Divan Şiirinde Kullanılan Nazım Şekilleri ve Türleri
DİVAN ŞİİRİNDE
KULLANILAN NAZIM ŞEKİLLERİ VE TÜRLERİ
DİVAN ŞİİRİNDE
KULLANILAN NAZIM ŞEKİLLERİ
A. BEYİTLERLE
KURULANLAR
1. GAZEL
Gazel,
kadınlar için söylenen güzel ve âşıkane
söz demektir.
Kadınlarla
âşıkane sohbet etmek anlamına da gelir. Şair Fuzulî, gazel için “Gazel
akıllı insanlar sanatıdır.” der. Arapça bir sözcük
olan gazel, Arap edebiyatından İran
edebiyatına oradan da Türk edebiyatına geçmiş
ve 13. yy.dan itibaren bizde örnekleri
verilmeye başlanmıştır. 19. yy.ın ikinci yarısında
Tanzimat edebiyatında mesela Ziya Paşa siyasi, toplumsal
eleştirileri içeren gazeller yazsa da gazel aslında bir aşk ve şarap
şiiridir. Özellikle bu konularda yazılır. Gazellerin beyit sayısı
genellikle 5 ile 9 arasında değişir. Şeyh Galip divanında 15 beyte
kadar olan gazeller de vardır. Bu sayının
Nedim divanında 4’e indiği de olur.
15 ve daha çok beyitten oluşan gazellere gazel-i mutavvel denir.
Şairler
“divan” isimli şiir kitaplarında gazelleri toplu
bir şekilde “kaside” şeklindeyazdıkları
şiirlerden sonra koyarlardı. Gazelleri art
arda sıralarken kendi içinde desınıflandırırlardı. Bu
şiirler, uyak veya rediflerinin son harfine göre alfabetik sırayla dizilirdi.
Alfabetik sıra derken kastedilen, Arap alfabesidir.
Klasik edebiyatımızda en çok kullanılan nazım şekli
olan gazel, divanların ağırlığını oluştururdu. Gazelin önemli
bir özelliği, beyitler arasında doğrudan doğruya
anlam bağı bulunmamasıdır. Beyitler arasında anlam birliği bulunan
gazellere yek-âhenk denir. Beyitler arasında anlam
bağının genellikle olmayışından, şairler her
beyti kuyumcunun altını işlemesi gibi ince
ince işlerdi. Her beytin aynı etkiyi
bırakmasına özen gösterirlerdi. İşte bu
gayretin sonunda beyitleri aynı güçte, aynı
değer ve güzellikte olan gazellere yek-âvâz
denir. Gazelin en güzel beytine ise beytü’l
gazel ya da Ģâh beyit (şeh beyit) adı
verilir. Şah beyit şiirin herhangi bir beyti olabilir. Gazel yazan
şairlere de gazel-serâ (gazel söyleyen), gazel-gû
(gazel söyleyen) gibi adlar verilir.
Aşağıda 5 beyitlik bir gazel şeması üzerinde gazelin
bölümleri açıklanmıştır.
Gazelin kafiye (uyak)
düzeni yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi aa, ba, ca, da, ea, fa,ga......
şeklindedir. Demek ki her iki dize de birbiriyle kafiyeli ise bu beyit,
gazelin ilk beyti,yani matla’ bölümüdür. Mesela şairin
mahlası varsa makta’ bölümüdür. Bu uyak düzeninebakarak
gazellerde ilk beyit dışındakilerin, dizeleri arasında kafiye olmadığını
söyleyebiliriz.
Beyitler birbirlerine
ikinci dizelerindeki kafiye ile şekil ve âhenk bakımından bağlanıyor. Bu
______________________________________a
______________________________________a
______________________________________b
______________________________________a
______________________________________c
______________________________________a
______________________________________d
______________________________________a
______________________________________e
______________________________________a
Gazelin 1. beytine
matla’ denir. Matla’ “doğuş yeri” anlamına gelir. 2. beyte
hüsn-i matla denir. Bu beytin matla’dan daha güzel
olmasına dikkat edilir.Gazelin son beytinden bir
önceki beytine hüsn-i makta denir. Bu
beytin son beyitten güzel olmasına dikkat edilir. Gazelin
son beytine makta’ denir. Makta’ “kesme yeri anlamına
gelir. Şairin mahlası (takma adı) genellikle bu beyitte bulunduğu
için bu beytemahlas beyti ya da mahlas-hâne de denir. Mahlas söylenmesi
“tahallüs etme” diye anılır.Bu yüzden mahlas beytine tahallüs beyti
de denir. Şair mahlas beytinden sonra
zamanın padişahını veya bazı tarikat ulularını
öven beyitler eklerse bu tip gazellere
gazel-i müzeyyel (ekli gazel) denir. Eklenen
bu beyitlere ise zeyl denir. Yani bu şekildeşair birkaç
beyitle medhiye yazar. Gazel bu hâliyle kimi bölümleri eksik küçük bir kasideyi
andırır. kafiye düzeni aynen kalmakla birlikte dize ortalarında da
kafiyeli olan gazeller vardır. Böyle iç kafiyeli gazellere musammat
gazel denir. Musammat gazeller genellikle aruzun
iki eşit parçaya bölünebilen kalıplarıyla yazılır. Böylece beyit
okunduğunda dörtlük gibi algılanır ve uyak düzeni de aaab şeklinde görünür. İç
kafiye yapılırken ilk dizenin sonundaki kelime esas alınır. Bunu bir örnek
üzerinde açıklayalım
Kamu bimârına cânân
devâ-yı derd eder ihsân
Niçin kılmaz bana
dermân beni bimâr sanmaz mı
Fuzulî
kamu: bütün
bimâr: hasta
cânân: sevgili
devâ-yı derd: derdin
çaresi, iyileşmesi
ihsân etmek: bağışlamak
dermân kılmak: çare
bulmak, iyileştirmek
Beyit
kısaca şöyle der: “Sevgili bütün
hastalarını iyileştiriyor; niçin beni iyileştirmiyor?
(Yoksa) Beni hasta(sı) sanmaz mı?” ve okunduğunda
kulağa bir dörtlükmüş gibi gelir.
Kamu bimârına
cânân
Devâ-yı derd eder ihsân
Niçin kılmaz bana
dermân
Beni bimâr sanmaz mı
Fuzulî
Divan şairleri bu uyak
düzeni yanında redif kullanmaya özellikle dikkat etmişlerdir.Özgün
ve etkili redifler bularak müreddef
gazeller (redifli gazeller) yazmaya
özengöstermişlerdir. Çünkü pek çok gazel, redifinin çarpıcılığından dolayı sevilmiştir.Türkçe,
Arapça ya da Farsça ile karışık
olarak yazılmış gazellere ise mülemma’ denir.
