Halk Edebiyatı Konularının Edebiyat Dersi Kitaplarında Ele Alınışına Dönük Bazı Tespit ve Öneriler
HALK EDEBİYATI
(SÖZLÜ EDEBİYAT) KONULARININ
EDEBİYAT
DERSİ KİTAPLARINDA ELE ALINIŞINA
DÖNÜK
BAZI TESPİT VE ÖNERİLER
Mustafa AÇA
Özet
Gelişmiş toplumların ulusal eğitim programlarına
bakıldığında ulusal dile ve edebiyata verilen yerin oldukça hacimli olduğu
görülmektedir. Eğitim-öğretim programlarının hazırlanmasında model olarak kabul
edilen Avrupa eğitim programları, dil ve edebiyatlarını dünü ve bugünü ile
bütüncül bir yaklaşımla ele almaktadırlar. Avrupa eğitim programlarına uyum
sağlama ve eğitim öğretim faaliyetlerine standart kazandırma yolunda ciddî
gayretlerin sergilendiği günümüzde, güncel, bilimsel ve tamamlayıcı bilgilere
dayalı bir eğitim-öğretim programının hazırlanması amaçlanmaktadır.
Bu çalışmada, edebiyat öğretiminin önemli bir
tarafını oluşturan sözlü edebiyat konularının geçmişte nasıl ele alındığı,
günümüzde geliştirilen yeni yaklaşımlar ve çalışmalar ışığında nasıl güncel ve
bilimsel bir şekilde ele alınması gerektiği konularından söz edilecektir.
Anahtar Sözcükler: Edebiyat, sözlü edebiyat,
millî eğitim, kültür, gelenek
Giriş
Orta öğretim kurumlarındaki zorunlu derslerden
birisi olan Türk Dili ve Edebiyatı dersinin temel amacı, Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından şu şekilde belirtilmiştir: Anayasamız ve Millî Eğitim Temel
Kanunu’ndaki hükümler doğrultusunda, millî ve manevî değerlerine sahip,
hoşgörülü, yurt ve dünya meseleleri karşısında düşünce üretebilen,
eleştiri yapabilen vatandaşlar yetiştirmek.1
Orta öğretim programı değiştirilmeden önce Türk
Dili ve Edebiyatı dersi kapsamında “Edebiyat”, “Dil Bilgisi” ve “Kompozisyon”;
değiştirildikten sonra ise “Türk Edebiyatı” ve “Dil ve Anlatım” başlıkları
altında işlenen derslerin genel amaçlarından bazıları, edebiyatın kültürel ve
tarihî olandan hareketle dille gerçekleşen bir güzel sanat etkinliği olduğunu
kavratmak; edebî eser ve metinlerin, ortaya çıktıkları dönemi, güzel sanatlara
özgü duyarlılıkla yapı, tema, dil ve anlatım bakımlarından temsil ettiklerini
sezdirmek; edebî metinleri yapı, tema, dil, anlatım ve anlam bakımından
yazıldıkları dönemin zihniyetiyle ilişkilendirmek, toplumsal hayatın ve her
türlü bireysel değerin edebî metinlerde nasıl yansıdığını belirlemek
şeklindedir.2
Kısaltılarak verilmeye çalışılan bu amaçlar
dikkate alındığında, edebiyat gibi araştırma veya yaklaşım tarzları ve bu
yaklaşım tarzlarından hareketle ulaşılan sonuçları zaman içerisinde
değişiklikler gösteren bir alanın, konularının da sık aralıklarla gözden
geçirilmesi, güncellenmesi, yeni görüş ve sonuçların ders kitaplarında
belirtilmesi gereklidir. Aksi halde edebiyat dersinin temel amacından
uzaklaşılacağı gibi, amaçlanan hedeflere ve davranış biçimlerine de
ulaşılamaması gibi bir durumla karşılaşılacaktır.
Sözlü edebiyatın özellikleri ve türleriyle ilgili
konular, yeniden yapılandırılan orta öğretim programı içerisinde dört yıla
dağıtılmış, temel bilgilere 9. sınıfta; verilen temel bilgilere dönük
ayrıntılara ve örneklere ise daha ziyade 10., 11. ve 12. sınıflarda temas
edilmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca, Türk Edebiyatı Tarihi ve Edebî Metinler
derslerinin içeriklerinde de sözlü edebiyat konularına yer verilmektedir.
Çalışmada, edebiyat kitaplarında halk edebiyatı
(sözlü edebiyat) ürünlerinin öğretimi konusunda tespitlerde bulunulacak, bu
tespitlere bağlı öneriler sunulmaya çalışılacaktır. Sahası oldukça geniş olan
sözlü edebiyat konularından ancak bazılarının geçmişte edebiyat kitaplarında ne
şekilde yer aldığı ve bundan sonra nasıl ele alınması gerektiği yolunda tespit
ve görüşler belirtilecektir. Zira, konu sınırlaması yapılmadığı taktirde,
oldukça hacimli bir çalışmanın ortaya çıkacağı konunun uzmanlarının malûmudur.
Çalışma sırasında yapılan alıntılar, Millî Eğitim Bakanlığı’nca geçmişte beş
yıl süreyle okutulması onaylanan ve kısmen de olsa geçerlilik süreleri uzatılan
muhtelif ders kitaplarından alınmıştır.
1. Halk Edebiyatının Türk Edebiyatı İçindeki
Yeri
Halk edebiyatının Türk edebiyatı içindeki yeri,
geçmişte uzun süre okutulan ve bir kısmı günümüzde de okutulmaya devam eden
edebiyat kitaplarının büyük bir kısmında genellikle Türk edebiyatının
devirlerine dönük bilgilerin verildiği bölümlerde veya tablolarda ele
alınmıştır. İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü ve yazılı olmak üzere iki ifade
tarzında geliştiği belirtildikten sonra, İslamiyet etkisinde gelişen Türk
edebiyatının “Halk Edebiyatı” ve “Divan Edebiyatı” adı verilen iki gelenekle
devam ettiği belirtilmiştir.3 İslamiyet öncesi sözlü edebiyat ürünleri
içerisinde yer alan ve İslamiyet sonrası Türk edebiyatında da çeşitli
değişikliklerle varlığını sürdüren sav, sagu, koşuk, destan gibi türlerin
kitaplarda verilen şekliyle, İslamî dönemde oluştuğu belirtilen halk edebiyatı
geleneği ile olan bağı üzerinde durulmamıştır4. Bu durum, halk edebiyatı
türlerinin yüzlerce yıllık gelişiminin göz ardı edilmesine ve halk edebiyatının
tıpkı divan edebiyatı gibi sonradan oluşan bir edebî gelenek olarak
algılanmasına sebep olmaktadır. Oysa Türk sözlü edebiyatının en eski
örneklerinin aynı zamanda Türk edebiyatının genel anlamda en eski örnekleri
olduğu unutulmamalıdır. Türk edebiyatı tarihinin dönemleri arasında
sağlanamayan bu bağ, sözlü edebiyatın bütüncül olarak düşünülmesini olumsuz
etkilemesinin yanı sıra, Türk toplumunun tarih içinde bulunduğu sosyal ve
kültürel tabakaların anlaşılmaması gibi bir sonuca da sebep olmaktadır. Konuya
vâkıf olan ve bu eksikliğin giderilmesi gerçeğini önemseyen öğretmenlerin
çabaları ile eksik olan taraflar bir ölçüde tamamlanabilmektedir.
