Abdurrahim Karakoç'la Şiir Üzerine
1. Turkedebiyat.net -
Sizce şiir nedir? Şiirlerinizi nasıl bir ruh haliyle yazıyorsunuz?
Şairler nereden beslenmelidir?
Abdurrahim Karakoç - Şiir nedir sorusu bir defa
cevaplanmayacak bir sorudur. Çünkü tarih boyunca bunu herkes sormuş herkes bir
cevap vermiş. Verilen cevaplar farklı doğrultuda olmuştur.
Bazı aklı hafiflerin kalıba falan döktüğü konuşmalardır.
Şair nereden beslenmeli? Şair önce çevresinden, sonra
ülkesinden ve sonra bütün dünyadan, insanlardan, en doğrusu insandır zaten.
Hitap ettiği de şairin insan olduğuna göre oradan beslenecek, kaynak o
olmalıdır. Ha insana hitap ederken insani kaynaklar nedir bu tartışılır. Biri
der ki siyahtır biri der ki gridir, biri der ki beyaz. Bunlarda da artık şairin
dünya görüşüne, ahlak görüşüne göre seçilir. Başka türlü olmaz.
Valla ben hangi ruh haliyle yazdığımı bilmem. Ya çok
öfkelenir yazarım ben şiiri ya çok rahat olup neşelendiğim zaman yazarım. Bir
de geceleyin çok yazarım ben. Sessizlik anı bana duygu verir. Yani işte her
zaman yağmur yağmadığı gibi her zaman şiir de yazılmaz. Benim ki bir şiir ya
üzerine yoğunlaşırım ya aniden gelir. Yazmaya gayret ederim. Benim ki böyledir.
2. Turkedebiyat.net - Şiir için üst dildir deniyor. Peki
sizce şiirde alt kültürle üst kültür birleşebiliyor mu?
Abdurrahim Karakoç - Vallaha şimdi belirli bir kitleye hitap
etmek gerek bence alt kültür üst kültür filan değil herkese birden. Yani şu
tarlaya yağmur yağsın da şu tarlaya yağmasın demek olmuyor. Ben mesela
yazıyorum yazdıklarımı bir profesör de anlıyor, severek okuyor. Bir çoban da
severek okuyor. Budur işte şiir. Bazıları yazıyor profesörler anlasın, sırf
edebiyatçılar anlasın diyor. Ben bunu uygun bulmuyorum. Herkes anlamalı.
3. Turkedebiyat.net - Şiir evrensel midir? Şiirin kalıcı
olması neye bağlıdır?
Abdurrahim Karakoç - Fakat şimdi evrensel olabilmesi için
güçlü olması lazım, imkanlar olması lazım. Milli olmadan da hiçbir şey evrensel
olmaz.
Valla şairin gücüne, zerafetine, kullandığı imajlara onlara
bağlıdır neye bağlı olacak ki. Bir de içten yazılmasına samimiyetine. Yürekten
yazılan bir şey kalıcı olur. Hangi ülkenin insanına okutursan okut. Bakarım
mesela hiç tanımadığım bir adamın, bir yabancının memleketini de bilmiyorum
Edgar Allan Poe şairdir. “Anabella” diye karısına yazar ve ölür kendisi de.
Veremden ölmüş karısı. Kendisi fakir düşüyor ama müthiş bir şiir. Burada benim
ülkemde de var, bunlara benzeyen. Mesela Kağızmanlı Hıfzı iki şiiri var. İkisi
de meşhur, çok yaşamamış zaten, Ermeniler öldürmüş o genç yaşta. 25 yaşında.
Amcasının kızına yazdığı bir şiir var.
“Sefil baykuş ne yatarsın burada
Yok mudur vatanın ellerin hani”
diye. Çok müthiş. O da Poe’nin yazdığı şiire benzer. İkisi
de hiç ayırt etmem ben. İkisi de insanı muhatap alıyor. İkisi de aynı konuyu
sevgiyi, acıyı dile getiriyor.