Böyle gazellerde genellikle 1. dizeler
Türkçe, 2. dizeler Arapça ya da
Farsça olur.Dizelerin bir parçası Türkçe, diğer parçası Arapça ya da
Farsça olan mülemma’lar da vardırya da bir beyti Türkçe bir beyti Farsça veya
Arapça olan gazeller de vardır.Gazelin ilk beytinin mısralarından herhangi biri
makta beytinde tekrar edilirse buna redd-i matla, matlanın dışındaki bir mısra,
maktada tekrarlanırsa buna da redd-i mısra denir.Redd-i mısra, eski edebiyatta
neredeyse hiç görülmez. Tanzimat’tan sonra kullanılmıştır.Şairler
gazel terimi yerine bazen gazelin beyit
sayısına işaret eden penc-beyt (5 beyit), Şeş-beyt (6
beyit), heft-beyt (7 beyit), heĢt-beyt (8 beyit) gibi adlar kullanırlar. Kaside
ve mesnevî nazım şekilleri içinde de eseri monotonluktan kurtarmak için gazel
söylenir. Buna tegazzül denir. İki şairin birlikte yazdığı gazeller
vardır. Bunlara ise müşterek gazel denir. Müşterek gazellerde
şairler sırayla birer dize ya da
beyit söylerler. Divan şiirinde karşılıklı konuşma
biçiminde yazılmış gazellere de rastlanır.
Dedim-dedi biçiminde yazılan böyle şiirlere mürâcaa
denir. Bunlar genellikle sorulu cevaplı
konuşmalardır. Soruyu soran şair, cevabı veren sevgilidir.
Tekrir sanatının yoğun olarak kullanıldığı gazellere gazel-i mükerrer denir.
Her beytin son sözcüğünün bir sonraki beytin ilk sözcüğü olarak kullanmaya iâde
sanatı denir. İâde sanatı ile yazılmış
şiirlere de muâd adı verilir. Her dizenin
ilk harfi yukarıdan aşağıya doğru okununca
bir ad çıkacak biçimde düzenlenmiş şiire
akrostiş denir. Divan şiirinde bu yolda yazılmış gazellere gazel-i
muvaşşah denir.
Üslup Yönünden Gazeller
Gazellerde
en çok işlenen konu kadın ve aşktır;
sevgili güzeldir, ulaşılmazdır,âşığına hep eziyet eder. Şarabın
verdiği zevk, bahar mevsiminin insan üzerindeki güzel etkisi,talihin cilveleri
de sıkça işlenen konulardır. Ayrıca dini, tasavvufi, felsefi düşünceler de konuolabilir.
İşte bu konuların çokluğu nedeniyle gazeller üslup yönünden çeşitli adlar alır.
1. ÂĢıkane (Lirik) Gazel: Aşkın verdiği mutluluğu, sıkıntıyı, sevgiliden
yakınmayı içli ve duygulu olarak anlatan
gazellerdir. 16. yy. şairi Fuzulî’nin
gazelleri bunaedebiyatımızdaki en güzel örneklerdir. Mesela yukarıdaki
beyit âşıkane bir gazele aittir.
2. Rindane Gazel:
İçkiyi, içki zevkini, içki ile ilgili türlü
düşünceleri, hayata karşıkayıtsızlığı, umursamazlığı, yaşamaktan zevk
almayı konu olarak işleyen gazellerdir. 16.yy.şairi Bâkî’nin gazelleri
rindânedir.
3. ġûhane Gazel
(Nedîmane Tarz): Kadını ve aşkı konu alan, zarif ve çapkın bir
anlatımla
söylenmiş gazellerdir. 18 yy. şairi Nedîm
bu tarzda yazdığı şiirleriyle tanınır. Bu yüzden şûhane
gazellere Nedîmane tarz da denir. Yukarıdaki beyitte dizelerin
ortalarındaki “cânân” ve “dermân” kelimeleri 1.
dizenin sonundaki “ihsân” la kafiyelidir.
4.
Hikemî (Hakîmâne) Gazel: Ahlâkla ilgili
öğüt veren, türlü hayat görüşleriniyansıtan, özdeyiş
niteliğindeki sözlerin ağır bastığı gazellerdir. 17. yy. şair Nâbî’nin
gazelleri bu türün en belirgin örnekleridir.
5. Sofiyane
Gazel: Daha çok mutasavvıf şairlerin
tasavvuf felsefesini, türlütarikatların düşünce sistemini ve dinî
konuları işleyen gazellerdir.
6. Sebk-i
Hindî Gazel: Hint tarzı anlamına gelen
bu akım 17. yy.da İran edebiyatından bize
geçmiştir. 17. yy. da Neşâtî’yi, 18. yy.
da Şeyh Galip’i ve Nedîm’ietkilemiştir. Bu
şairlerin divanlarında bu tarzda çok sayıda
gazel vardır. Sebk-i Hindî, şiire yeni bir söyleyiş getirmeyi
amaçlar. Daha önce yapılmamış benzetmeler, ince ve zor anlaşılan sözler,
orijinal ifadeler, karışık hayaller bu tür şiire damgasını vurur. Amaç anlam
derinliğidir.
7. Türkî-i Basit Gazel:
18. yy.da Mahallîleşme Hareketi’nden doğmuştur. Sade birTürkçe ile yazılan
gazellerdir. Nedîm, Tatavlalı Mahremî, hatta Şeyh Galip bu tarzda
gazelleryazmıştır.
8.
Mesel-âmiz ( Emsâl-âmiz) Gazel: Mesel-âmiz,
atasözü ve deyimle karışıkdemektir. Deyim ve atasözlerinin
gerçek ve mecaz anlamlarıyla başka sözler arasında ilişkilerkuran
gazellere denir. Böyle gazeller yazanlardan
tezkirelerde övgüyle bahsedilmiştir.
Tezkire; Divan
edebiyatında şairlerin hayatı ve eserlerini anlatan eserlere denir. Günümüzdeki
şairler antolojisi denilen kitaplara benzer.
2. KASİDE
Kaside,
belli bir amaçla yazılmış manzume demektir.
Türk edebiyatında din vedevlet büyüklerini övmek amacıyla
belli kurallar içinde yazılan uzun şiirlere denir. Arapça bir kelime olan
kaside, Arap edebiyatından; önce İran edebiyatına, bu yoldan da 13. yy.dan
sonraTürk edebiyatına geçmiştir. Uzunluğu 31 ila 99
beyit arasında değişir. Ancak 15 beyitle söylenmiş
ya da 100 beyti aşmış kasideler de vardır.
Uyak düzeni gazelinkiyle aynıdır. Yalnız ondan
çok daha uzundur. Kasidenin ilk beytine gazeldeki
gibi matla’, son beytine makta’ denir. En güzel beytine
beytü’l kasîd ya da beyt-i kasîd denir. Genellikle aruzun iki eşit parçaya bölünebilenkalıplarıyla
yazılan ve iç kafiyeleri bulunan kasidelere
musammat kaside denir. Şairin mahlasının bulunduğu beyte
kasidede tâc beyti (taç beyit) adı verilir ve kasideni
sonlarına doğru bulunur. Gazelde ise genellikle son beyittedir.Şairin
kaside içinde herhangi bir yerde matla’
beytini yenilediği görülür. Buna tecdîd-i matla’ denir.
Matla’yı yenilerken kafiye bulmakta sıkıntı
çekmeyecek kadar dile hâkim olduğunu da ispatlamış
olurdu.Kasideler divan adı verilen şiir
kitaplarının ilk bölümünde yer alırdı.
Gelişigüzel değil, önem sırasına göre dizilirlerdi.
Mesela Allah için yazılanlar başa konur;
Peygamber, Dört Halife... diye devam ederdi. Devlet büyüklerine gelindiğinde
ise padişaha yazılan kaside başta, diğer kişiler için yazılanlar protokol
sırasına göre divanda yerini bulurdu.
