Divan Şiirinde Ses ve Ahenkle İlgili Sanatlara Genel Bir Bakış / Doç. Dr. Bahir SELÇUK
DİVAN ŞİİRİNDEKİ SES VE AHENKLE İLGİLİ SANATLARA GENEL BİR BAKIŞ
Doç. Dr. Bahir SELÇUK
Adıyaman Üniversitesi Eğitim Fak.
Dilimize Arapçadan giren
ve “anlama, fehm,
idrak; sezmek ve
sezişle bilmek” (Çetin,1997:531; Çetişli, 2002:14) anlamlarına gelen şiire,
lügatler şöyle karşılık
verir: “Edebî değeri olan nazımlı
ve kafiyeli söz”
(Devellioğlu, 1993), “Mevzûn
ve mukaffa ve
manen güzel tahayyülât ve
tasavvurâtı câmî kelâm” (Şemseddin Sami, 1995), “Mevzûn ve mukaffa söz, en belîğ,
pek belîğ söz” (Muallim Naci, 1995), “Seslerin, ritmlerin, ahenklerin
kaynaşmasıyla hisleri, intibaları,
heyecanları, güçlü bir şekilde
anlatma şekli ve sanatı; bu yolla meydana getirilmiş eser.”
(Örnekleriyle Türkçe Sözlük:1996).
Şiir hakkında düşüncelerini ifade eden şairlerin hemen hepsi, şiirin
müzik ve ahenkle ilgi-
sine değinmişlerdir.1 Şiiri tarif eden klâsik kaynaklar da vezin ve
kafiyeyi şiirde aslî unsur olarak kabul etmişlerdir. Şiirle ilgili söylenenlere
baktığımızda şiirin olmazsa olmazlarının başında ahenk/musikinin geldiğini
görürüz. Şiirde ses ve ahenge bu denli önem verilmesinin sebe-bini Aksan‟ın (1995:186) şu
ifadesinde bulabiliriz: “Şiir
dilinde ses öğelerinden
yararlanma, bizce insanoğlunun sese, müziğe olan eğilimi ve onun gücünden
yararlanma isteğiyle açıklanabilir.”
Şiir veya şiir dili söz konusu olduğunda gündeme gelen ve sıkça
tartışılan2 ahenge Meydan Larousse‟de,
“Çeşitli seslerin kulağa hoş gelen uyumu, kulakta hoş sesler bırakan
kelimelerin birbiri ardına gelmesi,
böyle kelimeler dizisi,
aynı anda duyulan
seslerin bağdaştırılması, uyumu demek olan müzik sistemi, bir bütünün parçaları arasındaki uyum...”
(1981:158); Edebiyat Lügati‟nde, “Manzum, mensur bir sözün kulağa güzel
ve pürüzsüz gelmesi, adeta hafif tertip bir musiki tesiri yapmasıdır.” (1973:17) karşılıkları verilir.
Yetiş (1989:516-517), “üslûbun bir niteliği olarak şiir ve nesirde kelime ve cümlelerin, âdeta bir
musikî tesiri yapacak şekilde art arda getirilmesi ile sağlanan uyum” şeklinde bir tanımla ahenk
terimine açıklık getirmeye çalışır. Klâsik belagatta daha çok selâset kavramı ile ifade edilmeye
çalışılan ahenk, Recaîzâde Mahmud Ekrem‟in Ta„lîm-i Edebiyât‟ından sonra Türk edebiyatında armoni (harmonie) karşılığında üsluba ait bir özellik olarak edebiyat nazariyesi kitaplarında
yer alır (Yetiş, 1989:516-517).
Ahenk; muhteva (konu), yapı (şekil) ve dilden oluşan bir edebî eserin bu
üç unsuruyla yakından ilgilidir. Yine ahengin
“muhteva, yapı ve dil unsurlarının belli bir bütünlük ve birlik içinde
ferdî ve orijinal bir biçimde sentez edilmesinde tezahür eden
üslûp”la (Çetişli, 2002:12) da yakın bir ilgisi vardır. Bu nedenle
Wellek (1993:149), iyi şiirlerin,
yazıldığı dilin ses ve anlam yapısıyla sıkı bir ilişki içerisinde
bulunduğunu belirtir.
