|
Yunus Emre / Hayatı
SELAM SEKİZYÜZ YILDIR DİLİ
CANLI YUNUS’A,
SELAM, SAYGI, HAYRANLIK KARAMANLI YUNUS’A”
(Behçet Kemal ÇAĞLAR)
Gönüller sultanı, Allah dostu, sevgi aşığı ve büyük düşünür Yunus Emre
XIII. y.y. da yaşamış büyük bir Türkmen Dervişidir.
Türk kültürünü ve medeniyetini meydana getirenler, milletimizin fertleri
arasındaki manevi bağları, ortak inancı ve düşünceleri oluşturanlar, onları
aynı ideallerde ve milli amaçlar etrafında toplayanlar, milletimizin manevi
simaları, hiç şüphesiz ki alimlerimiz, düşünürlerimiz ve sanatçılarımızdır.
Yunus Emre, işte bu manevi simalarımızın önde gelenlerinden birisidir. Yaşadığı
yüzyılın karmaşık ortamında söylediği duru ve anlamlı şiirleriyle terennüm
ettiği duygu ve düşünceleri, birlik, beraberlik, kardeşlik duyguları, aşılamaya
çalıştığı insanlık sevgisi ve manevi yönden Anadolu birliğinin sağlanmasında,
devlet adamları ve komutanları kadar etkili olmuştur.
Ahmet Yesevi’nin XII.y.y da başlattığı Türk tasavvuf hareketi ve tasavvufi Türk
Edebiyatı yüz yılı aşan birleşme ve gelişme döneminden sonra Yunus Emre’de en
olgun bir zirve noktasına erişmiştir. Bu bakımdan Yunus Emre, Ahmet Yesevi’nin
Anadoludaki devamıdır. Tasavvuvfun halk arasında yaygınlaştırılmasında, yani
İslami özelliklerin Türk toplum yapısına işlenmesinde Ahmet Yesevi’nin Doğu
Türk aleminde yaptığını Yunus Emre’de Anadolu’da yapmıştır.
Nerede yattığı, nerede, nasıl ve ne seviyede bir öğretim gördüğü, okur - yazar
olup olmadığı tartışılan konulardır. Yunus Emre’nin yaşadığı dönemin siyasi ve
ekonomik yapısını anlatmakla Yunus’u daha iyi tanıyabiliriz.
XIII. ve XIV. y.y’lar Anadolu’nun büyük siyasal kavgalarla sarsıldığı dönemdir.
Bu dönemde Anadolu Selçuklu Devleti iyice gücünü kayıp etmişti. 1243 yılında
Kösedağ Savaşı ile Selçuklu Devleti temelinden sarsılmıştı. Bu savaştan üstün
çıkan Moğallar Anadolu içerisine yürümüş, Sivas ve Kayseri’yi almışlardır. Bu
istila hareketleri sırasında Anadolu insanının mal, can, huzur ve güvenliği
büyük tehlikeye girmiştir. Devlet ise bu istilalarla başa çıkamayınca anlaşmak
ve çok ağır vergi şartlarını kabullenmek zorunda kalmıştır.
Bu olaylar sonunda Anadolu’nun her yöresinde karışıklıklar çıkmış, valiler ve
beyler ayaklanmış, bağımsızlık sevdasına düşmüşlerdi. Bu sırada Moğollar 1258
yılında Anadolu’yu tekrar işgal etmişler, ikinci kez Anadolu insanına izdıraplı
günler yaşatmışlardır. Bu olaylar yetmiyormuş gibi Anadolu’da kökleşmeye
çalışan, acımasız ve koyu taassup içinde bulunan ve İslam dünyasına adeta sel
gibi akıp gelen Türk ve İslam düşmanı haçlıların da Anadolu insanını oldukça
hırpalamış olduklarını söylememiz gerekir.
İşte yukarıda saydığımız olaylar sonucu Devlet, otoritesini yitirmiş, halk
fakr-u zaruret içine düşmüş, maddi ve manevi çöküntüler Türk insanının başına
bir kabus gibi çökmüştü. Bu olaylar yetmiyormuş gibi, Anadolu’nun büyük bir
kısmında baş gösteren kıtlıklar da Anadolu insanını iyice karamsarlığa sokmuştu.