Kasidenin Bölümleri
(Plan)
Kaside 6 bölümden
oluşur.
a) Nesîb
(TeĢbîb): Kasidenin girişi ve şiir yönünün
en ağır basan bölümüdür.Genellikle 15-20
beyit olur. Kasidede asıl amaç bir büyüğü
övmektir. Fakat şair doğrudan doğruya övgüye başlamaz. Nesib
bölümüyle yani bir betimlemeyle başlar. Bu, spor yapmadan önceki
ısınma hareketleri gibidir. Hatta kasideler
çoğu zaman bu bölümde yapılan betimlemelere
göre adlandırılır. Mesela kış tasviri yapılmışsa
o kasideye “kış” anlamındaki “şitâ” kelimesinden türetilen
“şitâiye” denir.
Nesîb Bölümünde
Anlatılan Konulara Göre Kaside Çeşitleri:
a) Bahariye ya da
Rebîiye: Baharın güzelliği, çiçekler türlü benzetmelerle anlatılır.
b) Şitâiye: Kış
tasviri yapılır. Kaside sadece kardan söz ederse “berfiye” adını alır.Berf, kar
demektir.
c) Temmûziye: Yazdan ve
sıcaktan söz eden kasidelerdir.
ç)
Ramazaniye: Ramazan dolayısıyla yazılan, nesîb
bölümünde Ramazan’ı türlü yönleriyle anlatan kasidelerdir.
d) İydiye: Bayramlarda
sunulan kasidelerdir. Şair sunduğu kişinin bayramını kutlar.
e) Nevrûziye: Nevruz
dolayısıyla yazılan kasidelerdir. Nevruz, bahar başlangıcı ve Celâlî
takvime göre yılbaşıdır. İranlıların kutladıkları bu gün sonradan Türklere de
geçmiştir.
f) Rahşiye: Nesîb
bölümünde atın anlatıldığı ve övüldüğü kasidelere denir.
g) Hammâmiye: Hamamın
ve hamamdaki bir güzelin anlatıldığı kasidedir.
h) Dâriye: Devlet
büyüklerinin yaptırdıkları köşkleri anlatır.
ı) Cülûsiye: Padişahın
tahta çıkışı dolayısıyla yazılan kasideler.
i) Kudûmiye
(İstikbâliye): Padişahlarla öteki devlet
büyüklerinin savaş ya da herhangi bir amaçla gittikleri
yerlerden dönmeleri üzerine yazılan kasideler.
j) Fethiye:
Bir kalenin, bir ülkenin fethi dolayısıyla
o yerin fatihine sunulan kasidelere denir.
k) Sulhiye:
Savaşın sonunda imzalanan antlaşma ve
sağlanan barış dolayısıyla yazılmış kasidedir.
Kasideler
nesîb bölümündeki konulara göre adlandırıldığı
gibi redifi, eğer yoksa kafiyesine göre de
isimlendiriliyordu. Redif “su” ise şiir “Su
Kasidesi” adını alır. Edebiyatımızda aynı adda 16. yy. Âzeri şairi
Fuzulî’nin Hz. Muhammed için yazdığı kaside çok meşhurdur.
b) Girîzgâh
(Girîz): Kasidelerin nesîb bölümünden mehdiye bölümüne
geçerken söylenen beyit ya da beyitler. Yani nesîb bölümünde anlatılanları asıl
konuya bağlayan, asıl konuyla ilişkilendiren bir basamak. Çünkü
nesîbden hemen sonra övgüye geçilseydi anlam
yönünden bir kopukluk olurdu.
c) Medhiye: Kasidenin
nesîbden sonra ikinci büyük bölümüdür. Bu bölümde kaside kime sunulacaksa o
kişi övülür. Aslında kaside planı bize pek
yabancı gelmemelidir. Reklâmları bir düşünün.
Kasidenin planına benzemiyor mu? Mesela bir
otomobil reklâmında ekranda önce bir
kurbağa görünüyor. Tepesinde uçan sivrisineği avlamak için
kocaman dilini uzatıyor. Ne alaka değil mi? Otomobille kurbağanın arasında
nasıl bir ilişki kurulabilir ki? Reklâmın devamında ise kurbağa, dili ile
sivrisineği kendine doğru çekmek ve avını yemek istiyor; ama sinek direniyor,
direniyor ve sonunda kurbağayı havaya kaldırıyor. Bütün bunların reklâmı
yapılan otomobille hiçbir ilgisi yok. Ta ki aynı reklâmda “Küçük; ama güçlü...”
cümlesini fonda duyana kadar... İşte bu girizgâhtır. Asıl konu ile
alakası olmayan bu görüntüleri, asıl konuya, yani otomobile bağlayan “Küçük;
ama güçlü...” cümlesi... Sonra da otomobilin
marka ve modeli veriliyor ve reklâm bitiyor.
Şimdi aklımıza ister istemez şunlar geliyor: Bu reklâmı
hazırlayanlar ya bilinçli olarak kaside planını örnek almış ya da aklın yolu
bir... Bir fikri, duyguyu en etkileyici şekilde anlatmak için
dikkat çekici bir giriş yapmak önemlidir. Bu girişin asıl konuyla
ilgisi olmasa daha iyidir. Böylelikle
girizgâh, okuyucuda hayranlık uyandırır. İki
ilgisiz konuyu birbirine nasıl da bağlamış diye hayret ederler. Tabii
bunun için çok düşünerek hareket etmelisiniz. Reklâmdaki gibi...
d) Tegazzül:
Gazel söyleme, gazel tarzında şiir yazma
anlamına gelir. Genellikle mehdiye bölümünden sonra, bir
fırsatını düşürüp aynı ölçü ve uyakta bir gazel söylemektir.Şair, duruma
uygun bir beyitle gazel söyleyeceğini önceden haber verir. Kimi zaman kaside
tegazzülle başlayabilir. Bu durumda kasidede
nesîb bölümü bulunmaz. Tegazzülün amacı şiirde
monotonluğu kırmak, şiire renk katmaktır.
e) Fahriye:
Kaside içinde şairin kendini övdüğü bölümdür. 17. yy. şairi
Nef’î bu konuda çok başarılıdır. O, kimi kasidelerine fahriye ile başlar. Böyle
kasidelerin nesîb bölümü yoktur. Şairin kendini övmesinin amacı; kasidenin
sunulduğu kişiye büyük bir şair tarafından övüldüğü için çok önemli bir kişilik
olduğunu hissettirmektir.
f) Dua: Kasidenin
son bölümüdür. Birkaç beyit olur. Şair burada övdüğü kimsenin başarılı, uzun
ömürlü ve talihli olması yolunda dileklerde bulunarak dua eder. Dua bölümüne
geçtiğini şair, uygun bir sözle belirtir.