4. Turkedebiyat.net - Şiir tahlilinde ölçü ne olmalıdır?
Tahlil yapanlarda, yapmaya meraklı olanlarda hangi alt yapı olmalıdır? Şiir
yazmayan insanlar da şiir tahlili yapmalı mıdır?
Abdurrahim Karakoç - Bilmiyorum da Türkiye de pek şiir
tahlilcisi yok denecek kadar azdır. Son zamanlarda bir Ahmet Kavaklı yapmaya
kalkıştı. Daha önceden Mehmet Kaplan vardı, daha başka kişilerde vardı
hatırlamıyorum çoğunu. Fakat şuan da hiç yoktur şiir tahlilcisi. Herkes kendi
tayfasını, kendi grubunun adamlarının şiirini tahlil ediyor. Böyle olmaz şiir
evrensel diyenler bir gruba mal ediyorlar onlarınkini. Öbürlerini görmüyorlar,
görmüyorlar. Görseler de göstermek istemiyorlar. Bu da çok yanlıştır. Ha şu da
var ki eleştirmenler yani şiir tahlilcileri hiçbir zaman büyük bir şair
olmamışlardır. O ayrı bir konu, ayrı bir meslek, tahlil ayrı bir meslektir.
Şairlik ayrı bir meslektir. Bana şiir tahlil et deseler ben edemem. Ama şiiri
yazarım.
5. Turkedebiyat.net - Hece şiirinin ömrünü doldurduğu
söyleniyor? Hece şiiri için “kalıplar içinde hapsediliyor, duygular
sınırlanıyor” deniyor? Hece de iç duraklara dikkat etmek gerekir mi yoksa iç
duraklarda sapmalar olabilir mi? Siz ne düşünüyorsunuz?
Abdurrahim Karakoç - Valla Türkiye de şiire meraklı muktedir
olamayan insanlar haklılar. Hemi hece, hemi kafiye, hemi de maksadı nasıl
yapacaksın?
Hece neden gitsin. Serbest yazanlara gitmediniz de buraya
geldiniz o zaman.
O mahareti eğer o dörtlüklerle edeceği tarzda yazarsa onunda
zevkini aldı mı da bırakamaz. Ama bakınız bir çok insanlar şiirle başlar
heceyle falan başlar serbeste geçer. Serbest kolay ne dersen de. Şu
televizyonda Şebnem Kısaparmak mektuplar okuyor. Ama şiir gibi okuyor, dinleyen
şiir zanneder, değil. Bütün mektupları şiir havasında okuyor şiir zannediliyor.
Bu bir çokları yazdıklarını şiir zannediyor ve bize dinletiyorlar. Şiir değil
onlar şiirin belirli kuralları olacak, belirli kalıpları olacak. Hiç olmazsa
kendini nesirden ayırt edecek bir unsur bulunacak içinde. Ya nasıl ayıracağım
ben senin şiirini? Hiç bir şey yoktur. Eskiden bazen serbest yazan şairler
vardı onlar dahi genellikle kafiye, iç kafiye, dış kafiye. Serbest ama yeri
geldi mi küt küt vururdu kafiyeye. Bu günkülerde oda yoktur. Siz Arif Nihat
Asya’yı okur musunuz? Serbeste benzer ama kafiyeli hep şiir, yani zor bu.
6. Turkedebiyat.net - Henüz tarifi yapılmayan/yapılamayan
ama günümüzde çok kullanılan “imge” sizce nedir? Şiirlerde imgenin özellikleri
neler olmalıdır?
Abdurrahim Karakoç - Olması lazım da sadece imgeye
boğmamalı. Şiiri imgelere boğmak da doğru değil ama olacak içinde. Latifeler
şakalar nasıl olsun ya Resulallah diyorlar Peygamber Efendimize yemekteki tuz
gibi olsun diyor. Ölçüye bakın siz fazla tuzlu da rahatsız eder insanı tuzsuz
da. Şiirde de öyle. Sembollere imgelere falan boğmayacaksın şiiri. Ama onsuz da
olmayacak yeteri kadar. Ölçüsüyle olacak her şey. Kararında olursa güzeldir.