Böylece; bir yandan ekonomik çöküntü baş gösterirken, diğer yandanda manevi
çöküntü, tahribatını bütün şitdeti ile sürdürüyordu.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, merkezdeki kültür hayranlığına karşı, halk
içinde, halkı teselliye çalışan, onlara moral veren, onları birlik ve
beraberliğe davet eden, gönüllere derman olarak Anadolu yaylalarının pınarları
kadar saf ve duru olarak ALLAH aşkı çağrısı yapan ve her işin Allah’ın iradesi
ile gerçekleştiğini telkin eden, Allah dostları, insan sevgilileri, Erenler ve
manevi komutanlar bir bir ortaya çıkıyorlardı.
Bu manevi komutanlar, bu Horasan Erenleri, Anadolu Türk Birliğini sağlamak için
bayrak açan Karamanoğlu Mehmet Bey’in topraklarında milli ve dini bir
edebiyatın doğmasına yardımcı olmuşlardır. Mevlana Celaleddini Rumi, Ahi Evran
Veli ve Hacı Bektaşı Veli halk içinde irşatlarını devam ettiren manevi
liderlerdendi.
İşte siyasi ve ekonomik bakımdan böyle bir karışık ortamda, Karaman
topraklarında da gönüller sultanı, Allah dostu, Hak ve halk aşığı, tasavvuf
eri, Türkmen Dervişi YUNUS EMRE yaşıyordu.
Tam 7 yüzyıl’dan beri fikir ve düşünceleri ile gönüllerimizde taht kurmuş,
taşıdığı insanlık sevgisi ve hoşgörü duyguları ile evrenleşmiş, çağa ve çağlar
ötesine hitap eden Yunus Emre’nin doğup büyüdüğü ve yaşadığı yerler tartışma
konusudur. Buna rağmen Yunus Emre üzerine araştırma yapanlar O’nun doğum ve
ölüm tarihleri üzerinde hem fikirdirler. Bu tarihler genellikle 1240 - 1320
olarak kabul edilmektedir.
YUNUS EMRE TARTIŞMASI NEDEN DOĞMUŞTUR ?
Yunus Emre üzerindeki çalışmaların ilk kaynağı Halim Baki Kunter’dir. 10 Nisan
1943 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı iken Milli Eğitim
Bakanlığına bir dilekçe vererek, Yunus Emre üzerinde derlemeler yapacağını
bildirmiş ve kitaplıklarda, yazmalar, şiirler ve başka bilgilerin kendine
verilmesini istemiştir. Bu isteği olumlu karşılayan bakanlık, Valiliklere
gerekli genelgeyi göndermiştir. 1946 yılında bakanlık aynı konuda Valiliklere
iki bir genelge daha göndermiştir. Bu tarihlerde geçtiğimiz yıl vefat eden
Ahmet Adnan Saygun meşhur “Yunus Emre Oratoryası”nı düzenlemiş ve bu olay sanat
dünyasında büyük yankılar uyandırmıştır.
Bu arada Halim Baki Kunter bir Yunus Emre Derneği kurmuş, derneğin tüzüğüne hiç
bir zaman gerçekleştiremeyeceği maddeler koymuştur.
Burada bu konudaki çalışmaların başında daima Halim Baki vardır. O Yunus’u
Sarıköy’de diriltmek istiyordu. Derken, 1957 yılında Eskişehir’de “Yunus
Emre’yi Sevenler Derneği” kuruluyor. Bu dernek birkaç kere el değiştirerek
Yunus Emre’ye Sarıköy’de bir mezar yaptırma işi ortraya atılıyor. Daha önce
1946 yılında Ankara’dan gelen Halim Baki Kunter’in başkanlığındaki bir heyet
mezarı açıyor, mezardan çıkan bir çok iskeletin içinde en koca kafalı olanı
iskeletin Yunus Emre’nin olduğuna karar verirler. Mezar başka bir yere
nakledilerek ve devletin büyük maddi imkanları kullanılarak birde anıt mazar
yapılıyor.
Yunus Emre mezarı üzerinde Eskişehir’lilerin devlet yardımları ile de
sürdürdükleri tartışmalarla birlikte haklı olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde
Yunus’un mezarlarının ve makamlarının kendi yörelerinde olduğu iddaları da
yaygınlaşıyor. Artık bu günlerde olduğu gibi o tarihlerde de Yunus hayranları
çoğalmaktadır. İster rivayet olsun, ister gerçek olsun Yunus Emre üzerinde
ciddi araştırmalar çoğalıyor ve özellikle yeni bulunan belgeler de Yunus
Emre’nin Karaman’da yattığı tezini kuvvetlendiriyor.