3. MESNEVÎ
Sözlük anlamı “ikişer
ikişer, ikili” demektir. Her beyit kendi arasında kafiyelidir. Bu demektir ki
uyak düzeni aa, bb, cc, dd, ee, ff.... şeklindedir. Kısa aruz kalıplarıyla
yazılır. Bu yüzden kısa kısa mısraları vardır. Ancak şiir olarak çok uzundur,
hatta bu şiirde beyit sayısı sınırsız olabilir. Bu durumun nedeni uyak
düzenidir. Her beyit kendi arasında kafiyeli olunca sınırsız kafiye
seçeneği doğar. Oysa gazel ya da kasidedeki
gibi şiir, tek bir kafiye üzerine kurulsaydı aynı
kafiyeden çok sayıda kelime bulmak mümkün olmayacaktı. Önceleri
öğüt verici, uzun didaktik manzumelerin
yazımında kullanılan mesnevî,daha sonraları aşk
ve macera hikâyelerinin yazımında daha çok
kullanılmıştır. Bugünkü romanın yerini 19. yy.a kadar bizde mesnevî
tutuyordu. Türk edebiyatının ilk mesnevîsi
11.yy.da Yusuf Has Hâcip’in yazdığı Kutadgu
Bilig’dir. Toplumun huzur içinde yaşaması
için bir devletin nasıl yönetilmesi gerektiğimi
anlatan bu kitap aynı zamanda edebiyatımızdaki ilk siyaset-nâmedir.Mesnevîler
-diğer nazım şekillerinden farklı olarak- divan adı verilen şiir kitaplarına
alınmaz. Eserin adı neyse o adla ayrı
bir kitap hâlinde yazılır. 5 mesnevînin
bir araya gelmesiyle oluşan büyük yapıta ise hamse denir. Divan
Edebiyatı’nda sâhib-i hamse (hamse sahibi) olmaya çok önem verilirdi.
Edebiyatımızda ilk hamseyi 15. yy.da Çağatay şairi Ali Şîr Nevâî
yazmıştır. Hamsesinde bulunan 5 mesnevi ise
şunlardır: Hayretü’l Ebrâr, Ferhâd ü Şîrîn, Leylî vü
Mecnûn, Seb’a-i Seyyâr, Sedd-i İskenderî. Mesnevîler konuları açısından 6
sınıfta toplanabilir.
a) Aşk Konulu
Mesnevîler: Genellikle iki ana kahramanı olur. 16. yy.da Fuzulî’nin yazdığı
Leyla vü Mecnun mesnevisi bu türe örnektir.
b) Dinî
ve Tasavvufî Mesnevîler: Din kurallarını,
peygamber ve din ulularının yaşamlarındaki
olayları ya da türlü simgelerle tasavvuf
ilkelerini anlatan mesnevilerdir. yy.da yaşamış şair Süleyman
Çelebi’nin Hz. Muhammed’in doğumunu anlattığı “Vesiletü’n
Necat”, herkesçe bilinen adı ile “Mevlid”,
bu tür mesnevîlere güzel bir örnektir. Mevlid
birçok şairce kullanılmış bir türdür aynı
zamanda. (bkz. 27. sayfa) Ayrıca
hilyeler vardır. Bunlar genellikle Peygamber'in fiziksel yapısını anlatan
mesnevîlerdir. (bkz. 27. sayfa) Yine Mi’rac olayını anlatan mi’raciyeler, kırk
hadis çeviri ve şerhleri, ilmihâller de dinî konularda yazılan
mesnevilere girer. Mevlânâ’nın Mesnevi adlı
eserinin çeviri ve şerhi, evliya menkıbeleri,
yani evliyaların başından geçen olağanüstü
olaylar ve kerametlerini anlatan eserler de tasavvufi
mesnevilere örnektir.
c) Ahlâkî
ve Öğretici Mesnevîler: Öğüt ve bilgi
vermek amacıyla yazılan mesnevîlerdir. “Pend-nâme”
ya da “nasihat-nâme” de denir. Özellikle
dinî, toplumsal ve ahlâkî öğütler bu
mesnevîler aracılığıyla verilir. Bu yüzden
ayet, hadis ve atasözleriyle doludur. 17. yy. şairi Nâbî’nin
Hayriye adlı eseri böyle bir mesnevîdir. Konusu eski bilimlerden “ilm-i
kıyafet” olan mesnevilere kıyafet-nâme denir. İlm-i kıyafet; insanların
fiziksel yapısından, yani organlarının şekil özelliklerinden kişilik yapılarını
açıklayan bir bilimdir. Hatta günümüzde de
buna benzer çalışmalar psikoloji bilimiyle bağlantılı
olarak yapılmaktadır.
d) Savaş ve Kahramanlık
Konulu Mesnevîler: Başka dinlerden olanlarla yapılan savaşları
anlatan mesnevîlere denir. Bunlara gazâ-nâme
ya da gazavat-nâme denir. Genellikle düşmanla
yapılan tek bir savaş, gazâ-nâmelerde;
birden çok savaş ve akınlar
gazavat-nâmelerde
anlatılır. Bir şehrin ya da kalenin alınmasını anlatan yapıtlara fetih-nâme,
zaferle sonuçlanan savaşları anlatan mesnevîlere zafer-nâme adı verilir.
e) Bir
ġehri ve Güzellerini Anlatan Mesnevîler: Bu
bölüme giren mesnevîlere Ģehr-engîz ya da ta’rifat denir. Şehr-engîzler
bir şehrin güzellerini anlatmak amacıyla yazılır. İlk şehr-engîz 16. yy.da
yazılmıştır.
f) Mizahî
Mesnevîler: Kişileri ve toplumun aksak
yönlerini hicveden, eleştiren mesnevîlerdir. 15. yy. şairi
Şeyhî’nin Har-nâme isimli eseri bu türe örnektir. Mesnevînin Bölümleri (Plan)
Mesnevîlerde de kasidelerde olduğu gibi
konuya doğrudan girilmez. Yalnız kasideden farklı
olarak kendine özgü bir düzeni vardır. Mesnevî
bölümlerini 3 ana başlıkta toplayabiliriz.
a) GiriĢ Bölümü
Besmele
Mensur ya da Manzum
Dîbâce (Düz yazı ya da manzum ön söz)
Tevhîd ( Allah’ın
birliğinin anlatılması)
Münâcaat (Allah’a
yakarış, dua)
Na’t ( Peygamber’e
övgü)
Mirâciye (
Mirac olayının anlatılması): Peygamber’in göğe
çıkışı. Kimi mesnevîlerde bu bölüm yoktur.
Mu’cizât (Mucizeler):
Hz. Peygamber’in mucizelerini anlatan bölüm
Medh-i Çihâr-yâr-ı
Güzîn (Dört Halife’nin medhi) Yapıtın sunulduğu kişiye medhiye: Genellikle
zamanın padişahı övülür.
Sebeb-i Te’lif ya da
Sebeb-i Nazm-ı Kitab (Yapıtın yazılış nedeni): Bu bölüm bütün mesnevîlerde
bulunur. Burada şair yapıtını yazmaya başlamasının nedenini açıklar.
b) Konunun işlendiği
Bölüm
Âgâz-ı
Dâstan (Hikâyeye başlama): Bu başlık
altında mesnevînin asıl konusunageçilir. Mesnevîlerde konu ne
olursa olsun, ilk dikkati çeken özellik, olayın bir masal havası
içinde anlatılmasıdır. Esere adını veren bu
bölüm türlü başlıklarla kendi içinde bölümlere
ayrılır. Bu başlıklar kimi zaman Farsça olarak yazılır.
c) Bitiş Bölümü
Hâtime (Son
söz): Yapıtın bittiğini bildiren bölümdür.
Burada mesnevînin bitiş tarihi, adı ve son söz söylenir. Ayrıca bu
başlık altında şair şunları da söyler: Tanrı’ya hamd ü senâ ve dua,
sultana övgü ve saltanatının devamı için dua,
şairin eseri ve kendi şairliği ile
övünmesi, tanınmış mesnevî şairleri ve eserlerini
anma, hasetçilerden, eserini doğru olarak çoğaltamayan
kâtiplerden, iyi anlayamayan okuyucudan Tanrı’ya sığınma;
mesnevînin beyit sayısı, okuyucudan hayır dua isteme, mesnevînin vezni.