Bu durumla ilişkili bir diğer sorun da, halk
edebiyatının (sözlü edebiyat) devamlılığı ilkesinin orta öğretim öğrencilerine
yeterince ve doğru bir biçimde aktarılıp aktarılmadığıdır.
2. Halk Edebiyatı Ürünlerinin Ortak
Özellikleri ve Bu Ürünlerin Devamlılığı Meselesi
Bu başlığı açıklayıcı biçimde şu soru
sorulabilir: “Ders kitaplarında, halk edebiyatı ürünlerinin ortak ve
belirleyici özellikleri ile halk edebiyatı ürünlerinin sosyal hayatı yansıtıyor
olması, halen üretilebilmekte oldukları gibi konular üzerinde duruluyor mu?”
Halk edebiyatı ile ilgili araştırmalarda incelenen ürünün bu sahaya girip
girmediği tespit edilmeye çalışılırken şu özellikleri taşıyıp taşımadığına
bakmak gereklidir:
a. Halka ait olmak
b. Anonim olmak5
c. Sözlü olmak
ç. Geleneksel olmak
d. Kalıplaşmış olmak
e. Çeşitlenmiş (varyant, eş metin, benzer metin)
olmak6
Ders kitaplarının büyük bir kısmında bu
özelliklerden sadece bir kaçı belirtilmekte, belirtilen özellikler hakkında da
açıklamaya ve örneklemeye gidilmemektedir. Bu konuyla ilgili örneklerden biri
aşağıda verilmiştir7:
Belge-1
Yukarıda belirtilen özellikler, halk şiirinin özellikleri üzerine
yoğunlaşmış, nazım, nesir ve hem nazım hem nesir olan türlerin tamamını
açıklayıcı olmaktan uzaktır. Böylece yazılı edebiyat geleneğinden ayrılan sözlü
edebiyat ürünlerinin, ortaya çıkışı, yayılışı, anlatılışı, anlatıcıları,
anlatma ortamları, anlatma kalıpları gibi belirleyici taraflarının da ders
kitaplarında belirtilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Halk edebiyatı
ürünleri, geleneksel yapılarını, halk arasında yüzyıllar boyunca kazandıkları
devamlılıkla oluştururlar. Bu ürünler zengin bir sosyal ve kültürel tarihin bir
kısmı yazıya geçirilmiş, bir kısmı ise yazıya geçirilmeden sözlü gelenekte
anlatılmaya devam etmiş tanıklarıdır. Karacaoğlan şiirleri değerlendirilirken
âşığın yaşadığı konar göçer aşiret yaşantısının izleri değerlendirilmeli,
koşmalarında veya semailerinde bu hayata dönük olan unsurlar tespit
edilmelidir. Zira halk edebiyatı ürünleri, ortaya çıktıkları ve anlatıldıkları
sosyal çevrenin duyuş, düşünüş ve inanış kalıplarını taşımalarıyla ön
plandadır.
3. Sözlü Kültür / Edebiyat Ortamı
Halk edebiyatı ürünleri, büyük oranda “sözlü
kültür ortamı”nın ürünleridir. Bunun yanı sıra, daha sonra ortaya çıkan “yazılı
kültür ortamı” ile “elektronik kültür ortamı” da halk edebiyatı ürünlerinin
ortaya çıkışı ve yayılışında önemli bir görev üstlenmiştir.8 Bu bağlamda, Türk
edebiyatı içerisinde önemli bir yer işgal eden halk edebiyatı (anonim halk
edebiyatı, tekke edebiyatı ve âşık edebiyatı) ürünleri ile ilgili metinlerin
incelenmesine geçilmeden önce, tıpkı, halk edebiyatı ürünlerinin genel ya da
ortak özelliklerinin öğretilmesinde olduğu gibi, zikredilen kültür ortamlarının
genel özellikleri öğrenciye ayrıntılı bir şekilde anlatılmalıdır. Öğrenci, halk
edebiyatı ürünlerinin hangi kültürel ortam ya da ortamlarda meydana getirilip
yaşatıldığını, bu kültürel ortam ya da ortamların halk edebiyatı ürünleri
üzerinde ne gibi değişiklikler yapabileceğini bilmek zorundadır. Bütün bunları
bildiği taktirde, Yahya Kemal’in bir şiiriyle Karacaoğlan mahlaslı bir şiire
hangi açılardan yaklaşması gerektiğini daha kolay kestirebilecektir.
Sözlü kültür / edebiyat ortamının özellikleri ve
bu ortamın temsilcileri hakkında edebiyat kitaplarında verilen anlaşılması zor
bilgiler, çoğunlukla “Edebiyatta İfade Tarzları” konusu altında değerlendirilen
“Sözlü İfade” başlığı altında ve İslamiyet’ten önceki Türk edebiyatı
konularında verilmektedir. Ayrıca sözlü edebiyatın anlatıcı profili hakkında
herhangi bir bilgiye de rastlanamamaktadır. Destancı, masalcı, âşık, hikayeci
âşık gibi konular üzerinde yok denecek kadar az durulmuştur. Sözlü ifade ve
sözlü edebiyat ortamı birbiri içinde verilmiş; bu durum da konuyu iyice
anlaşılmaz kılmıştır.