“Hiçbir edebiyat
akımında müzikten yararlanma,
onun tekniklerini uygulama
çabası ya da
arzusu, letrizmdeki noktaya ulaşmış değil. 1945’lerden sonra ortaya
çıkan bu akımın öncüleri şiirin ses olanaklarını kullanarak, hatta onları zorlayarak, binlerce yıldan beri kulaklarda taht
kurmuş müzikle yarışmaya kalkışmışlardır.” (Sılay, Kalpaklı 1999’dan). 484/
Ulusal Eski Türk Edebiyatı Sempozyumu Şiirin derinlemesine işlendiği, yapı ve anlamın kuvvetli bir biçimde
imtizaç ettiği Divan şiirinde ahenk oldukça önemli bir yere sahiptir. Öyle ki bu şiirin pek çok
yönü eleştirilmiş olsa da onun ahenk yönü genellikle takdir edilmiştir (bkz. Macit, 1996:9).
Kelime seçimi, ünlü ünsüz ilişkileri (aliterasyon/asonans), söz tekrarları, mısra tekrarları,
vezin, kafiye, redif, paralellikler Divan şiirinde ahengi sağlayan en önemli unsurlardandır. Bunların
yanında “ses ve söz tekrarına” dayalı bazı edebî sanatlar da belli ölçülerde bir ahenk temin
etmektedir. Esas amacı her ne kadar ahenk temin etmek olmasa da bu sanatları oluşturan
göstergelerin ses/tekrar değerlerinin bir müzikalite sağladığı görülür. Kaynaklarda bu sanatların
genellikle “lafızla ilgili/lafzî sanatlar, sözle ilgili sanatlar” başlıkları altında ele alındığı
görülür. Cinas, kalb, iştikâk,şibh-i iştikâk, akis, iâde (reddü’l-acüz ale’s-sadr), tarsî; eski
şiirde sıkça kullanılan fakat genellikle edebî bir sanat olarak ismine rastlamadığımız sonraki dönemlerde armoni
diye isimlendirilen aliterasyon ve asonans, yine anlam sanatları ya da heyecana bağlı
sanatlar içerisinde yer alan nidâ sanatı da bir yönüyle ahenkle ilgili sanatlar içerisine dâhil
edilebilir.Aynı/benzer seslerin ya da sözlerin belirli aralıklarla tekrarı, ses ve
anlam yönünden güçlü bir anlatım sağlamaktadır.3
Sanatın esasını oluşturan ses ya da
kelimelerin birbirilerine olan mesafeleri, kafiye ya da redif olmaları, önyineleme/artyineleme vb.
şeklinde ortaya çıkmaları,beyit içerisinde yer alan diğer göstergelerin ses değerleri ile ilgileri,
ahengin derecesini arttırmakta ya da azaltmaktadır.
Ses Tekrarlarına Dayalı
Sanatlar Söz Tekrarlarına Dayalı
Sanatlar
ak(i)s cinas
iştikâk
şibh-i iştikâk
kalb nidâ
iade
(reddü’l-acüz ale’s-sadr)
mukaddem ü muahhar
tarsî tekrir
Tablo 1
Bu çalışma, yeni bir şey ortaya koymaktan ziyade, edebî sanatlardan “ses
ve ahenk”le ilgili olanları tasnif ederek onları
toplu bir biçimde ele alma
düşüncesinin ürünüdür. Bu nedenle önce ses/ahenk bağlantısı olan edebî sanatlar, ses tekrarlarına ve söz
tekrarlarına dayalı edebî sanatlar şeklinde iki gruba
ayrılacaktır (bkz. Tablo 1). Sanatların
kısaca izahından sonra, birkaç örnekle sanatı oluşturan ses/söz tekrarları ve bunların beyit
içerisindeki diğer göstergelerin ses değerleri ile ilgisi gösterilmeye çalışılacaktır.