Mesnevîler
içinde gazeller, murabbalar, muhammesler de yer
alabilir. Uzun uzun aynı şekli kullanmak
tekdüzeliğe yol açabilir. İşte bu
monotonluğu kırmak amacıyla şair uygun aralara başka
şekillerde şiirler koyabilir. Edebiyatımızda bir de 13. yy. şairi Mevlânâ’nın
Farsça olarak yazdığı, içinde dinî-tasavvufî hikâyeler
olan “Mesnevî” adındaki eseri vardır.
25.700 beyitten oluşan ve 6 cilt tutan bu muazzam
eserin adı gibi nazım şekli de mesnevîdir.
4. KIT’A
Kıt’a “parça, bölük,
cüz” demektir. Uyak düzeni ab, cb’dir. Görüldüğü gibi 2. ve 4. dizeleri
birbiriyle kafiyeli, diğer dizeleri ise serbest olan iki beyitlik
nazım biçimidir. Bu tür kıt’alar genellikle dörtlük
adıyla anılmaktadır. Kıt’alarda beyitler
arasında, yani 4 dize arasında anlam
birliği bulunur. Bu nazım biçiminde şairler
mahlasını kullanmaz. Ancak mahlas olan kıt’alar
da vardır. Kıt’alar türlü konularda
yazılabilir. Herhangi bir konudaki düşünce ya da bir kişinin
yergisi olabilir. İki türlü kıt’a vardır.
a) Nazım: Kafiye düzeni
aaba olan kıt’adır.
b) Kıt’a-i Kebîre
(Büyük Kıt’a): Beyit sayısı 2’den fazla olan kıt’aya denir. Matla’ beyti
olmayan bir gazele benzer. Gazelden ancak
konu bakımından ayrılır. Uyak düzeni şöyledir: ab, cb,
db, eb. Şair mahlasını herhangi bir beyitte kullanır. Tarihler, genellikle bu
tür kıt’a biçimiyle yazılır. Tarih, eski
edebiyatımızda bir olayın oluş yılını ebced
hesabıyla gösteren şiirlere denir. (bkz. 16. sayfa) Kıt’alar divanlarda
mukattaât başlığı altında toplanır.
5. MÜSTEZAD
Sözlük anlamı
“ziyadeleşmiş, artmış, çoğalmış demektir. Gazelin özel bir biçimidir.
Beyitlerde ilk dizeler uzun, 2. dizeler
kısadır. Eklenen bu kısa dizelere “ziyade”
denir. İki ziyadeli müstezadlar da vardır.
1. dizelerin yazıldığı aruz kalıbı
ziyadelerde hâliyl kısaltılarak kullanılır. Müstezadın
uyak düzeni çeşitli şekillerde olabilir.
Yandaki şekilde sadece bir tanesi verilmiştir. Başka
bir şairin gazeline ziyadeler ekleyerek de
müstezad yazılabilir.
B. BENTLERLE KURULANLAR
B1-TEK DÖRTLÜKLER-
1. RÜBÂÎ
Bize İran
edebiyatından geçmiştir. Çeşitli konularda yazılır.
Rübâî halk şiirindeki mâniye benzer; ancak
mâni hece ölçüsüyle, rübâî aruzla yazılır.
Konu bakımından da birbirlerinden farklıdır. Mâni
hafif, şen konularda yazılırken rübâîde
şair dünya görüşünü, hayat felsefesini, tasavvuf
anlayışını anlatır. Zaten bütün bunlar en
özlü biçimde ancak rübâîde anlatılabilir. Onun mâniye olan
benzerliği sadece görünüşten ibarettir. Tek dörtlükten oluşması ve aaba olan
uyak düzeni ile mâniyi hatırlatır. Bu uyak düzeni ile ayrıca bir gazelin
ilk iki beytini de andırır. Bu yüzden ona dü-beyt (iki beyit) de denir.
Ancak bu nazım şekli beyitler hâlinde değil, dörtlük esasına göre kurulmuştur.
Yani nazım birimi dörtlüktür. Rübâî için terâne, çâr-mısra,
çehâr-mısra terimleri de kullanılır. Dört dizesi
de kafiyeli olan rübâîlere rübâî-i musarra’ denir. Rübâîler
divan adlı şiir kitaplarında rübâiyât bölümünde uyaklarının
alfabetik sırasına göre dizilir. İnce duygu
ve düşünceleri en özlü biçimde anlatmaya elverişli
olduğundan divan edebiyatı nazım biçimleri
içinde günümüze kadar canlılığını yitirmeden
yaşayabilmiş tek biçimdir. Şairler bu şiirlerde
mahlas kullanmasa da mahlası olan rübâîler
de vardır. 11. yy. İran şairi Ömer
Hayyam’ın rübâîleri dünyaca tanınmıştır.
2. TUYUĞ (TUYUK)
Arap ya da İran edebiyatından
gelmemiştir. Türklere ait, yani Türklerin bulduğu bir nazım şeklidir.
Halk edebiyatındaki mâni biçiminin karşılığı sayılabilir. Mânide olduğu
gibi tuyuğda da genellikle cinaslı uyak kullanılır. Halk
edebiyatında 11’li hece kalıbıyla yazılan mâni biçimindeki şiirlere de
duyuğ denir. Uyak düzeni mâni ve rübâîdeki gibi aaba’dır. Aruz
_________________________a
_____________a
_________________________________a
_____________a
_________________________________b
____________b
_________________________________a
____________a
_________________________________c
____________c
_________________________________a
____________a
ziyade
ziyade
ziyade
ziyade
ziyade
ziyade
Edebiyat
tarihimizde Servet-i Fünûn (1896-1901) döneminde
müstezad nazım şekli biraz değiştirilerek daha
serbest şiir yazmak için kullanılmıştır. Böyle müstezadlara
ise serbest müstezad denmiştir. Serbest
müstezadlarda türlü uzunluktaki dizeler bir
düzene bağlı olmaksızın arka arkaya dizilir. Yine
aruz ölçüsü kullanılır; ancak bir şiirin
içinde dizelerin uzunluğuna uygun başka başka aruz kalıpları
tercih edilir.
Divan
edebiyatında kurallar önemlidir. Bir şiirin bütün
dizelerinde aruzun sadece bir kalıbı kullanılır. Sadece müstezadda,
ziyadelerin kalıbı diğer dizelerinkinden farklıdır. O da
kural gereğidir. Serbest şiir arayışı
içindeki Servet-i Fünûn şairleri bu nazım
şeklini anlayışlarına yakın bulup istekleri doğrultusunda geliştirdiler. (bkz.
33. sayfa) ölçüsünün yalnız fâilâtün fâilâtün
fâilün kalıbıyla yazılır. 4 dizesi
birbiriyle uyaklı olan tuyuğlara musarra’ tuyuğ
denir. 16. yy.dan sonra edebiyatımızda
neredeyse hiç tuyuğ yazılmamıştır. Kadı Burhaneddin en çok tuyuğ
yazmış şairimizdir.