Yunus Emre’nin mezarı olarak bugün bir çok yerler söylenmekte ve rivayet
edilmektedir. Bu yerlerin büyük bir kısmı resmi belgelere dayanmazlar, halk
söylentilerine, Yunus’tan yüzyıllar sonra yazılmış bazı kitaplardaki kayıtlara
ki yine bunlar halk söylentilerine ve menkibelere dayanır. Bunlar da tabii
olarak gerçekleri doğru olarak yansıtmazlar. Bugün Türkiye’de Bursa, Kula,
Erzurum Tuzcu Köyü, Aksaray, Kırşehir, Ünye, Bandırma, Keçiborlu, Bolu,
Sandıklı, Eğridir gibi yerlerde mezar ve makamlar olduğu iddia edilmektedir.
Ancak son yapılan araştırmalarla, bu gibi yerlerin mevcut olmadığı veya Yunus’a
ait olmadığı tesbit edilmiştir.
Bugün ise üzerinde en fazla durulan iki yer Karaman ve Sarıköy’dür. Kültür
Bakanlığı da 1991 Yunus Emre Sevgi Yılı münasebetiyle yayınladığı kitap, dergi
ve broşürlerde bu iki yerden bahsetmektedir. Bakanlığın bu tutumu yıllardır, il
olmanın avantajını ve siyasi nüfusunu kullanan Eskişehir’lileri oldukça
kızdırmaktadır.
Eskişehir’lilerin ortaya attığı ve kuvvetli iddaları arasında yer alan Yunus
Emre’ye ait mezar açma hikayesini ve üzerindeki yorumu burada hep birlikte ele
alalım.
Daha önce söylediğimiz gibi Halim Baki Kunter’in başkanlığındaki Mezar açma
heyeti 26 Haziran 1947 de mezar başında hazır bulunuyorlar. Bu heyet, Halim
Baki Kunter (Halk evleri şef yardımcısı ve vakıflar Genel Müdürlüğü Terftiş
Kurulu Başkanı), Ahmet Adnan Saygun, (Bestekar), Kemal Güngör (Ankara Etnoğrafya
Müzesi Müdür Muvani ), Raci Temizer (Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü
Asistanı), Hasan Bıçakçı (Eski Eserler ve Müzeler Müdürlüğü Fotoğrafçısı)’ndan
oluşmaktadır. İşte tamamen Halim Baki Kunter’in isteği doğrultusunda rapor
hazırlayacak olan bu kurul üyeleri mezarı açmaya başlıyor. Tabi ki sonuçtan tam
emin olduğu için Sarıköy’de anıt mezar bitirilmek üzeredir. Mezarın açılışı
dakikası dakikasına fotoğraflarla tespit ediliyor ne varki açılan bu mezar
Eskişehir’lilerin isteği doğrultusunda bir mezar çıkmıyor. Buna rağmen içinden
çıkan bir çok iskeletten en koca kafalısını (En akıllı olan budur ve bu da
Yunus Emre’nin iskeletidir) diye Halim Baki Kunter’in doğrultusunda rapor
tutuluyor. Ne gariptir ki bu rapora Kurul Başkanı dışında imza koyan bulunmuyor.
İmzasız olan raporu incelediğimizde belli başlı şu sonuçlar ortaya çıkıyor :
1- Yunus’un denilen mezarın bulunduğu alan, köy mezarlığı olup, Sarıköy’den 300 metre uzaklıktadır.
2- İskelet topraktan 25 - 30
santimetre derinlikten çıkmıştır.
3- Mezar doğrudan doğruya önceden hazırlanmış, toprak bir çukurdur. Ceset
olduğu gibi toprak üzerine konulmuştur.
4- Mezarda iskelet bozulmamış, ilk konulduğu gibi parçalanmamıştır. Yani
raporun diliyle söylenirse: iskelet sağlam ve tam olarak bulunmuştur.
5- İskelet ölçülmüş, biçilmiş, “ Türk ve daha çok Türkmen tipini hatırlatmakta,
kafa ölçüleri itibariyle vasatın çok üzerinde bir kıymet taşımakta ve kafasını
çalıştıran bir insana ait olmalıdır ” denilmektedir.
Rapor daha başka saçma maddelerle devam etmektedir. Şimdi raporun maddeleri
ışığında şu gerçekleri bulabiliriz:
1- İskelet yüzeye çok yakın olduğuna göre ceset çok acele gömülmüş olmalıdır.