7. Turkedebiyat.net - Hicivde ölçü ne olmalıdır? Edebi aşan
bir hicve aynı tarzda cevap vermek doğru mudur?
Abdurrahim Karakoç - Hiciv zor bir sanattır şu andan da
yazması pek mümkün değil çoğunun yazamıyorlar. Hele Türkiye’de hiciv yazan
yoktu ben başlattım onu Türkiye’de. Tarihimize baktığımızda hiciv şairleri ya
kelleyi vermişler ya zindanlarda yatmışlar. Hicivi kime yazacaksın sıradan bir
adama, bakkala ya da şuradaki bir komşuya değil. Hiciv yazıldı mı devlet
yönetenleri hedef alacak, zirvedekilere. Zirvedekileri rahatsız edince de
fincancı katırları gelip haşat eder çıkarlar. Hep öyle olursun. Yalnız bunu
usülüne göre yazarsan bazıları düpedüz ismini de veriyor. Hakaret ediyor.
Hakaret hiciv değildir. Ölçülü böyle mizah olacak. Hiciv demek mizahla karışık
oldu muydu hem güldürür hem düşündürür hem de karşıdaki insanı yaralarsa. Hiciv
budur. Bunları ne edeyim ben. Ben bazı şeyleri yazarken içine katıyorum
katmamak olmuyor. Çünkü benim yaradılışımda hiciv var. Ama hicivi bir
küfürleşme sövme değil. Benim büyükler bilir diye bir şiirim var duydunuz değil
mi onu?
“Yalan dolan ile devran sürmeyi Biz ne bilek beyim büyükler bilir Milletin başına çorap örmeyi Biz ne bilek beyim büyükler bilir Rüşvet vermek rüşvet almak nasıl şey Hazineden para çalmak nasıl şey Terlemeden zengin olmak nasıl şey Biz ne bilek beyim büyükler bilir Erken palazlanıp erken ötmeyi Değirmenler kurup baş öğütmeyi Hele... meydan meydan adam gütmeyi Biz ne bilek beyim büyükler bilir Anlamayız kopya nedir, asıl ne Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne Üçkağıtta erkan nedir usul ne Biz ne bilek beyim büyükler bilir Viski, votka çekip keyif çatmayı Dansöz kucağında stres atmayı Milleti bölmeyi, vatan satmayı Biz ne bilek beyim büyükler bilir Seyrettikçe ana-baba filmini Hissederiz baskısını zulmünü Lisans üstü maskaralık ilmini Biz ne bilek beyim büyükler bilir Adettir gerekmez malumu ilam Taklide günaydın, asıla selam Ne hınzırlık varsa hasıl-ı kelam Biz ne bilek beyim büyükler bilir” Hatta bir yerinde de, “Milleti bölmeyi, vatan satmayı Biz ne bilek beyim büyükler bilir”
Büyükler vatanı da satar milleti de böler ama biz yapamayız
onu. Çünkü hukuk yakamıza yapışır. Ha kimse demiyor ki bana denmiştir. Dava
açmıyorlar. Öyle kalıyor demek ki hiciv yerine oturuyor. Hiciv böyle yazılıyor.
Ha edep, edep her yerde lazımdır. Hicivde de lazımdır da hicivde bazen o
kuralların dışına çıkacağın zamanlar olur. Çünkü Karşındaki muhatabın sana o
şiiri yazdıran öyle bir abesle iştigal ediyor ki zorlar seni. Bana ne söylersen
söyle demiş. Küfür bile söylersin.
