinde mısra başında bulunan
kafiye, daha sonra mısra sonuna kaymış ve sonda aranır olmuş; ancak,
kafiyenin mısra başında kullanımı büsbütün unutulmamıştır. Buradaki örneklerde
görüldüğü gibi, bazı şiirlerde normal kafiyeye ilâve olarak mısra başında
da kafiye gözetilmiş ve şiir iki kafiyeli bir manzumeye dönüştürülmüştür. Bu
özellik şiiri kafiye yönünden zenginleştirmiş, şiire farklı bir ses ve
âhenk katmıştır. Mısra başı kafiyesi (ön kafiye) adıyla mısra
başlarında görülen ses tekrarlarının bir benzeri, kelime tekrarlarıyla karşımıza
çıkar. Kelime tekrarları bazen her mısraın başında yer alır, bazen de beyitlerin
birinci veya ikinci mısralarında bulunur. Mısra başındaki kelimelerin mısra
içlerinde ve ana redifle uyumlu olarak tekrarlandığı da görülür. Bu tekrarlar
redif kapsamı dışında
tutularak paralelizm, tekrir, nida ve istifham
gibi sanatlar içinde değerlendirilmektedir.Bu tekrarlara edebî sanatlar yanında bir kafiye
meselesi olarak da bakmak gerekir. Klasik kafiye anlayışında redifin yeri
mısra sonu olarak kabul görüyorsa da, redifin temel işlevinin kafiyeden pek
farklı olmadığı ortadadır. Redifin şiirde aynı anlam (isim, fiil) ve görevde
(edat, ek) ses veya kelime tekrarı şeklinde tanımlanarak, mısra başlarındaki düzenli
tekrarların da redif kapsamına alınmasının yanlış olmayacağını düşünüyoruz.
Mısra sonundaki redif gibi, sistemli olarak şiirin bütününde kullanılan
tekrarların, mısra başı kafiyesi ve iç kafiye gibi, bulunduğu yere göre, mısra başı
redifi (ön redif) ve iç redif adıyla redif kapsamına alınmasının gereğine
inanıyoruz.
Kaynakça
AKSOYAK, İsmail Hakkı (1999), Gelibolulu
Mustafa Âlî'nin Divanlarının Tenkitli
Metni, Gazi Ü. SBE. Doktora Tezi, Ankara.
ALICI, Lütfi (2002), "Klâsik Türk Edebiyatında
Mürâcaa Gazeller", İlmi Araştırmalar,Sayı 14, İstanbul.
ARAT, Reşid Rahmeti (1991), Eski Türk Şiiri, TTK
Yayınları, Ankara.
ÂŞIK PAŞA (2000), Garib-nâme, (Haz. Kemal Yavuz),
TDK Yayınları, İstanbul.
AYAN, Hüseyin (1981), Cevrî: Hayatı Edebî
Kişiliği Eserleri ve Divanının Tenkitli Metni, Atatürk Ü. Yayınları, Erzurum.
AYDEMİR, Yaşar-Halil Çeltik (2003), "Gazelde
Cinaslı Çift Redif Kullanımı", İlmi Araştırmalar, Sayı 16.
(2005), "Redife Farklı Bir Bakış: Çift/Çapraz Redifle Yazılmış Tek
Kafiyeli
Şiirler", Bilig: Türk Dünyası Sosyal Bilimler
Dergisi, Sayı 33. Aydemir, Çeltik, Redife Farklı Bir Bakış: Divan Şiirinde Ön
Kafiye ve Ön Redif
BEKTAŞ, Ekrem (2005), Muvakkitzâde Muhammed Pertev,
Hayatı, Sanatı ve Divanının Tenkitli Metni, Ankara Ü. SBE, Doktora Tezi,
Ankara.
BİLKAN, Ali Fuat (1997), Nâbî Divanı II, MEB
Yayınları, İstanbul.
DENİZ, Sabahat (2000), Tecellî'nin Hayatı Sanatı
Eserleri Edebî Şahsiyeti ve Divanı
(Tenkildi Metin), Veli Yayınları, İstanbul.
DİLÇİN,
Cem (1986), "Divan Şiirinde
Gazel", Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), Sayı
415-416-417, Ankara.(1992), Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, TDK Yayınları,
2. bs., Ankara.