Anlatıcı etkeninin bir başka yönü üzerinde de
durulmalıdır. Maniler değerlendirilirken manilerin anlatıcı kimliği üzerinde
durulmalı, manilerin daha çok kadınlar tarafından söylenen bir sözlü edebiyat
ürünü olduğu için aşk, gurbet, ayrılık, hasret gibi konuları yoğun olarak
içerdiğinden bahsedilmelidir. Bu yolla sevda manileri ile diğer mani türleri
karşılaştırılmalı; meslek manileri kapsamındaki davulcu manileri gibi
örneklerle arasındaki anlatıcı / icra edici farklılıklarının manilerin muhtevalarında
ne gibi değişikliklere sebep olduğu konusu aydınlatılmalıdır.
Bu bölümde sözlü edebiyat ortamı ile ilgili
olarak üzerinde duracağımız bir diğer konu da mahlas yaygınlaşması veya
karışması meselesidir. Sözlü anlatım ortamında ferdî ürünler ancak bünyelerinde
bulunan mahlaslara göre bir takım şâirlere izafe edilmektedir.
Söyleyişleri, toplum içinde kabul görmeleri ve etkileri ile etraflarında
gelenek oluşturan âşıklar, yaygınlaşabilmekte, kullandıkları mahlaslar başka
âşıklar tarafında da kullanılabilmektedir. Bu konunun en güzel örnekleri
Karacaoğlan, Yunus Emre ve Emrah gibi isimlerdir. Bu isimlerin sözlü edebiyat
ortamı içinde nasıl değerlendirildikleri konusunu kısaca inceleyelim.
Âşık tarzı Türk şiiri ile ilgilenen herkesçe
bilinen ve ders kitapları yazarları tarafından da bilinmesi gerektiği üzere,
Karacaoğlan hakkındaki çalışmalar Fuat Köprülü ve öğrencisi Sadettin Nüzhet
Ergun9 tarafından başlatılmış, yakın geçmişte ve günümüzde ise Pertev Naili
Boratav, İlhan Başgöz, Şükrü Elçin, Saim Sakaoğlu ve Umay Günay gibi
araştırmacılarca sürdürülmüştür. Köprülü ve Ergun tarafından yapılan
değerlendirmeler, devrin bilimsel şartları dikkate alındığında sınırlı
sayılabilecek tarihî ve kültürel malumata bağlı olarak ortaya konmuştur. Ancak
ilerleyen süreç içerisinde konuya ilgi duyan Türkologlar, tarihi ve kültürel
anlamda yeni kaynaklara ulaşmışlar ve o güne kadar mevcut olan bilgi ve
görüşlere yenilerini eklemişlerdir. Bu son araştırmalar göstermiştir ki, âşık
edebiyatı tarihinde Karacaoğlan mahlasını kullanan birden fazla âşık
yaşamıştır.
Sözlü edebiyat ortamında mahlas benzerliklerinin
ve değişikliklerinin sıkça karşılaşılan bir durum olduğu ve bu durum karşısında
dikkatli olunması gerektiği, üniversitelerin Türkoloji bölümlerinde akademisyenler
tarafından öğrencilere sıklıkla hatırlatılmaktadır. Karacaoğlan gibi şöhretli
ve mâhir bir âşığın mahlasının yaygınlaşması, bu özellik dikkate alındığında
gayet doğal bir durum olarak karşılanmıştır. Son dönemde yapılan ve isimleri
belirtilen araştırmacılara ait görüş ve tespitleri içeren çalışmalarda, ilki
16. yüzyılda, sonuncusu ise 19. yüzyılda yaşadığı düşünülen Karacaoğlan
mahlaslı dört âşık tespit edilmiştir10.
Bu bilgiler ışığında edebiyat kitaplarımızda hâlâ
17. yüzyılda yaşadığına kesin olarak inanılan bir tek Karacaoğlan’ın
varlığından bahsedilmesi, ders kitaplarımızın bilimsel tespit ve önerilerin çok
gerisinde kaldığını göstermektedir. Küçük bir inceleme yapıldığı taktirde
konuyla ilgili bilgilerin pek çok ders kitabında aynı plân ve ifade kalıpları
ile verildiği dikkatlerden kaçmayacaktır.
Konunun bir diğer cephesi de, halk edebiyatının
popüler isimlerini belli bir yere bağlama çabalarıdır. Anadolu’da Türk halkına
mal olmuş isimlerin belli bir yere bağlanması yolunda pek çok örnek vardır.
Nasrettin Hoca’nın Akşehir’e, Yunus Emre’nin Eskişehir’e, Dede Korkut’un
Bayburt’a, Köroğlu’nun Bolu’ya mal edilmesi bunlardan yalnızca birkaç
tanesidir. Oysa edebiyat tarihi araştırmalarında ilk sırayı rivayetlerin değil,
tarihî ve kültürel malzemeler aldığı hatırlanmalıdır. Türk kültüründe
kültleşmiş isimlerin belli bir yere mal edilmelerine dönük çalışmaların da
varlığı âşikârdır11. Ancak bu türden çalışmaların pek çoğunun bilimsel
ölçütlerden uzak, duygusal veya romantik yaklaşımlar taşıyan çalışmalar
oldukları konunun uzmanları tarafından da sıklıkla ifade edilmektedir. Buna
göre Nasrettin Hoca ile ilgili bilgi veren ve bilimsel araştırma yöntemlerinin
ışığında hazırlanan çalışmalara bakıldığında, Anadolu’da Nasrettin Hoca’ya
atfedilen fıkraların pek çoğunun Türkmen ve Uygur Türkleri arasında da
anlatıldığı anlaşılabilecektir.12 Aynı durum Dede Korkut veya Köroğlu13 için de
geçerlidir. Bütüncül bir edebiyat tarihinden bahsedebilmek ve genç nesilleri bu
bütüncül düşünce ile yetiştirebilmek için doğru ve güncel olmasının yanı sıra
popülerlik kaygısıyla hedefinden şaşmayan çalışmalara müracaat edilmelidir.
Ayrıca, ders kitaplarında, halkın popüler isimleri kendi yaşadıkları yerlere
bağlamak istemelerinin son derece doğal bir şey olduğu; fakat, kimi araştırıcıların
hemşehricilik düşüncesiyle bu tür isimleri mutlaka belli bir yere bağlamaya
çalışmalarının halk edebiyatı ürünlerinin genel ya da ortak özellikleriyle
bağdaşmayacağı ifade edilmelidir.
4.