8. Turkedebiyat.net - Günümüz Türk şiirini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Abdurrahim Karakoç - Valla pek okumuyorum günümüzde nasıl
şiirler yazılıyor. Ne ediyorlar bilmiyorum. Bana çok şiir kitapları geliyor
gazeteci olduğum için tanıtmam için de. 3-5 güzel parçalar görebiliyorum bazen
var yani hiç yok değil gençler onlarında elinden tutan yoktur. Herkes kendine
göre bir göl bulmuş orada işte büyük balıklardan istifade ediyor, onların
gölgesinde dolaşıyor. Bazıları var ki hiç suyun kenarına yaklaştırılmıyor ama
iyi kabiliyetler. Bu insanların verimli olabilmesi için imkanlar olacak,
imkanlar da ellerinde yoktur. Günümüz şiiri de yok demiyorum çok değerli
şairler de var da hangisini anlatacağım. Hep parça parça bölünmüşler. Siyasi
ideolojik her biri bir yere hizmet edince metanetli olmuyor birbirlerini de
gölgeliyorlar maalesef.
9. Turkedebiyat.net - Şair kadınlar hakkında ne
düşünüyorsunuz? Kadınlar şair olabilir mi?
Abdurrahim Karakoç - Olur niye olmasın. Bugün kadınlar
milletvekili oluyor, kasap oluyor, doktor oluyor, hekim oluyor, hakim oluyor,
futbolcu oluyor da şair neden olmasın ki. Fakat size şunu da söyleyim
tarihimizde hiç meşhur hiçbir kadın yoktur şairlerimizden onlar çok hassastır.
Kadınlar çok hassastır. Her şeye şefkat ile bakınca olmuyor şiirin tadı
kaçıyor. Şefkatle olmuyor bu iş. Şefkatle baktığın ama yazarken bir de şu
olsun. Ha Güzel şiir yazanlar oluyor belki de dediğim gibi kalıcı olmuyor.
Demin dediniz ya kalıcılık önemli diye. Siz bana söyleyin büyük bir şair
söyleyin. Osmanlı da Türkiye de yahut da yabancı dilde yok sayamazsınız.
10. Turkedebiyat.net - Herkesin küreselleşme diye tutturduğu
bir dönemde hangi sanat anlayışını savunuyorsunuz, nasıl şiirden yanasınız?
Abdurrahim Karakoç - Şimdi küreselleşme falan filan bunlar
nedir bilmiyorum ki ne. Her zaman diyorlar işte küreselleşmeden bahsederler
evrenselleşmeden falan da. Herkes önce milli olacak. Ben önce şuradan başladım
kendimi tanıtmaya sonra komşulardan sonra Sincan’daki çevreden sonra
Türkiye’den başladım sonra dışarı taşabildim. Benim komşum değildi Gote ama ben
severek okurum ama Şekspir de öyleydi. Tanıdığım birisi değildi. Ama onlar
birisi Almanya’nın, birisi İngiltere’nin medarı iftiharıdır görüyorsunuz. Bizim
de Fuzuli’lerimiz, işte Yunus Emre’lerimiz hatta Karacaoğlan’larımız falan
bizim medarı iftarımızdır. Bunlar küreselleşelim diye yazmadılar ama vurguları
güçleri fevkaladeyi aştığı zaman onlarda kabulleniyorlar. Mevlana Avrupa beni
beğensin diye yazmadı yani Mevlana’nın Mesnevisi Avrupa’ya hitap etmiyordu
bulunduğu Selçuklu devletine hitap ediyordu. Fakat yayıldı İslam ülkelerinde
sonra Avrupa’ya da taştı bu senin gücün varsa taşar dışarıya. Bu mimaride
böyledir. Her sanat öyledir. Bugün Mimar Sinan bambaşkadır. Onların ki ayrıdır
bizimki ayrıdır. Hiçbir batılı mimar hiçbir cami yapmamıştır. Neden yapsın ki
onlar katadrel yapmış bizimkiler de cami yapmış ama yapılan köprüler de var
onlarınkiyle bizimkiler birbirine benzer orda inançların dışına çıkıyor onlar
heykeli çok yapmış bizimkiler heykel yapmamıştır. Heykel meselesi batıda çoktur
Hristiyanlıkta çoktur. Zaten Hristiyanların yapısı heykelciliktir. Bir dinde üç
şey olmaz. Allah, Meryem, İsa diye üçleme olmaz. Biz de tek olduğu için, bizde
olmaz onlar üçleyince istavroz çıkarırlar haç döşlerinde. Haçı da kilisede
takındıkları bir şey olarak görüyorlar dolayısıyla yani bizden farklılar.