2- Yüzeye çok yakın olan bu ceset 700 gibi bir yıl geçmesine rağmen nasıl
bozulmamış olabilir.
3- Cesetin özellikle kafasının bir Türk’e özellikle bir Türkmen’e hem de
kafasını çalıştıran bir Türkmen’e ait olmasına dair bulgular nasıl
bilimsellikle izah edilebilir.
4- Kazıda bulunan kurul üyelerinden bilim adamı Arkeoloğun “Bu olay saçmadır”
demesi, rapora niçin ilave edilmemiştir.
5- Yunus’un diye açılan bu mezardan 15 adet iskeletin çıktığı niçin rapora
eklenmemiştir. Kaldı ki çıkan bu iskeletler, kurul üyelerinden öğrenildiğine
göre müslümanlara ait olmadığı
da idida edilmiştir.
6- Mezar açma olayında Kurul Başkanı Halim Baki Kunter’in dışında, rapor niçin
imzalanmamıştır.
Eskişehir’lilerin bu mezar açma ve bu anıt dikme hikayesini Halim Baki
Kunter’in “Eskişehir Turizm ve Tanıtma Derneğinin 3 numaralı yayını olan Yunus
Emre, Bilgiler ve Belgeler” adlı kitabından özetlendikten sonra, Yunus Emre ile
ilgili çalışmaları gözden geçirelim :
Eskişehir’lilerin tek taraflı, il olmanın avantajı ve devlet desteği ile
şimdiye kadar yaptıkları çalışmalar karşısında, Karaman tezini savunanlar,
çalışmalarını hızlandırarak, yeni belgelerle Kamu oyunu aydınlatmaktadır. Bu
arada gerçekten çok değerli yayımlar ve belgeler ortaya çıkmaktadır. Bu
çalışmalar sonuçu Rahmetli İbrahim Hakkı Konyalı ve Rahmetli Cahit Öztelli
Yunus’un Karamanlı olduğu gerçeğini bütün insaf sahiplerine kabul ettiriyorlar.
Bu arada rahmetli Şahabettin Tekirdağ da değerli araştırmalar yapıyor.
Bu araştırmalar sonucu Yunus gerçeği tartışılırken Karaman ve Eskişehir’de
Yunus Emre’yi anma törenleri tertip ediliyor. Kitaplar dergiler çıkıyor “Bende
değil sendedir” tartışmaları sürüp gidiyor.
Hatta bu arada Eskişehir Sarıköy’de nutuk atanlar, bir ay sonra Karaman’da
kürsüye çıkarak “Yunus Emre Karaman’lıdır elimde yeni belgeler vardır” diye
bilen şöhret ve mevki düşkünlerine bile rastlanmaktadır.
Bu çalışmalar, bir yandan hemşehrilik çabasından kızışırken, bir yandan da
şöhretlerini Yunus Emre üzerine kuranlar, bir anda elde ettikleri şöhretlerinin
yıkılacağından korkarak ve gerçekleri inkar yoluna giderek tutuculuklarına
devam etmektedirler.
Bu arada yeni yapılan bütün çalışmalar ve bulunan bütün belgeler, Karaman’ın
lehinedir. İşte bu durum neticesinde Yunus Eskişehir’lidir diye kitap yazanlar
şöhretlerini bu tez üzerinde kuranlar, elde ettikleri şöhretin bir anda sona
ermesinden korktukları için paniğe kapılmaktadırlar. Halbuki ilim adamlarının
en büyük özelliği tarihi gerçekleri kabullenmesidir. Gerçek bilim adamı ve
araştırmacı yanılgıya düştüğü an, yanıldığını söylemekten de çekinmemelidir.
Yunus Emre üzerindeki bu yoğun çalışmalar devam ederken Konya Evkaf Dairesinden
bir belge çalınma olayı ortaya çıkar. Konya Evkaf Daireisnde bulunanYunus Emre
ile ilgili kaydın yazılı olduğu sahifeler kaybolmuştur. Araştırma ve soruşturma
yapılıyor. Konya’da görevli iki yetkili üzerinde durulur, Vali işe el koyuyor.
Ankara’dan müfettişler geliyor. Fakat sonunda bütün bu soruşturmalar, hasır
altı edilerek olay kapatılıyor. Ama defterin sahifeleri hala yerine konmuyor.
