Şiir ve Yaşam / Hugo Von Hofmannsthal
Şiir ve
Yaşam
Şiirin değerini belirleyen şey onun anlamı değil (yoksa o şiir değil
bilgelik, âlimlik taslamak olurdu) bilâkis onun biçimidir.
... Son yıllarda sanatta düşünceyi ortaya çıkarma işi filologlar,
gazeteciler ve şair geçinen kişiler tarafından ortaklaşa yapılmıştır. Bugün
birbirimizi hiç anlamıyorsak ve ben sizlere bir şairin çağı, dili hakkında
konuşmada, bir İngiliz gezginin Asyadaki bir ulusun adetleri, dünya görüşü
hakkında gerçekten söyleyebilecekleri kadar zorlanıyorsam bunun nedenini birçok
örümcek kafalının kültürümüze getirdiği büyük zorluk ve çirkinlikte aramak
gerek.
Bireysellik, üslûp, düşünce tarzı, ruh hali vesaire üzerinde edilen bütün
bu kafa yorucu, boş sözlerimden sonra şiirin asıl malzemesini sözcüklerin
oluşturduğuna dair düşüncenizi hemen kaybedip kaybetmediğinizi bilmiyorum.
Şiir, yan yana dizilişleri, sesleri ve içerikleri ile sözcüklerin meydana
getirdiği, görülebilecek, duyulabilecek şeyleri hareket ögesiyle birleştiren ve
bizim ahenk dediğimiz kaçamak bir ruh halini başka sözlerle apaçık anlatan,
düşsel, adeta ağırlıktan yoksun bir doku gibidir. Eğer siz sanatlar içinde en
kolay olanın bu tanımlamasını kabullendiyseniz, vicdanınız üzerindeki karmaşık
bir yükten de kurtulmuş olacaksınız. Sözcükler her şeydir. Bunlar sayesinde
gördüklerimizi, duyduklarımızı yeni bi’r varlığa dönüştürmek
ve ilham kanunlarına göre onların hareketine ayna tutmak mümkündür. Şiirden
yaşamın içine dosdoğru giden bir yol yoktur, yaşamdan da şiire. Yaşamın
içeriğini yüklenen bir söz ve şiirde yer alabilecek olan hayali bir kardeş
sözcük tıpkı kuyudaki iki kova gibi birbirinden uzaklaşmaya çaba sarfederler ve
birbirine yabancı bir şekilde boşlukta asılı kalırlar. Dıştan gelen hiçbir
kanun sanatın İçindeki tüm sivri zekâyı, yaşama olan küskünlüğü, yaşamı
doğrudan ilgilendiren her şeyi ve yaşamın her çeşit taklidini ortadan
kaldıramaz, bunun olanağı yoktur. Ağırlığı olan bu şeylerin orada yaşama şansı
bir ineğin ağaçların tepesinde yaşayabilmesi kadar azdır.
Tanınmamış ama değerli bir yazarın1 sözlerini kullanacak olursam; “şiirin
değerini belirleyen şey onun anlamı değil (yoksa o şiir değil bilgelik, âlimlik
taslamak olurdu) bilâkis onun biçimidir. Yani dış görünüş değil, aksine ölçü ve
ahengin içindeki o insanı derinden etkileyen şeydir. Bu sayede, her dönemin ilk
ustaları kendilerini sonradan gelen ikinci sınıf sanatçılardan farklı
görmüşlerdir. Bir şiirin değerini dize, kıta veya daha büyük bir bölümdeki bîr
tek güzel buluş da belirlemez. Ancak bütün bölümlerin bir araya getirilişi,
bölümler arasındaki ilişki ve bölümlerin zorunlu sıralanış düzeni yüksek
seviyedeki bir şiiri ortaya çıkaran özelliklerdir.”
Ben buna, neredeyse kendiliğinden ortaya çıkan iki hususu daha eklemek
istiyorum:
Yaşamın madde olarak kendini gösterdiği retorik yönü ile dilde amaçlanan
yansımaları şiirin adı üzerinde söz sahibi değildir.
Şiirde en belirleyici şey olan sözcüklerin seçimi ve yerleştirilmesinde
(ritim) sanatçı açısından daima ölçü, dinleyici için ise duyarlılık karar
vermek durumundadır.
Şiiri şiir yapan bu hususun çoğu kez farkına bile varılmaz. Hanı şu yeni
Alman şairlerinin kendilerine yakıştırdığı bu sıfatın, tanıdığım hiçbir sanat
üslûbunda bu denli rezİlane, başıboş biçimde kullanıldığını görmedim.
Düşüncesizce veya her şeyi felç eden bir amaçla göze batarcasma koyuyorlar bu
sıfatı. Can sıkan bir başka husus da ritim duygusunun yetersizliğidir. Görünüşe
göre, artık kimse bunun şiirdeki tüm etkiyi yükselten bir kaldıraç olduğunu
bilmiyor. Bir şairi son yılların Alman şairleri içinde en üst seviyeye
çıkarabilmek için şunu söyleyebilmek gerekir: O şiirinde ölü doğmamış sıfatlar
ve iradesine ters düşmeyen ritimler kullanmıştır.
Her ritmin içinde, onun ortaya çıkarabileceği hareketin gözle görülemeyen
bir çizgisi vardır. Ritimler hareketsiz kaldığı zaman, onların içinde saklı
duran İhtiras tıpkı önemsiz bir balerinin hareketlerinde kine benzer bir hâle
dönüşür.
Kendine Özgü bir sesi olamayan, içlerindeki hareketlen sıradan bir ritme
uyduran “bireyleri” bir türlü anlayamıyorum. Onların Uhland1, Eiehendorf2
taklidi vezinlerini dinlemekten bıktım, hâlâ dinleyebilecek durumda olan
kişileri ise duyarsız, kulaklarından ötürü kıskanıyorum.
Özgün ses her şeydir. Buna sahip olmayan biri, ancak eserin mümkün
kılabildiği ölçüde bağımsız olmaya yönelir. En gözüpek ve en güçlü kişi,
sözcükleri en özgür şekilde sıralamasını becerebilendir. Zira onları yerleşmiş,
yanlış bağlamları içinden çekip çıkarmak kadar zor bir şey yoktur. Sözcükler
arasında kurulan yeni, cesur bir anlam bağı ruhumuz için şahane bir hediyedir,
genç Antinous’un heykelinden ya da kubbeli büyük kapıdan daha değersiz değil.
Nasıl başkalarını beyaz ve renkli taşlar, işlenmemiş cevher, tertemiz
sesler veya dans âlemine salıveriyorlarsa, biz sanatçıları da sözcüklerle
başbaşa bıraksınlar. Bizi sanatımızdan, hatipleri ise zihniyetleri ve
ağırlıklarından, akıl hocalarını bilgeliklerinden, tasavvufculan da verdikleri
ilâhî nurdan dolayı Övsünler. Fakat bizden tekrar günah çıkarmamız İstenirse,
onları devlet adamları ve edebiyatçıların hatıralarında, doktorların,
dansçıların ve esrarkeşlerin itiraflarında bulmak mümkündür: Madde ile sanatsal
olanı birbirinden ayırt edemeyen insanlar için sanat yoktur, ama onlar için pek
tabiî yeterince yazılı bir şeyler bulunur.
Hugo
Von Hofmannsthal
Çeviri: Yüksel Baypınar
Yorumlar
İçerik yoruma kapalıdır.
|