Oflu Şiirleri / İhyâ-i Aşk


İhyâ-i Aşk

Dağlara ağır gelen emaneti taşırken
Susma! Ey yüreğimin çilekeş tercümanı;
Takdirin bünyemize reva görüp biçtiği
Tahammül sızısını harflerle şekillendir
O yâr-ı müstesnâyı yeniden yâd edelim.


Bilirim! Ne zor şeydir hicran diliyle yazmak
Feryadı düğümleyen o suskuyu bilirim!
Albatros kanadına kangreni düşürüp
Serçenin yüreğine sığınmayı bilirim!
Küsme! Sen küstüğünde hayaller çatırdıyor
Karabasan düşlerle gölgeleniyor mâzi
Hissedersin kalemim çok doluyum bu akşam!
En tenha köşelerin koynuna yaslanalım
Bir bağrın yanıp yanıp savurduğu külleri
Gözyaşıyla ıslatıp mürekkebin yapalım!

Yasaklamıştı toprak yalınayak basmayı
Çimenler başka topuk öpüp sarmayacaktı
Susmaya ahdi vardı gam yüklenmiş bülbülün;
Meşkindeki ihlâsı kulak duymayacaktı
Ay’a eşlik etmeye tövbeliydi yıldızlar
Güller açtırmıyordu en nâdide gülüşler
Tomurcuk gamzelerin izi yoktu sîmada
Sarı, yüz çevirmişti saçlarla buluşmaya
Vedasıydı mavinin gözleri öksüz koyan;
Yaşlar seraba dönmüş, pınarlar çöl olmuştu.

Sahi güneş doğdu mu bir daha o’ndan sonra?
Mevsimler peşisıra yıllara dizildi mi?
Geceler ulaştı mı bir kez olsun sabaha?
Ya sabah?... Adım adım kuşluğa yaklaştı mı?
Kokuyor mu vecd ile o rengârenk çiçekler?
Huşûya yaslanır mı yeşilin kıvrımları?
Soluk alıp verir mi efkâr dallı ağaçlar?
Bâdısaba yüzleri tevazuyla okşar mı?
Ayakta mı ağıtlar ülkesinin başkenti?
Görür mü mâverayı düşlerinde Sapanca!


Nasıl hüzün sarmasın muzdarip iklimleri?
Şavkı kaybolan ziya nereden yansıyacak?
Bir vedada saklanan ebediyet şifresi
Ednada çözülür mü dünya sûru duymadan?
Vuslata kaç asır var: söyle!… Söyle İsrafil!


Kaç güneş batımına dayanır ki bu yürek?
Kaç geceyi şafağa ulaştıracak nabzım?
Hangi aşk efsanesi dinlenip; deva olur?
Hangi mâtem örterek giydirir bu hicranı?
Düşlerimin düştüğü düşüklerle boğuşur
Soluğumu düğümler umuttan sızan âhlar
Direncime şerh düşer vebâlin taksitleri
Hedefin yamacında ecelim mevzilenir
Sağanak başlar mâzi sonra borana döner
Dumanlanan beynimde hâfızam şekillenir.

Kader - hayat hattında depremler dinmez bir an
Fay hatları beslenir volkanik yüreğimden
Bakışlarımda donar zihnimi yakan lâvlar
Kratere dönüşür sanki göz çukurlarım
Genzimden sıyrılanlar dudağımla uyuşur
Çınlama besteleri kulağımı mühürler
Boyumu bile aşmaz umudun bîtab yüzü;
Siner, saç tellerimi griyle buluşturur
Bir titremedir sarar çarmıhtaki ruhumu
Buz dağına dönüşür bedenim yavaş yavaş!

Susarım şafaklara kan dâvalı geceye
Karanlığa müebbet vermiş güne susarım!
Orucum fâniliğin süslü ihtişamına
Bin yıl olsa; mühletin ervahına orucum!
Hasretim mahşer renkli efsunlu râyihaya
Pençesiyle vuslata çağırana hasretim!
Paramparça canımın sızlarken kırıkları;
Sol cenah isyanına “ sabır!” Derim susarım
Kader tecellisinin takdirine susarım
Levh-i mahfuz önünde diz çökerek susarım!


Sen susma yüreğimin çilekeş tercümanı!;
Susarsan; ahd sızlanır, sadâkat vefa yanar
Sen susma âlemimin zâhiri imtihanı!
Susarsan; sabır kanar, zaman küser, an yanar.

Aşk-ı bergüzarını anıp ihyâ edelim;
O yâr-ı müstesnayı bir daha yâd edelim…




Oflu / Mehmet Emin Türkyılmaz
İstanbul - Ocak 2010

( Not: Her sitede adımın ve şiirlerimin olmasını istemediğim için; yazılı izin alınmaksızın şiirlerimin tek tek ya da blok olarak kendi kayıt ettiğim sitelerin dışında yayımlanmasına izin vermiyorum.)








Yorumlar
Henüz yapılmış yorum yok




Yorum Yapın

Ad Soyad: Yorumunuz:
E-posta:
Tarih:
23.11.2024 05:48:42
 


 
 

 
 

 
 
 
 
 
 




Bu site Kişisel Yazar Web Tasarım projesi ile oluşturulmuştur.