Onların kültürü öyle gösteriyor bizim kültürümüz başka türlü gösteriyor.
11. Turkedebiyat.net - Edebiyat öğretmenlerini şiiri çok iyi
bilenler olarak kabul etmeli miyiz? Ve şiir adına ahkam kesmelerini nasıl buluyorsunuz?
Abdurrahim Karakoç - Şimdi ahkam kesmezler de şimdi elbette
edebiyat öğretmenleri de edebiyatı çocuklara anlatacaklar. Kendi bilgi
birikimlerine göre. Söz ve kabiliyetlerine göre. Anlatmaları lazım başka kim
anlatacak çocuklara edebiyatı. Onlarda öğreniyorlar. Edebiyat öğrenirler şiirde
anlatılır onlara üniversitede lisede falan. Bir takım Onlarında birikimi
vardır. Ancak herkes aynı şeyi aynı uslüpla aynı başarıyla götüremez.elbetteki
olacak. Çok benim tanıdığım güzel öğretmenler var. Üniversitedeki hocalardan
daha ağır lise öğretmenleri var.
12. Turkedebiyat.net - Hissederek yazmak ile yazmış olma
arasında fark var dediniz? Mihriban şiiri hissedilerek yazılan bir şiir midir?
Abdurrahim Karakoç - Valla hissetmek ve bizzat olması lazım
gelen bir şeyin üzerine. Yani karşıdaki birisi var mı ona bakmaya kalk. Öyle
hayali hissederek yazsaydım o kadar tutmazdı. Mümkünü yoktu. Karşısında o gün
bir muhatap vardı. Ha kim diyeceksiniz? Valla ben onu sakladım kimseye de
demedim.
13. Turkedebiyat.net - Şiir yazmaya başladığınızda bugünkü
geldiğiniz yeri düşünmüş müydünüz?
Abdurrahim Karakoç - Şimdi ben çocukken yazmaya merak ettim.
Gençliğimde yazdım, bana derlerdi; “ya bir köy yerdesin burada yaşıyorsun, ne
olacak, yazsan ne olacak.” “Ne olacak” derdim. “Türkiye’nin hepsine
duyuracağım.” “Hatta Türkiye’nin dışına gidecek benim ismim.” “Git canım olur
mu Ankara’yı, İstanbul’u bütün parsellemişler heriflerin elinde matbaaları var
işte şunları var bunarı var.” “Olsun ya ben başarılı olursam ben köprüleri yıka
yıka geçerim oraya” dedim inanmadılar fakat ben inanıyordum. Ben inanarak
başladım eğer azim olmasa idi ben yolda kalırdım. Sonuna kadar çıkacağım
zirveye kadar çıkacağım diyerek yola çıkmayan bir dağcı zirveye ulaşamaz.
Şiirde de öyle hangi sanatta olursa olsun en ilerde ben olacağım. Bir çocuğu
seviyorum. İnternette devamlı bana yazıyor. “Hocam seni geçeceğim ben” diyor.
Gökhan Öztürk bir tek o çıkıyor “hocam ben seni geçeceğim” diyor.doğrusu budur.
Yok adam şu şunu yazmış, ben onu geçemem, bu bunu yazmış, ben onu geçemem demek
olmaz. İlla şunu geçeceğim desin elinden alan mı var canım?
14. Turkedebiyat.net - Hasan Sağındık ve Musa Eroğlu iki
ayrı uçta iki sanatçı insan sizin şiirlerinizde buluşuyor ne düşünüyorsunuz?