Halk Şiirinde Biçim Unsurları (Birim, Kafiye)
Edebiyat kitaplarımızda çoğunlukla birbirinin
aynı olan bakış açılarının yanı sıra az da olsa farklı bakış açıları taşıyan
konular da vardır. Bu konulardan birisi de şiirin unsurları konusudur. Konu
öncelikli halk şiirinde şekil unsurları bakımından değerlendirilecektir:
Nazım Birimi: Edebiyatın hangi geleneği
içerisinde olursa olsun şiirin şekil incelemesi, aynı soruların cevabı aranarak
yapılır. Şiirin şekil unsurları ile ilgili olarak cevaplanması gereken ilk
soru, incelemeye esas olan şiirin nazım biriminin ne olduğudur. Okullarımızda
verilmekte olan edebiyat bilgileri içerisinde konuya nasıl yaklaşıldığını
belirterek değerlendirmelerimizi yapacağız. Ders kitaplarında konunun
genellikle nasıl ele alındığı ile ilgili bir örnek aşağıda verilmiştir:
Belge-2
Yukarıdaki alıntıda Türk şiirinde nazım biriminin
gelişimi belirtilirken günümüz şiirinde “dize”nin nazım birimi olduğu
belirtilmiştir. Bu husus, Eski Türk Edebiyatı ve Yeni Türk Edebiyatı ürünleri için
geçerli bir husustur.14 Halk edebiyatının nazım ürünlerinin icrasında nazım
birimi olarak dizenin kullanılması gibi bir husus söz konusu değildir. Türk
şiirlerinin nazım birimleri hakkında bilgi verilirken bu hususa mutlaka dikkat
çekilmelidir.
Nazım Biçimi: Edebiyat ders kitaplarımızda nazım
biçiminin tanımı yapıldıktan sonra Türk halk şiirinin nazım biçimleri
genellikle şu şekilde belirtilmiştir:
Belge-3
Biraz aşağıda halk edebiyatının nazım biçimleri
ve türleri hakkında ayrıntılı bilgi verilecektir. Türk halk şiirinde tür ve
şekil konularının problemler taşıdığı ve bunun sebebinin de sözlü aktarım
ortamı olduğu halk edebiyatı uzmanları tarafından uzun yıllardır belirtilen bir
konudur. Örneğin mani biçiminde söylenen bilmecelerin veya tekerlemelerin
varlığı aşikardır. Konunun anlaşılması bakımından mani nazım biçimiyle
söylenmiş bir bilmece örneğine yer veriyoruz:
Gökten indi şah gibi
Kuruldu padişah gibi
Serildi hasır gibi
Sürüldü esir gibi
Konuyla ilgili bir diğer örnek de âşık tarzı Türk
şiirinin türleri içinde bulunmaktadır. Koşma tarzında yazılan çok sayıda destan
örneği vardır. Bunları, bazı ders kitaplarında söylendiği gibi “tarihi konulara
temas eden koşmalar” şeklinde anlatmak yerine, koşma tarzında söylenmiş
destanlar şeklinde anlatmak, sözlü edebiyatın şiir örneklerinde görülen tür ve
şekil problemi karşısında en doğru ifade olacaktır.
Bu tür örnekler dikkate alındığında ve
öğrencilerin bu örnekleri hangi nazım biçimi ile karşılayacaklarına karar
veremedikleri anda başvuracakları ders kitabında bu konuya dönük bir bilginin
bulunmaması eğitim-öğretim araçlarını etkisiz kılmaktadır. Konuyu bilen bir
öğretmenin ders içerisinde yapacağı açıklamalar bir nebze de olsa belirsizliği
ortadan kaldırmaktadır.
Kafiye: Bu bölümde şu sorunun cevabı aranacaktır:
Halk şiirindeki kafiye (uyak) ile yazılı edebiyattaki (Divan şiiri ve modern
Türk şiiri) kafiye anlayışı arasındaki farklar doğru ve yeterli bir şekilde
belirtilmiş mi, kafiye çeşitleri doğru anlatılmış mı, verilen örnekler ihtiyacı
karşılıyor mu?
Ders kitaplarımızın büyük bir kısmında kafiyenin
tanımı ve çeşitleri ile bilgiler bir bölüm halinde yer almakta ve birbirine
benzer unsurları içermektedir. Bu bilgiler yazılı ve sözlü edebiyat ayrımı
yapılmadan edebiyatın bütün alanlarını kapsayacak mahiyette sunulmuştur. Yazılı
kültür ortamının ürünü olan “Divan Şiiri” ile “Modern Türk Şiiri”nde kafiye
ağırlıklı olarak göz içindir. Sözlü edebiyat geleneği içerisinde ortaya konulan
manzum eserlerde kafiye anlayışı çoğu zaman fonetik kafiye olarak
adlandırdığımız işitsel bir kafiye anlayışıdır. Yani irtical ve sözlü aktarım
gibi etkenlerle halk şâirleri işitme organımızda benzerlik uyandırabilecek
seslerle (harfler değil) kafiye oluşturabilmektedir. Yani ses yolunda çıkışları
itibari ile yakın olan sesler de kafiye oluşturabilmiştir. Sözlü gelenekte,
anlamın biçimden önde geldiği gerçeği de dikkate alındığında bu durum geleneğin
bir özelliği gibi kabul görmüştür. Konunun daha iyi anlaşılması açısından
aşağıda iki örneğe yer verilmiştir:
Eyerleyip kır atıma binmeden
Alayları bölük bölük bölmeden
Bolu şehri ateşlere yanmadan
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi (Köroğlu)
Göğüs gerek arka verek dağlara
Hızmat edek bahçalara bağlara
Şöhret vermek için nice illere
Burda sana devlet gerek sur gerek (Köroğlu)
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’nun “zayıf kafiye”
veya “eksik kafiye” olarak adlandırdığı bu tür kullanımlar hakkında edebiyat
kitaplarımızda bilgi verilmemekte; ancak yukarıda verdiğimiz örneklere benzer
örnekler kitaplarda yer alabilmektedir15.
SEMAÎ
Yeşil başlı gövel ördek,
Uçar gider göle karşı.
Eğricesin tel tel etmiş,
Döker gider yâre karşı.
Telli turnam yükün gelir,
İnci mercan yükün gelir,
Elvan elvan kokun gelir;
Yâr oturmuş yele karşı.
Şahinim var bazlarım var,
Tel alışkın sazlarım var,
Yâre gizli sözlerim var,
Diyemiyom ile karşı.
Fâni Karac'oğlan fâni,
Veren alır tatlı canı.
Yakışmazsa öldür beni,
Yeşil bağla ala karşı.