1. Ses Tekrarlarına Dayalı Edebî
Sanatlar
Kelime dediğimiz kavram, aynı zamanda birbirinden ayrılmayan iki yönlü
bir göstergedir.Bu yönlerden biri ses imgesi (gösteren), diğeri de zihinde canlanan
kavram (gösterilen)dır. Dilin en üst seviyede kullanıldığı şiir dilinde göstergelerin karşıladığı
anlam kadar taşıdığı ses değerinin de diğer göstergelerle uyum içinde olmasına dikkat edilir. Batılı eleştirmenler sesleri, ses estetiği (phonoaesthetics) konusu
altında, hoşa giden sesler(euphonious) ve hoşa gitmeyen sesler
(cacaphonous) (Özünlü, 1997:102)
şeklinde sınıflandırmışlardır. Klâsik belagatte
ise sesler, yumuşak sesler
(elfâz-ı rakîk); tok/sert‟ (elfâz-ı
cezle)” sesler şeklinde isimlendirilmiştir (Güneş, 1999:52).
“Bazı söz ve söz gruplarının
belirli aralıklarla tekrarından doğan ahenk, anlamla bütünleştiği zaman, poetik
bir fonksiyon icra eder ve meramın etkili bir biçimde sunulmasını sağlar.”
(Macit, 1996:20) Adıyaman Üniversitesi /
485 Divan şiirinin zengin kelime dünyası şairin, kelimeleri ses ve anlam
boyutuyla uygun bir biçimde istif etmesine imkân vermiştir. Göstergelerin sanatkârâne istifi beyit
içerisinde güçlü bir ses orkestrasyonu ve anlam derinliği/yoğunluğu sağlamıştır. Öyle ki
ses tekrarlarında bazı seslerin anlamı yansıttığı, çağrıştırdığı görülür. Fakat bütün ses
tekrarlarının anlamla örtüştüğünü söylemek imkânsızdır.
“Şairlerin tercih ettikleri seslerle
mizaçları arasında bir ilişkinin olup olmadığı kesinlik
kazanmamakla birlikte belli
seslerin yoğun olarak
kullanılmasının ahengi sağlama kaygısını aşan bir tarafı olduğu da bilinmektedir.”
(Macit, 1996:71-72).
Divan şiirinde, bugün adına armoni4 denilen aliterasyon ve asonansın
zengin örnekleri bulunsa da bunun edebî bir sanat olarak
ismine rastlanmaz.5 Armonide
ünsüz tekrarları (aliterasyon), ünlü tekrarlarından (asonans) daha etkilidir. Ünlüler genellikle
ünsüzlerle birlikte bir ahenk sağlamaktadır.
Ne Sabâ sa‟ikâ dersem yaraşur sür‟atde
Ki segirdirken ana sâyesi olmaz hem-pâ
(Nef‟i K. 18-2)
Sultan Murâd‟ın “Sabâ” adlı atını tasvir eden Nef‟î,
yıldırım hızıyla hareket eden bu ata, gölgesinin yetişemediğini söylemiştir. Beyit içinde sıkça yinelenen
sürekli ve sert “s” ünsüzü ve “a/â” ünlüsünün oluşturduğu armoni, hem Sabâ isimindeki atı
çağrıştırmakta hem de havada hızla ilerleyen bir cismin rüzgârla teması sonucu ortaya çıkan sesi
yansıtmaktadır. Necâtî Bey‟in aşağıdaki beytinde ilk mısrada art arda gelen kelimelerdeki “y”
ünsüzü, birinci ve ikinci dizedeki “l”
ünsüzleri ahenk oluşturmaktadır.
Yüri yıllarla yilersen yetemezsin ey dil
Şol cihetden ki perî şivelü âhûdur bu
(Necâtî G.443-4)
Fuzûlî‟nin aşağıdaki beytinde “d ve an” sesleri
kuvvetli bir âhenk oluşturmaktadır. Beyitteki bu tekrarların aynı zamanda dertli bir insanın iniltilerini
yansıttığı da söylenebilir.