B2-MUSAMMATLAR-
ÜÇLÜ
MÜSELLES
Her bendi
3’er mısradan oluşan nazım şeklidir. Uyak düzeni
aaa, bba, cca, dda...şeklindedir. Bu uyak düzenindeki
müselleslere müselles-i müzdevic denir. Birinci bendin son mısrası, diğer
bentlerin de son mısrası olarak aynen
tekrarlanabilir. Böyle müselleslere müselles-i mütekerrir denir.
Hemen hemen hiç kullanılmamış bir nazım şeklidir.
DÖRTLÜLER
1. MURABBA’
Her konuda
yazılabilir. Bent adı verilen dört dizelik
kıt’alardan (dörtlüklerden) oluşur. Bent sayısı 3 ila 7 arasında değişir.
Uyak düzeni genellikle aaaa, bbbba, ccca, ddda ...şeklindedir.
Murabba’da ilk bendin 4. dizesi öteki
bentlerin 4. dizeleriyle kafiyeli olmak zorundadır.
İlk bendin 4. mısrası diğer bentlerin 4. mısralarında aynen tekrar
ediyorsa, yani nakaratsa böyle murabba’lara murabba’-i mütekerrir
(tekrarlı murabba’) denir. İlk bendin 4. mısrası diğer
bentlerin 4. mısralarında aynen tekrar etmiyorsa, yani nakarat değilse
böyle murabba’lara da murabba’-i müzdeviç denir.
2. ŞARKI
Türk edebiyatında
doğmuştur. Tıpkı tuyuğ gibi Türklerin bulduğu bir nazım
şeklidir.Bestelenmek için yazılır. Bundan dolayı
bent sayısı azdır. Biçim bakımından murabba’ya
benzer. Uyak düzeni genellikle şöyledir: aaaa,
bbba, ccca, ddda... Şu uyak düzeni de
kullanılır: abab, cccb, dddb... İlk
dörtlüğün 2. ve 4. dizeleri ya da
sadece 4. dizesi bütün dörtlüklerin 4. dizelerinde aynen
tekrarlanabilir. Bu dizelere nakarat denir. Şarkılar nakaratlı ya da
nakaratsız olabilir. Bu şiirlerde konu
genellikle aşk, sevgili, içki ve eğlencedir.
Şarkıların 3. dizelerine miyân ya da miyân-hâne denir. Sözün ve bestenin en
dokunaklı yeri bu dizeye denk getirilir. 5
ya da 6 mısralık bentlerle yazılmış
şarkılar da vardır. Divan edebiyatında en güzel şarkılar 18.
yy. da yaşamış, Lale Devri’nin şairi Nedîm’e aittir.
3. TERBİ’
Sözlük anlamı
“dörtleme, dörtlü duruma getirme” demektir. Bir gazelin beyitlerininüstüne
başka bir şair tarafından aynı ölçü ve uyakta ikişer dize ekleyerek yazılan
murabba’ya denir. Gazelin kafiye düzeni aa, ba, ca, da, ea... olduğuna göre
üstüne konulacak iki dizenin murabba’ oluşturması için gazelin 1.
dizeleriyle kafiyeli olması gerekir. Eklenen bu iki dizeye zamîme denir.
O zaman terbi’nin uyak düzeni şöyle
olur: aaaa, bbba, ccca, ddda... Koyu yazılmış
harfler sonradan eklenen dizelerdir. Bu
zamîmelerin, eklendiği beyitlerle anlam bakımından kaynaşması
gerekir. Edebiyatımızda az kullanılmış bir nazım şeklidir.
BEŞLİLER
1. MUHAMMES
Arapça “beş, beşte bir”
anlamına gelen “hams, hums” kökünden gelen bir kelimedir. Her bendi
5 dizeden oluşan nazım biçimidir. Her
konuda muhammes yazıldığı gibi, muhammes
biçiminde yazılmış şarkılar da vardır. Böyle
şarkılara muhammes Ģarkı denir. Muhammesin kafiye
düzeni çeşitli şekillerde olabilir. Mesela bbbaa,
cccaa, dddaa, eeeaa... veya aaaaa, bbbba, cccca, dddda... tarzında
olabilir. İlk bendin 4. ve 5. ya da sadece 5. dizesi diğer bentlerde
tekrarlanabilir. Böyle olanlarına muhammes-i mütekerrir
denir. O zaman uyak düzeni aşağıdaki şekillerde olur.
a a a a
(n)
a
(n)
– b b b a
(n)
a
(n)
– c c c a
(n)
a
(n)
– d d d a
(n)
a
(n)
...
a a a a a
(n)
– b b b b a
(n)
– c c c c a
(n)
– d d d d a
(n)
...
(a
(n)
: “a” kafiyeli dizenin
nakarat olarak tekrarlandığını gösteren işarettir.)
2. TARDİYE
Türk
edebiyatında pek az kullanılmış nazım
biçimidir. Yalnız 18. yy. şairi Şeyh Galip çok
önem vermiştir. Muhammesin özel bir biçimidir. Muhammes aruzun her kalıbıyla
yazıldığı hâlde tardiye tek bir kalıbıyla yazılır. Kafiye düzeni muhammesten
farklıdır: bbbba, cccca, dddda, eeeea... Bir tek
bu uyak düzeniyle yazılır. Mesnevilerde
şairler yapıtı tekdüzelikten kurtarmak için
olayın kahramanlarının ağzından yer yer gazel,
murabba’ gibi manzumeler söylerdi. Bunlara da tardiye
denilmektedir.
3. TAHMİS
Sözlük
anlamı “beşleme, beşli duruma getirme”
demektir. Başkası tarafından yazılmış bir gazeli alıp beyitlerinin
üstüne aynı ölçü ve uyakta 3’er dize ekleyerek yazılmış muhammese
denir. Uyak düzeni şöyledir: aaaaa, bbbba,
cccca, dddda, eeeea... Koyu yazılmış harfler
sonradan eklenen dizelerdir. Tahmiste en önemli
nokta, eklenen dizelerin gazelin beyitleriyle
anlam ve güç bakımından kaynaşabilmiş olmasıdır.
Tahmis yapan şair, mahlasını tahmisin son bendinde kullanır.
Tahmis, divan şiirinde muhammesten daha çok
rağbet görmüştür. Hemen hemen bütün şairler
kendinden önceki şairlerin birkaç gazelini,
bazen kasidesini tahmis etmiştir. Kendi gazelini
tahmis ederek muhammes durumuna getiren şairler
de vardır. Bu çeşit tahmisler divanlarda “tahmis-i gazel-i
hod” (kendi gazelini beşleme) başlığı altında yer alır. Eğer tahmis edilen
gazel musammat gazel ise tahmis de musammat olarak yapılır.
4. TAŞTİR (TEŞTÎR)
Taştir,
tahmisin başka bir biçimidir. Uyak düzeni
aaaaa, bbbba, cccca, dddda ,eeeea... şeklindedir. Koyu yazılmış
harfler sonradan eklenen dizelerdir. Uyak düzeninden de anlaşılacağı
gibi tahmiste gazelin her beytinin üstüne
eklenen 3 dize, taştirde beyitlerin arasına
konur. Taştir, iki dizenin arasına girerek
beyti iki tarafa ayırmış olur. İşte bu
özelliğinden dolayı ona tahmis-i mutarraf ya da kısaca mutarraf denir. Bu nazım
biçiminde eklenen dizeler -tıpkı tahmis ve
terbi’de olduğu gibi- gazelin ölçü ve
uyağıyla uyuşmalı, beytin anlamıyla da kaynaşmalıdır. Tahmiste olduğu
gibi şair mahlasını son bentte kullanır. Gazel beyitlerinin
dizeleri arasına 3 yerine 2 dize eklenen taştirler de vardır. Bunlara terbi’ de
denir.