Abdurrahim Karakoç - Şimdi ben şiirlerimi bir bestelenip
okunacak şarkı sözü olarak yazmadım şiir olarak yazdım. Fakat bunların hoşuna
gitti hazır da buldular. Dinleyenlerinde hoşuna gideceğini bildikleri için
benim şiirlerimi bestelediler. Birisinin beste turu ayrı, bir başkasının ki
ayrı. Hasan’ınki ayrı Musa’nınki ayrı. Bunlar da değil çok var daha. O kadar
çok ki şimdi bile veriyorum. Yazıyorlar, besteliyorlar o onların meselesi beni
hiç ilgilendirmiyor. Haa doyuruyor mu? Bazıları doyurmuyor, bazıları doyurabiliyor.
Musa’nın mesela Mihriban şiirini bestelemesi filan güzeldir. Musa iyi besteler.
Geçen şey okudu bir tane vardı o da çok hoşuma gitti. Zafer
İşleyen.tanımıyorsunuz değil mi? Hasan Sağındık’la çıkardı bazen buralarda.
Öğretmen o müzik öğretmeni Çok güzel bestelemişti benim bir şiirimi. Başkaları
besteledi onu tutmuyor. Onunki çok güzeldi yakında birini daha okuyacak
herhalde. Besteciler de işte şairler gibi nasıl yapıyorlarsa bir şey oluyor.
Hasan’ınki biraz orijinaldir “sentez benimki” diyor.
15. Turkedebiyat.net - Mihriban şiiri insanları çok
etkiledi. Kitlelerle kucaklaştı. Bunu sağlayan duygu dediniz? Bir Mihriban daha
yazabilir misiniz?
Abdurrahim Karakoç - Yok nerden yazayım yaşlanmış bir adamım
neye yazayım. Yazamam ki yazamazsın. Bir örnek vereyim Çanakkale’deki Seyit
Çavuş 275 kiloluk mermiyi tek başına kaldırıp topun içine atıyor ve
İngilizlerin en büyük zırhlısını batırıyor. Sonra diyorlar ki şunu kaldır da
fotoğrafını çekelim. Kaldıramıyor. O andaki duygu ona bunu kaldırttı. “Allah
başımıza vermesin, başımıza böyle bir şey vermesinde yine olursa yine kaldırım”
diyor ama şimdi kaldıramıyorum. Kaldıramaz. Ben de öyleyim. Öyle bir gençlik
ele geçecek de öyle bir duygu yüklenecek de yazacaksın yoksa şimdi nasıl
yazayım onu?
16. Turkedebiyat.net - Bugünkü edebiyat dünyasında
Abdurrahim Karakoç’un yeri neresidir? Kendi şiirinizi nasıl anlatırsınız?
Abdurrahim Karakoç - Valla ben yazıp yazıp bırakıyorum yerim
neresi bilmem, onu okuyucu tayin eder. Onu zaman tayin eder. Ha şunu da söyleyebilirim.
Benimle yüzlerce binlerce aynı yaşta şiir yazanlar vardı şimdi bugüne gelmedi
hiç biri. Benim ilk kitabın 1964 de basıldı. 42 sene oluyor ve hala basılıyor
hala baskı yapıyor bu kitaplar. Demek ki götürüyor bir şeyler var ya ötekiler
neden yoklar. Türkiye’de 5000
in üzerinde şiir kitabı bastıran yok 10.000 basıldı.
Şimdi bile ben ilk kitap olunca 5.000 basıyor arkadaşlar yayıncımız sonra 2.500
-2.500 kolay mı bu 12 kitap 30.000. tüketiliyor vur emri benim 2 milyonu buldu
o günden beri. Valla şiirde kalıcı bir şeyler vermişim. Okuyanım çok sevenim
çoktur. Hastaneye gittim de bir hemşerim var. Genel müdür idi emekli oldu o da
benim gibi, benim köyde. “Bende geleyim” illa falan dedi “ya ne yapacaksın”
dedim hastaneye ilk defa gidiyorum muaneye geldi. Ben vardım, o da geldi.
