|
Lirik Şiir I / Charles Baudelaire
Lirik
Şiir I
Çağdaş şiire ve en iyi temsilcilerine bir göz attığımız zaman, onun çok
karmaşık yapıda karma bir hal aldığını kolaylıkla görürüz...
Lir doğaüstü bir ruh halini, ruhun şarkı söylediği, ağaç, kuş ve deniz
gibi şarkı söylemek zorunda kaldığı yaşam yoğunluğunu anlatır. Matematiksel
yöntemleri anımsatan bir yargılamayla (muhakemeyle) şöyle bir sonuca vardım.
Şiiri tatlı saatleri düşündürdüğü için, lir sözcüğünü sürekli gözler önüne
serdiği ve Lir Özellikle tatlı saatleri, ateşli bir tinsel canlılığı,
hyperbolique2 insanı çağrıştırdığı için Banville kesinlikle liriktir ve şairin
değeri de burdan kaynaklanıyor.
Gerçekten de, lirik bir duyumsama tarzı vardır. Doğadan en yoksun, boş
zamanlardan en yoksun insanlar bile zaman zaman lirik izlenimlere tanık
olmuşlardır. Bu izlenimler öylesine zengindir ki, ruh onlarla birden
aydınlanır, ışığa kavuşur. Bu izlenimler öylesine canlıdır ki, ruh
havalandığını duyumsar. Bu olağanüstü yüce anlarda, her iç varlık, daha yüksek
bir bölgeye ulaşmak istercesine, hafifleyip genleşir, kanatlanır.
Demek ki, zorunlu olarak, lirik bir söyleme biçimi ve lirik bir dünya,
lirik bir atmosfer, hepsi de Lir’den etkilenmiş manzaralar, erkekler, kadınlar
ve hayvanlar var.
Lirik söyleme tarzının en çok sevdiği dil biçimleri hyperbole” ve
apostrophe’tur*. Bu dil biçimleri doğal olarak canlılığın abartılmış halinden
türerler ve bu nedenle de lirik anlatım için gereklidirler. Ruhun her lirik
hali bizi, nesneleri özel ve ayrık (istisnai) görünümleriyle değil, temel,
genel ve evrensel çizgiler içinde algılamaya zorlar. Lir, romanın bile bile
başvurduğu tüm ayrıntılardan kaçar. Lirik ruh sentezler gibi büyük adımlar
atar, romancının aklı ise analizden zevk alır. Şairin mitolojiler ve
allegori’lerde nasıl bir rahatlık ve güzellik bulduğunu işte bu gözlem
sayesinde anlarız. Mitoloji herkesin bildiği ve canlı bir hiyeroglifler
sözlüğüdür. Onda manzara şekiller gibi hyperbolique (anlatımda abartmalı,
aşırılığa kaçan) bir büyüye bürünür; dekor halini alır. Kadın yalnızca,
Havva’nın ya da Venüs’ün güzelliği gibi yüce bir güzellikteki varlık değildir.
Şair kadının gözlerini en üstün yansıtaçlara benzetiyorsa (yeri gelmişken
burada Banvüle’in değerli taşlara karşı beğenisine değinelim), doğanın en güzel
billurlarına benzetiyorsa, bunu, yalnızca onun gözlerinin arınmışlığını
anlatmak için yapmıyor. Amaç, kadını, zihnin yüce bir dünya-daymış gibi
tasarladığı bir güzellik türüyle süslemektir. Anımsıyorum, şiirlerinin üç ya da
dört yerinde, kadınları eşi benzeri olmayan bir güzellikle donatmak için, şairimiz,
başları çocuk başlarıdır der. İşte bu anlatımda özellikle lirik, yani insanüstü
olana aşık bir deha türü vardır. Açıktır ki bu anlatım şu düşünceyi içerir:
insan yüzlerinin en güzeli, yaşamın; tutku, öfke, günah, içsıkıntısı ve
kaygının parlaklığını solduramadığı, yüzeyini kırıştıramadığı yüzdür. Her lirik
şair, doğası gereği ve zorunlu olarak yitik Eden’e6 doğru dönüşü
gerçekleştirir. Lirik dünyadaki insanlar, manzaralar, saraylar, her şey bir
anlamda, olağanüstü bir şekilde onurlandırılmışlardır. Bir utku ve ışık
karışımını betimlemek zorunda kaldığında, doğasının bükülmez mantığı gereği (ve
inanın en küçük bir zevk almaksızın) şairin kaleminin altına gelen sözcüklerden
biri bu onurlandırma sözcüğüdür. Ve eğer lirik şair kendinden söz etme
olanağını bulursa, kendini, bir masaya eğilmiş korkunç kara işaretler
çiziktiren, yerini bulmamış bir tümceyle boğuşan ya da kanıtlar düzeltmeniyle
(musahhih) savaşan biri olarak, ölümünü, yoksul, hazin, düzensiz bir odada,
çamaşırlarının altında, tahta bir sandıkta çürüyen biri olarak anlatmaz. Çünkü
bunu yapmak yalan söylemek olurdu. Korkunç olurdu: Gerçeği, yani kendi doğasını
yadsımak olurdu. Ölü şair nymphe’lerde7 iyi hizmetkârlar, huriler ve melekler
bulamaz. Şair, ruhunu ancak yeşil Elysee’lerde3 ya da, batan güneşlerin yaptığı
buhar mimarilerinden daha güzel ve daha derin saraylarda dinlendirebilir (...)