Beni candan usandurdı cefâdan yâr usanmaz mı
Felekler yandı âhumdan murâdum şem‟i yanmaz
mı (Fuzûli G. 264-1)
a. Ak(i)s Bir dize ya da cümlenin anlamlı iki parçasından birini önce, ötekini
sonra söyleyerek yani dizeyi ters yüz ederek aynı anlamda bir dize ya da cümle meydana
getirmektir. Aksi oluşturan ibareler aynı mısrada olabileceği gibi aynı beyit içerisinde de
olabilir.
Hîç mümkin olur mu rencsiz genc
Çok kimseye erdi gencsiz renc
(Ş. Gâlib-HA 1233)
Islâhım eylemen te‟emmül
Kim gül tiken olmaz u tiken gül (Fuzûlî-LM 993)
4 Kaplan (1993:201-202), armoni
bir veya birkaç mısradaki seslerin
birbirine uymasına, birbiriyle veya bir manaya göre armonize edilmesine denir, diyerek armoninin
aliterasyon ve asonansla sağlandığını belirtir ve aliterasyon ünsüzlerin, asonans ünlülerin bir veya
birkaç mısrada tekrarından ibarettir, der.
5 Bu nedenle biz birkaç örnekle açıkladığımız bu hususu ayrı bir başlık
altında ele almaktan kaçındık. Aliterasyon ve asonansın Nef‟î‟deki yansımalarının ayrıntıları için bkz. (Selçuk, 2004). 486/ Ulusal Eski Türk Edebiyatı Sempozyumu
Cihânda âdem olan bî-gam olmaz
Anunçün bî-gam olan âdem olmaz
(Necâtî G.219-1)
b. Cinâs
Cinâs, söylenişleri ve yazılışları bir/benzer, anlamları ayrı iki sözcüğü
bir arada kullanma sanatıdır. Cinâs sanatında,
lafızların benzerliği dört
yönden gerçekleşir: “nevi/cinsi,
sayısı,harekesi ve sırası” (Saraç, 2001:221). Yerinde ve güzel yapılan cinâs
sözün etkisini ve ahengini arttıran bir zekâ hüneri durumundadır (Dilçin, 1991:150). Bu sanatın en
güzel örnekleri Kadı Burhaneddin, Seyyid Nesîmî ve Ali Şir Nevâyî‟de görülür. Divan şiirinde cinâs
sanatı oldukça ayrıntılı
bir biçimde ele
alınmıştır. Bu sanatta
cinası oluşturan kelimelerin yanında beyitteki diğer kelimelerin ses değerleri
de ahengi kuvvetlendirmektedir.
Bize pend ile vâ‟izler kesel verdükleri yetmez
Kesel def‟ini ko câm-ı safâdan hem kes el derler (Nef‟î G.43-2/3)
Bu fursatlar bu nusretler senün ihsân-ı lutfundur
Azîmet eyledün hîç bakmadun sermâya germâya (F. Vecdî
K.23-13)
Gerek mîr ü gerek monlâ dimezler emrüne lâ lâ
Husûsan hazret-i lâlâ görür hakk üzre dîvânı (F. Vecdî K.29-24)
c. İştikâk
Bazı kaynaklarda cinâs sanatına dâhil edilen
iştikâk, aynı kökten türemiş kelimelerin bir cümle veya beyitte kullanılması sanatıdır. İştikâk sanatını oluşturan kelimeler,
beyitteki benzer seslerin katkısı olmadan güçlü bir ahenk sağlamaz.
Ağa-yı mükerrem ki kef-i dest-i kerîmi
Ebr-i çemen-efrûz-ı gülistân-ı keremdür (Nef‟î
K.60-17)
Aynı kökten türeyen
“mükerrem-kerem-kerîm”
kelimeleri ve bunları
oluşturan seslerin beyit içerisinde yinelenmesi beyti, hem anlam hem de ses yönünden
zenginleştirmektedir.