Ancak bu olayın olacağı, sanki içine doğmuşcasına Rahmetli İbrahim Hakkı
Konyalı önceden bu belgenin kopyasını almıştır.
Eskişehir’lilerin bu mezar açma hikayesini ve bu konudaki çalışmalarını
özetledikten sonra Yunus Emre için Sarıköylü tezine haklılık kazandıran
açıklamaları maddeler halinde görelim:
1- Sarıköydeki mezar, açılmadan önce son derece sade, taş ve toprak yığınından
başka bir şey değildi. Bırakınız Yunus’u, her hengi bir islam büyüğünün mezarı,
nasıl bu şekilde bakımsız olur, tek başına, bir türbe yapılmaz, taş dikilmez bu
durum Türk tarihinde görülmemiş bir özelliktir.
2- Sarıköy’ü savunanların dayandıkları bir kaynak ta Bektaşi velayet
nameleridir. İnsanların uçması gibi olayların da yer verildiği, gerçek dışı
hikayelerle dolu olan bu menakipnamelerde Taptuk Emre’ye yer verildiği halde
Yunus Emre’ye yer verilmez.
3- XVI. y.y yazarlarından Lamii (Ölümü 1532) Nefahat Ül Üns çevirisinde “Ve
kendisi Kütahya suyu üzerinde Sakarya suyuna karıştığı yerin kurbunda yatır,
meşhurdur ziyaret edenler”. adı geçen menakipleri kaynak almasındandır.
4- Sarıköyü savunanların ileri sürdükleri Sivrihisarlı Baba Yusuf’un (Ölümü
1511) “Mevhub-ı mahbub” adlı eserinde
“Azizlermiş hususa Yunus Emre
Ederlermiş Zühd-ü uzlet uyup emre
Bu yerdedir bu zumrenin mezarı
Müşerref eylemişlerdir diyarı”
beyitlerini gördüğü bir rüyaya dayanarak yazmıştır. Yusuf Baba bilerek veya
bilmeyerek bir çok yanlışlar yapmıştır. Bunlardan bazısı :
628 yılında Lut gölüne yakın bir yerde şehit edilen Hz Muhammed (s.a.v)’in
Amcasının oğlu Cafer-i Tayyar (r.a)’ı da “Bu şehirde yatur Cafer-i Tayyar”
sözleri ile Caferi Tayyar’ı Sivrihisar’lı olarak göstermektedir. (Belleten
Dergisi Sf. 117 is. An. Cafer C 3.5)
Yusuf Babanın yanlışları bunlarlada bitmez, Abdal’ın bir şiirini de Yunus
Emre’nin zannetmiştir.(Abdul Baki Gülpınarlı YunusEmre ve Tas)
Baş taraftaki beyite göre; Yunus Emre’yi Sarıköyde sayanlar nedense Yusuf
Babanın yanlışlarından söz etmezler.
5- Yine Sarıköyü savunanlar en sağlam dedikleri belge Kanuni Sultan Süleyman
zamanına ait Ankara Kuyudat-ı Kadime arşivinde bulunan (No: 580, S.191) bu
vakıf kaydının arşivlerde en az beş sureti vardır. Hiç bir yanlışa yer vermez.
Bu belgede Yunus, Sarıköy’deki çiftliğini yine o köyde bulunan zaviyeye
vakfettiğini bildirmektedir. Bu en eski belge Sarıköy düğümünü çözmektedir. Bu
belgede adı geçen Yunus Emre değil Yunus Emir Bey’dir. Emir, Emir diye yazılır,
amca, bey diye yazılmaz ve Yunusta hiç bir şiirinde kendisine Bey diye
bahsetmez. Kaldı ki: Yunus Emir Bey’de Sarıköy’de değil Konyanın Akşehir’e
bağlı Koçaş Köyündedir. Yunus Emir Bey’e ait olan bu mezar taşı da rahmetli
İbrahim Hakkı Konyalı tarafından Koçaş Köyünde bulunmuştur.
6- Merhum Halim Baki Kunter’in belge diye sunduğu Muhasebe dilekçeleri,
muhasebe defterlerinin suretleri ve muhasebe koçanları, geçen yüzyılın
ortasında başlamakta ve 1905 yılında sona ermektedir. Onun için bunlar geçerli
belge olarak sayılmaz Ancak bir gerçeği, hemde çok önemli bir gerçeği ortaya
çıkarmadan büyük bir değer taşımaktadır. Adı geçen belgelerdeki isimler Yunus
Emre’ye ait olmayıp, Yunus Emir,Yunus Emrullah, Aşık Yunus Emrullah, Emrullah
Yunus Sami şeklindedir. Daha sonra göreceğimiz Karaman’a ait belgelerin hiç
birinde Yunus Emre’den başka, diğer Yunus’lardan başka kişilerden bahsetmez.