DOĞAN, Muhammed Nur (1997), Şeyhülislâm Es'ad
ve Dîvânı, MEB Yayınları,İstanbul.
ERGUN, Sadettin Nüzhet (1936), Âşık Ömer, Hayatı ve
Şiirleri, Semih Lütfi Matbaası ve Kitabevi, İstanbul.(1936a), Türk Şairleri I, İstanbul.
ERTEM, Rekin (1982), "Kafiye", Türk Dili
ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları, C. 5.
Fuzûlî Divanı (1990), Haz. Kenan Akyüz ve başkaları,
Akçağ Yayınları, Ankara.
GÜLHAN, Abdulkerim (1996), Hakanî Mehmet Bey,
Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği
ve Divan'ının Tenkildi Metni, Gazi Ü. SBE. Doktora
Tezi, Ankara.
GÜNEŞ, Mustafa (2000), Eşrefoğlu Rûmî Dîvânı,
Ankara.
İNCE, Adnan (1994), Mirzazâde Mehmed Sâlim Divanı
(Tenkidli Metin), Ankara.
Kabûlî Divanı, Millî Kütüphane Yz. 2450.
KAPLAN, Mahmut (1996), Neşâtî Divanı, Akademi
Kitabevi, İzmir.
KAZAN, Şevkiye (2003), Üsküdarlı Sırrî'nin Hayatı,
Edebî Kişiliği, Eserleri ve Dîvânı'nın Tenkidli Metni, Gazi Ü. SBE, Doktora Tezi,
Ankara.
KURNAZ, Cemâl-Mustafa Tatcı (1998), Ümmî Sinan
Hayatı ve Şiirleri, Akçağ Yayınları, Ankara.(2000), Türk Edebiyatında Hû Şiirleri, Bizim Büro Yayınları, Ankara.
KUTLAR, Fatma Sabiha (1988), XVIII. Yüzyıldan Bir
Şair: İzzet Ali Paşa, Metin ve İnceleme, Hacettepe Üniversitesi SBE, Yüksek Lisans
Tezi, Ankara.
MACİT, Muhsin (1996), Divan Şiirinde Âhenk
Unsurları, Akçağ Yayınları, Ankara.
MERMER, Ahmet (1997), Karamanlı Aynî ve Dîvânı,
Akçağ Yayınları, Ankara.
MÎR HAMZA, Nigârî (2003), Divan-ı Seyyid Nigârî,
Haz. A. Azmi Bilgin, (Ayet tahrici,lügatçe ve dizin: Necdet Yılmaz), Kule İletişim
Hizmetleri Ltd. Şti. Yayınları, İstanbul.
MUALLİM Naci, Istılahat-ı Edebiye (Haz. Alemdar
Yalçın-Abdulkadir Hayber), Akabe Yayınları, Ankara, Tarihsiz. bilig, Yaz / 2008, sayı
46
ÖZEMRE, Ahmet Yüksel (2003), Üsküdar'ın Üç Sırlısı,
İstanbul."Redif" (1990), Türk Dili ve Edebiyatı
Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları, C. 7.
SARAÇ, M. A. Yekta (2000), Klasik Edebiyat Bilgisi
Belâgat, R Yayınları İstanbul. (2002), Emrî Divanı, Eren Yayınları, İstanbul.
Şeyhî Divanı (1990), (Haz. Mustafa İsen-Cemâl
Kurnaz), Akçağ Yayınları, Ankara.
TARLAN, Ali Nihat (1997), Necati Beg Divanı, MEB,
İstanbul.
TATCI, Mustafa (1997), Yunus Emre Divanı, MEB
Yayınları, İstanbul.
TORUN, Ali (1987), Vâhib Ümmî Dîvânı, Gazi Ü. SBE,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
TULUM, Mertol-M. Ali Tanyeri (1977), Nev'î Divanı
(Tenkidli Basım), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul.
YÜCE, Bilâl (1995), Bâbür Divanı, AKM Yayınları,
Ankara.
bilig Ê Summer / 2008 Ê Number 46: 193-214
© Ahmet Yesevi University Board of Trustees
Kaynak: yesevi.edu.tr
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|