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed‟sin
efendim
Hak‟dan bize sultân-ı mü‟eyyedsin efendim (Ş.
Galib Müs. 1-5/6)
Şeyh Gâlib‟in müseddes-i mütekerririnde her bentte
yinelenen yukarıdaki beyitte “Ahmed, Mahmûd, Muhammed” kelimelerindeki iştikâk ve bağlaç (u/ü) yinelemesinin
oluşturduğu ritim, şiiri güçlü ve kalıcı kılan özelliklerin başında gelmektedir.
Tâlib olur câha câhil cehlini izhâr ider
Bilmez ol miskîn sanur mansıb ana şân virür (F. Vecdî-G.106-2)
Yukarıdaki beyitte “câhil ve cehl” kelimelerindeki iştikâk,
câhil kelimesinden önce gelen câh kelimesi ve “l” sesinin tekrarı ahengi sağlamıştır.
Adıyaman Üniversitesi / 487
d. Kalb
Bir kelimenin harflerinin yerleri değiştirilerek yapılan kalb sanatı,
genellikle cinas sanatları içerisinde ele alınır (cinâs-ı
kalb). Harflerin sıralanışına göre bu sanat, kalb-i kül (felek-kelef) ve kalb-i ba‟z (ihmâl-imhâl) şeklinde tasnif edilir (bkz.
Saraç, 2001:223). Bu sanatta aynı seslerin değişik biçimde düzenlenmesiyle oluşan kelimelerin tekrarı, şiire
ahenk katmaktadır (Macit, 1996:25).
Ben bu vîrân içre sanma kim fakîrem ey ganî
„Aks-i lâm-ı zülfi ol gencün gözümde „ayn-ı mâl (Zâtî G.832-4)
“lâm-mâl” kelimeleri ve bunları oluşturan “a, â, l, m” ünsüzlerinin tekrarı ahenk
oluşturmaktadır.
Hâcetüm budur benüm kim mâlik olursa sana
Hak Ta'âlâ bedr-i enver gibi kılsun ber-kemâl (Zâtî G.855-7)
“mâlik-kemâl” kelimeleri ve beyitteki “a, â, k, l, m” ünsüzleri ahenk
sağlamaktadır.
„Alev de ditrer efendi firâz-ı ahker de
Ki âteşün dahı kalbinde zâhir oldı şitâ (Lebîb K.8-15)
İkinci dizenin başında yer alan “âteş” ve sonunda yer alan “şitâ”
kelimeleri adeta bir yansıma oluşturarak estetik bir fonksiyon oluşturmaktadır.
e. Nidâ
Nidâ, şairin çok duygulanması ve heyecanlanması sonucu, olayları ve
varlıkları göz önüne getirip “ey, hey” gibi ünlemlerle onlara seslenmesidir (Dilçin, 1995:453). Nidâ sanatının, şiddetli ruh hallerinin ifadesinde aciz kalındığı zaman, hissi ifade etmek
için müracaat edilen bir ıstırap feryadı olduğunu
belirten Recaizade Mahmud, edebî eserlerde
yer alan “ey!
hey!” nidâlarının musikîdeki “hey! hey!”lerden
tesir bakımından farklı
olmadığını belirtir (Yetiş,1998: 286-287).
Nidâ sanatının en
zengin örneklerine kasidelerin
methiye bölümlerinde rastlanır. Bu bölümlerdeki beyitlerde seslenmeyi ifade eden “â” vokaline, beyit içerisinde sıkça kullanılan
“a-â-î-û” vokalleri ve diğer armonik unsurlar da destek verince kuvvetli bir
ahenk oluşmaktadır. Bu asonans, sesin alçalıp yükselmesi veya dalgalanması şeklinde kendini
göstermektedir. Bunun yanında “ey, yâ, v‟ey…” ünlemlerinin belirli aralıklarla yinelenmesi
de etkileyici bir anlatım temin etmektedir.