7- Bu gün Yunus Emre üzerine araştırma yapanlar, Yunus Emre ile Mevlana ve oğlu
Sultan Velet’le sık sık bir araya geldikleri, aynı meclislerde bulunduklarını
yazmaktadır. O çağlardaki ulaşım imkanları da göz önüne alınarak Konya’ya
uzaklığı 450 Km
olan Sarıköy’lü mü olması gerekir yoksa Konya’ya uzaklığı 100 Km olan Karaman’lı Yunus
olması gerekir.?
8- Yunus Emre ile ilgili bütün kaynaklara göre Yunus Emre’nin atalarının
Horasan’dan gelerek Anadolu’ya Karaman Eyaleti topraklarına yerleşmişlerdir.
Yunus Emre’nin yaşadığı dönem (1240 - 1320), Eskişehir ve çevresi Bizans
tekfurlarının elinde ve onların tehtidi altındadır. Osmanlı Beyliği ise daha
yeni doğmak üzere olan bir Kayı boyudur.
9- Yunus Emre’nin yaşadığı dönemlerde ve daha sonraki yıllarda Sivrihisar ve
Sarıköy Ankara Vilayeti sınırları içerisindedir. O yıllarda yayımlanan Ankara
Salnamelerinde (yıllıklarda) ne Yunus Emre’den ne Türbesinden ve ne de bir
Yunus Tekkesinden bahsedilir. Halbuki Konya Salnamelerinde o tarihlerde
Karaman’lı Yunus Emre’den defalarca bahsedilmektedir.
10- Halim Baki Kunter’in “Yunus Emre Belgeler Bilgiler” adlı kitabında
Sarıköy’de mezar açılışını cesedin çıkarılışını dakikası dakikasına anlatarak
çıkan taşları ve toprağı fotoğraflatıyor. Adı geçen kitapta resim ve
fotokopiler bölümünde sahife 20, resim 23, mezar içinde çıkarılan Selçuk
seramik parçası gösterilmekte fakat, hiç bozulmamış denilen cesetten ve
keramiklerden sahife 10 resim 12 daha da ilginçtir. Resim altındaki yazı türbe
içerisindeki mezarın en son durumu diyor ve bu fotoğrafta mezarın içinden çıkan
hasır bile bozulmamıştır.
11- Son olarak Sarıköy’deki mezar açmak için oluşturulan heyet üyelerinin
sonradan açıklamaları geçte olsa gerçekleri ortaya çıkarmıştır.
Merhum Cahit Öztelli’nin Belgelerle Yunus Emre kitabının 67. sahifesinde Mezar
açma heyeti içinde bulunan Raci Temizer Mezardan 15 ceset çıktığını ve rapora
imza koymadığını belirtiyor ve rapora Merhum Halim Baki Kunter’den başka
kimsenin imza koymadığını söylüyor.
İstanbul’da 1971 Yılında Uluslararası Yunus Emre seminerlerindeki konuşmalardan
sorra Sayın Adnan Saygun söz alarak şunları söylediğini belirtiyor “Evet, Cahit
Öztelli doğru söylüyor. Mezarın açılışında bende vardım. Gerçekten 15 iskelet
çıktı. Ama bazı sebeplerden ötürü açıklayamadık”
Bütün bu konuşmalar ve belgeler Yunus Emre’nin Karaman’da olduğunu çıkarmakta
ve bütün gerçekleri gözönüne sermektedir.
YUNUS EMRE KARAMAN’DADIR
Son yirmibeş otuz yıldan bu yana yapılan bütün çalışmalar, yeni belgeler ve
bilgiler ortaya koydu. Bu çalışmalar Karaman’lı aydınlar yanında Tarih bilgini
ve araştırmacı Merhum İbrahim Hakkı Konyalı’nın büyük emeği geçmiş, Yunus’u
bilim dünyasına sunmuştur.
BELGELERİN SAĞLAMLIĞI VE DEĞERİ
İbrahim Hakkı Konyalı’nın arşivlerdeki Yunus Emre ile ilgili belgeler hakkında
şunları söylüyor.