ALTILILAR
1. MÜSEDDES
Bentleri 6 dize olan
nazım biçimine denir. Müseddes çeşitli konularda yazılır. Uyak düzeni
genellikle şöyle olur: aaaaaa, bbbbba, ccccca, ddddda... Ama şu iki şekilde de
olabilir: aaaaaa, bbbbcc, ddddee... / bbbbca,
ddddca, eeeeca... Bütün bu uyak
düzenlerinde olan müseddeslere müseddes-i müzdeviç denir.
Eğer ilk bendin 5 ve 6. dizesi
ya da yalnız dizesi öteki bentlerde tekrarlanıyorsa böylesine
müseddes-i mütekerrir denir. Uyak düzeni şöyledir: a a a a a
(n)
a
(n)
– b b b b a
(n)
a
(n)
– c c c c a
(n)
a
(n)
- d d d d a
(n)
a
(n)
... (a
(n)
: “a” kafiyeli dizenin
nakarat olarak tekrarlandığını gösteren işarettir.)
2. TESDİS
Arapça “Altıya çıkarma,
altılama” demektir.Tahmis gibidir. Yalnız tahmiste gazelin
beyitlerinin üstüne aynı ölçü ve
uyakta 3 dize eklenirken, tesdiste 4
dize eklenir. Az kullanılmış bir biçimdir.
Uyak düzeni şöyledir: aaaaaa, bbbbba,
ccccca, ddddda... Koyu yazılmış harfler sonradan eklenen
dizelerdir.
YEDİLİ: MÜSEBBA’
Bentlerin
dize sayısı 7 olan nazım biçimidir.
Neredeyse hiç kullanılmamıştır. 14. yy.dan itibaren
kullanılmıştır.
SEKİZLİ: MÜSEMMEN
Bentlerinin dize
sayısı 8 olan nazım biçimidir. Uyak düzeni şu iki şekilde
olabilir: aaaaaaaa, bbbbbbba, ccccccca... / aaaaaabb, ccccccdd, eeeeeeff...
DOKUZLU: MÜTESSA’
Bentleri 9 dize olan
nazım biçimidir. Neredeyse hiç kullanılmamıştır.
ONLU:MUAŞŞER
Bentlerinin dize sayısı
10 olan nazım biçimidir. Çok az kullanılmıştır.
BENTLİLER
1. TERKÎB-İ BEND
Bentlerle kurulan uzun
musammatlardır. Bentlerin uzunluğu 5 ila 10 beyit arasında değişir.
Bir terkib-i bentte ilk bent kaç
beyitten oluşuyorsa diğer bentler de aynı
sayıda beyitlerden oluşur. Bu nazım biçimi 5 -15 arasında değişen bentlerden
oluşur. Daha fazla da olabilir. Her bent iki bölümden oluşur:
I) Terkîb-hâne:
Bendin birinci bölümüdür. Kıt’a da denir;
ama genellikle kısaca bent terimi kullanılır. Bendin son beytinin
dışındaki beyitlerden oluşur.
II) Vasıta:
Bendin ikinci bölümüdür. Bendin son
beytidir. Bendiye de denir. Bu beyit her
bendin sonunda değişir ve mutlaka kendi
dizeleri arasında bentten ayrı olarak kafiyelenir.
Bentleri birbirine bağlar. Aşağıdaki uyak düzenlerinde ff, kk, bb, dd
harfleriyle gösterilen beyitler vasıtadır. Uyak düzeni şu iki şekilde olabilir:
(Bentleri 6 dizeden oluşan tekîb-i bend)
aa, ba,
ca, da, ea ff - gg,
hg, ıg, ig, jg, kk - ...
1.
bent
2. bent
aa, aa,
aa, aa, aa, bb - cc, cc,
cc, cc, cc, dd - ...
1.
bent
2. bent
Tekîb-i
bendlerde genellikle talihten ve hayattan
şikâyet edilir. Dinî, tasavvufî, felsefî
düşünceler anlatılır, toplum çeşitli konularda
eleştirilir. Mersiyeler (ölen kişinin arkasından yazılan
şiirler) de genellikle terkîb-i bend biçimiyle yazılır. (bkz. Mersiye) Konusu
toplumsal yergi olan en ünlü terkîb-i
bend 16. yy. şairi Bağdatlı Rûhî’ye aittir
ve bu şiire 300’den fazla nazîre (bkz. 11. sayfa) yazılmıştır. Bu
nazîrelerin en ünlüsü ve en beğenileni 19. yy. şairi Ziya Paşa’ya aittir.
2. TERCÎ-İ BEND
Biçim ve
uyak yönünden terkîb-i bende benzer. Yalnız
tercî- bendde, bentleri birbirine bağlayan vasıta
beyitleri her bendin sonunda aynen tekrar
edilir. Yani bir tercî-i bendde tek bir
vasıta beyti her bendin sonunda nakarat
gibi tekrarlanır. Her biri beyte yakın 10-12 bentlik bir
şiirde bütün bentlerin böyle tek beyte bağlanabilmesi için, anlam yönünden
hepsinin bu beyitle bağlantılı olması gerekir. Bu yüzden tercî-i bend
yazmak daha zordur. Bu şiirler genellikle Allah’ın gücü, evrenin sonsuzluğu
gibi dinî ve felsefî konularda yazılır. Toplumsal eleştiri, talihten ve
dünyadan şikâyet genellikle terkîb-i bendlerde işlenen konulardır.
DİVAN ŞİİRİNDE
KULLANILAN NAZIM TÜRLERİ
1. TEVHİD VE MÜNÂCAAT
Allah’ın birliğini ve
ululuğunu anlatan şiirlere tevhid, Allah’a karşı yapılan yalvarış ve
yakarışları anlatan şiirlere de münâcaat
denir. Tevhid ve münâcaat kutsal bir konu
olduğundan şairler divan adlı şiir
kitaplarında bu şiirleri en başa koyarlar.
Tevhid ve münâcaatlar genellikle kaside biçimiyle yazılır. Diğer nazım
biçimleri ile yazılmış olanları da vardır.
2. NA’T
Hz.
Muhammed’i övmek için yazılan şiirlere
denir. Genellikle kaside nazım biçimiyle yazılır. Bu konuda
diğer nazım biçimleri de kullanılmıştır. Na’tlar divanlarda tevhid ve
münâcaatlardan sonra yer alır; ancak sadece na’tla başlayan divanlar da vardır.
Na’tlarda daha çok Hz. Muhammed’e karşı duyulan
sevgi ve saygı dile getirilir. O,
insanlığın en hayırlısıdır. Hiç kimse onun makamına erememiştir. Bu
tür şiirler, bir bakıma Peygamber’in şiirle yapılmak
istenilen portresidir. Na’tlarda âyetler ve âyetlere
telmihler fazladır. Tertip edilmiş bütün divanlarda teorik
olarak na’t vardır. Divan edebiyatında en tanınmış na’t “Su Kasidesi”dir
ve 16. yy. şairi Fuzulî’ye aittir.