Çeşitli doktorlara çıktım.hani tahliller falan yapılıyor. Kan vermesine
hepsinde tanıyanlar çıktı. Hürmet filan doktorlar, oradakiler. Dedi ki “vallaha
kabul ettirmişsin” dedi. “Boşa değilmiş bütün emeğin hiç boşa gitmemiş” dedi. “Bundan
dolayı iftihar et” dedi. Adam nerede gördü hadi resimden falan desek.
“Doktorlar Abdurrahim Karakoç” deyince afallıyor dedi. “Boşuna gitmemiş emeğin”
dedi. Ve öyledir gitmiyor.
17. Turkedebiyat.net - Biz şiir çok seven bir milletiz.
sokaktaki her 5 insandan 6-7 tanesi şairdir. Buna rağmen kitap satışları çok
düşük. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Abdurrahim Karakoç - Televizyona bağlıyorum. kasetlere
bağlıyorum. Okumak faydalıdır. Kitap okuyan çok azaldı okumuyorlar. Gazete de
okumuyorlar. Yani Türkiye’deki gazetelerin tiraj toplamını okunan gazete
toplamı kabul etmeyin. 5 milyon basılan gazete varsa 2 milyonu bile okunmuyor.
3 milyonu büyük şirketlerin falan öyle alaraktan sponsorluk yapıp aldığı
reklamını yayınlamış ya bu böyledir. Okunmuyor. Aldığını okuyan insan yok benim
gibi 3-4 gazete alıp. Aha şimdi yarı bile olmadı daha okuyamadım gece
okuyacağım. 4-5 tane kitap yine birikti. Zaman zaman okuyup tanıtıyorum.
18. Turkedebiyat.net - Sesli şiirler ve şiir seslendirmeleri
konusunda ne dersiniz? Seslendirilirken gerek seslendirenin kabiliyeti gerekse
fon müzikleri şiirdeki kalitesizliği örtüyor mu? Fon müziği sizce olmalı mı?
Abdurrahim Karakoç - Olur yani bunlar şiiri sevdirir. Çünkü
bizim millet okumuyor. Türklerin aklı gözünde derler ya görüyor onları bir de
kulağı duyuyor kolay geliyor. Onlara baktı mı hevesleniyor. E tabi iyisi olursa
iyidir. İbrahim Sadri’ye dedim ki bir gün “ulan oğlum okudukların şiir değil
ama güzel okuyorsun sevdiriyorsun” dedim. “Bende biliyorum abi” dedi. O İbrahim
Sadri’ler, Bedirhan Gökçe’ler, Uğur Aslan’lar olmasa idi şiiri pek kimse şey
etmiyor, onlar okuyunca da şiiri seviyorlar. Bana deseler, ben gidip kimsenin
yanında şiir okumuyorum ki.
19. Turkedebiyat.net - Gerek internet gerekse ulusal yayın
yapan radyolarda şiir konusu belirli bir yere geldi. Sizce program yapan
insanların nelere dikkat etmesi ve hangi konulara ağırlık vermesi gerekir.
Davet edilen konukların vasıfları neler olmalı?
Abdurrahim Karakoç - Hiç görmedim ki ben hiç denk gelmedi
bana, şiir programları yok şiir üzerine yok. Radyolarda var da televizyonlarda
yok. Radyolarda var imiş vallaha bilmiyorum. Faydası halkın bazı şeylerde böyle
unutmaması için faydası olur. Niye olmasın ki…
20. Turkedebiyat.net - İnternette şiir sitelerinin çokluğu,
sürekli internet üzerinden şiir siteleri açılıyor. İnternet ortamında şiirin
çok konuşulması – yazılması şiir adına bir olumsuzluk mudur?