Belge-4
Ders kitaplarında verilen bu tarzda örnekleri kafiye
bakımından incelemeye çalışan öğrencilerimiz, gramatikal kafiye anlayışı ile
meselenin içinden çıkamamakta, dolayısıyla bu konuda da iş öğretmene
kalmaktadır. Bu ise, sözünü ettiğimiz kafiye anlayışı ve daha pek çok güncel
bilimsel tespiti takip etmekten uzak, kendisinde mevcut olanlarla
bilgilendirmeyi, güncelleşen bilgilerle bilgilendirmeye tercih eden bir
eğitimci anlayışı ile zor olacaktır.
5. Halk Edebiyatının Kolları, Biçimleri ve
Türleri:
Bu bölümde cevabı bulunmaya çalışılacak soru
şudur: Halk edebiyatının kolları (dalları), biçimleri ve türleri doğru bir
şekilde isimlendirilip sınıflandırılabilmiş ve açıklayıcı bilgiler yeterli ve
doğru bir şekilde verilmiş midir?
Ders kitaplarının büyük bir bölümünde halk
edebiyatının kolları (anonim halk edebiyatı, âşık edebiyatı, tekke-tasavvuf
edebiyatı) ve bu kollar içinde değerlendirilen türler, ilgili bölümlerde
tablolar biçiminde gösterilmiştir. Aşağıda bir örneğine yer verdiğimiz bu tabloların
çoğunluğu, türlerin yapısal özelliklerini değil bu türlerin anonimliklerine
veya ferdiliklerine göre oluşturulmuştur.
Belge-5
Yukarıdaki örnekte Türk halk edebiyatının kolları
ve türleri ifade biçimleri (nazım biçimleri) bakımından sınıflandırılmamıştır.
Anonimlik ortak özelliğinden hareketle mani ve masal türleri bir arada
verilmiştir. Oysa mani ve masal türleri, ifade tarzları bakımından
farklılıklarıyla da değerlendirilmeli, halk edebiyatı ürünlerinin üç farklı
ifade tarzlıyla birlikte işlediği belirtilmelidir. Türk halk edebiyatı
ürünlerinin kollara, nazım biçimleri ve türlere (işledikleri konulara) göre şu
şekilde sınıflandırmak, halk edebiyatı ürünlerinin öğretilmesi bakımından çok
daha yararlı olacaktır16:
1) Anonim Halk Edebiyatı
A) Nazım Biçimleri
Mani
B) Türler
a) Nesir Türler
Mit
Efsane
Masal
Destan
Halk Hikayesi
Fıkra
Atasözü ve Deyim
Alkış-Kargış
Halk Tiyatrosu (Köy Tiyatrosu, Orta Oyunu,
Karagöz)
b) Nazım Türler17
Mani
Türkü
Ağıt
Ninni
Tekerleme
Bilmece
2) Âşık Edebiyatı
A) Nazım Biçimleri
a) Heceli Nazım Biçimleri
Mani
Koşma
Destan
b) Aruzlu Nazım Biçimleri
Divan
Selis
Kalenderi
Satranç
Vezn-i Aher
B) Nazım Türleri
Güzelleme
Koçaklama
Taşlama
Ağıt
Varsağı
Semai
Destan
3) Tekke-Tasavvuf Edebiyatı
A) Nazım Biçimleri
a) Hece Ölçüsüne Bağlı Nazım Biçimleri
Mani
Koşma
Destan
b) Eski Türk Edebiyatına (Divan Edebiyatına)
Bağlı Nazım Şekilleri
Kaside
Mesnevi
Murabba
Kıt’a
Tuyuğ
Terci-i Bend
Terkib-i Bend
Müstezad
B) Türler
Allah Hakkında Yazılan Türler
Tevhid
İlahi
Münacaat
Esma-i Hüsna (Esma-i Şerife)
Peygamber Hakkında Yazılan Türler
Na’t
Gevhername
Dolapname
Siretü’n-Nebi
Mucizat-ı Nebi
Hicretname
Miracname
Mevlid
Hilye
Din ve Tasavvuf Büyükleri Hakkında Yazılan
Türleri
Medhiye
Mersiye
Maktel-i Hüseyin
Dinî İnançlar ve Tasavvufi Düşüncelerle İlgili
Yazılan Türler
Vücutname
Nasihatname
İbretname
Faziletname
Fütüvvetname
Gazavatname
Mansurname
İstihracname
Nevruziye
Tahassürname
Tarikatname
Nutuk
Hikmet
Devriye
Şathiye
Mededname
Düvaz
Ders kitaplarında anonim ürünlerin özellikleri
verilirken bu özelliklerin sözlü olduklarından bahsedilmiş; ancak, bu
özellikten ötürü değişebilir, kısalabilir ve anlatıldığı bölgelerin mahallî
ağız özelliklerine uyabilir olması konusu üzerinde hususlar genellikle
durulmamıştır. Böyle olunca da incelenen bir mani örneğini kendi yörelerinde az
çok değişik şekillerde duyan veya bilen öğrenciler bu durumu anlayamamakta,
örneklerin farklı olduğu düşüncesi üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. Aynı durum
ferdî ürünler olan âşık edebiyatı ürünlerinde de görülebilmektedir. Bir âşığa
ait olduğu düşünülen koşma örneği, küçük farklıklarla başka bir âşığın
mahlasını taşıyacak biçimde gelenekte yaşayabilmektedir. Anonim ürünlerdeki
çeşitlenme, ferdî halk edebiyatı ürünlerinde de mahlas yaygınlaşması ve
karışması şeklinde gözlemlenebilmektedir. Örneğin “Elif” redifli çok sayıda
ilâhî veya semâi örneği vardır. Bunlardan en meşhuru Yunus Emre’ye ait olduğu
düşünülen ilâhîdir.
İncecikten
bir kar yağar
Tozar
Elif Elif diye
Deli
gönül abdal olmuş
Gezer
Elif Elif diye
şeklinde olan bu şiirin aynı zamanda Karacaoğlan’a ait bir semâi olarak
kaynaklarda yer alması anlattığımız konuyu açıklayıcı mahiyettedir18.
Bu durum mahlas karışıklıkları ve değişiklikleri
ile açıklanacağı gibi gelenekte beğenilen bir şiirin sahiplenilmesi şeklinde de
açıklanabilir. Ayrıca, halk şiiri ürünlerinde ana iskeleti “kafiye+redif”
oluşturduğu için şâirler, birbirine benzer şiirler ortaya koyabilmektedirler.
Bu konu da yeni kitapların âşık edebiyatı ile ilgili bölümlerinde belirtilmesi
gereken hususlardan birisidir.