“Yunus Emre, soyu, sopu beli bir aziz kişinin neslinden geldiğini Topkapı
Sarayı Defterhane Hazine-i Humayunu’nda padişahın sadrazamdaki mührü ile
mühürlenerek bize kadar gelen bir “İl yazıcı” defterinden öğreniyoruz İl yazıcı
defteri, defterhane Hazinesi denilen köhne, Cedi tapu, Zeamet ve Tımar, Evkaf,
emlak mücmel ve mufassal söyleyen, şaşmayan yanlışsız vesikalarıdır. Bunların
üzerinde silinti, kazıntı, kısaltma, ekleme ve değiştirme yapılamaz. Oğuz
boylarından indikleri iddia olunan Osmanlı Hükümdarları defterlere bir çeşit
muhteremlik ve kutsallık verirlerdi. Kanunnamelere göre bu defterin doğruluğunu
bozanlar ölüm cezasına çarptırılırlardı. Osmanlı Kanunnamelerine göre bu
defterler yirmibeş yılda bir değiştirilir. Padişah herhangi bir yurt parçasının
yazılışından şüphe ederse istediği zaman yazımını yenileyebilirdi. Devletin
askerleri, iktisadi ve toplu bir ifade ile siyasi varlığı bu defteterlere
bağlıdır.”
Başbakanlık arşivi 63 sayıda kayıtlı ve H. 924. Miladi 1518 yılında Yavuz
Sultan Selim adına Karaman Eyaleti Vakıflarını içine alan defterin 2354.
sahifesinden, Yunus’un bağlı bulunduğu Aile Reisi İsmail Hacı’nın Horasan’dan
cemaatı ile Larende’ye (Karaman) gelerek burada yerleşip yurt edindiği
öğrenilmektedir.
Bu belgede adı geçen Hacı İsmail Köyü’nü yine adı geçen Hacı İsmail kurmuştur.
Bu köyün yeri Karaman’a uzaklığı 29
Km uzaklıktadır.
Yine ikinci belge İsmail Hacının ve torunlarının da adı geçen belgeden
öğrenildiğine göre Yunus Emre, Karamanoğlu İbrahim Bey’den YERCE adındaki yeri
satın almıştır. Kendisi ölünce de mülkü çocuklarına geçmiştir.
İsmail Hacı Topluluğunun Vakıfnamelere, mülknamelere, geçmeyen otlak ve benzeri
yerlerini Kemal Paşazade (1468 - 1534) bulmuş ve defterine geçmiştir.
Yunus Emre’nin İsmail Hacı soyundan olduğunu gösteren bu belgelerdeki yerleri,
İbrahim Hakkı Konyalı uzun süre çalışarak bulmuş ve belgelerle uygunluğunu
belitmiştir. 500 yıl önceden gelen bu belgedeki adı geçen yerler bu günde aynı
adlarla anılmaktadır.
KARAMAN’DA YUNUS’UN ZAVİYESİ
Yine başka bir belgede (Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü eski kayıtlar arşivi yeni
584, eski 254) Konya Evkafının H. 992
M. 1584 tarihli yazısında Larendedeki Yunus Emre’nin
zaviyesinden söz eden bölümde Yunus Emre’nin Babasının adının, İsmail olduğu
bilinmektedir. Kayıt şöyle : “Vakf-ı Zaviye-i Yunus Emre İbn-i Meşhur bi
Kirişci Baba der nefs-i Larende”
Yunus Emre şiirlerini bir araya toplayıp, Divan Meydana getirdiği kendisini de
söylemektedir.
“Yunus oldu ise adım ne acep
Okuyanlar bu benim divanımı”
Yine başka bir şiirinde;
“Yunus miskin anı görmüş
Eline bir divan almış
Alimler okuyamamış
Bu maniden duyan gelsin” demektedir.
Yunus Emre’nin şiirlerini divan yapması normaldir. Çünkü daha yaşarken şiirleri
her yana yayılmış, elden ele dolaşmış bir şeyhin şiirlerini bir araya getirip
yayması gereklidir.
Bugün en eski Divan, Karaman’da Avukat Baha Kayserilioğlu’nun elinde mevcuttur.
Karamanoğulları tarihini içine alan Şikari tarihinde, Yunus Emre ile ilgili ve
Yunus Emre’nin Karaman’da olduğunu bildiren bölümler mevcuttur.
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|
|