……â…..…â………â…… …â ……….â
Ey (â)………â………â………â…………
488/ Ulusal Eski Türk Edebiyatı Sempozyumu
Kâm-kârâ şehriyârâ hüsrevâ şahenşâhâ
Ey cihân-dâver şeh-i gerdûn-cenâb-ı rûzgâr (Nef‟î
K.17/28)
Ey emîr-i kebîr-i pür-tedbîr
V‟ey dilîr ü şecî‟ ü
düşmen-gîr
(F. Vecdî G.19-1)
Ey „umdesi vülâtun v‟ey
zübdesi kudâtun
Evsâf-ı pâk-i zâtun add idemez hîç âdem (F. Vecdî K.14-3)
2. Söz Tekrarlarına Dayalı Edebî Sanatlar
Bu gruba giren sanatlarda, tekrarlanan kelime ve kelime gruplarının
anlamı güçlendirdiği beyit içerisinde ağırlık noktası oluşturan hususlara vurgu yapılırken
aynı zamanda bir ahenk oluşturulduğu da gözlenmektedir. Söz
tekrarları grubu içerisine
dâhil ettiğimiz “iâde
ve tekrîr”de kelime ya da kelime grupları tekrarlanmakta, tarsîde ise
tekrarların yanı sıra paralel söyleyişler, biçimsel benzerlikler de yer almaktadır.
a. İâde
Şiirde, her beytin
son sözcüğünü kendisinden
sonraki beytin ilk
sözcüğü olarak kullanmaktır (bkz. Saraç,
2001:237). İâde sanatında
beyit seviyesini aşan
tekrarlar, şiirin tamamını anlam ve ses bakımından destekleyen organik bir bağ fonksiyonu
üstlenmektedir.
……………..…………………………….…
……………………………………X……...
……X………………………………….……
……………………………………Y……...
……Y………………………………….……
……………………………………Z……...
Ey vücûd-ı kâmilün esrâr-ı hikmet masdarı
Masdarı zâtun olan eşyâ sıfâtun mazharı
Mazharı her hikmetün sensin ki kilk-i kudretün
Safha-i eflâke nakş itmiş hutût-ı ahteri
Ahteri mes'ûd olan oldur ki tab'-i pâk ilen
Kâbili feyz ola lutfundan safâ-yi cevheri (Fuzûlî
G.268-1/2/3)
İâde sanatının diğer bir çeşidi de “mukaddem ü muahhar” adıyla bilinir.
Bu tür yinelemelerde, tekrarlanan kelime ile redif aynı olduğu için anlam ve ses vurgusu
sağlanır (bkz. Dilçin,1995:486-487).
……X………………………………….……
……………………………………X……...
Adıyaman Üniversitesi / 489
Seni aġyâr ile gören „âşık
Nice sabr eylesin cefâna senün
(Nef‟i G.68/2)
Ölüm işi Hak işidür andan kim incinür
Yâri Necâtî gayr ile görmekdürür ölüm
(Necâtî G.360/7)
b. Tarsî (Paralellik)
Tarsi, dizelerdeki sözcükleri ölçü ve uyak bakımından birbirine denk
getirme (mütevazin ve mukaffa) sanatıdır. Dizelerdeki sözcükler, sayı bakımından da
birbirine eşit olmak zorundadır. Dizeleri yapı bakımından böyle simetrik ve paralel olan beyit ve
şiirlere murassa denmektedir (Dilçin, 1991:86). Tarsinin zengin örneklerine hemen her şairde
rastlanır. Özellikle matla beyitleri, tarsî sanatının yapılmasına daha uygundur.
Lezzet
-i
vuslat
içün
firkât
-i
yâri
çekemem
Sohbet bade renc
humârı
(Nef‟î G.84/1)
Bir
devlet
içün
çarha temennâdan
usanduk
vasl ağyâra müdârâdan
(Nâbî G.395-1)
c. Tekrîr
Sözün etkisini güçlendirmek
amacıyla anlamın üzerinde
yoğunlaştığı sözcük ya
da söz öbeklerini yinelemektir. Bu tür kullanımda amaç anlam vurgusu sağlamak
olsa da kelimelerin tekrarıyla bir ahenk de oluşur. Filibeli Vecdî‟ye ait aşağıdaki ilk beyitte “hezâr ve “zâr”; ikinci beyitte de “derd-derman” kelimelerinin tekrarı, anlam ve ahenk vurgusu sağlamıştır.