Bu bölümde üzerinde duracağımız son husus halk
edebiyatı türlerinden destan ile ilgili olacaktır. Yukarıdaki sınıflandırmada,
hem anonim halk edebiyatı türü, hem âşık ve tekke-tasavvuf edebiyatı nazım
şekli ve türü olarak gösterdiğimiz “destan” teriminin ders kitaplarının büyük
bir bölümünde epik destan anlamı üzerinde durulmakta, âşık edebiyatının destan
türü ile ayrılan veya benzeyen yanları belirtilmemektedir. Destan teriminin
tasnifler içinde ayrı ayrı başlıklar altında verilmesi yeterli olmamakta, konuyla
ilgili bölümlerde bu farklılıklar üzerinde durma zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır19. Konuya bu tarafıyla yer veren kitaplardan birinden alınan bölüm
şöyledir:
Belge-6
6. Halk Edebiyatının Kaynakları
Türk halk edebiyatı kaynakları sözlü ve yazılı
kaynaklar olmak üzere iki başlık altında değerlendirilmektedir. Sözlü kültür
ortamında teşekkül ettirilen ve aktarımı sözlü iletişim ortamında yapılan halk
edebiyatı ürünlerinin en temel kaynağı, sözlü kaynaklardır. Sözlü metinleri
yaratanlar, icra edenler, nakledenler, araştırmacılarca “sözlü kaynaklar” ya da
“kaynak kişiler” olarak nitelendirilmiştir. Bu bağlamda sözlü kaynaklar, sözlü
edebiyat ile ilgili tespitlerin yapılması sırasında sözlü kültür unsurlarının
derlenebileceği, ya da bu yolda bilgilerin alınabileceği çocuğundan gencine,
orta yaşlısından ihtiyarına, köylüsünden şehirlisine, sanatkarından heveslisine
kişi ve topluluklardır.
Sözlü edebiyatla ilgili tespitlerin
yapılabileceği metinler, yalnızca sözlü kaynaklardan temin edilmemekte, yazılı
kültürün egemen olmaya başladığı dönemlerden itibaren kaleme alınan eserlerden
de temin edilebilmektedir. Yazılı kaynaklar olarak adlandırabileceğimiz bu
yazılı eserler genellikle şöyle sıralanmıştır:
Çin kaynakları (tarihleri)
Orhun ve Yenisey Abideleri
Eski Uygur Metinleri
Kutadgu Bilig
Divânü Lügat’it-Türk
Codex Cumanicus
Atabetü’l-Hakâyık
Dede Korkut Kitabı
Tarih Kitapları (Câmiü’t-Tevârih, Târih-i
Cihân-güşâ vb.)
Masal Kitapları (Sinbadnâmeler, Binbir Gece
Masalları, Ferec Bade’ş-Şidde, Muhayyelât vb.)
Fıkra Kitapları (Letâifnâmeler vb.)
Atasözü Kitapları (Pendnâme, Durûb-ı Emsâl-i
Osmaniye vb.)
Cönkler ve Mecmualar
Şâirnâmeler
Menâkıpnâmeler
Destan Kitapları/Nâmeler (Battalnâmeler,
Dânişmendnâmeler vb.)
Seyehatnâmeler
Mesneviler
Surnâmeler
Fetvâlar20
Bilimsel bir araştırmanın konusu ve sınırları
tespit edilirken, ilk olarak bu alanla ilgili kaynaklar tespit edilir. Bilimin
evrensel ölçütlerinden birisi olarak kabul edilen bu konuya ders kitaplarımızın
istisnaları dışında büyük bir kısmının hazırlanması sırasında gereken önem
verilmediği anlaşılmaktadır. Ders kitaplarımızda, edebiyatın diğer alanlarında
olduğu gibi sözlü edebiyat alanında da kaynaklar meselesi üzerinde
durulmamıştır. Yukarıda sözü edilen yazılı kaynakların pek çoğunun isimleri,
başka bir sebeple bile olsa kitaplarda bulunmamaktadır.
7. Sonuç
Bu çalışmada halk edebiyatı (sözlü edebiyat)
ürünlerine, edebiyat dersi kitaplarında ne şekilde yer verildiği meselesi,
kısıtlı bir biçimde ele alınabilmiştir. Tespit etmeye çalıştığımız aksaklıklara
ve eksikliklere benzer başka unsurları, edebiyatın bütün dallarında görmek
mümkündür. Üniversitelerimizin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinden mezun olup,
Millî Eğitim Bakanlığı bünyesindeki orta öğretim kurumlarında Türk Dili ve
Edebiyatı Öğretmeni olarak görev yapmaya başlayan genç öğretmenlerimiz, uzun
süredir okutulmakta olan ders kitaplarının âtıllığı sebebiyle, edindikleri
güncel ve yeterli sayılabilecek bilgileri kullanamamışlar; sözlü edebiyat
konuları da dahil olmak üzere diğer bütün alanlarda adeta yeniden bilgilenme
sürecine girmişlerdir. Öğretmenlerimiz aldıkları eğitimle, vermek durumunda
kaldıkları eğitim arasındaki uçurumu, kapatmak için bir süre gayret
göstermekte, ancak zamanla bu mücadelelerinden vazgeçmektedirler. Bu gelişmeler
ışığında güncellenen edebiyat programı bir an önce ders kitaplarının
hazırlanması noktasında hassasiyetle yürürlüğe konmalıdır. Bu yolla özelde,
orta öğretim kurumlarımızdan eksik ve artık geçerliliğini yitirmiş bilgilerle
mezun olan ve üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı veya Türkçe bölümlerinde
okumaya hak kazanan öğrencilerin yaşadıkları sorunlar ortadan kalkacak,
öğretmenlerimiz üniversitelerde edindikleri bilgileri uygulama şansı
yakalayabilecek; genelde ise Türk millî eğitiminin hedeflerine ulaşmak
konusunda önemli mesafeler kat edilmiş olacaktır.
Bu konudaki diğer önerilerimiz şöyledir:
1) Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve
üniversiteler tarafından ortaklaşa sempozyumlar düzenlenmeli, bu sempozyumlarda
“Halk Edebiyatı”, “Divan Edebiyatı” ve “Yeni Türk Edebiyatı” seksiyonları
oluşturulmalı, akademisyenlerin edebiyat dersi kitaplarıyla ilgili tespitlerine
ve bu tespitlere dönük önerilerine yer verilmelidir.