Abdurrahim Karakoç - Yok internet üzerinde olumsuzluk
değildir. Bugün Avrupa’da, Amerika da bilmem Asya’da, Arabistan’da yaşayan
Türkler var. Hepsine gazete ile kitap ile ulaşamıyorum. İnternet üzerinden
onlarda ulaşıyor. Bana bir çokları yazdığım gün daha yazımı Avusturalya’dan,
Güney Afrika’dan telefonla ulaşıyorlar. Ne bu, okuduk internetten okuduk
diyorlar. Demek ki ona da ihtiyaç var artık. O şartlardan da faydalanacağız ama
ben faydalanamıyorum çünkü 10 aya yaklaştı ben diz üstü bilgisayar aldım daha kullanmadım,
kullanmayı da bilmiyorum.
21. Turkedebiyat.net - Dergilerin tirajlarının düşük olması
ve dergilerin internetteki şiir olayına karşı olması ekonomik bir kaygı mıdır?
Abdurrahim Karakoç - Genellikle edebi dergilerin tirajı
düşük Türkiye’de fazla şey yapan yoktur. Edebi dergiler hele. Ha dedikodu
dergisi yayınlarsanız çok satar, artar tiraj. Edebi ve şiir olmaz. Mümkünü
yoktur edebiyata bakan azdır. Fakat yine de güzel hizmet veriyorlar. Bir çok
dergilere falan bakıyorum geliyor bana hoşuma gidiyor ama hepsini okuyamıyorum
gücüm yetmiyor bu yaştan sonra benim.
22. Turkedebiyat.net - Şiiri adına kurulan dernekler şiire
katkı sağlıyor mu sağlar mı?
Abdurrahim Karakoç - Vallaha bilmiyorum ki dernek ne yapar
şiire ki ya 400 tane topalı getirsen bir tane sağlam adamla birlikte koşabilir
mi? Yani maraton olsa kısa mesafeli ayak topal gidemez hiç. Ha sağlam adamları
bulursan oda dernekle falan olmaz. Dernekte hiçbir şey yapmaz. Ha birbirleriyle
tanışırlar. Onlarda bir grup olurlar ben öyle biliyorum. Şimdi de gruplaşmalar
var, hatta bana küsenler var, beni çağırıyorlar o toplantılara, gitmediğimden
dolayı. Ya ben ne yapayım. Varayım oraya 3-5 beş tanesi benim kafamı
ütüleyecek, şiir değil, saçma sapan şeyler söyleyecek, rahatsız olup geleceğim
oradan. İyisi mi duymamak daha iyi olur.
23. Turkedebiyat.net - Bizim sormayı unuttuğumuz ya da sizin
söylemek istediğiniz bir şey var mı? Ya da şunu sorsalardı dediğiniz bir soru
var mı?
Abdurrahim Karakoç - Yok onlar aklıma gelmez şunu da
sorsalardı diye daha fazlasına uzatmam da. Fakat bu memlekete biz okumayı
öğretirsek çok büyük işler başarırız. Ama başkalarının talimatıyla değil
verilen emirle okuyanlardan ben hoşlanmam. Kendi okuyacak severek okuyan okuma
alışkanlığı edinecek. ama siyasiler diyor ki şunu oku şunu okuma diyor. Mesela
bu da var Türkiye de. Bazı siyasi grupların içinde benim şiirlerim okunsa
adamlar yasaklarlar, o adamı da döverler. Çoğundan biliyorum bunu bıraksalar
iyi olur. Şiir okumuş, kitap okumuş, müzikten şunu dinlemiş. Ya ne yaparsa
yapsın Caz da dinler, Halk Müziği de dinler, Türk Sanat musikisi de sever,
yabancı da dinler olur bunlar. Şiir evrenseldir diyoruz hani. Evrensel olmasını
istiyoruz. Yapılanlara yasak koyduk gerçekten yasakların hepsine karşısındayım.
Beğendiği neyse onu kullansınlar.
Teşekkür ederim hocam
Sağ olasınız. Ben teşekkür ederim
(Türkedebiyat.net sitesi adına Leylâ Akgül'ün Abdurrahim Karakaç' la yaptığı söyleşi)
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|