Ne kadar lirik olursa olsun, şair, eterli bölgelerden hiç inemez mi,
çevredeki yaşamın akımını hiç duyumsamaz mı, yaşamın görünümünü, insansal
hayvanın sürekli gülünçlüğünü, kadının iğrenç budalalığını vb. hiç göremez mi?
diyeceksiniz... Bütün bunların ayrımındadır elbette! Yaşama inmesini bilir; ama
inanın bunu da bir amaç uğruna yapar ve gerçek yasam yolculuğundan kendisine
yararlı olanı bulup çıkarır. Çirkinlik ve budalalıktan yeni bir büyüleme türü
doğurur. Yaptığı bu hokkabazlık bile elbette, abartılmış (hyperboilique) bir
şeyler içerecek, aşırılık üzüntü ve acıyı yok edecek, ve yergi, şairin
doğasının ürünü bir tansıkla, bütün kinini, tantanalı olduğu için masum bir
kıvanç patlamasına dökecektir.
Ülküsel (ideal) şiirde bile Esin Perisi, aykırı davranmaksızın,
canlılarla düşüp kalkabilir, haşır neşir olabilir. Her yerden yeni bir süs devşire-cektir.
Onun tanrısal güzelliğine çağdaş bir yaldız, taslak halinde bir incelik, yeni
(bir zamanlar kullanılan deyimle çarpıcı) bir canlılık katacaktır. Phedre9
Avrupa’nın en hassas zekalarını kendine hayran bıraktı; elbette ölümsüz Venüs
istediği zaman Paris’i10 ziyaret edebilir, arabasını Luxembourg’un korularına
indirebilir. Bütün bunlar belki de sizi kuşkuya düşürecek ve kendi kendinize,
tarih yönünden bu uyumsuzluk (anachro-nisme)11 şairin belbağladığı kurallara,
lirik inançlara ters düşmüyor mu? diyeceksiniz. Sonsuz içinde tarih uyuşmazlığı
olabilir mi? (...)
Çağdaş şiire ve en iyi temsilcilerine bir göz attığımız zaman, onun çok
karmaşık yapıda karma bir hal aldığını kolaylıkla görürüz, plastik deha,
felsefi anlam, lirik coşku, alaycı espiri bir araya gelir ve sonsuz değişik
dozlarda birbirine karışır. Çağdaş şiir aynı zamanda, hem resimden, müzikten,
hem de, yontudan, arabesk sanattan, alaycı felsefeden ve çözümsel (analytique)
düşünceden yararlanır, ve ne kadar mutlu ve ustaca düzenlenmiş olursa olsun,
çeşitli sanatlardan alınmış bir inceliğin belirgin işaretleriyle birlikte
sergiler kendini. Kimse de bunda bozulma belirtileri göremiyor, ancak benim bu
yazıda üstünde durmak istediğim konu bu değil. Şunu söylemek istiyorum:
şairlerimiz içinde, daha önce de belirttiğim gibi, katıksız, doğal ve bile bile
lirik olan tek şair Banville’dir. Kuşkusuz amacına yeterli bulduğu ve çok uygun
düştüğü için Banville eski şiirsel anlatıma dönmüştür.
Araçların seçimi konusunda söylediklerim, aşağı yukarı, konuların,
temanın seçimi için doğrudur. Çağdaş sanatın, yani şiirin ve özellikle müziğin
tek amacı, önüne sonsuz mutluluk tabloları sunarak, içine daldığımız korkunç
tartışmalar ve savaşımlar yaşamıyla karşıtlıklar yaratarak, zihni büyülemek
oldu.
Bethoven, insanın iç göğündeki bulutlar gibi yığılmış onulmaz melankoli
ve umutsuzluk dünyalarını sarsmakla işe başladı. Romanda Maturin, Alfred ve
Musset’nin iğrenççe taklit ettiği söz yığını ve boş sözlere rağmen şiirde
Byron, anlatıştaki aşırı kısalığa ve özlülüğüne rağmen şiir ve çözümsel
(analytique) romanda Poe tutkunun sövgülü yanını çok güzel sergilediler. Her
insan yüreğine yerleşmiş olan gizli Lucifer’nin12 üstüne göz kamaştırıcı
görkemli ışıklar saçtılar. Demek istediğim şu: çağdaş sanatın şeytansı bir
eğilimi var. İnsanın kendi kendine açıklamaktan zevk aldığı bu cehennemi yanı
günden güne artıyor. Sanki İblis, daha lezzetli bir besin hazırlamak için
kümeslerinde insan türünü semirten bir besici gibi, yapay yöntemlerle bu
cehennemi yanı sürekli büyütmekten zevk alıyor.
Theodore de Banville’e gelince, o, bu kan bataklıklarına, bu çamur
uçurumlarına eğilmeye karşıdır. Eskil (antique) sanat gibi, yalnızca, güzel,
kıvançlı, soylu, büyük ve ritmik olanı yazıyor. Yapıtlarında, sabtaat13
ezgilerinin uyumsuzlukları, tutarsızlıkları, alayın çığlıkları, yenilmişin öcü
yoktur. Dizelerindeki her şeyde, şehvette bile bir tören ve masumluk havası
var. Şiiri yalnızca bir özlem, bir nostalji değil, cennet haline isteyerek
dönüşür. Bu bakımdan ona, en yürekli doğanın kökeni diyebiliriz. Tam bir
şeytansı ya da romantik hava içinde, bir kargışlar konserinin ortasında,
tanrıların iyiliğini şakıma ve yetkin bir klasik olma yürekliliğini gösteri.
Burada kullandığım klasik sözcüğünün en soylu ve gerçekten tarihsel anlamıyla
değerlendirilmesini isterim.
Charles
Baudelaire
Çeviri: Erdoğan Alkan
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|
|