2) Edebiyat dersi öğretmenlerinin bulundukları
bölgelerin yakınlarında düzenlenen halk kültürü araştırmaları ile ilgili
sempozyum, panel, konferans gibi bilimsel etkinliklere en azından dinleyici
olarak katılım sağlamaları yolunda çalışmalar yapılmalı, bu tür faaliyetlere
katılmak isteyen öğretmenlerin önündeki bürokratik ve kişisel engeller
(izinler, yolluklar, görevlendirmeler, öğretmenliğin sınıf doldurmaktan ibaret
olduğunu iddia eden gayrı ciddi idareci yaklaşımları) ortadan kaldırılmalıdır.
3) Halk edebiyatı ile ilgili çalışmalar halen
devam etmektedir, gelecekte de devam edecektir. Bu çalışmalar doğrultusunda
ortaya yeni bulgu ve sonuçlar çıkabilecektir. Bu sebeple ders kitaplarında yer
alan halk edebiyatı konuları diğer konularla birlikte her beş yılda bir
güncellenmelidir.
4) Özel yayınevlerinin veya Millî Eğitim
Bakanlığı’nın oluşturduğu kitap yazım komisyonlarında görev alacak yazarların,
halk edebiyatı ile ilgili yetkin dergileri takip etmeleri, alanla ilgili olarak
düzenlenen bilimsel toplantılara katılmaları yolunda şartlar getirilmelidir.
Ders kitaplarının hazırlanmasında öncelik, Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim
Dalı’nın muhtelif bilim dallarıyla eğitim bilimleri alanında lisans üstü
eğitim görmüş öğretmenlere verilmelidir. Eğer bu mümkün değilse, ders
kitaplarını hazırlayanlar arasında en az bir lisans üstü eğitim görmüş
öğretmenin bulunması sağlanmalıdır.
5) Hazırlatılan kitaplar, bakanlığımızca
değerlendirilirken yalnızca müfredata uygunluklarına göre inceleniyorlarsa
şayet, bilimsel ve güncel yeterliliklerine göre de değerlendirilmelidir. Çoğu
özel yayınevinin, maliyet hesaplarını bahane göstererek hazırladıkları
kitapları akademik danışma kurullarına inceletmedikleri yayımladıkları
kitaplardan anlaşılmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı yeni müfredat bağlamında
hazırlanacak yeni kitaplarda yayın evlerine böyle bir zorunluluk getirmelidir.
Alanında uzman sıfatını elde etmemiş yazarların hazırladıkları kitaplar,
akademik danışma kurullarına sevk edilmeli, bu kurullardan alınan kapsamlı
raporlar kitapların sonuna eklemeli, öğrencilerin, velilerin ve meraklılarının
bilgilerine sunulmalıdır. Konuya hassasiyet gösteren bakanlığımız, özel yayın
evleri tarafından pazar payı elde etmek için ucuza mal edilen ve neredeyse biri
diğerinin kopyası olan ders kitaplarını mı, yoksa ciddi bir çalışmanın sonucu
olan ve yeterliliği belgelenmiş olan ders kitaplarını mı tercih edecektir? Aynı
hassasiyet, bakanlığımız tarafından görevlendirilen öğretmenlere hazırlatılan
ders kitapları için de gösterilmeli, böylelikle eleştirilen bir yapının dışında
kalınması sağlanmalıdır.
Kaynakça
Artun, Erman (2004). Âşıklık Geleneği ve Âşık Edebiyatı, Akçağ Yay.,
Ankara
Başgöz, İlhan (1986). “Kaç Karac’oğlan Var?”, Folklor Yazıları, İstanbul.
Başgöz, İlhan (1992). Karac’oğlan, İstanbul.
Çobanoğlu, Özkul (1999). Halkbilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri
Tarihine Giriş, Akçağ Yay., Ankara.
Çobanoğlu, Özkul (2000). Âşık Tarzı Kültür Geleneği ve Destan Türü, Akçağ
Yay., Ankara.
Dilçin, Cem (1995). Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, 3. b., Akçağ Yay.,
Ankara.
Duymaz, Ali (2002). İrfanı Arzulayan Sözler-Tekerlemeler, Akçağ Yay.,
Ankara.
Düzgün, Dilaver, (2004). “Âşık Edebiyatı”, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı (ed.
M. Öcal Oğuz), Grafiker Yay., Ankara, s. 169-212.
Eker, Gülin Ö (2004), “Gelenekten Geleceğe Halk Edebiyatı”, Türk Halk
Edebiyatı El Kitabı (ed. M. Öcal Oğuz), Grafiker Yay., Ankara, s. 315-330.
Ekici, Metin (2004). Halk Bilgisi (Folklor) Derleme ve İnceleme
Yöntemleri, Geleneksel Yay., Ankara.
Ekici, Metin (2004). Türk Dünyasında Köroğlu, Akçağ Yay., Ankara.
Elçin, Şükrü (1997). “Halk Edebiyatında Kaynaklar Meselesi ve XVI. Asır
Ozanı Karacaoğlan”, Halk Edebiyatı Araştırmaları I, Kültür Bakanlığı Yay.,
Ankara.
Ergun, Sadettin Nüzhet (1927). Karacaoğlan, Konya.
Ergun, Sadettin Nüzhet (1928). “Karacaoğlan’a Dair”, Halk Bilgisi
Mecmuası, S. 1, s. 131-132.
Günay, Umay (1992). Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi,
Akçağ Yay., Ankara.
Günay, Umay (1993). “XVI. Yüzyıl Saz Şâiri Rumelili Karacaoğlan”, Türkiye’de
Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yay., Ankara.
Günay, Umay (1993). “XVII. Yüzyıl Saz Şâiri Çukurova’lı Karacaoğlan”, Türkiye’de
Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yay., Ankara.
Kaya, Doğan (2002). Anonim Halk Şiiri, Akçağ Yay., Ankara.
Köprülü, Mehmet Fuat (1914). “Saz Şâirleri”, İkdam, S. 3-4-6, s. 3.
Köprülü, Mehmet Fuat (1918). “Birkaç Varsağı”, Yeni Mecmua,
C. 2, S. 31, s. 96.
Köprülü, Mehmet Fuat (1927a). “Karacaoğlan”, Hayat, C. 2, S. 41,
s. 2-3.
Köprülü, Mehmet Fuat (1927b). “Kitâbiyât tahlil ve tenkidleri:
(Karacaoğlan)”, Türkiyat Mecmuası, S. 2, s. 502-503.
Oğuz, M. Öcal (2004). Halk Şiirinde Tür, Şekil ve Makam, Akçağ Yay.,
Ankara.
Oğuz, M. Öcal (ed.) (2004). Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Grafiker Yay.,
Ankara.
