Âşık Seyrani / Hayatı


XIX. yüzyil gizemci halk şiirinin büyük ustası, kuşkusuz, Seyrani’dir. Dehası, yergiciliği, taşlamacılığı, bir bakıma, gizemciliğini bastıran, haksızlığa, rüşvete, kıyıcılığa, toplumsal dengesizliklere, kaba sofuluğa, ahlaksızlığa karşı gözünü budaktan esirgemeden, korkmadan, çekin¬meden savaşım veren, bu arada inancının gereklerini de bir yana itmeden, şiirsel yapıdan, söyleyişten uzaklaşmadan, etkin, kalici şiirlerini sazıyla halk içinde söyleyen güçlü bir ozan Seyrani. Şiirlerinin çoğunun bugün de güncelliğini yitirmemiş olması, halk arasında büyük saygınlık kazanması, Seylani’nin gücünü belirlemesi bakımından ilginçtir Seyrani, Kayseri’nin şimdiki adi Develi olan Evermek ilçesinde doğmuş, yine doğduğu yerde ölmüştür. Yoksul bir mahalle imamı olan Cafer Hocanın oğludur. Asil adi Mehmet’tir. Bir saptamaya göre, 1807 yılında doğmuş, 1866 yılında ölmüştür. Ancak, bu tarihlerin doğruluğu üzerinde kuşkular da vardır. Seyranı’nın bir mezar taşı bile yoktur; bir rivayete göre şimdiki Develi Lisesinin Güney Doğu tarafında lisenin kösesinde olduğu Rahmetli Aşık Ali Çatak Bey tarafından yapılan araştırılmalar sayesinde orda olduğu rivayet edilmektedir. Seyrani ; “Can ipi ten yününden Saran kirman ular bir gün Hep kesilir sular bir gün Ecel kollarını boynuma Habersizce dolar bir gün dür bugün” der ve vefat eder. Seyrani çocukluğunda bir süre Halasiye mektebine devam eder iki yıllık bir mahalle eğitimi alır. Bir rivayete göre sekiz yıl askerlik yaptığı söylenir. Askerlik dönüsü evlenir ve Seyfullah, Nasrullah, Emine, Zeliha, Havva ve Fatma adında altı çoçuğu olur. Seyrani ismini elmasının bir sebebi hikmeti vardır. Bir yaz sabahı mescit imamı olan babasının kapısı vurulur; Cemaat dışarıda kaldı, sabah namazı vakti geçiyor denilir. Babası da Seyrani’yi mescidin kandillerini yakmakla görevlendirmiştir. Seyrani kandilleri yakmak için mescide gider, kapıyı açar ve kandilleri yanmış bulur içeri girdiğinde kandillerin titrek ışıkları altında muntazam saflar tutmuş yeşil kavuklu, ak sakallı, iri gövdeli, Mesih kıyafetli cismi nurlu bir cemaat görür. Gördügü bu manzara karsısında titrer, korkar düşer ve bayılır. Günlerce ortadan kaybolur, yavrusunun esrarengiz bir şekilde kayboluşundan dolayı validesi ağlar ve çırpınır. Tüm aramalar sonunda bir hafta sonra Köşk pınardaki gazel bağlarında babası oğlunu baygın bir halde bulur. Ne olduysa ondan sonra olur ve Mehmetlikten Seyrani mahlaslı sairliğe geçen insandır artik o. Ne olduğu sorulduğunda; yanındaki yeşil cübbelilerle Bağdat’a gidip İmam-ı Azami ziyaret ettiklerini ve geri kendisini bağa bırakıp üzüm yiyerek ayrıldıklarını söyler. Seyrani’nin kalp gözü açılmıştır artik Hak için yasar Hak için söyler, Hak için çalar sazını rakiplerini birer birer pes ettirir sözleriyle. Bir ara gururlanır kendisiyle; bağlarına doğru giderken çakıl arasında bir tilki rast gelir Seyrani Babaya ve “DUR” der tilki; suallerime cevap ver der: ona ahiret le ilgili sualler sorar ve hiç birine cevap veremez ve gururlandığından dolayı bu dersin kendisine reva görüldüğünü anlar ve su sözleri söyler; “Ağır meclislerde sıkılmaz iken Mengeneye versen bükülmez iken Seyrani aslana yenilmez iken Dedirdin tilkiye pes kara bahtım” ,der; ve düşer gurbet ellerin yollarına.Yolculuk İstanbul’adır ve dönem Abdülmecit Han dönemidir ve yedi yil ilim ve irfan tahsil eder. İstanbul’da ”bilimsel ve kültürel öğrenim” gördüğü şiirlerinden anlaşılmaktadır. Bir yandan da Alevi-Bektaşi tekkelerine girmiştir. Tasavvuf konularını öğrenmiş yergici, taslamacı yanını acımasızca kullanmaktan çekinmemiştir. Gelenekçi halk şiirini öğrenmiştir. Seyrani XIX yy halk siniriyle tekke şiiri arasında bağlantı kuran, her iki şiir türünü birbiriyle kaynaştıran bir halk sairidir. Şiirlerinde ask ve tasavvuf konularını isler. Bazı şiirlerinde Alevi- Bektaşi edebiyatında sık sık kullanılan tasavvuf kavramları, özellikle Ehli Beyt sevgisi geniş bir yer tutar. Dili akıcı, söyleyişi kolay ve yumuşaktır. Halk deyimleri, atasözleri gibi ortak dil