3. MERSİYE
Bir kimsenin ölümü
üzerine duyulan üzüntü ve acıyı anlatmak için yazılan
şiirlere denir. Divan edebiyatında mersiyelerin
terkîb-i bend nazım şekliyle yazılması bir
gelenek hâline gelmiştir. Tercî-i bend biçimiyle yazılmış mersiyeler de
vardır.
4. MEDHİYE
Bir kimseyi övmek için
yazılan şiirlere denir. İki türlüdür.
I. Padişah, vezir,
şeyhülislam gibi yaşayan devlet büyükleri için yazılanlar.
II. Din ve tarikat
uluları için yazılanlar.
Medhiyeler
genellikle kaside nazım biçimiyle yazılır.
Medhiye yazmak için diğer nazım şekilleri de kullanılmıştır.
Divan edebiyatında en çok işlenmiş konudur.
5. HİCVİYE
Bir kimseyi
yermek amacıyla yazılan şiirlere denir.
Medhiyenin zıddıdır. Eskiler hicvedene heccav derdi. Genellikle
kaside biçimiyle yazılır. 17. yy. şairi Nef’î hicviyeleriyle tanınmıştır; hatta
onun “a köpek” redifli bir hicviyesi vardır. Bu konuda yazılan şiirlere halk
edebiyatında taşlama denir.
6. FAHRİYE
Şairlerin kendilerini
övmek için yazdıkları şiirlere denir. Genellikle kasideler içinde bir bölüm
olarak bulunan fahriyeler, bunun dışında ayrı bir nazım biçimiyle ya da bir
gazelin makta bölümünde karşımıza çıkabilir. 17. yy. şairi Nef’î fahriyeleriyle
tanınmıştır.
Divan Edebiyatında
Diğer Şiirler
1. NAZÎRE
Bir şairin şiirine
başka bir şairce aynı ölçü, uyak ve redifte yazılan benzerine denir.
Divan şairlerince bir şairin şiirini tanzîr
etmek, yani benzerini yazmak ona karşı
bir saygı duyulduğunu ve onun şiirlerinin
beğenildiğini anlatmak içindir. Taklit etmek
amacı yoktur. Nazîrenin asıl şiir kadar güzel olması gerekir.
Böylece nazîre yazan şair kendi ustalığını da göstermiş olur.
Gazelde nazîrecilik divan şairleri arasında çok yaygındır. Bundan dolayı divan
edebiyatına nazîreler edebiyatı diyenler de vardır. Tanınmış bir şairin
beğenilen, sevilen bir gazeline başka şairlerce pek çok nazîre yazılmıştır.
Bu nazîreler nazîre mecmuası adı verilen kitaplarda toplanmıştır. Halk şairleri
arasında da birbirlerine nazîre söylemek geleneği vardır.
2. TEHZİL
Ünlü bir şiire aynı
ölçü ve uyakta şaka veya alay yollu yazılmış nazîredir. Buna hezl de denir.
Şair hezlle ya bir konuya mizahî bir nitelik verir ya da ciddi şiirleri mizahî
duruma sokar; ancak bunun bayağılıktan uzak
ve zarif olması gerekir. 17. yy.daan sonra
yaygınlaşmıştır.
3. TAZMİN
Bir şaire
ait bir dize ya da beytin başka
bir şairce herhangi bir nazım biçimine
tamamlanmasına ve de bu şekilde yazılan
şiirlere tazmin denir. Tazmin edilen mısra ya da
beytin sahibi mutlaka belirtilmelidir. Ancak herkesçe bilinen bir sözse
belirtmeyebilir.
4. TARİH
Bir olayın
oluş yılını gösteren şiirdir. Yıl, şiirde
açıkça, yani rakam olarak belirtilmez. Ebced
hesabı aracılığıyla kelime ya da kelimeler
üzerinde gösterilir. Ebced hesabı; Arap alfabesindeki her bir
harfe -ayrı ayrı olmak üzere- 1’den 1000’e kadar bir sayı değeri
verilmesiyle oluşturulan bir sistemdir. Yani Arap alfabesindeki her harfin sayı
olarak bir değeri vardır. İşte bu sistem
sayesinde olayın yılı bazen dize içindeki
bir veya birkaç sözcükte gizlidir. Bazen de dizedeki bütün harflerin
sayı değerlerinin toplamı tarihi gösterir. Bunlardan başka
şekillerde de olabilir. Tarih yazmak, aynı zamanda bir
söz sanatıdır ve bu sanata “tarih düĢürme” denir.
Tarihler genellikle kıt’a nazım biçimiyle
yazılır. Bir beyit, dize, kısa ölçülü bir söz ya da bir tek
sözcükle de tarih düşürülür.
Tarih düşürmede esas
alınan ebced hesabında harflerin sayı değerleri şöyledir:
elif 1
ze 7 mim 40 kaf 100 zel 700
be 2
ha 8 nun 50 re 200 dad 800
cim 3
tı 9 sin 60 şın 300 zı 900
dal 4
ye 10 ayn 70 te 400 gayn 1000
he 5
kef 20 fe 80 se 500
vav 6
lam 30 sad 90 hı 600
“Ebced”
sözcüğü ebced hesabındaki ilk dört harfin
(elif, be, cim, dal) yan yana getirilerek
okunuşudur. Aynı zamanda bu tabloyu kolay ezberlemek için bulunan bir formülün
ilk kelimesidir. O zaman ebced kelimesindeki tüm harfler sırasıyla 1,
2, 3 ve 4 rakamlarına karşılıktır. Tarih düşürmeyi bir örnek
üzerinde inceleyelim:
“Feth-i Bağdâd’ı târîh
oldı gazâm”
IV. Murat’a
ait bu dizede “gazâm” sözcüğü tarihtir;
çünkü dizede “gazâm tarih oldu” sözleri ile
bu kelimeye işaret ediliyor. “Gazâm” ebced
hesabına göre 1048 rakamını gösterir. Yani bu dizeden
IV. Murat’ın Bağdat’ı 1048’de fethettiğini öğreniyoruz. Şimdi
de kelimedeki harfleri tek tek toplayarak
bu bilginin doğruluğunu kontrol edelim. “Gazâm”
kelimesi Arap alfabesine göre sırasıyla şu harflerden oluşur: gayn, ze, elif,
mim. Gayn 1000’e, ze 7’ye, elif 1’e, mim 40 rakamına karşılıktır. Öyleyse
1000+7+1+40=1048’dir.
5. BAHR-I TAVÎL
Ölçülü ve
uzun nesir cümleleri niteliğinde uyaklı
dizelerden meydana gelen bir biçimdir. Dizelerde seci’ler de
yapılır. Çok az kullanılmış bir biçimdir.
Feride
TURAN
Uzman
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
KAYNAKÇA
1. Banarlı, Nihad Sami,
Resimli Türk Edebiyatı Tarihi 1-2, MEB Yayınları, İstanbul, 1971.
2. Banarlı, Nihad Sami,
Lise 2 Metinlerle Türk ve Batı Edebiyatı, Remzi Kitapevi, İst., 1972.
3. Dilçin, Cem,
Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1992.
4. Kabaklı, Ahmet, Türk
Edebiyatı 1, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul, 1990.
5. Tekin, Arslan,
Edebiyatımızda Terimler, Elips Kitap, Ankara, 2006.
6. Türk Dili Dergisi,
Divan Şiiri Özel Sayısı, 1986.
7. Türk Dili Dergisi,
Halk Şiiri Özel Sayısı, 1989.
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|