Oğuz, Öcal (2000). Türk Dünyası Halk Biliminde Yöntem Sorunları, Akçağ
Yay., Ankara.
Sakaoğlu, Saim (1990). “Saz Şâirinin Kural Anlayışı”, Erciyes, C. 13
S.149, Mayıs, s. 11-12.
Sakaoğlu, Saim (1991). “Halk Edebiyatında Kafiye Meselesi”, IV.
Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri / 11-13 Mayıs 1989
Eskişehir, Eskişehir, s. 301-305.
Sakaoğlu, Saim (1999). “Âşık Edebiyatında Yarım Kafiyeden Daha
Zayıf Kafiye Var mıdır?”, I. Balıkesir Kültür Araştırmaları Sempozyumu
Bildirileri, Balıkesir, s. 99-105.
Sakaoğlu, Saim (2004). Karacaoğlan, Akçağ Yay. Ankara.
Yıldırım, Dursun (1998). Türk Bitiği, Akçağ Yay., Ankara.
SOMEIDENTIFICATIONANDSUGGESTIONSABOUT
PUBLICLITERATURE(ORALLITERATURE)
SUBJECTS INLITERATURECOURSEBOOKS
MustafaAÇA*
Abstract
It is given importance to national language and
literature when the national education programmes of the developed countries is
considered European education programmes which are taken as a model in
preparing education programmes in general process their language and literature
with it’s past and today in a totalitarian approach. Integration to European
education programmes and to standerdize the education methods and techniques
nowadays, it is aimed to prepare modern scientific education programmes which
are completely based on knowledge and inquiry.
It will be discussed in this study that how the
oral literature subjects forming one of the important parts of literature were
processed in past and now these oral literature subjects should be processed in
a scientific and modern way by the help of new approachs and studies which are
important in our daytime.
Key Words: Literature, oral literature, national
education, culture, tradition
* Öğr.Gör.; Karadeniz Teknik Üniversitesi Giresun
Fen-EdebiyatFakültesi TürkDili ve Edebiyatı Bölümü.
1 “Türk Millî Eğitiminin Temel Amaçları” 1739 Sayılı kanunda
belirtilmiş olup, 24.06.1973 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
2 Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nun 14.07.2005
tarih ve 197 sayılı kararı ile açıklanan ve yürürlüğe konan edebiyat dersinin
amaçları, toplam yirmi madde olarak belirtilmiştir.
3 Türk halk edebiyatının Türk edebiyatı içerisindeki yeri hakkında
tespitlerde bulunulurken şu kaynaklar tarafından aktarılan bilgiler mutlaka
dikkate alınmalıdır: Umay Günay (1992), Mehmet Aça-A. Müge Ercan (2004).
4 Anılan türler, değişen kültürel ve sosyal yapıya uyum sağlayarak
Türk toplumunun sözlü ürünleri içinde atasözü, ağıt, koşma, destan gibi
isimlerle varlıklarını sürdürmüşlerdir.
5 Halk edebiyatı ürünleri içerisinde değerlendirilmesi konusunda
farklı görüşlerin bulunduğu “Âşık Edebiyatı” ürünleri ferdî karakterdedir.
Çalışmanın hacmi düşünülerek bu konuya yeri geldikçe kısaca değinilecektir.
6 Halk edebiyatı ürünlerinin ortak ya da genel özellikleri için şu
kaynaklardan yararlanılmalıdır: Dursun Yıldırım (1998), Metin Ekici (2004b).
7 Bu örnekte sadece metin merkezli yazılı edebiyat anlayışına dönük
bir sıralama söz konusudur. Sözlü edebiyatın devamlılığı, anlatıcı ve dinleyici
ortamı, anlatıcı özelliği, vb. gibi pek çok konu belirtilmemiştir.
8 Öğrenciler, ders kitaplarında, zikredilen kültür ortamları
hakkında bilgilendirilirken şu kaynaklardan mutlaka yararlanılmalıdır: Özkul
Çobanoğlu (1999), Özkul Çobanoğlu (2000); Dilaver Düzgün (2004); Gülin Öğüt
Eker (2004).
9 Bu iki araştırmacı tarafından yapılan çalışmalardan bazılarını
konuya ilgi duyanlar için şu şekilde belirtebiliriz: Mehmet Fuad Köprülü
(1914), (1918), (1927a), (1927b), Sadettin Nüzhet Ergun (1927), (1928).
10 Konuyla ilgili olarak bk; İlhan Başgöz (1986), (1992); Umay
Günay, (1993a), (1993b); Şükrü Elçin, (1997); Saim Sakaoğlu (2004).
11 Bu tarzda çalışmaların büyük çoğunluğu ilgili il veya ilçelerin
belediyeleri veya çeşitli sivil toplum örgütleri tarafından kültür turizmine
dönük ekonomik kaygılarla finanse edilen çalışmalardır.
12 Nasrettin Hoca fıkralarının araştırılması konusuna günümüz halk
edebiyatı araştırma yöntemleri bağlamında yeni bir bakış açısı getirmeye
çalışan bir çalışma için bk; Öcal Oğuz (2000).
13 Köroğlu’nun Türk dünyasındaki izleri ile ilgili olarak bakınız:
Metin Ekici (2004a).
14 Konu hakkında bk; Cem Dilçin (1995).
15 Saim Sakaoğlu’nun konuyla ilgili tespitleri için bk; Saim
Sakaoğlu, (1990), (1991), (1999).
16 Halk edebiyatının kollarını, nazım biçimlerini ve türlerini
içeren bu son derece kapsamlı sınıflandırma, M. Öcal Oğuz’un editörlüğünde
hazırlanmış olan Türk Halk Edebiyatı El Kitabı (2004) adlı çalışmadan
alınmıştır.
17 Son dönemlerde anonim halk şiiri üzerine çeşitli çalışmalar
yapılmıştır. Bunlar içerisinde en dikkat çekici olanı için bk; Doğan Kaya
(2002).
18 Yunus Emre ile Karacaoğlan’ın hayatı algılayışları, efsanevî
özellikler de taşıyan yaşam öyküleri ve dahası ahiret konusundaki
düşüncelerindeki farklılıklar dikkate alındığında konu daha anlamlı bir hal
almaktadır.
19 Âşık edebiyatında destan türü hakkında ayrıntılı bilgi için
bakınız: Özkul Çobanoğlu (2000).
20 Konuyla ilgili kapsamlı bir çalışma için bk; M. Öcal Oğuz (ed.)
(2004).
kaynak: meb.gov.tr
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|