varlıklarını çok kullanır. Şiir konularını ( ask, günlük olaylar ) genellikle kendisi hayatından seçer. Bazı şiirlerinde çağının sosyal durumunu, ahlak çöküntülerini toplum sarsıntılarını yerici bir dille ele alır. Anlaşılan odur ki Seyrani, doğasal olarak her türlü. yanlışlıklara karşı çıkmadan, olayları, kişileri yermeden edememektedir. Bu yüzden olacak ki İstanbul’da seçkinleri yerdiği için hakkında kovuşturma açılmış, ve bir dostunun yardımıyla Develi’ye kaçırılmıştır. Bir rivayete göre Seyrani’ nin İstanbul’dan kaçışı söyle anlatılmaktadır; Dolmabahçe Sarayı yeni yapılmaktadır boşa giden masraflara bakarak saray düzenini ve bozuk düzene sürekli eleştirilerde bulunur. Bu yüzden sürekli saray tarafından tenkitler alır. Yapılan bir yarışmada birinci olur ve ödül için saraya padişah huzuruna çağırılır ve kendisine bir kürk hediye edilir. Saray çıkısında yolda gördüğü soğuktan titreyen bir garibe kürkü hediye eder. Bunu görenler padişaha hakaret diye şikayet ederler ve sürgün edilmesi istenir bunun üzerine huzura çağrılır ve sorulur: ve Seyrani “Beni Hakkin Mekanından Özge Bir Mekan Bulmak Mümkün İse Bul Gönder” der bu söz padişahın çok hoşuna gider ve affeder. Ama düzen hep tersine gitmeye devam eder ve Seyrani,de eleştirilerine sözle karşılık vererek devam eder. Artik Seyrani için ölüm fermanı çıktı çıkacaktır. Develili bir hemşerisi tarafından gizlice bir gece Develi’ye kaçırılır. Bir süre burada kalır ve daha sonra Halep’e gider ve bir müddette orada kalır. Halep ten tekrar Develi’ye döner o artik erenlerin şarabından içmiş, Hak için söyleyen bir asıktır ama maalesef Develi onun kıymetini kadrini bilmez; ancak öldükten sonra anlaşılır kıymeti ve kadri. Özellikle Orta Anadolu’da gezdiği anlaşılan Seyrani’nin ”Aşık Toplantıları”na katıldığı, düzenlenen türlü sazlı sözlü yarışmalarda hep önde gittiği anlaşılıyor. Yaşamının sonuna doğru bir sinir hastalığına da tutulan Seyrani’ye son döneminde “Deli” dendiği saptanıyor. Seyrani’nin yaşamı acılarla, yoksulluklarla geçmiştir, bütün zorluklara rağmen Seyrani yasama sevincini hiçbir zaman yitirmemiştir. Yoksulluğunu, çektiği açıları, dik kafalı bir ozan olusuna bağlamak da, pek yanlış olmaz. Seyrani’nin yaşadığı dönemde ülkede de birtakım değişiklikler, yenilikler başlamıştır. Çağdaş okullar açılmaya, yeni mahkemeler kurulmaya başlamış, Ülkeye telgraf gelmiş çeşitli yenileşme çabaları gözlenir olmuştur. Bütün bunları Seyrani’nin yakından izlediğini, halkın üzerindeki etkileri gözlediğini, şiirlerinden çıkarma olanakları vardır. Bu bakımdan Seyrani, kendisinden önceki Ozanlar gibi alışılmış konu sınırlarını aşan, çağdaş olayların, oluşumların içine girmeye çalışan, bunları eleştirel gözle değerlendirmeye yönelen bir ozan olarak özellikle dikkati çekmektedir. Seyrani’nin bu yergici, taslamacı tavrının yani sıra içtenlikli, duyarlılıklı bir yani olduğu da görülüyor. Herhalde Seyrani, çağının da tüm halk şiirimizin de üzerinde önemle durulması gereken en güçlü, en ilginç ozanlarından biridir. Güncelliğini yitirmeme basarisini göstererek, diliyle, deyisiyle, konusuyla, ustalığıyla güçlü, saygın bir ozan Seyrani. Seyrani’nin bazı eserleri Muzaffer Sarısözen ve Dr. Recai Özdil tarafından 17 deyisi derlenmiş ve bestelenmiştir. Bunların en ünlüsü Safiye Ayla, Emel Sayın,Yüksel Uzel gibi ünlüler tarafından icra edilen, Hüsne mağrur olma ey yüzlü mahim, Niceler yokuştan inişten geçti, Sana kar etmedi feryadı ahim, Benim ahim Küh-i keşişten geçti gibi. Kendinden önce gelen halk sairleri arasinda özellikle Karacaoğlan’ın etkisi altında kalmış; kendinden sonra gelenleri de geniş ölçüde etkilemiştir.


Kaynak: develi.gen.tr


Şiirin Ustaları ve Halk Ozanları sayfaları için kaynaklar:

Turkedebiyat.net - Antoloji.com - Turkceciler.com - wikipedia.org - ansiklopedikbilgi.com









Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.


Yorum Yapın

Ad Soyad: Yorumunuz:
E-posta:
Tarih:
23.11.2024 09:56:32
 


 
 

 
 

 
 
 
 
 
 




Bu site Kişisel Yazar Web Tasarım projesi ile oluşturulmuştur.