Hezâr derdi bir iken hezâr zâr ile
Hezâr derde giriftâr-ı âh u zârum yok
(F. Vecdî Kt.46-2)
Hubb-ı câh ile devâsız derde düşdün Vecdiyâ
Derde dermân ide ol kim derdlere dermân virür (F. Vecdî G.7-5)
Leylâ vü Mecnûn‟da yer alan aşağıdaki beyitte “râh”
kelimesinin yinelenmesi ve yine bu kelimenin “ikrâh” kelimesi ile oluşturduğu cinâs, beyti ses ve anlam
yönünden güçlendirmektedir.
Bu râhdan etmek olmaz ikrâh
Hoş râh durur sana giden râh (Fuzûlî-LM 89
490/ Ulusal Eski Türk Edebiyatı Sempozyumu
SONUÇ
Divan şiirinde “ses, kelime ve
ibare tekrarlarına” dayalı
oldukça zengin bir ahenk sistemi mevcuttur. Edebî sanatlardan “cinas, kalb, iştikâk, şibh-i iştikâk, akis,
iâde (reddü‟l-acüz ale‟s- sadr), tarsî, nidâ” sanatları anlama derinlik ve söze güzellik katmanın
yanında ahenk de temin etmektedir. Böylece kelime ve ibare tekrarları beytin anlam ve ses
tabakasını zenginleştirmektedir. Beytin odak noktası olma özelliği, beyit içerisindeki diğer
göstergelerin ses değerleri ile uyuşma, bu tekrarların etkisini güçlendirmektedir. Ak(i)s, cinâs, iştikâk
şibh-i iştikâk, kalb,
nidâ sanatlarında ses
tekrarlarının sağladığı bir ahenk mevcuttur. Bu sanatları oluşturan göstergelerin sesleri, beyit içerisindeki diğer göstergelerle uyum içerisinde olursa kuvvetli bir ahenk meydana gelir. Aksi
halde ses tekrarlarının etkisi zayıf kalır.
İâde, tekrîr ve tarsî
sanatlarında ses tekrarlarını aşan bir ahenk mevcuttur.
Bu sanatlarda kelime ve ibarelerin tekrarları ifadeyi güçlendirmektedir. Ses ve söz tekrarlarına dayalı sanatlarda, tekrarlanan ses ya da
kelimelerin birbirilerine yakınlık ve uzaklıkları, kafiye ya da redif görevinde olmaları, önyineleme
veya artyineleme şeklinde olmaları, beyitteki göstergelerin ses değerleri ile ilgileri ahengin
derecesini etkilemektedir. Bu sanatlarda ancak ses ve anlamın birbirini tamamlaması sonucu etkileyici bir söyleyiş ortaya çıkmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
Akkuş, Metin (1993), Nef‟î Divanı,
Ankara: Akçağ Yay.
Aksan, Doğan (1995), Şiir Dili ve Türk Şiir Dili, 3. baskı, Ankara: Engin
Yay.
Akyüz, Kenan; Beken Süheyl vd. (1990), Fuzûlî Divanı, Ankara: Akçağ Yay.
Beyatlı, Yahya Kemal (1984), Edebiyata Dair, İstanbul: Fetih Cemiyeti Yay.
Bilkan, A. Fuat (1997), Nâbî Dîvânı, Ankara: MEB Yay.
Çetin, M. Nihad (1997), “Şiir”, İslam Ansiklopedisi, Eskişehir: MEB Yay.
Çetişli, İsmail (2002), Metin Tahlillerine Giriş Şiir, Ankara: Akçağ
Yay.
Devellioğlu, Ferit (1993), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, 11.
Baskı, Ankara: Aydın Ktb.
Doğan, Muhammet Nur (2000), Fuzûlî, Leylâ ve Mecnun, İstanbul: YKY.
Doğan, Muhammet Nur (2002), Şeyh Galib, Hüsn ü Aşk, İstanbul: Ötüken Yay.
Dilçin, Cem (1991), “Fuzûli‟nin Bir
Gazelinin Şerhi ve Yapısal Yönden İncelenmesi”, Türkoloji
Dergisi, Dil ve Edebiyat Araştırmaları Derneği Yay., C. IX, S. 1.
Dilçin, Cem (1995), Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, 3. Baskı, Ankara: TDK
Yay.
Güneş, Sezai (1999), Anlatım Bilgisi, İzmir: Dokuz Eylül Üniv. Yay.
Kadıoğlu, İdris (2003),“Lebib-i Âmidî: Hayatı, Edebi
Kişiliği, Eserleri ve Divanının Tenkidli
Metni.” (Yayımlanmamış Doktora
Tezi, Dicle Üniversitesi, Sosyal Bil. Ens.)
Kalpaklı, Mehmet (1999), Osmanlı Divan şiiri Üzerine Metinler, İstanbul: Yapı Kredi Yay.
Kavruk, Hasan; Selçuk, Bahir (2009), Filibeli Vecdî ve Dîvân’ı, Malatya:
Özserhat Yay.
Kaplan, Mehmet (1993), Tevfik Fikret (Devir-Şahsiyet-Eser), 4. baskı,
İstanbul: Dergah Yay.
Küçük, Sabahattin (1982), Şiir ve Şiir Sanatında Ses Unsuru, “Fırat Üniv.
Edebiyat Fak. Dergisi”,
(Prof. Dr. Ali Gündüz Akıncı‟ya Armağan),
C.I, S.2.
Macit, Muhsin (1996), Dîvân Şiirinde Âhenk Unsurları, 1. baskı, Ankara:
Akçağ Yay.
Meydan Larousse (1981), C. 1, İstanbul: Meydan Yay.
Adıyaman Üniversitesi / 491
Muallim Naci (1995), Lügat-ı Nâcî, İst., 1995, Çağrı Yay.
Okçu, Naci (1993), Şeyh Galib Divanı, Ankara Kültür Bakanlığı Yay.
Örnekleriyle Türkçe Sözlük (1996), C. 4, Ankara: MEB Yay.
Özünlü, Ünsal (1997), Edebiyatta Dil Kullanımları, Ankara: Doruk Yay.
Saraç, M. A. Yekta (2001), Klasik Edebiyat Bilgisi-Belagat, 2. baskı,
İstanbul: Bilimevi.
Selçuk, Bahir (2004),
Ahenk Unsurları Bakımından Nef’î Divanı’nın
Tahlili, Malatya: Özserhat Yay.
Şemseddin Sami (1995), Kâmûs-ı Türkî, 5. Baskı, İstanbul: Çağrı Yay.
Tahirü‟l-Mevlevî
(Tahir Olgun) (1973), Edebiyat
Lügati, (Haz. K. Edip Kürkçüoğlu), İstanbul:Dergah Yay.
Tarlan, A. Nihat (1997), Necati Divanı, İstanbul: MEB Yay.
Türk Ansiklopedisi (1968), C. I, İstanbul: MEB Yay.
Wellek, Rene; Varren, Austin
(1993), (Çev. Ö. Faruk Huyugüzel)
Edebiyat Teorisi, İzmir: Akademi Ktb.
Yetiş, Kâzım (1989), “Âhenk/Edebiyat”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.
I, İstabul: TDV Yay.
Yetiş, Kazım (1998), Ta‘lîm-i Edebiyât’ın Retorik ve Edebiyat Nazariyatı
Sahasında Getirdiği Yenilikler, Ankara: AKM Yay.
Zemînkûb, Abdulhüseyn (1994),
“Şiirin Mahiyeti Hakkında”, (Çev. Mehmet
Atalay) Yedi İklim, C. VII, S. 53.
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|